insearchofsunrise
elektrik aşkı
En Beğenilen Yazar Sırası
:
1
Toplam Başlık Sayısı
:
164
Toplam Puanı
:
1051
Toplam Giri Sayısı
:
604
Bu Ayki Puanı
:
26
En Aktif Yazar Sırası
:
1

insearchofsunrise Sözlük Seceresi

  • İSPANYA MI YOKSA FRANSA MI!!!

    Sevgili dostlarım bügün fransa dünyanın en büyük 5. ab nin 2. ekonomisi dünyada legal olarak nükler silah bulunduran 5 ülkeden biri olması sebebiyle de birleşmiş milletlerde 5 veto hakkından birini elinde tutuyor ( almanya ve japonya gibi devler tutamazken) afrikadan pasifiğe heryerde fransız donanması ve fransız toprakları vardır peki krallarının valideleri sultanlarımızın ayaklarına kapanan fransaya bakın bir ne olmuş.
    ya ispanya ? toprakları bölünmek üzere katalonya kafasına göre hareket ediyor bask sorunu siyaseti tıkıyor galiçya da joker sorun olarak duruyor. ispanya ekonomisi battı son nefesini veriyor iflaslar krizlerin ardı arkası kesilmiyor.
    komşu ve latin kanından olan iki koloni devinin arasındaki bu farkı ne yarattı ki? yazıma zaman ayırıp okuyacağınız için teşekkür ederim dostlarım.
    öncelikle ispanya yı ele alıyorum


    İspanya azınlık grupları (Galiçyalılar, Katalanlar, Basklar) barındırma açısından zengin ve sorun teşkil eden bir ülke. Karmaşık, etnik bir mozaik var yani. Ama burada sorun teşkil eden Basklar. Hemen her hak tanınıyor Basklara. 1935-1975 yılları arası Franko diktatörlüğündeki İspanya’da azınlık gruplara çok fazla hak tanınmıyordu, baskı politikası uygulanıyordu. Azınlıklar yılmadı ve işbirliği oluşturdular. 1975’ten sonra yavaş yavaş demokrasiye geçildi ve 1978’de yeni anayasa kabul edildi. Kral Juan Karlos döneminde İspanya’nın demokratikleşme süreci desteklendi. 1975’den sonra Bask ve Katalan bölgesine ön otonomi verildi ve İspanya “bölgeler sistemi ”ne geçti. Özerk bölgeler oluşturuldu, ülkedeki azınlıklar resmi statü kazandı(buna dahil olmayan sadece dış politika ve savunma-güvenlik politikası).

