insearchofsunrise
elektrik aşkı
En Beğenilen Yazar Sırası
:
1
Toplam Başlık Sayısı
:
164
Toplam Puanı
:
1051
Toplam Giri Sayısı
:
604
Bu Ayki Puanı
:
26
En Aktif Yazar Sırası
:
1

insearchofsunrise Sözlük Seceresi

  • 1979 İran İslam Devrimi

    Orta doğunun en etkili isimlerinden birisi olan iran’ın nereden nereye dedirtecek tüm dünyaya damgasına vuran 1979 İslam Devrimi’ne girişine; medeniyetin başladığı coğrafya olan mezopotamya bölgesindeki iran’nın tarihinden başlayarak anlatmaya başlayacağım.

    Bölüm 1: zerdüştlük'ten islam'a:

    Bundan 2500 yıl öncesinde bölgedeki önemli güç olan Persler, Akamanış Hanedanı'nı kurucusu Büyük Kirüs zamanında oldukça parlak yıllar yaşıyorlardı. Buna bir de Büyük Kirus’un MÖ 539 yılında, Babillileri yenmesi eklenince persler giderek devleşiyordu. Bu da yetmiyor Büyük kirus'un Babil halkı için "adalet, merhamet ve yüce gönüllülük ile muamele etmeye kararlı" olarak sunduğu anıt yazısı tarihe damgasını vuruyordu. Sebebi ise bu anıt yazının günümüzün en eski ‘insan hakları sözleşmesi’ olarak kabul görmesiydi.

    Günümüzdeki İran halkı Büyük Kirus’un varisleri olarak sadece medeniyet çatışması yaşayan ve petrol zengini bir ülke olarak görülmekten de oldukça rahatsız. Çünkü bu denli büyük bir imparatorluğun soyu olmak bunu gerektirirdi. İnsanlığa, bilime ve edebiyata katkılarının dünya tarafından hatırlanmaması ve onların kültür çatışması yaşayan bir devlet olarak görülmesi kimi olsa rahatsız ederdi zaten.

    Her ne ise bu dünyanın sultan süleymana’a da kalmadığı gibi Büyük Kirus’a da kalmadığı görüldü. Ve bölge işgallere doyamadı. Buradaki işgallerin kronolojik geçişlere (tobkz: iran ) veya http://www.tarihiolaylar.com/ulkeler/iran-136 buradan bakabilirsiniz.

    Bunlar işin devlet boyutlarıydı. Asıl önemli konu ise tarihten beri süre gelen insanın maneviyatı idi. Bu maneviyat duygusu özünde din duygusu da... Persler zamanında bölgede Zerdüştlük hakim olmuştu, hatta persler Zerdüştlüğü resmi din olarak kabul etmişti. Fakat Zerdüştlükten sonra da Emevilerle beraber M.S. 630'larda Müslüman Arap akınlarının olduğu bölge islam dini ile bütünleşmeye başladı...
    0 6
  • İlk Kadın Hükümdar Tomris Hatun ve Destanı

    Tarihteki İlk Kadın Hükümdar; Tomris Hatun ve Destanı
    Milattan önce 6. YY'da yaşayan İskit-Saka Kraliçesidir. Türkleri tek bi çatı altında toplayıp Turan Birliği'ni sağlayan Alp Er Tunga'nın torunudur. Ayrıca tarihte bilinen ilk kadın Hükümdardır.
    Tomris Hatun Dönemi'nde Saka Devleti kendi tarihinin en parlak dönemini yaşamıştır.Tomris Hatun, bölgedeki hakimiyeti sağlamış fakat bu hiç kolay olmamıştır.Güneylerinde bulunan Pers İmparatorluğu ile amansız mücadelelerde bulunmuş, gerçekleştirdiği mücadelelerden en ünlüsü ise Pers İmparatoru Kiros ile verdiği mücadelelerdir.
    İmparator Kiros sürekli olarak Saka Devleti topraklarına akınlar düzenliyor ve Saka halkına büyük kayıplar yaşatıyor. Saka Türkleri ise İmparator ile mücadeleye girmeden önce daha iyi bir ortamda savaşabilmek için geri çekiliyorlardı. Bu durumdan sıkılan Kiros, Tomris Hatun'a bir elçi gönderir ve devletinin kendine bağlanmasını ayrıca kendisi ile evlenmesini ister. Bunun sonucunda ise Tomris Hatun ve Devleti ile uğraşmayacağını belirtir. Tomris Hatun, Kiros'un bu isteğini reddeder ve Kiros yüzlerce fil, savaş için eğitilmiş binlerce köpek ve 100.000 kişiyi aşan büyük bir ordu toplayarak Saka Devleti'ne saldırır. Tomris Hatun ise 9.000'i kadından oluşan 13.000 kişilik ordusunu toplar ve uygun bir bölgede Kiros'u beklemeye başlar. Kiros Ordusu'nu Tomris'in bir kaç km ötesinde mevziler ve plan yapmaya koyulur. Bu sırada Kiros'un aklına bir hile gelir ve savaş meydanında bir çadıra kendi emrinde bulunan güzel kadınları ve bi kaç nöbetçiyi koyar. Sabaha karşı Tomris Hatun'un oğlu çadıra bir saldırı düzenler ve nöbetçileri öldürüp kadınlarla eğlenmeye başlar. Olaydan bi kaç saat sonra Kiros çadıra saldırır ve oradaki Tomris'in oğlu da dahil tüm Sakaları öldürür. Bu olayı haber alan Tomris çok üzülür ve büyük bir yemin eder:
    ''Kana susamış Kiros, sen oğlumu mertlikle değil içtikçe zıvanadan çıkaran şarap ile öldürdün. Ben de seni kana doyuracağım.'' der.
    Akabinde gerçekleşen savaşta, Tomris askeri dehasını kullanarak kendisinden on kat güçlü bir orduyu tamamen yok eder. Kiros ise ölülerin arasındadır ve Tomris Hatun, Kiros'un ölüsünü Otağı'na getittirir. Kiros'un kafasını keserek kan dolu bir fıçıya kor ve;
    ''Hayatında kana doymamış Kiros, seni şimdi kan ile doyuruyorum.'' der.
    Savaştan sonra Tomris Hatun, katıldığı tüm savaşlarda bizzat komutanlık yapar ve devletin sınırlarını büyük ölçüde genişletir. Tomris Hatun'dan etkilenen Yunan Halkı Tomris'e ''Leydi ve Origana'' demiştir.
    0 2
  • Türkiye'nin Nükleer Bombası Var mı, Türkiye'de Nükleer Bomba Var mı?

