Adolf Hitler Özel Serisi - 15. Bölüm
"STALİN, ZORU SEÇİYOR. HİTLER İSE OYUNU BOZUYOR"
İtalyan diktatör Mussolini de boş durmuyordu. Pastadan ne kapsa kardı. Zaten Nazilerin ittifakı ile güçlenmişti İtalya. Hitler’le de arası iyiydi, artık bütün amaçlarına ulaşmak için faşist bir yönetimle işgal hareketini hızlandırmıştı.
Tarihler 28 Ekim 1940’ı gösterdiğinde İtalyan güçleri Yunanistan-Arnavutluk sınırını geçmişlerdi. Ama İtalyan orduları Alman ordularına pek benzemiyordu. Kontrolsüz yapılan işgal sürekli olmadı ve İtalyanlar büyük bir yenilgi ile geri çekildiler. Durum artık kötüleşmeye başlamıştı, Almanlar, Balkanlar’da İngiliz güçlerini görmeye başlamışlardı. Çünkü İngilizler, Limnos ve Girit Adalarını işgal ettikten sonra Yunan topraklarına asker sevk etmiş ve havaalanlarını kontrole almışlardı. İtalyanların da Yunanistan’ın üzerine gitmesi Hitler için iyi bir durum yaratmadı. 1 sene boyunca her gün bombaladığı İngiltere şimdi ayaklanıyor ve sınırlarına yaklaşıyordu. Hatta bu İngiliz yayılmacılığı ile birlikte Almanların Romanya petrolleri hedefi sekteye uğrama tehlikesiyle baş başa kalmıştı.
Hitler buna da çok sinirlenmişti. Sivrisinek ufaktır ama miğde bulandırır dedi ve Rusya’ya karşı bir eylem almadan önce 26 Mart 1941 gecesi Yugoslavya’da ortaya çıkan hükümet darbesi ile Balkanları istila etmeye başladı. Yugoslavya üzerinden başlayacak işgalin yol haritasını çizdiği 27 Mart tarihli ve 25 sayılı emriyle Nazi kuvvetlerine taarruzun tarihi olarak 6 Nisan 1941 günü sabahını işaret ediyordu. En sonunda Hitler işgale başlamış ve Balkanlar Alman işgali altında eziliyordu.
Hitler burada da çok başarılı askeri stratejiler kullandı. Bosna Müslümanlarından bir Nazi tümeni kurdu. Bu tümenin adı hançer tümeniydi. Ta Kudüs’e gitti oradan müftüyü getirdi. Müslümanları Yahudi karşıtlığı ideolojisi üzerinden feth etmişti. Yahudi düşmanı olan Naziler Müslümanlıklarını topraklarından özgürce yaşayabilmek için Nazi oldular ve savaşa katıldılar, Müslüman naziler topluca namazlarını kılıyor feslerini giyiyorlardı. Yunan karasına çıkarılan dört İngiliz tümeni de tahliye edilmişti. İngilizler artık Balkanları kendi kaderine terketmişlerdi.
Hem Sovyetler’in; Estonya, Letonya ve Litvanya’yı işgali; hem de Almanya’nın, 1940 yılı Eylül ayında ortaya çıkan Romanya anlaşmazlığına taraf olması ve işgale karşı garanti vermesi Sovyetlerle Almanlar arasındaki ilişkileri bozmuştu. İki taraf da bu tutumu ile birbirlerini Saldırmazlık Antlaşması’nın 3. maddesini ihlal etmekle suçluyorlardı. Bütün bunlara rağmen ilişkiler halen asgari düzeyde sürdürülüyordu. Hatta Alman Dışişleri Bakanı olan Ribbentrop, Kuzey Norveç’e ulaşması gereken askeri birliklerin Finlandiya üzerinden gönderilmesi için Stalin’den ricada bulundu. Fakat Stalin, Balkanların en güçlü devleti olan Almanya’nın bu topraklara yerleşerek Finlandiya’yı işgal etmesinden çok korkuyordu. Bütün bu karmaşık ortamda kurulan Mihver Devletleri (Üçlü Pakt, Almanya, İtalya, Japonya) Sovyetlerin kuşkularının daha da armasına sebep oldu. Fakat Sovyetlerin düşmanlığını istemeyen Almanya, Mihver birliğine Rusların katılması için elinden gelen her şeyi yaptı.
Dönemin Alman Dışişleri Bakanı olan Ribbentrop, 13 Ekim tarihli bir mektup ile Stalin’den diplomatik olarak kendisiyle aynı düzeyde olan Rus Dışişleri Bakanı Vyaçeslav Molotov’u (Molotof kokteylinin isim babası) Berlin’de misafir etmek istediklerini belirtti. Aslında bu görüşme talebi, Hitler’in yeni kurulacak bir dünya düzeninde dört büyük devletin kontrolündeki bir dünya planının anlatılmasından ibaretti. Bu paylaşımın yapılabilmesi için ise, Sovyet-Alman ittifakı çok önemliydi ve ilişkiler önceki tarihlerden daha iyi ve sıkı yürütülmek zorundaydı. Aksi halde dünyanın dört totaliter gücü arasında paylaşılması fikri sadece düşünceden ibaret kalacaktı. Hitler aslında Sovyetlerle bir savaş değil birlik istiyordu.