    BASK!
    İspanya’nın kuzeyinde, Fransa’nın güneybatısında yer alan bu özerk bölgede 1660 yılı öncesine dek bir Bask ülkesi vardı. 1660’da Pirene Anlaşması ile İspanya ve Fransa arasında bölündü. 1980’lerde referandum yapılıyor ve Baskların %90ı kabul ediyor özerk bölge olmayı ve özerk parlamento oluşturuluyor. Parlamentoda iki dil kullanılıyor. Bask dili “Euskara” İspanyolca ile eşit sayılıyor. Eğitimde hangi dilin kullanılacağına Bask hükümeti karar veriyor. Ortaöğrenim sonuna dek öğrencilerin iki dilde de kendini ifade etme zorunluluğu var. Yine bölgede Bask üniversitesi var ki amaç Bask kültürüne teşvik etmek. Yerel hükümet Baskça bilen memurlar yetiştiriyor.
    Peki, özellikle 1978’den sonra bunca hak verilmesine rağmen neden İspanya’da Bask sorunu yaşanıyor? Bağımsız bir Bask devleti talep ediyorlar, olumsuz karşılanınca da bir örgüt kuruyorlar(ETA). Euskadi Ta Askatasuna. ETA’yı 1959’da orta sınıf aydın ve şehirli gençler kuruyorlar. 1959’dan bugüne dek 1000’e yakın insan öldürdü. 1986’ya dek terör eylemleri artıyor. Artık Bask halkı ETA’ya sempati duymamaya başladı. İspanya’nın AB’ye üye olmasıyla ekonomik durum iyileşiyor ve ETA’ya sıcak bakılmıyor. Terör örgütlerinin varlığında ekonomik durum önemli yani. 1990’larda Basklar mitingler yürüyüşler yapıyorlar ETA silah bıraksın diye. ETA’yı 1993’te ateşkese çağırıyor Basklar; 1998’de ETA ateşkes ilan ediyor. Görüyoruz ki örgütler de bir şekilde halkın istekleri doğrultusunda cevap verebiliyor. 2000-2001 arası eylemleri artıyor ETA’nın. İspanya hükümeti sorunu yok sayma politikası izliyor; bu işe yaramıyor ETA daha fazla eylem yapıyor. 2004 seçimlerini sosyalist Zapatero kazanıyor ve daha ılımlı bir Bask politikası izliyor. Siyasi diyalog uyguluyor; 2005’te ETA’yla masaya oturuyor. Ama işe yaramıyor. Yaramaz dostlarım parmağnın ucunu verirsen kolunu isterler demişti bir kere osman pamukoğlu. kol ile de yetinmezler yetinmediler okumaya devam edin lütfen.
    ETA bağımsız devlet istiyor, İspanya buna elbette müsaade etmez. Etse bile Basklar eski topraklarını istiyor, yani Fransa topraklarının da bir kısmını içeriyor. Fransa buna asla izin vermez. Kendi topraklarında yaşayan Bask azınlığa(ki Fransa kendi ülkesinde herhangi bir azınlık grubun olduğunu reddediyor) hak vermeyen Fransa, İspanya’daki Baskların toprak isteğine ses çıkarmayacak! işin sonunun nereye varacağını kestirmek zor değil ispanya bitikleri oynuyor dünya ve ab siyasetinde söz sahibi olmaktan çoktan çekildi bile ya fransa?
    FRANSA
    60 milyonu aşkın nüfusu olan fransada 7 milyon insan farklı bir dil kullanıyor fakat Fransa ülkesindeki bu insanları asla azınlık olarak tanımlamıyor. Fransız anayasasının giriş bölümünde: “Yasa karşısında tüm vatandaşların eşitliği temin edilir. Kök, din, ırk ayrımı yapılmaksızın tüm vatandaşlardan oluşan bir Fransız halkı vardır” deniyor.

    Fransa’da hiçbir azınlık grup yok diyerek aslında Capatorti’nin azınlık tanımına da uymuyor. Fransa’nın ise buna cevabı: “Fransa azınlıkta olsun ya da olmasın hiçbir etnik grubun mevcudiyetini kabul etmiyorum. Azınlık konusu devletler hukuku konusu değil kamu özgürlüklerinin konusudur.” Diyor. Hükümetin görevi kanunlara göre vatandaşların hak ve özgürlüklerini serbestçe kullanmalarını güvence altına alıyor.
    Fransa bilimsel amaçlar dâhilinde izin veriyor azınlık dillerinin kullanımına. Azınlık söz konusu olduğunda izin yok. Fransa’nın katı bir duruşu olduğunu az çok anlamaya başladık. Konuyla alakalı uluslararası belgeleri imzalamıyor, imzalasa da onaylamıyor. Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalamayan tek Avrupa Birliği ülkesidir Fransa. Bunun yanısııra Bölge ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’nı imzalamasına karşın onaylamadı. Fransa, söz konusu şartın amacının azınlıkları tanımak, korumak olmadığı takdirde onaylayacağını, sadece Avrupa dil mirasını geliştirmek söz konusu olduğunda olumlu bakacağını söylüyor.

    1982’de Birleşmiş milletler kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’ni onaylayıp uyguluyor. Ama yine bir yorum getiriyor: (27. maddeyi uygulamıyor.) “Fransa halkı etnik özelliklere dayanan hiçbir ayrımı kabul etmez dolayısıyla her türlü azınlık kavramının reddeder.” Her fırsatta demokrasiyi savunan diğer ülkelere bir nevi akıl veren çağdaş (!)Fransa’ya bu hiç yakışmamıştır.:D :D
    Önceki İspanya örneğinde görüldüğü gibi ülkesindeki azınlıklara pek çok hak veren İspanya’da bu yöndeki gelişmeler çok iç açıcı olmamakla beraber verilen hakların devamlı daha fazlası talep edilmiştir. Peki ya Fransa? İspanya’nın tersi bir tutum izleyen azınlıklara hak vermeyi düşünmeyen çünkü azınlıkları reddeden bir fransa’yı Türkiye olarak örnek alabilir miyiz?