    Çok Sorulan Bir Soru: Türkiye'nin Nükleer Bombası Var mı, Türkiye'de Nükleer Bomba Var mı?
    - Öncelikle bu iki cümleyi ele alırsak, ne kadar bu cümleler birbirine çok benzese de aralarında çok büyük bir fark vardır. Şöyle ki; İlk cümle ile başlayalım.
    * Türkiye'nin Nükleer Bombası var mı?
    2. Dünya Savaşı'nın sonunda başlayan ''Nükleer Silah Akımı''na katılmadığımız, daha doğrusu Türkiye'nin politik ve askeri gücünü artırmak için nükleer çalışmalara yeltendiyse de ABD tarafından izin verilmediği için kendi nükleer bombamızı yapmamış bulunmaktayız.

    * Türkiye'de Nükleer Bomba Varmı?
    Bilindiği gibi Türkiye 1952 yılında NATO'ya girmiştir. Bu süreçte Türk Ordusu'nda büyük bir teknoloji değişimi yaşandığı gibi, Dünya üzerindeki büyük krizlerde de önemli rollleri oynamak zorunda kalmıştır. Bunlardan en önemlilerinden biri de Türkiye'yi nükleer silah ile tanıştıran, ABD İle SSCB arasında yaşanan Küba Füze Krizidir.
    1960'lı yılların başında SSCB'nin Küba'ya, ABD'nin buna karşılık da Türkiye'ye nükleer başlıklı füzeler yerleştirilmesi ile başlamış ve Dünya büyük bir nükleer savaşın eşiğine gelmiştir. Bu krizde ABD, Türkiye'de İzmir'e bağlı çeşitli köylere 15 adet Hiroşima'ya atılan atom bombasından 100 kat daha güçlü (1.44 megaton gücünde) Jüpiter Füzesi yerleştirmiştir. Bu füzelere ilk başlarda IRBM Füzesi denmekteydi. Türkler daha sonra bu ismi İbrahim Füzesi olarak değiştirmiştir. Türkiye'nin bu füzeleri kontrol edebilecek personeli olmadığı için 2.000'e yakın subayımız ABD'ye eğitime gönderilmiştir. İyi bir eğitim alan Türk Subayları, 18 Nisan 1962'de deneme atışı gerçekleştirir. NASA'nın Cape Canaveral'daki üssünde tamamen Türklerin komutasındaki bir Jüpiter füzesi başarıyla fırlatılır. Daha sonra ise ABD ile SSCB arasında füze krizinin çözülmesinin ardından 22 Ekim 1962'de füzeler tamamen Türk ordusuna devredildi. 1963’te ise füzeler tamamen söküldü. Türkiye, füzelerin sökülmesine karşı çıktıysa da daha sonra daha etkili bombalar getirme sözü verildi ve aradan zaman geçtikten sonra İncirlik ve bazı diğer üslere nükleer bombalar yerleştirildi.
    Peki Günümüzde Türkiye'de Nükleer Bomba Varmı?
    ABD'nin günümüzde Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye'de nükleer üsleri bulunmaktadır. Türkiye'de güçleri ve detayları tam bilinmeyen B-61 Atom Bombaları'ndan 60 ile 70 arasında bomba bulunmaktadır. Bu bombalardan 50 tanesi ABD'nin büyük bir kriz anında Türkiye'nin onay verdiği taktirde kullanılması mümkündür. Geriye kalan 10 ile 20 arasındaki bomba ise Türk F-16'larına entegre imkanı verilmiştir. Ama bu bombaların özel kodlarını ABD vermediği için bombayı ABD'den izinsiz atmamız imkansızdır.
    Peki bu bombaları ne şekilde kullanabiliririz? derseniz, yukarıda belirttiğim gibi bu bombaları ABD'den izinsiz patlatmamız imkansızdır. ABD'nin izin vermesi için ise büyük bir devletle amansız savaşa girmesi ve Türkiye'nin o savaşta ABD ile aynı safta savaşması gerekmektedir. Veya ABD'nin hoşnut olmadığı bir ülke ile Türkiye'nin savaşa girdiğinde ABD'nin izin vermesi çok çok küçük bir olasılık taşımaktadır.(Bu olasılıklar düşman ülkesine ve büyüklüğüne göre değişmektedir. Ayrıca ABD'nin izni olduğunda dahi bu bombaları savaş uçakları ile atmak oldukça zor ve bir hayli tehlikelidir.) Ayrıca İncirlikteki B-61 türü bombaların 2017'de daha etkili modelleri ile değiştirileceği açıklanmıştır.
    0 2
  • Cumhurbaşkanlığı Forsu ve Arması