Dünyanın Sovyet güçlerine teslimiyle birlikte, Stalin büyük bir lider olacaktı. Bu nedenle Stalin bu görüşme isteğini olumlu karşıladı ve Molotov 12 Kasım 1940 tarihinde Berlin’e vardı. Bu görüşmelerde aslında Almanlar, İngilizler’in topraklarının nasıl paylaşılacağı konusunda bir düşünce belirtmişlerdi. Görüşmelerin ilk gününde Molotov, Hitler ile bir görüşme yapamadı. Öğleden sonraki görüşmelere katılan Hitler’e Molotov tarafından çok dikkatli sorular sorulmaktaydı. Görüşmenin tutanaklarını yazan Dr. Schmidt, “Hitler karşısında daha önce hiçbir hükümet adamının böyle konuşmadığını” belirtmişti.
Molotov, Hitlerden bazı bölgelerde kesin sonuçlar istiyordu. Önceki bilgilerde değindiğimiz gibi Sovyetler, öncelikle Finlandiya’dan askerlerini çekmesi için Hitler’e uyarıda bulundu. Hitler, Finlandiya’nın işgal altında olmadığını belirtti ve Molotov bunun üzerine Finlandiya’nın Besarabya kadar barış içinde olduğunu gösteriyordu. Aslında Molotov’un demek istediği iki bölgenin de ilhak edildiğiydi. Çünkü Finlandiya, Stalin’in Baltık Denizi’ne hakim olması için pilot bölge rolünü üstlenmişti. Ayrıca Molotov, Bulgaristan, Romanya ve Türkiye konularında da Almanya’dan bir teminat istemişti. Bütün bu ilişkilerin başlaması için Almanya ve İtalya tarafından Romanya’ya verilen toprak teminatının geri çekilmesini istedi. Çünkü Stalin Romanya toprak bölgesine yaklaşarak petrolden nemalanmak amacındaydı.
Molotov’un bu isteklerinin ardından Hitler görüşmelere ara verdi. Akşam yemeğinde ise İngilizlerin Berlin’i bombalaması sonucu herkes sığınaklara çekildi. Sığınakta Ribbentrop, Sovyetlerin katılımıyla dörtlü pakta oluşacak antlaşma metnini Molotov’a sundu. Bu pakt normal bir antlaşma metni mantığındaydı; fakat önemli olan imzalanan sizli protokollerdi. Bu gizli antlaşmalar antlaşmaya katılan devletlere verilecek olan toprak paylaşımıydı. Molotov’un açıkladığı toprak sınırları Hint Okyanusu’na değin gidiyordu. Fakat Sovyetler’in asıl amacı Baltık Denizi, Batı odaklı olarak Balkanlar ve Boğazları kullanılarak sıcak denizlere inmekti. Hatta Sovyetler bu ilişkileri o denli incelemişlerdi ki olası bir ittifak sonrasında Sovyetler adına atılacak böyle bir adım İsviçre tarafından nasıl karşılanacaktı. Almanya bu politikayı destekleyecek miydi?
Molotov Berlin’den döndükten iki hafta sonra 26 Kasım tarihinde Stalin, Dörtlü Pakta katılması için gerekli koşulları Moskova’da bulunan Alman elçiliğine bildirdi. Stalin şu isteklerde bulunmuştu:
1. Sovyetler Birliği’nin etki alanına giren Alman askerleri Finlandiya’dan hemen çekilecektir.
2. Sovyetler ve Bulgaristan arasında bir antlaşma imzalanarak; Sovyetlerin İstanbul ve Boğazlar üzerinde kontrolü sağlayabilmesi için Bulgaristan yardımıyla donanma ve savaş üsleri kurulacaktır.
3. Batum ve Bakü’nün güneyinde bulunan bölgenin geneli ve İran Körfezi doğrultusundaki bölge Sovyetler tarafından istenilen toprakların merkez üssü olacaktır.
4. Japonya, Kuzey Sahalin’de bulunan kömür ve petrol haklarından vazgeçerek bölgeyi Sovyetlere bırakacaktır.
5. Bütün bu isteklerin yanı sıra Türkiye’nin Sovyetlerin Boğazlar üzerindeki emellerini engellemesi halinde Pakt’a katılan devletler Türkiye’ye askeri yaptırım uygulamak yükümlülüğünü kabul etmek zorundadır.
Almanlar bu mektuba cevap vermemişti. Fakat Hitler tek bir doğrudan adı gibi emindi. Hem Molotov hem de Stalin’in mektubu gösteriyordu ki Sovyetler, Balkanlar üzerinde çok kan dökeceklerdi. Mektup sonrasında ikinci bir çatışma gözler önüne serilmişti. Sovyetler Orta Doğu petrollerine de göz dikmişti. Öte yandan Hitler, Sovyetleri Avrupa topraklarından uzaklaştırmak derdindeydi. Artık bir anlaşmaya varılması imkansızdı ve Hitler kurmaylarına Sovyetler üzerine kapsamlı askeri bir müdahale için hazırlık emri verdi. Stalin, Rusya’ya karşı bir savaş açma taraftarı olmayan Hitler’i savaşa zorlamıştı. Kan artık Balkanlarda değil, Rus topraklarında dökülecekti…
16. Bölüm'e Buradan Geçebilirsiniz: "HİTLER'İN YENİ DÜNYA PLANLARI"