    Fransa’ya tepkiler hat safhada, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nden özellikle. Fakat Fransa o kadar rahat ki bunları görmezden geliyor, takmıyor. Yine de Fransa’da sadece azınlıklara yönelik sorunlar yok. Antisemitizm, Müslüman karşıtlığı, göçmenlere karşı ırkçı söylem ve politikalar da var. Ve Fransa’da çok rahat halkın %15’i ırkçı söylemlere prim veriyor.

    Fransa yine İspanya’nın bir dönem uyguladığı azınlık politikasını uyguladı. Ömür boyu azınlıkları inkâr ediyor. İşe yarar mı bu? Bu defa da sosyolojik azınlık olarak karşımıza çıkar bu gruplar. Basklar, Korsikalılar, Katalanlar, Brötonlar.

    Korsika bir ada ve sosyolojik azınlıktır, hukuken tanınmıyorlar. Fransa’daki 26 bölgeden biridir. 350–400 binlik nüfusun yanında ada Korsika’da 270.000 Korsikalı yaşıyor. 270.000 Korsikalının %70’i Korsikalı, %20’si Fransız, %10’u da göçmendir.

    Korsika ekonomik açıdan geri ama 1970li 1980li yıllardan sonra ekonomisini büyütmek için bazı taleplerde bulunarak mücadeleye geçtiler. Terör şiddeti başladı. Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi (Front de Libération Nationale Corse, FLNC). Daha sonra 1975’te bölge statüsü verildi ve Korsikalılar bölge meclisi kurabilme, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatta yer alabilme haklarını elde ettiler. Etnik özelliklerinden dolayı değil, tarihi ve coğrafi özelliklerinden dolayı Korsikalılara bu statüyü verdiğinin altını defalarca çizdi.

    Ardından yine bir yasa kabul edildi 1982’de. Fakat şiddeti durduramadı. Devamında gelen 1991’deki yasada(Korsika İçin Yarı Özerklik Yasası) meclisin icraat yetkisi genişletildi. Adaya statü kazandırma çabaları yine şiddeti yok etmedi. Korsikalıklar ve başbakan Lionel Jospin arasında süresiz ateşkes ilan edildi. 2001 Aralık’ta terörün sona ermesi şartıyla adaya aşama aşama özerklik verilmesi söz konusu oldu. Adaya özerklik veren yasa parlamentodan geçiyor ve 2004’te artık Korsika Bölge Hükümeti adanın yönetiminde tam yetkili olacaktı. Tabiî ki savunma ve dış politika konuları hariç. Korsika meclisinden çıkan yasalar Fransız parlamentosunda onaylanmak şartıyla uygulanabilecekti. Ayrıca zamanla okullarda Fransızcanın yanı sıra Korsika dili zorunlu öğretilebilecekti.(Görüldüğü gibi Fransa haklar vermeye çalışıyor ama kontrolü asla elden bırakmıyor.)

    Fakat 17 Ocak 2002’de Fransa Anayasa Konseyi, cumhuriyetin tekliği ve bölünmezliği ilkesiyle çeliştiği için bu statüyü vermiyor. Bundan sonra göreve gelen başbakan Jean-Pierre Raffarin bu süreci devam ettirmeye çalışıyor. Korsika’nın statüsüyle ilgili halk oylamasına gidiliyor 6 Temmuz 2003’te. Korsikalıların %50,2 si reddediyor bu statüyü. Şiddet yeniden başlıyor. Fransa bunu azaltmak için Korsika diline yasal statü tanımaya çalışıyor. Sınırlı da olsa izin veriyor kullanımına, özellikle kamu hizmetinde ve mahkemelerde kullanılabiliyor.

    Şuan ki durumda sadece Korsika dilinde eğitim yapan okul yok. Medyada sınırlı olarak yer veriliyor. Bu katı haklar böyle devam ettirilemez elbette.

    EVET KIZIM SANA SÖYLÜYORUM GELİNİM SEN İŞİT umarım bir farkındalık yaratmışımdır
    0 2
  • josef stalin

    0 1
  • fransız devrimi

    avrupa ve batı dünyasını belki de temelden sarsıp, değişen devrimdir. öncelikle yazacağım şey uzun olduğu için tamamını bugün yazabilir miyim bilmiyorum. burada ilk olarak devrime dair biraz daha özel tanımları vs. vereceğim. kalan kısmını da tamamladıktan sonra girerim buraya.

