Susurluk Kazası

    İlk bakışta basit bir trafik kazası gibi görünen olay aslında çok sıkıntılı bir suç zincirinin kırılma noktalarını ortaya çıkarmıştı. 1996 yılının Kasım’ında Susurluk Uçakyolu mevkiinde Mercedes marka bir lüks araç öndeki seyir halindeki kamyona arkadan çarpar. Buraya kadar her şey çok normal gözükürken araçta bulunan 3 kişi hayatını kaybeder ve yaralı olarak hastaneye kaldırılan kazazedenin ise hayati tehlikesinin bulunmadığı açıklanır. Olay yerinde yapılan araştırmaların sonucunda kazada hayatını kaybedenlerin aslında İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı olan Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay adına düzenlenen kimlikle dolaşan Abdullah Çatlı ve bayan arkadaşı olduğu tespit edilmiştir. Fakat gerçek daha da vahimdir. Eski Emniyet Müdür Yardımcısı aslında Abdullah Çatlı ve sevgilisi olan Gonca Us’a eşlik ederek suç zincirine dahil olduğunu göstermiştir. Olaydan yaralı olarak kurtulan diğer kazazede ise DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak olduğu tespit edilmiştir. Böylece ülkedeki “temiz siyaset” adı altında sürdürülen kirli yönetim, çarpık ilişkiler ve devlet-mafya-siyaset üçgeni ortaya çıkmıştı. Abdullah Çatlı 5 Kasım 1996 yılında Nevşehir’de 4500 kişinin katıldığı cenaze töreniyle toprağa verilmiştir.[1]

  • Devletin “Kara Kutusu” Abdullah Çatlı….

    Aslında Susurlukta hayatını kaybedene kadar bu isim sadece söylentiden ibaretti. 1956 Nevşehir doğumlu olan Çatlı, lise yıllarında ülkücü olguyla karşılaştı. Bu dönemden sonra ülkücü gençlik başkanlığı yaptı. Kimilerine göre Çatlı Gladyoya hizmet eden bir tetikçiydi. Fakat gerek asker gerekse polisler tarafından Mehmet Özbay olarak bilinen Çatlı, MİT kaynaklı bir Türk ajandı. Abdullah Çatlı ismi Uğur Mumcu tarafından ilk defa kaleme alındı. Özellikle 22 Ekim 1983 tarihli ASALA’ya karşı yapılan beş farklı operasyonda yer aldığı gerçekleri Çatlı’nın MİT ile olan bağlantısını kanıtlar nitelikteydi. Fakat Fransa’da uyuşturucu ile yakalan Çatlı 4.5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Daha sonra Çatlı İsviçre’ye teslim edildi. Çünkü Çatlı İsviçre’de de uyuşturucu madde taşıdığı için yedi yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Fakat aynı zaman içinde Türkiye’de idam istemiyle yargılandığı için İsviçre’den uluslar arası mevzuata uygun olarak istendi. Çatlı, İsviçre’deki Bostadel hapishanesinden 1990 yılında kaçarak İstanbul’a gelmiştir. (2)

    Abdullah Çatlı İsviçre’den Türkiye’ye Şahin Ekli ismi ile kaçak giriş yaptıktan sonra 1993 yılında Yeşilköy Havaalanında yakalanmış ve geri serbest bırakılmıştır. Çatlı, Abdi İpekçi suikasti, Mehmet Ali Ağca’nın Maltepe cezaevinden kaçırılması, 11 Temmuz 1978 Doç. Dr. Bedrettin Cömert suikasti ve çoğumuzun “Bahçelievler Katliamı” olarak bildiği ve 7 TİP’li öğrencinin öldürülmesi gibi birçok faili meçhul ve katliamın sorumlusu olarak aranmaktaydı.