    • Cumhurbaşkanlığı Arması: Cumhurbaşkanlığı arması altın sarısı renkteki 16 ışınlı güneş ve güneşin çevresindeki 16 yıldızdan oluşmaktadır. 16 Yıldız Tarihteki 16 büyük Türk Devleti'ni temsil eder. Ortada ki güneş ise Türkiye Cumhuriyeti'ni ifade eder.
    • Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu: Türk Bayrağı ile Cumhurbaşkanlığı Arması'nın birleşmesi ile oluşmaktadır. Türkiye'yi, Türkiye Cumhurbaşkanlığı'nı ve Cumhurbaşkanı'nı temsil eden, Türkiye'nin resmî simgelerinden birisidir.
    •Tarihçe
    Günümüzde kullanılan fors ve armanın kökeni, ilk kez ne zaman kullanılmaya başlanıldığı ve neye dayanarak kabul edildiğine dair resmî bir belge yoktur. Fakat tasarlayanın Mustafa Kemal olduğu bilinmektedir. Forsun kullanımına dair var olan en eski belge Mustafa Kemal'in Millî Mücadele'nin son günlerinde, Eylül 1922'de İzmir'deki bir seyahatinde çekilen fotoğrafıdır. Fotoğrafta Mustafa Kemal'in otomobiline çekilmiş hâlde görülen bir flama vardır ve bu flama günümüzde kullanılan forsun bir benzeridir. Fotoğraftaki bu flama günümüzde Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde sergilenmektedir.
    Cumhuriyet kurulduktan sonra ise resmî simgelerin düzenlenmesine gidilmiştir. Bu konuda yapılan ilk eylem 3 Mart 1924'te Abdülmecid'in forsunu kullanımdan kaldırmak olmuştur. 22 Ekim 1925’te ise cumhurbaşkanlığı forsunu resmî anlamda düzenleyen ilk belge olan Sancak Talimatnamesi yürürlüğe konmuştur. Talimatnameye göre hilâl ve yıldız bayrakta olduğu gibi kullanılıyor, güneşten çıkan ışınlar ise 20 tane olmak üzere kullanılıyordu. 18 Şubat 1978'de getirilen yeni bir düzenleme ile armada yer alan ışın sayısı 16'ya düşürülmüştür. Günümüzde yürürlükte olan 25 Ocak 1985 tarihli yasada da fors bu haliyle kullanılmaktadır.
    • Cumhurbaşkanlığı Arması'nda ki 16 Büyük Türk Devleti, Hüküm Yılları Aralığı ve Kurucuları;
    -> Büyük Hun İmparatorluğu (MÖ 220 - MS 216) Kurucusu:Teoman
    -> Batı Hun İmparatorluğu (MÖ 48 - MS 216) Kurucusu: Pi
    -> Avrupa Hun İmparatorluğu (375-469) Kurucusu: Balamir
    -> Ak Hun İmparatorluğu (420-552) Kurucusu: Aksuvar
    -> Göktürk Kağanlığı (552-745) Kurucusu: Bumin Kağan
    -> Avar Kağanlığı (565-835) Kurucusu: I. Bayan
    -> Hazar Kağanlığı (651-983) Kurucusu: Böri Şad
    -> Uygur Kağanlığı (745-1368) Kurucusu: Kutluk Bilge Kül Kağan
    -> Karahanlı Devleti (840-1212) Kurucusu: Bilge Kül Kadir Han
    -> Gazne Devleti (962-1183) Kurucusu: Alp Tigin
    -> Büyük Selçuklu Devleti (1040-1157) Kurucusu: Selçuk Bey,Tuğrul Bey
    -> Harezmşahlar Devleti (1097-1231) Kurucusu: Kutbeddin Muhammed
    -> Altın Orda Devleti (1236-1502) Kurucusu: Batu Han
    -> Timur İmparatorluğu (1368-1501) Kurucusu: TimuR
    -> Babür İmparatorluğu (1526-1858) Kurucusu: Babür Şah
    -> Osmanlı İmparatorluğu (1299-1922) Kurucusu: Osman Gazi
    0 2
  • Ünlü Çeçen komutani Şamil Basayev

    -1965'te Çeçenistan'ın Vedeno bölgesi'nin Vedeno köyünde doğdu. 1987 yılında Moskova'da mühendislik eğitimine başladı ancak yarım bıraktı.
    Öğrencilik yıllarında devrimci kişiliği ile ön plana çıkmıştı.
    1989-1991 yılları arasında İstanbul'da eğitim gördü. 1991 Ağustosu'nda Moskova'daki hükûmet darbesi sırasında Boris Yeltsin taraftarları arasında yer aldı. Adını ilk defa Çeçenistan'da yaşananları dünyaya duyurmak için bir Rus uçağını kaçırarak Ankara'ya indirdiğinde duyurdu.1992 yılında Cahar Dudayev'in emri ile Abhazya'ya gönderilen Çeçen birliklerin komutanı iken, Abhazya'nın Gürcistan işgalinden kurtulmasında birinci dereceden etkili olan Kafkas Halkları Konfederasyonu (KHK) birliklerinin komutanlığına getirildi. Abhazya'nın ardından Çeçenistan'a dönerek Dudayev'e karşı muhalefete geçen Rus yanlısı silahlı birliklerin dağıtılmasında etkili oldu. Daha sonra Dağlık Karabağ'a geçerek emrindeki mücahitler ve Azeri gönüllüler ile Ermenistan'ın bölgeyi işgaline karşı koydu.
    1994 yılı aralık ayında Ruslar'ın Çeçenistan'ı işgal etmesiyle Çeçen komutanların en önemlilerinden biri haline geldi. 1995 yılı başında Rus savaş uçakları Şamil'in Vedeno'daki evini bombalayarak ailesinden 11 kişiyi öldürdüler. Rus güçlerin sivillere karşı giriştikleri katliamların en üst seviyelere ulaştığı Haziran 1995'de, yaşananları dünya kamuoyuna duyurabilmek için 150 savaşçının Budennovsk kentine düzenlediği eylemi yönetti.1996 yılı Nisan ayında Çeçen Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri Komutanlığı'na getirildikten sonra Rus kuvvetlerinin Çeçenistan'dan ayrılmaya mecbur eden Cahar-Kale (Grozni) operasyonunu komuta etti. 1998'de Cahar-Kale'de yapılan Çeçen-Dağıstan Halkları Kongresi'nde başkan seçildi. Kongrenin ikinci toplantısında alınan kararla 1 Ağustos 1999'da kurulan İslam Şûrâsı'nın başkanlığına getirildi.
    1999'da Rusya'nın Çeçenistan'ı yeniden işgali üzerine Çeçenistan'a dönerek doğu cephesi komutanlığı görevini sürdürmeye başladı. İkinci savaş sırasında da başkent Grozni'yi savunan Basayev, kentten çekilirken yaralanmış, bir bacağının bir kısmı kopmuştu. Basayev, Devlet Başkanı Dokka Umarov'un emrinde Çeçenistan Silahlı Kuvvetleri Komutanlığı görevini sürdürmekteyken 10 Temmuz 2006 tarihinde, İnguşetya’nın Ekazevo köyü’nde, bulunduğu askeri konvoyda bulunan bombanın kendiliğinden infilak etmesi sonucu hayatını kaybetti.
    Basayev'in, Çeçen Bağımsızlık hareketinin radikal kanadını temsil ettiği düşünülür. Rusya güvenlik güçlerine karşı düzenlediği sayısız gerilla saldırısının yanı sıra, sivillere yönelik girişilen bazı eylemlerden de sorumlu tutulur. Beslan rehine krizi ve Nord-Ost Rehine Krizi, bu tür olaylarının en bilinenlerindendir. ABC News, Basayev'i "Dünyanın en çok aranan teröristlerinden biri" olarak açıklamıştır. Eylül 2004'te Basayev, çoğu çocuk olan 350'den fazla kişinin yaşamını yitirdiği ve yüzlercesinin yaralandığı Beslan katliamının sorumluluğunu üstlenmiştir.
    0 4
  • Trablus antlaşması (detaylı)