    önemli kişiler (burada dönemin kralı, voltaire, rousseau gibi çok bilindik kişilerden ziyade politik grupların önderlerini vs. vermeyi tercih ediyorum. daha sonra eklemek isteyen olursa bunları da ekleyebilir.)

    georges danton: monarşinin yıkılıp birinci cumhuriyetin kurulmasında rol oynayan devrimci önder ve hatip. bir dönem adalet bakanlığı, kamu güvenliği komitesi başkanlığı gibi önemli görevlerde bulundu. radikallere karşı ılımlılarının yanında yer alması robespierre ile arasının açılmasına neden oldu ve konvansiyona şiddetle muhalefet edince de giyotin onun için kaçınılmaz oldu. daha sonraları seveni kadar sevmeyeni de çok olacak, devrime ihanet ile suçlanacaktı.

    jean paul marat: jakobenlere yakın olan montagnard grubuna mensup siyasetçi, doktor ve gazeteci. bir ara tutuklanıp idama mahkum edildikten sonra kaçıp, mücadelesini sürdürüyor. daha sonra kurulacak olan konvansiyon da üye olarak görev almış ve çeşitli reformları savunup, karşı devrimcilerin idamını istemiştir. jakoben - jironden çekişmesinde yine jakobenlere yakın oldu. jirondenler tarafından yargılanmak üzere devrim mahkemesine çıkarak kendini çok iyi savunması üzerine müthiş bir üne kavuştu ve halkın en benimsediği isimlerden birisi oldu. daima en radikal isimlerden birisi olan ve şiddetten çekinmeyen marat, bu şiddet ortamının daha fazla yükselmemesini ve barış gelmesini isteyen bir kadın tarafından, şiddet ortamını ateşlediği gerekçesi ile öldürüldü.

    luis de saint-just: devrim sırasında sorumluluk almaktan kaçınmayıp, bir ulusal muhafız birliğinde komutanlık görevi üstlendi. daha sonra belediye meclis üyesi oldu. 1792'de konvansiyon'a seçilerek radikal Montagnard grubunda yer aldı. robespierre'in sağ koluydu ve ona daima sadık kaldı. kamu güvenliği komitesi ve konvansiyon başkanlığına seçildi. başkanlığı sırasında karşı devrimcilerin yağmalanan mallarının yoksul halka dağıtılması gibi önemli bir karar aldı. daha sonra robespierre ve diğer yoldaşlarıyla birlikte giyotine gitti.

    joseph fouce: yerel jakoben kulüplerinden birine katıldı ve olduğu yerde başkan seçildi. başlarda jirondenlerden taraf olduysa da daha sonra Montagnard grubuna kaydı. lyon'daki büyük bir isyana katıldı ve örgütleme safhasında önemli görevler aldı. 94te katıldığı konvansiyonda jakoben grubunun başına geçti ama robespierre'in rahat vermemesinden dolayı ayrıldı. daha sonra robespierre'in devrilmesinde önemli bir rol oynadıktan sonra direktuvar döneminde yine jakobenler içinde yer aldı.

    Jacques Pierre Brissot: jirondenlerin meclis içerisinde ki sözcüsü ve en önemli isimlerden birisi. ancak krala yakın olması ve monarşiden bir türlü kopamaması sonunu hızlandırdı. jakobenlerle sürekli bir tartışma içerisinde olmuştu. robespierre en büyük rakibiydi ancak onun yıkılışını göremeden giyotine gitti.

    devrim içerisinde aktif olarak mücadele veren gruplar (bunları vikiden alıntılıyorum direkt olarak. merak eden varsa oradan inceleyebilir.)