    Çatlı, daha ziyade Mehmet Özbay olarak bilinen bir kimlikle Baysa İnşaat, GSC Tekstil Ürünleri, Limon Lokantacılık, Japet Et Ürünleri, Sultan Tekstil ve Gülden Tekstil gibi birçok şirketin ortaklığını sürdürmüştü. Abdullah Çatlı, PKK ile mücadele döneminde kendi ekibiyle birlikte mücadele etmişti. Tansu Çiller tarafından PKK’ya destek verdikleri açıklanan işadamlarının tek tek infaz edilmesi bunu kanıtlar nitelikteydi. Acaba Çatlı, devlet tarafından kullanıldıktan sonra kasti olarak mı öldürüldü? Uzun zamandır konuşulan özel timci Ayhan Çarkın ismi de Abdullah Çatlı’nın ölümünden sonra ortaya çıkmıştır. Çünkü aynı dönemde İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlı’nın Ayhan Çarkın ve Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin ile birlikte bir sünnet düğününde oynarken çekilen resimler aralarındaki yakınlığı gözler önüne sermiştir.[2]

  • Kazadan sonra bütün gözler şofördeydi…

    Kazadan hemen birgün sonra kamyon şoförü olan Hasan Gökçe, kazada 8’de 6 suçlu olduğu kararlaştırılmıştı. 26 Mayıs 1997 yılında çıkarıldığı Susurluk Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 3 yıl hapis ve 945 bin lira ağır para cezasına çarptırılmıştır. Hapis cezası para cezasına çevrilmiştir. Aslında herkes kamyon şoförünün kasti olarak Çatlı ve beraberindekileri öldürdüğü kanaatindeydi. Fakat ilerleyen yıllarda bu kaza adeta şoförün hayatını alt üst etmiş ve sefaletle boğuşur hale gelmiştir. Öyle ki, Gökçe polise giderek teslim olduğu zamana kadar arabada ölenleri dahi tanımıyordu. Verdiği demeçlerde korkudan polise sığındığını belirtmiş ve teslim edildiği mıntıkadaki Jandarma Komutanlığında Abdullah Çatlı nedeniyle havaya uçurulacaklarını düşünerek birbirleriyle vedalaştıklarını belirtmiştir. [4]

  • DGM Soruşturmaları ve Çetecilik…

    -Olaydan sonra polis-mafya-siyasetçi üçgeninin üzerine gidilince İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 11 Kasım 1996 tarihinde soruşturma başlattı. İlişkiler öyle çarpık bir hal almıştı ki kazadan yaralı kurtulan Sedat Edip Bucak’ın yakın korumalığını yapan ve Özel Timci olan Ayhan Çarkın, Ercan Aksoy ve Oğuz Yorulmaz aynı zamanda 28 Temmuz 1996 yılında öldürülen kumarhaneci Ömer Lütfi Topal’ın Sarıyer de öldürülmesinden dolayı tutuklu tutulduğu ve dönemin İçişleri Bakanı olan Mehmet Ağar tarafından Ankara’ya gönderilerek serbest bırakıldıkları açıklanmıştı. [1]

    -Mehmet Ağar ismi daha sonra Ataköy’deki evinde yeşil pasaport ve Mehmet Ağar tarafından onaylanmış yetkili belge ve silahlarla yakalanan uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz’ün tutuklanmasında da duyulmuştur. Aynı şekilde Yaşar Öz’de Ankara’dan gelen talimatla serbest bırakılmıştır. [1]

    -İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcıları Aykut Cengiz Engin, Ahmet Gürses ve İrfan Özliyen dönemin İstanbul Emniyet Müdürü olan Kemal Yazıcıoğlu, dönemin İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı olan Hanefi Avcı ve Emniyet Genel Müdür Müşaviri (eski MİT’çi) Korkut Eken’inde ifadesine başvuruldu. Kazada hayati önem taşıyan kazazede milletvekili Sedat Edip Bucak ise Ankara’da bulunduğu lojmanda Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Dilaver Kahveci tarafından ifadesine başvuruldu. [1]

  • Tutuklama ve Zincirleme Erken Tahliye Şokları…

    Dava ile ilgili hazırlanan 42 sayfalık iddianamede suçlu olarak kabul edilen bazı kişi ve oluşumlarla birlikte aynı ilişkide bulunan emniyet üst düzey mensuplarının bulundukları yasadışı ilişkilerden bahsedilmiştir. Alınan ifadeler, kaza yerinde yapılan incelemelerde daha önceki cinayet ve infazlarda kullanılan silah ve mermilerin ele geçirilmesinden de bahsedilmişti. İddianamede özellikle katliam sanığı ve interpol tarafından kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlının bir emniyet mensubu ve milletvekili ile aynı arabada bulunmasının devlet-suçlu-polis denkleminin ne kadar geçersiz ve illegal bir hale soktuğundan da bahsedilmişti. [1]