    Amerikan Kongresi, Cezayirli Hasan Paşa ile imzalanan “haraç anlaşması”nı 1796 yılının 7 Mart’ında onayladığında, Osmanlı Devleti’nin de resmen vergi mükellefi olmuştu!
    Cezayir, Trablusgarb ve Tunus… Osmanlı’nın “Garp Ocakları” adı ile andığı bu topraklar, Anadolu’dan, özellikle de Ege bölgesinin yeniçeri ve leventlerini bir mıknatıs gibi kendine çekiyordu. Osmanlı İmparatorluğu’na geniş bir özerklik statüsü olarak bağlanan bu eyaletlerde idari güç, bölgenin en sözü geçen kişisi olan ve “Dayı” unvanını taşıyan “yeniçeri kökenli” yöneticilerin elindeydi.
    Buralarda yapılan korsanlık faaliyeti, çok daha kazançlı ve az riskliydi. Yerli halk kendi halinde yaşar, ama askerler ve leventler, geçimlerini Akdeniz’de korsanlıkla sağlarlardı. Korsanların İstanbul ile ticaret ve Türk denizlerinde dolaşma anlaşması yapmış olan memleketlerin bayrağını taşıyan gemilere saldırması yasak, ama diğer gemileri yağmalanması serbestti.
    O günlerde Fransız Devrimi’nin rüzgârları Avrupa’yı sarsarken, bir başka fırtına, Napolyon Bonapart, Avrupa krallıklarını birbiri ardına işgal ediyordu. İspanya, Savoia, Piemonte, Avusturya, Prusya ve Polonya bir anda Fransız işgaline uğramıştı. Kısacası, Trablusgarb, Cezayir ve Tunus korsanlarının karşısında duracak bir donanma kalmamıştı… 18. yüzyılda Akdeniz’in tek hâkimi, hâlâ Türk ve Arap korsanlardı!
    “Maksat ayağınız alışsın!”
    Bu dönemde pek çok Avrupa devleti, Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesi altındaki “Dayı”lar ile haraç anlaşmaları yapmışlardı. 1786’da “Cezayir Dayısı” ile bir ayönetimi nlaşmaya varılamazken, Amerikalıların “Barbar Devletler” olarak andığı devletlerden Fas, 40.000 altına razı oldu. İki ay sonra Faslı korsanlar bir Amerikan gemisini yaktıklarında, anlaşmayı hatırlatmak için gelen Amerikan elçisine Fas beyi, “Gönderilen haracın bittiğini, Amerikalıların lideri George Washington’un gönderilen paraya takviye yapmasını” söyledi… Korsanlar, 1789’da ABD’nin ilk başkanı olacak George Washington’u daha başkan olmasını bile beklemeden haraca bağlamışlardı!
    Maksat, Amerikalılarının “ayağının alışması”ydı… “Memalik-i Osman”ın toprakları sayılan Cezayir, Tunus ve Trablusgarb eyaletlerinin de devreye girmesiyle, Amerika’ya kesilen haracın meblağı da artmaya başladı. 1795 yılında gelindiğinde, sadece Cezayirli Hasan Paşa’nın George Washington’a kestiği “nakit cinsinden” haraç, 642.500 Amerikan dolarını bulmuştu! “Ödeme”, Cezayir dayısının 115 denizcisine, uluslararası sularda yapılıyordu.
    Vergi mükellefi: George Washington
    Osmanlı İmparatorluğu ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilk vergilendirme anlaşması, Amerikan elçisi Joseph Donaldson ile Cezayirli Hasan Paşa arasında, 5 Eylül 1795 günü imzalandı.
    Metin Türkçe olarak kaleme alınmıştı ve daha önce Fas ile imzalanan ve Arapça olarak kaleme alınan 1786’daki anlaşmadan sonra, Amerikan tarihinin İngilizce olmayan ikinci metniydi. Anlaşmaya göre Amerika, Cezayir’de bulunan esirlerin bırakılması için “Dayı”ya 642.500 dolar “haraç” ödeyecek ve her yıl 12.000 Cezayir altınına denk gelen 21.600 doları vergi olarak verecekti. Amerikan Kongresi, anlaşmayı 1796’nın 7 Mart’ında onaylayınca, metin yürürlüğe girdi. Kongre, böylelikle Osmanlı Devleti’nin resmen vergi mükellefi oluyordu!
    Amerika, 1796′nın 4 Kasım’ında Trablusgarb’ın, 1797′nin 28 Ağustos’unda da Tunus’un dayıları ile anlaşmalar imzaladı. Trablusgarb ile varılan anlaşma uyarınca Amerikan tarafı Trablusgarb beyi Yusuf Paşa ile “divan”ına Amerikalı esirlerin iade edilmeleri karşılığında 40.000 İspanyol doları ödüyor, Trablusgarb’ın ileri gelenlerine altın ve gümüş saatler, elmas yüzükler ve pahalı kumaşlardan yapılmış kaftanlar vermeyi taahhüt ediyordu.
    Yine Türkçe olan bu anlaşmanın ilginç taraflarından biri, besmeleyle başlayan metnin hemen girişinde “Bu belge dünyanın hâkimi, denizlerin ve karaların hükümdarı, kralların efendisi, sultanlar sultanı, imparatorlar imparatoru, Sultan Mustafa Han’ın oğlu Sultan Selim Han’ın dikkati nazarları altında imzalanmıştır. Allah, O’nun hükmünü daimi kılsın” şeklindeki ifadelerin yer almasıydı ve bu ifadeler, metni Türk tarafının dikte ettirdiğini göstermekteydi.
    Bu anlaşmada dikkat çeken bir diğer husus, anlaşmanın 11. maddesinde “Hiçbir şekilde köklerini Hıristiyanlık dininden almayan, Amerika Birleşik Devletleri” gibi bir ibarenin kullanılmasıdır! Ertesi yıl anlaşma biraz daha genişletildi. Önceki haraç miktarına ek olarak, 36 toplu Crescent firkateyni Cezayir Dayısı’na “hediye” edildi. 1797 yılının haraç listesinde ise, bir başka firkateyni, Handullah’ı görüyoruz. Amerika Birleşik Devletleri çaresizlikten, kendilerini haraca bağlayan Türk ve Arap korsanlara “donanma” düzmekteydi!
    Trablusgarb Beyi’nin hizmetindeki Türk korsanların hayal gücü daha da genişti. 1798 yılı için Amerikalıların vereceği 115.000 dolar haracın dışında, bir küçük madde daha kondu anlaşmaya: Trablusgarb ufuklarında görünen Amerikan gemilerini selamlamak için gemi başına bir fıçı barut!
    Amerikalılar çaresizdi. Dönem, Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulduğu yıllardır ve yeni yeni kurulan bu ülke Kuzey Afrika’nın Türk ve Arap korsanları ile baş etmek bir yana, kendi sahillerini bile koruyamamaktadır. İnternet üzerinden de kolaylıkla erişebilecek Ulusal Kongre Kütüphanesi kayıtlarına göre, Amerika Birleşik Devletleri2nin 1800 yılı bütçesinde 2.000.000 dolar “haraç ödemeleri”ne gitmişti. Bir başka deyişle, o günkü ABD bütçesinin yüzde 20’si!
    “Sen benim kölemsin”
    Mayıs 1800’de, George Washington’ın ünlü amirali Bainbridge, yeni Cezayir dayısı Mustafa Bey’e her zamanki haracını ödedi. Tam ayrılacakken, Cezayir dayısı, bir elçisini padişahın İstanbul’daki sarayına götürmesini istedi. Bainbrigde bu isteği kibarca reddetmeye çalışsa da ve Cezayir dayısı buna emretti: “Sen bana haraç ödediğinde kölem oldun demektir. Bu yüzden sana canımın istediği gibi emretmeye hakkım var!”
    Kalenin silahları Bainbridge’in firkateynine nişan almıştı. Bu yüzden Brainbridge boyun eğdi ve Amerikan bayrağını pruvada, Cezayir bayrağını ise kıçta dalgalandırma şartıyla talebi kabul etti. Bainbridge Cezayir dayısının elçisini İstanbul’a götürdüğünde, ilk defa ABD bayrağını Osmanlı Devleti’ne gösterme fırsatını da buluyordu. Osmanlı padişahı III. Selim ve maiyeti şaşırdılar. Amerika Birleşik Devletleri diye bir devlet olduğundan haberleri bile yoktu. Saraylılar Kristof Kolomb hakkında sadece belli belirsiz dedikodular duymuşlardı.
    Bainbrigde, Amerika’nın büyük denizin ötesindeki bir ülke olduğunu ve Kristof Kolomb tarafından keşfedildiğini söyledi. Bainbridge ve Osmanlı Kaptan-ı Deryası sıkı dost oldular. Hatta padişah, Bainbridge’in küstah Cezayir dayısı tarafından rahatsız edilmemesi için bir de ferman verdi!
    Bainbridge, dönüş yolunda Amerikan Donanma Sekreteri’ne şöyle yazdı: “Umarım bir daha haraç ödemek için Cezayir’e yollanmam; en azından beni toplarımızın namlusuna koyup ateşleyerek, haracı teslim etme görevini vermediğiniz sürece!”
    Jefferson’dan “culüs bahşişi” isteyen paşa
    George Washington’nun ardından John Adams, o günlerde yeni bir devlet olan Amerika Birleşik Devletleri’nin ikinci başkanı olur. Yeni başkanın “gelenek görenek” konusunda pek bilgili olmadığına kanaat getiren Trablusgarb beyi Yusuf Paşa, 1799 yılında dostunu uyarmayı uygun bulur. Yusuf Paşa, “Ölen yüksek makam sahibi adına o makama gelen yeni başkanın Trablus Krallığı’na bir hediye sunması” gerektiğini, Adams’a bir ferman yazarak, lisan-ı münasip ile anlattı. Tüm bunlara ek olarak, “hediye” miktarının 10.000 dolar olduğunu belirtmeyi de ihmal etmedi.
    10.000 dolarından haber alamayan ve sabırsızlığı üst seviyeye ulaşan Yusuf Paşa, aradığı fırsata 1801 yılında kavuştu. Adams yerini Thomas Jefferson’a bırakmıştı. Garb Ocakları’nın yönetiminde yer alan tüm yöneticiler gibi “yeniçeri kökenli” olan Yusuf Paşa, yeni başkan Jefferson’dan 225.000 dolarlık “cülus bahşişi”ni talep etti. Jefferson kızgınlıkla bu talebi reddetti.
    “Gelin elimi öpün!”
    Trablusgarb beyi Yusuf Paşa da kızgındı. Paşa, derhal Amerikan temsilcilerinin huzuruna çıkmaları ve hatalarını kabul ederek el öpmelerini emretti! 225.000 dolarlık cülus bahşişinin yanı sıra, Yusuf Paşa’nın seçeceği türden 25.000 dolarlık malın “hediyesi”ni uygun buldu! İlk mesajın yeterince ciddiye alınmaması Yusuf Paşa’yı bu defa daha “ikna edici” davranmaya itti. Mesaj netti: Ya “hediye” ya da savaş!
    Savaş çıktı. Trablusgarb dayısı Yusuf Paşa, Amerikan tarihine “First Barbary War” adıyla geçecek olan savaşı, 10 Mayıs 1801 tarihinde başlattı.
    Trablusgarb paşasının ABD’ye savaş ilan etmesi üzerine Jefferson, Amerikan donanmasını Akdeniz’e gönderdi. Tunus ve Cezayir savaştan hemen çekilirken, Trablusgarb ve Fas, aralıklarla 1815’e dek sürecek olan zorlu bir mücadeleye giriştiler. 1803 Ekim’inde Trablusgarb dayısı, Amerikan donanmasının en iyi firkateynlerinden biri olan Philadelphia’yı ele geçirerek, gemi kaptanı amiral William Bainbridge ve tüm mürettebatını esir aldı.
    Philadelphia’nın kaptırılması, Amerikalıların küçük düşmesine neden oldu. Bunun üzerine, 16 Şubat 1804 tarihinde Amerikan donanması tarafından alınan ilginç ve radikal bir uygulanmaya kondu. Enterprise’ın kaptanı olan genç teğmen Stephen Decatur, Trablusgarb limanına girerek, bir zamanlar Amerikan donanmasının en iyi gemilerinden biri olan Philadelphia’yi ateşe verdi ve ülkesine bir kahraman olarak döndü!
    0 1
  • Silopi ve Cizre'deki Olaylar