    Feuillants, jirondenler - Jakobenler - Montagnardlar - Hébertistler - Club des Cordeliers


    devrime dair birkaç kavram:

    ancien regime: eski krallık rejimi.
    direktuvar dönemi: Direktuvar. Fransız Devrimi'nden sonra meydana gelen yönetim şeklidir. Yaşlılar meclisi ve 500'ler olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Yaşlılar meclisinde yasama yetkisi yoktu. Bunu 500'ler yapabilirdi, ancak asıl güç direktörlerdeydi. 5 tane direktör vardı ve 4 yıllık süre içerisinde 13 direktör görev yaptı. İlk beşinin isimleri Louis-Marie de la Revellière, Etienne-François le Tourneur, Jean François Rewbell, Barras ve Lazare Carnot'du. Bu rejim Napolyon tarafından yıkıldı. (viki.)
    konvansiyon hükümeti ya da ulusal konvansiyon: en özet haliyle devrim sırasında ülkeyi yöneten, kralı vs. yargılayan fransız ulusal meclisi. çok daha detaylı tamamını buraya yazamayacağım için böyle kısa tuttum. internetten araştırılabilir.
    etats-generaux: genel meclis.
    tiers-etats: halk meclisi.

    bir de kısaca devrim öncesi fransız ekonomisini anlatacak olursam:

    ekonomik durumu kendi çağdaşlarına göre iyi sayılsa da kendi içinde önceye göre bir hayli gerilemişti. köylerde hayatın giderek zorlaşması, şehirlere göçü arttırmıştı. bu da doğal olarak tarımın düşmesi gibi uzun vadede ciddi sorunlara yol açacaktı. bunun yanı sıra kalabalıklaşan şehirler de insanlar yemek bulamayacak hale gelmiş küçük homurdanmalar başlamıştı. bunun yanında işsizliğin artması üzerine vergi ödemelerinde ki aksamalarda hazineni gelirlerine ciddi bir zarar vermişti. eh bir de savaşların uzaması ve istenilen sonuçların alınamaması hazineye ciddi zarar vermişti.

    tabi bir de bunun yanında yedi yıl savaşlarında fransanın neredeyse tüm kolonilerini kaybetmişti. ingilizlerin bu savaşın masraflarını kolonilerden çıkarmak için yeni ve ağır vergiler almaya başlaması kolonilerde bağımsızlık savaşına (amerikan bağımsızlık savaşı) yol açmıştı. fransanın bu savaşta kolonileri desteklemesi de ciddi mali sorunları doğurmuştu.

    ilk kısımı bu kadar tutuyorum, diğer kısımları da yazdıkça ekleyeceğim. yanlış olan kısımları uyarırsanız düzeltirim.
    0 3
  • fransız devrimi

    1789 devrimi temelde güçlenen burjuva sınıfının geniş halk yığınlarının da desteğini arkasına alarak feodal monarşiyi yıkmak için harekete geçmesiyle gerçekleşti. tabii bu devrim, diğer krallık rejimleri için doğal bir korku kaynağı olmuş, devrimin kendi ülkelerine sıçraması korkusundan dolayı diğer ülkelerin, devrimi takip eden yıllarda fransaya karşı bir tutum takınmasına neden olmuştu.

    devrime kadar olan süreçte birçok ekonomik ve sosyal gelişme yaşanmıştı. Ancien Regime'in (eski krallık rejiminin) mutlakiyetçi, baskıcı ve feodallere tanıdığı ayrıcalıklar halkın tepkisine yol açmış ve geri dönülemez bir süreci başlatmıştır. giderek güçlenen, siyasal alanda söz hakkı olmayan ve söz sahibi olmak isteyen burjuvazi ise bu geri dönülemez süreci hızlandırmıştı. feodalite karşısında halkın en alt kesimlerine göre daha örgütlü olan burjuvazi, feodallere karşı verilen mücadele de önder sınıf olarak öne çıkmıştı. tabii halkında desteğini arkasına alıp, bu dağınık halk yığınlarını örgütlü bir güç haline getirmesi sadece fikren değil somut olarakta güçlenmesini sağlamıştı.

    bu süreci hızlandıran ve kitleleri yönlendirme de muazzam rol oynayan bir diğer olay ise aydınlanma felsefesinin hızla yaygınlaşması ve fransız düşünürlerde de vücut bulmasıdır. rousseau ve voltaire gibi devrime müthiş teorik katkılarda bulunan filozoflar aklın ve bilimin, bireysel ve toplumsal hakların her şeyden üstün tutulması gerektiğini savunuyorlardı. bu ilkelerle birlikte hızla eşitlik, özgürlük ve milliyetçilik düşünceleri güç kazandı.