       Yargılamaların ardından Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy 290; Mustafa Altınok 204; Abdülgani Kızılkaya 193, İbrahim Şahin 185, Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu 184, Enver Ulu 141, Ali Fevzi Bir 119 ve Sami Hoştan 31 gün tutuklu kaldıktan sonra adeta davulla zurnayla Metris Cezaevinden tahliye edilmişlerdir.  [1]

  • Kazanın hemen ardından adı geçen meşhur “Çanta”

    Susurluk faciasının ardından ortaya atılan ve içinde çok önemli belgelerin olduğu belirtilen çanta daha sonrada defalarca kamuoyunu meşgul etmiştir. Bu sır dolu çanta kimbilir kimlerin kasalarında saklandı yıllarca.

    -Susurluk Araştırma Komisyonu (TBMM) Başkanı Mehmet Elkatmış çantanın emekli Tuğgeneral Veli Küçük adına “Drej Ali” lakaplı Ali Yasak’a aldırıldığına değinmiştir. Fakat daha sonra 2 bin 455 sayfalık Ergenekon İddianamesi kapsamında çanta yine ortaya atılmıştır. Soruşturma kapsamında Sami Hoştan çantayı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün’e teslim etmiştir; fakat çanta boştur. Sami Hoştan çantanın içinde bulunan 26 bin mark ve kolyeyi Meral Çatlı’ya teslim etmiştir. Meral Çatlı verdiği ifadede Sami Hoştan’ı onaylar niteliktedir. Fakat çanta incelendikten sonra Sami Hoştan’a geri verilmiştir. Fakat daha sonra çeşitli ropörtajlarda Çatlı’nın eşi tarafından çantada bulunan bir ajandadan bahsedilmiştir. Fakat içinde bulunan bilgilerden bahsedilmemiştir. (3)

    -Çantanın ilk ortaya çıkışı ise kazadan 8 yıl sonra kazadan yaralı kurtulan DYP Milletvekili ve aşiret lideri olan Sedat Bucak tarafından mahkemeye sunulmuştur. Bucak, susurluk kazasından sonra 29 Eylül 2004 tarihinde kaza yerinden aldığı belgeleri mahkemeye sunmuştur. Bucak İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada mahkemeye sunduğu belgelerin devlet sırrı olduğu ve kaza yerinde Abdullah Çatlı’nın çantasından alındığını bizzat belirtmiştir. Aslında Bucak, bu hareketi ile kendisinin suçlu duruma düşürmüştür. Bu olay bir itiraftır. [3]

    -Mahkemeye sunulan belgeler arasında Korkut Eken, Abdullah Çatlı, Sedat Bucak ve bazı orgenerallerle beraber çekilmiş bir resim, Sakıp Sabancı tarafından Mehmet Özbay adına imzalanmış “Değişen ve Gelişen Türkiye” isimli kitap, bir fihrist ve önemli kişilerin adreslerinin bulunduğu bir rehber bulunmuştur. Ayrıca yabancı bir konsolosluk tarafından onaylanmış Mehmet Özbay adına düzenlenen belge ve bizzat Eken tarafından daktilo ile yazılan 21 sayfalık gizli bilgiler istihbarata teslim edilmiştir. Aslında çantada olanlar kadar olmayanlarda konuşuldu. Özellikle Abdullah Çatlının mikro uzi silahı ve Mehmet Ağar tarafından Mehmet Özbay adına düzenlenen yetkili belgeden bahsedilmiştir. Bu iddiaların sahibi Çatlının yakın arkadaşı Haluk Kırcı’dır. Kırcı’ya göre olay yerinde kaybolan çantanın bulunması tarihin tozlu sayfalarına kaldırılan birçok olayın aydınlatılmasına yardımcı olacaktı.  [3]

  • Kaynaklar