    @insearchofsunrise hocam eline sağlık.Çözüm süreci diye diye çözülme süreci başlattılar.Habur'dan halaylarla teroristleri geçirdiler kobani'ye gidiyorlar diye.O teröristler kobani'yi aldı orayı eğitim kampı haline getirdi.Kobani de eğitilen kanaslı teröristler , bomba yapımını öğrenen teroristler hep cizre'ye silopi'ye gönderiliyor.Camilere , halı sahalara , kültür derneklerine silah ve mühimmat stoğu yapılıyor bunu gören asker operasyon için validen izin istiyor ve vali buna izin vermiyor.(Bu arada operasyon için yetkinin askerden alınıp valiye verilmesi zaten başlı başına bir yanlış.)Megri megri'ler söyleniyor zamanında , çözüm süreci bitince onu dolaba kaldırdık istediğimiz zaman çıkartırız deniliyor.Yarbay'ın kardeşi şehit ediliyor yarbay bu sürece tepki gösterince vatan haini ilan ediliyor.Hendekler kazılıp , mahkemeler kuruluyor bunlar hep göz ardı ediliyor.Daha sonra bunların hepsini temizleyeceğiz deniliyor ama iş işten geçince onun o kadar kolay olmadığını görüyoruz.Olan senin benim gibi gariban'a , orada yaşayan halka , askere ve polise oluyor.Benim güzel vatanım bunu haketmiyor.Atatürk'ün kurduğu bu cumhuriyet böyle bir yönetimi haketmiyor.
    0 1
  • Silopi ve Cizre'deki Olaylar