    burada ek olarak, amerikan bağımsızlık savaşının başarıya ulaşması ve ardından amerikan bağımsızlık bildirgesi gibi temel insan haklarının esas alındığı bir bildirgenin yayınlanmasının da ciddi katkısı vardır.

    bu kısım da devrim öncesi fransanın sosyal durumuyla ilgili kısımdı.

    bundan sonrasında devrimin gelişini vs. yazacağım. aslında ayrı ayrı yazmak istemiyordum ama hem okunma zorluğu olmaması açısından hemde bazı kişisel problemlerimden ötürü böyle yapmak mecburiyetindeyim. keyifli okumalar.
    0 2
  • 2. dünya savaşında çizgi romanlar

    Bu yazımda 2. dünya savaşı sırasında oldukça popüler olan bir propaganda yöntemi olan çizgi romanlardan bahsedeceğim.
    Bu yöntem özellikle amerika tarafından kullanılsa da ( özellikle büyük buhran sırasında ve 2. dünya savaşının ateşli zamanlarında) miğfer devletler ve diğer müttefik devletlerde de sıklıkla kullanılmıştır. Ben amerika dan başlamak istiyorum. aslında 2. dünya savaşından önce de çizgiromanlar kullanılmaktaydı fakat özellikle
    Büyük buhran sırasında zaten canı sıkkın olan halkı biraz da olsa eğlendirebilecek, çoğu zaman siyasi içerikte olan fiyatı da makul seviyede olan çizgiromanlar basılmaya başlanmıştı
    1928 yılında Amazing Stories adlı yayıncı tarafından çıkarılan Buck Rogers isimli çizgi roman.


    2. dünya savaşı sırasında ise bir yandan savaşta olan amerika bu yönden de miğfer devletlere savaş açmış durumdaydı. Savaş Yazarları adı altında toplanan yayıncılar ve yazarlar gerek amerikan politikası hakkında gerek ise miğfer devletlerinin propagandalarını çürütmek amacıyla çizgi romanları araç olarak kullanmaktaydılar.

    Savaşın etkisi altında olan halkı bir nebze de olsa bu etkiden kurtarmak için eğlenebilecekleri ve de amerikan politikasını kavrayabilecekleri çizgi romanlar üretilmiştir. çizgi romanda altın çağ olarak adlandırılan bu dönemde Özellikle captain america, wondergirl ve superman önemli propaganda araçları olmakla birlikte captain marvel, batman, terror black ve daredevil gibi karakterler de propaganda aracı olarak kullanılmıştır




    İlk başlarda özel şirketler altında yapılan bu propagandaların yararını gören abd, özel superman, bir captain america kadar olmasa da kendi çaplarında çizgi romanlar yayınladılar


    temele inecek olursak bu propagandaların amaçları başlıca şunlardı;
    abd halkının düşmanlarını tanımasını sağlamak
    savaşın halk üzerindeki etkisini azaltmak
    miğfer devletlerini halk gözünde acımasız, katil statüsüne indirmek
    müttefik devletlerinin savaşının bir amacı olduğunu halka bildirmek
    miğfer devletlerin propagandalarını yalanlamak, çürütmek

    not: halihazırda çizgi romanın babası konumunda olan abd hakkında bilgi kolay bulunurken miğfer devletler ve diğer müttefik devletler hakkında bir araştırma gerekiyor. eğer sağlıklı kaynaklara ulaşırsam mutlaka ikinci, üçüncü bir part halinde yayınlarım)
    0 6
  • vladimir putin