    @insearchofsunrise aynen katılıyorum hocam.Demirtaş bey çıkıp hendekler faşizm e karşı bir direniştir diyor.2014'te hendekler hakkında , hendeklerle bu mücadele verilemez diyor.Adamın bir dediği bir dediğini tutmuyor.Terör örgütünün maşası haline gelmiş.Demirtaş Pkk'nın kürt solunu harekete geçirmesi için ortaya çıkartılan biri.Ama Türkiye'de kürtlerin çoğunluğu ayrılmak istemiyor.Batı'da kimse benim komşum kürt , işte ne bileyim ben kürtle aynı yerde oturmam vs deyip okullarda eğitim veren hocalara sen kürtsün burası türkistan denmiyor.Hdp nin zaten Türkiye partisi olmak gibi bir hayali olmasın.Doğu'da anca kazanırsa kazanır oda terör örgütünün baskısıyla halkın zorla hdp ye oy vermesiyle gerçekleşiyor.Geçenlerde ortaya çıktı Hdp nin Diyarbakır Merkezinde işte şu aile a partisine bu aile b partisine oy veriyor bunlara bir görünmek lazım diye not çıktı.Devletin orada terör örgütüne ve bu gibi terörvekillerine at koşturtmaması lazım.Halkı savunuyoruz diyorlar ama halka en büyük zararı örgüt veriyor.Bu çakma Devrimcilere daha fazla sabır gösterilmemeli.
    0 1
  • Silopi ve Cizre'deki Olaylar

    @insearchofsunrise hocam bir yerde güncel olaylar hakkında bir arkadaş çok güzel yazmış okumanı tavsiye ederim.
    Nereden başlıyayım bilemiyorum.Beyaz'dan mı,güneydoğudan mı?Beyaz çoğu sanatçılar gibi Türkiye sorunlarına yabancı kalmış,apolitik bir kişi.Eğlence programı sunar,hem de iyi yapar kendi alanında.Beklemediği bir konuşmakarşısında şaşkınlığı görülüyor.
    Ne Aliye,ne Veliye yaranamamış,iki cami arasında kalmış binamaz misali
    Kanal D olaydaki suçsuzluğunu ispat için çabalarken,öküz altında buzağı yakalamanın sevinciyle AKP ve trolleri karşı saldırıya geçiyorlar.Zaten yıllardır susturmak ve ele geçirmek için Doğan grubunun başında Demokles'in Kılıcı gibi fırsat kollayan AKP ve yöneticileri bunu fırsat sayarak ellerinden geleni yapacaklar!Alıştık.İleri demokrasilerin de(!) bu gibi işler normal!
    Gelelim öğretmene:"Çocuklar ölmesin,giden öğretmenler dönünce çocukların yüzüne nasıl bakacaklar"
    Devlet oraya çocukları öldürmeye mi geldi?Devlet orada çocuklarla savaşmaya mı geldi?Devlet gücü oraya durup dururken mi geldi?
    Ne o siperler,çukurlar,bombalar,silahlar?Yoksa ülkemizi düşman işgal etti de bizim mi haberimiz yok?Ne bu Türk düşmanlığı,Kürt şovenliği?Şiddet şiddeti doğurunca arada masumlar eziliyor. Ha şunu hemen söyleyeyim.Orada hayatını kaybeden asker,polis,sivil her bir insan için içimiz kan ağlıyor.Üzülmemek için insan olmamak lazım!Oradan ayrılan öğretmenler,kendileri kaçmadılar, bağlı oldukları kurum yolladı.Yoksa orada kalıp devlet güçlerine karşı savaşmalarını mı isterdiniz.Gelelim işin özüne:
    Oslo süreciyle başlayan sözüm ona çözüm süreciyle teröristleri kontrolden çıkaran AKP yönetimi,PKK nın şehirlere rahatça tahkimat kurmasına fırsat verdi.
    Önce"Kürt sorunu vardır,ben çözeceğim"diyen AKP lideri,en sonunda"Kürt sorunu yoktur."diyebilmiştir.
    Belirli parti siyaseti olmayan AKP konjonktüre göre şekilleniyor.Kürt meselesinde de öyle.İşine nasıl gelirse öyle tavır alıyor.Doğrular,gerçekler önemli değil.Kendi çıkarları her zaman ön planda.
    Bu memlekette barıştan da bahseden onlar.demokrasiden de.
    AKP nin ağzından demokrasi,HDP nin ağzından barış sözcükleri düşmüyor.Ne yaman çelişki! Sanki barışı ben bozdum,demokrasiyi ben kadük ettim!..
    0 1
  • Tarihte Yaşanmış İlginç Olaylar

    1-) ARİZONALI BİR ADAM KELEPÇELERLE OYNARKEN KENDİNİ KELEPÇELEDİ VE ANAHTARI BULAMADI. KENDİSİNİ KURTARMAK İÇİN ÇİLİNGİR ÇAĞIRMAK YERİNE POLİSİ ARAYINCA BAŞI BELAYA GİRDİ. ONU KELEPÇEDEN KURTARAN POLİSLER, ÖDENMEMİŞ BİR KEFALET BORCU BULUNDUĞUNU BELİRLEYİNCE ONU YENİDEN KELEPÇELEDİLER.

    2-) AMERİKALI GİLLETTE ŞİRKETİ 1902 YILINDA GÜVENLİ JİLET SATMAYA BAŞLADIĞINDA YÜZLERCE ERKEK SATIN ALDI. SONRA DA BU JİLETLERİN SAKALLARINI KESMEDİĞİNİ SÖYLEYEREK ONLARI ÇÖPE ATTILAR. GİLLETTE YETKİLİLERİ, MUTSUZ MÜŞTERİLERİN TIRAŞ OLMADAN ÖNCE JİLETİN SARILDIĞI KAĞIDI ÇIKARMADIKLARINI FARK ETTİLER.

    3-) CHEVROLET, YENİ MODEL ARABASI İÇİN "NOVA" İSMİNİ BULDU AMA SONRA ARABAYI LATİN AMERİKA'DA SATAMAYACAKLARI ANLAŞILDI. ÇÜNKÜ "NOVA", İSPANYOLCA'DA "GİTMEZ" ANLAMINA GELİYORDU.

    4-) 1932 YILINDA LOS ANGELES OLİMPİYATLARINDA FRANSIZ ATLET JULES NOEL'İN DİSK ATMADA KIRDIĞI OLİMPİYAT REKORU SAYILMADI. ÇÜNKÜ ATIŞI İZLEMESİ GEREKEN BÜTÜN HAKEMLER, SIRIKLA YÜKSEK ATLAMA YARIŞMASINI İZLEMEK İÇİN ARKALARINI DÖNMÜŞLERDİ.

    5-) 1840'DA ABD BAŞKANLIĞINA SEÇİLEN WİLLİAM HENRY HARRİSON, ÇOK SOĞUK BİR GÜNDE WASHİNGTON'DA AÇIK HAVADA DÜZENLENEN GÖREVE BAŞLAMA TÖRENİNDE ŞAPKA VE PALTO GİYMEYİ REDDEDEREK YAPTIĞI UZUN KONUŞMA SONUCU ZATÜRRE OLDU. YENİ BAŞKAN SADECE BİR AY GÖREV YAPTIKTAN SONRA ÖLDÜ.

    5-) MEKSİKA'DAKİ BİR SAĞLIKLI YAŞAM MERKEZİNİN SAHİBİ, VASİYETİNE MEZARLIĞIN SİGARA İÇİLMEYEN BÖLÜMÜNDE GÖMÜLMEK İSTEDİĞİNİ ISRARLA EKLETMEYE ÇALIŞTI.

    6-) FRANSIZ ORDUSU, ASKERLERİN MAYIN TARLALARINDA YÜRÜYEBİLMELERİNİ SAĞLAYAN PATLAMAYA DAYANIKLI BOTLAR İCAT ETTİ. FAKAT BOTLAR O KADAR AĞIR VE İÇİNDE YÜRÜNMESİ O KADAR ZORDU Kİ, ASKERLER MAYINLARLA HAVAYA UÇMADAN ÖNCE PUSUYA YATAN DÜŞMAN ASKERLERİ TARAFINDAN VURULUYORLARDI.

    7-) MARKO VE ROBERTO DE SOLİSA ADLI İKİ KARDEŞ, BİRBİRLERİYLE PEK İYİ GEÇİNEMİYORLARDI. ROBERTO'NUN SIK SIK KENDİSİYLE DALGA GEÇMESİNE DAYANAMAYAN MARKO, KARDEŞİNİ, KAFASINA SIKTIĞI TEK KURŞUNLA ÖLDÜRDÜ. BU BASİT BİR CİNAYET GİBİ GÖRÜNEBİLİR. ANCAK GERÇEK ÖYLE DEĞİL. ÇÜNKÜ MARKO İLE ROBERTO AYNI DOLAŞIM SİSTEMİNİ PAYLAŞAN YAPIŞIK İKİZLERDİ. ROBERTO'NUN ÖLÜMÜNDEN 5 DAKİKA SONRA, KAN DOLAŞIMI DURAN MARKO DA ÖLDÜ.

    8-) 1975'DE İNGİLİZ BİR ÇİFT TELEVİZYONDA EN SEVDİKLERİ PROGRAMI İZLERKEN ERKEK YARIM SAAT SÜREN BİR GÜLME KRİZİ SONUCU KALP KRİZİ GEÇİREREK ÖLDÜ. EŞİ, CENAZEDEN SONRA PROGRAMIN YAPIMCILARINA BİR MEKTUP YAZARAK, KOCASINI HAYATININ SON DAKİKALARINDA BU KADAR MUTLU ETTİKLERİ İÇİN TEŞEKKÜR ETTİ.

    9-) 1971'DE TOPRAK KAYMALARINI İNCELEMEK İSTEYEN JAPON BİLİM ADAMLARI, BÜYÜK BİR YAĞMUR FIRTINASI EFEKTİ YAPMAK İÇİN BİR TEPEYİ YANGIN HORTUMLARIYLA ADAM AKILLI SULADILAR. BU YÜZDEN TEPENİN ÇÖKMESİ SONUCU MEYDANA GELEN HEYELANDA, DÖRT BİLİM ADAMIYLA 11 İZLEYİCİ HAYATINI KAYBETTİ.