    @insearchofsunrise 'ın bu güzel yazısının devamını da ben özetleyeyim.
    Putin, 7 Ekim 1952'de eski Leningrad'da yani bugünün St. Petersburg'unda doğdu. O zamanlar komünizm dönemleri olduğu için komün apartmanlar vardı. Yani 5 katlı bir bina düşünün ki tek bir banyosu var o da binanın altında hep beraber tüm aileler orada duş alıyor. Komünizm hiçbir zaman Rus halkına zenginlik ve refah getirmemişti. Evet devlet güçlenmişti ama halk hep sefalet içerisindeydi. Bir pantolon için birbirini öldüren insanların olduğu dönemler bile yaşandı. Putin de bu ailelerden birisinin oğluydu. Abisini hiçbir zaman göremeyen ömrü boyunca abisinin mezarını arayan bir kardeşti. Çok çok sonra Putin'in tanımadığı kişiler abisinin nereye gömüldüğünü söylediler de haberi oldu. Neyse biz dönelim yine çocukluk dönemine.
    Fakir bir ailenin, asker bir babanın ve fabrika işçisi bir annenin oğluydu. Putin hayatını şöyle özetler "Ben sıradan bir aileden geldim, ve ömrüm boyunca da sıradan yaşadım. Sıradanlıkla olan bağlantımı ömrüm boyunca koruyabildim"
    Putin annesinden hep çok iyilik sever olarak bahseder. "Çok sade yaşardık, lahane çorbası ve pancake her zamanki menümüzdü ama pazar günleri özeldi işte o zaman pilav hatta et bile pişerdi" der.
    Putin doğduğunda babası savaşta ayağına saplanan şarapnellerden dolayı artık askerlik yapmıyordu. güvenlik görevlisi ve formen gibi pozisyonlarda görev alıyordu.
    Putin'in anlattığına göre babası 1911'de doğmuş. I Dünya savaşı döneminde ise insanlar yiyecek ekmek bulamayıp açlıktan ölmek üzere hale geldiklerinde babası da St. Petersburg'dan Pominovo köyüne taşınmış ve annesiyle burada tanışıp 17 yaşında evlenmiş. Babasının annesine ve çocuklarına ne fedakarlıklar yaptığını zaten insearchofsunrise çok güzel ve duygulu bir şekilde Putin'in ağzından yazısında belirtmiş.
    1960 ile 1968 arasında ise Putin ilk okuluna başladı. İlk okul yıllarını fırlamalıkla geçiren Putin o dönemler şimdi gördündüğü gibi sakin bir çocuk değildi. O dönem hocası babasıyla konuşmaya gitti "bu çocukta ışık var sokaklardan toplayıp okula gitmesi için motive edin" dedi. Ailesi başaramadı ama 6. sınıfta hayatta birşeyleri başarmanın ihtiyacını duyan Putin, 6. sınıftan sonra derslerini iyileştirmeye başladı ve sporla ilgilenmeye başladı. Özellikle Judo onun hayatının bir parçasıydı. Annesi ne kadar karşı çıkıp, "oğlum yine kavga etmeye gidiyor" dese de bir gün Putin'in hocasının gelip annesine Putin'in neler başardığını anlatması annesinin bu konuya bakış açısını değiştirmişti. Sekizinci sınıftan sonra ise liseye geçti. Kimya odaklı bir eğitim alan Putin 1970'de buradaki çalışmalarını da tamamladı.

    Başta denizci sonra pilot olmak isteyen Putin asıl isteğinin KGB'ye girmek olduğunu farketti. KGB için gerekli olan şeyin hukuk okumak olduğunu öğrenince. 1970'te Leningrad Devlet Üniversite'sinin hukuk bölümüne girdi. Bu arada şunu da belirtmek lazım o dönemlerde üniversiteye girmek çok zordu 100 kişilik sınıftan 10 kişi alınıyor onlar da daha sonra bir daha eleme sınavına giriyorlardı. 1975'te de buradan mezun oldu. 1970'lerin sonlarından itibaren ise Moskova'daki KGB okulunda eğitim gördü.

    Buradan sonrasını artık hızlı geçeceğim yoksa tüm hayatını yazmak lazım KGB kısmında çok derin hikayeleri var. Girersek gerçekten kayboluruz.

    KGB ajanı olan Putin, çok ağır şartlarda eğitim alıp, Doğu almanya gibi kritik görevlerde bulundu. 1999'da da Rus lider Boris Yeltsin'in başbakanını çıkarıp yerine Putin'i önermesiyle işler değişti. Başbakan oldu. Aralık 1999'da Yeltsin'in de istifa etmesiyle Putin başkan oldu . 2000 - 2008 arası hizmet verdi. Nisan 2005'te İsrail'e tarihi bir ziyaret yaptı. O zamana kadar İsrail'e ziyaret gerçekleştiren ilk Kremlin lideriydi. Ara dönemde halk yine Putin'i seçmişti ama 2008'de yerine Medvedev geldi. 2012'de yine Putin seçildi ve günümüzde hala kendisi başta bulunmaktadır. Anketlere göre halkın %70'inin gurur kaynağıdır.
    0 3
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.