    10-) BAYAN CARSON AMERİKA'NİN NEW YORK KENTİNDE YASİYORDU. BİRGÜN EGLENMEK İÇİN CENAZE İSLERİ YAPAN BİR SİRKETLE ANLASTI. SİRKET EVE TELEFON ETTİ VE BAYAN CARSON'UN KALP KRİZİ GEÇİRİP ÖLDÜGÜNÜ SÖYLEDİ. AİLE HEMEN KOSTU. BU SIRADA TABUTUN İÇİNDE YATAN BAYAN CARSON BİRDEN DOGRULUVERDİ. AMA KIZI O ANDA KALP KRİZİ GEÇİRİP ÖLDÜ.

    11-) KOMBOÇYA'DA 2 ASKER, PATLAMAMIŞ MAYINLA FUTBOL OYNAMAYA KALKINCA HAYATLARINI KAYBETTİ. OLAYI İLGİNÇ KILAN BİR BAŞKA NOKTA, PARÇALANARAK CAN VEREN 2 ASKERİN, KAMBOÇYA ORDUSUNUN "EN İYİ MAYIN UZMANLARI" ARASINDA YER ALMASIYDI
    0 2
  • avokado

    NEDİR?
    Avokado , anavatanı Orta Meksika olan çiçekli bitkiler familyasına ait bir ağaç ve bu ağacın meyvelerinin adıdır.Taze olarak tüketilir, ayrıca yemeklerde ve salatalarda kullanılır.Çok besleyicidir.Tropik iklime sahip bölgeler yanında,Akdeniz iklimine sahip çeşitli bölgelerde de yetiştirilir.Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde yetiştirilir."Avokado" kelimesi Türkçeye İngilizce "Avocado" kelimesinden,bu kelime de İspanyolca aguacate kelimesinden gelmektedir.Avokadolar Aztekler'de 'bereket meyvesi' diye bilinirdi.Türkiye'de 1970'li yılların başında FAO aracılığıyla ABD'nin Kaliforniya eyaletinden deneme amaçlı çeşitli avokado fideleri getirilmiş, deneme üretimine başlanmış ve bu şekilde avokado Türkiye'ye girmiştir.Türkiye'de halk arasında bazı kesimlerce bu meyve Amerikan armudu adıyla da anılmaktadır.
    NE ZAMAN YENİR?
    Avokado esas olgunlaşmasını dalından koparıldıktan sonra tamamlayan bir meyvedir.Toplandığında sert olan avokado meyvesinin tadı acıdır, yenmez. Temelde oda sıcaklığında beklemesi gereken avokadoyu, kese kağıdı içinde bir elma
    yada muzla bekletmeniz ona gerekli yumuşaklığı katacaktır.Avokadonun ortalama olgunlaşma süresi 3-5 gündür. Avokadonun olgunlaştığını koyulaşmaya başlayan kabuğundan ve yumuşaklığından anlarsınız.Olgunlaştıktan sonra daha fazla bekletmemeye özen gösterin aksi takdirde yenilebilir halde içi krem rengi olan avokado meyvesi siyahlaşacak ve çürüyecektir.
    NASIL SOYULUR?
    Avokado esas olgunlaşmasını dalından koparıldıktan sonra tamamlayan bir meyvedir.Toplandığında sert olan avokado meyvesinin tadı acıdır, yenmez. Temelde oda sıcaklığında beklemesi gereken avokadoyu, kese kağıdı içinde bir elma
    yada muzla bekletmeniz ona gerekli yumuşaklığı katacaktır.Avokadonun ortalama olgunlaşma süresi 3-5 gündür. Avokadonun olgunlaştığını koyulaşmaya başlayan kabuğundan ve yumuşaklığından anlarsınız.Olgunlaştıktan sonra daha fazla bekletmemeye özen gösterin aksi takdirde yenilebilir halde içi krem rengi olan avokado meyvesi siyahlaşacak ve çürüyecektir.
    NASIL TÜKETİLİR?
    Avakado meyvesi genellikle soslarda, salatalarda ve atıştırmalık ara öğünlerde tüketilmektedir. Her ne kadar bir meyve olsada sebze gibi salatalarda kullanılmaktadır. Yumuşamış bir avakadoyu ortadan ikiye kesip kaşıkla bile yiyebilirsiniz.
    FAYDALARI?
    Enerji değeri yüksek bir meyve olan Avokado yağ ve protein açısından da oldukça zengindir. Ayrıca bol miktarda A ve E vitamininin yanında B grubu vitaminleri ve potasyum gibi mineralleri içinde barındıran besleyici bir besindir.Vücut dokularının ve cildin yenilenmesine yardımcı olur. Yaraların iyileşmesine katkıda bulunur. İyi bir hücre koruyucu ve antioksidandır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kansere karşı koruyucudur. Kalp ve damar sağlığı açısından da yararlıdır.Avakadonun Kabızlığa karşı etkili, bağışıklık sistemini güçlendirici özellikleri bulunmaktadır. İçerdiği doymamış yağ asitleri kanda kolesterolün yükselmesini önler dolayısıyla Kalp ve damar hastalıkları için en iyi doğal ilaçtır.Avakado, vücutta toksik maddeleri etkisiz hale getirerek, yaşlılığa yol açan zararlı maddeleri yok eder. Dolayısıyla yaşlanma sürecini yavaşlatarak hastalıkları önlemede önemli rol oynar.İçeriğinde bulunan protein, mineral ve vitaminler küçük çocukların ve hamile bayanların dengeli ve sağlıklı beslenmelerinde çok gerekli olan maddelerdir. Avakado, vücudun karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında düzenleyici olarak görev yapar.

    BASİT BİR AVOKADO SOSU NASIL YAPILIR?
    Olgunlaşmış bir avakado, limon,
    tuz, sıvı yağ, sarımsak
    Avakadonuzu ortadan ikiye kesin,içini kaşıkla bir tabağa çıkartın ve
    çatalla ezin.İsteğinize göre üzerine tuz, limon,sarımsak, zeytin yağı ekleyip tekrar karıştırın.Avakado salatanızı avakado kabugunda şık bir şekilde servis edebilirsiniz.
    0 2
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.