Şark Meselesi ( Doğu Sorunu )

    Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesiyle birlikte özellikle Avrupalı devletler için ortak amaç bu milleti, geldiği yere yani Orta Asya topraklarına geri göndermek olmuştur. Özellikle doğu ile olan ilişkilerde bu ilke temel alınmış ve dünyanın “Şark Meselesi” olarak adlandırdığı genel bir görüş meydana gelmiştir.

    Şark Meselesi, ilk defa 1815’te Viyana Kongresi’nde kullanıldı ve ondan sonra, siyaset adamlarıyla tarihçiler nezdinde önem kazandı. Meselenin ortaya çıkışı: Viyana Kongresi, Napolyon Bonapart’ın altüst ettiği Avrupa haritasını düzene koymak için toplandığı sıralarda, Rus Çarı Aleksandre, Kongre delegelerini Rum davasıyla ilgilendirmek istedi. Kongre, milliyetçilik düşmanı, Metternich’in ve doğuda Rusya’nın genişlemesini daima endişe ile karşılamış olan İngiltere’nin etkisiyle, bu konu üzerinde görüşmeler yapılmasını reddetti. Buna rağmen, Rus delegeleri, resmi görüşmelerin dışında, kongre üyelerinin dikkatini Osmanlı İmparatorluğu idaresinde yaşamakta olan Hristiyan halkın durumu üzerine çekmeye çalıştılar ve bu durum için “Şark Meselesi” terimini kullandılar.

    Şark Meselesi terimi, Viyana Kongresi’nden sonra diplomatlar arasında çok kullanılmaya ve çeşitli manalar kazanmaya başladı. 19. yüzyılın ilk yarısında Şark meselesi, genel olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünün korunması, aynı asrın ikinci yarısında Türklerin Avrupa’daki topraklarının paylaşılması, yirminci yüzyılda da imparatorluğun bütün topraklarının bölüşülmesi manasında kullanıldı. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun iç ve dış siyasetinde buhranlı her olay da Avrupalılarca “Şark Meselesi” başlığı altında incelendi. Bu diplomatlar, Şark Meselesi terimi ile bir hal ve istikbal durumunu anlarken, Avrupalı tarihçiler ise aynı terimi geçmiş zamanlardaki Türk-Avrupa ilişkilerini açıklamak için kullandılar. Böylece Şark Meselesi, bir tarihi terim olarak anlam kazanmaya başladı.

    Şark meselesi temel hatlarıyla iki önemli süreçten oluşmaktadır. Bunlardan birincisi “1071-1683” yılları arasındaki Şark Meselesi”dir. Bu tarihler arasında Avrupa, Türklere karşı savunmaya geçmiş, Türkler ise fetihlere hız kazandırarak akıcılarını Avrupa topraklarına göndermiştir. Bu ilk süreç olan Şark Meselesinde temel amaç Türkleri Anadolu’ya sokmamak, Türkleri Anadolu’daki ilerleyişini durdurmak ve Türklerin Rumeli’ye girişini engellemektir. İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek isteyen Avrupa devletleri, Türklerin Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine engel olmak için birçok politikalar izlemişler ve bu politikalarda Şark Meselesinin ilk planlı durdurma safhasını oluşturmaktadır.

    Şark meselesi”nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanlar’ı tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hıristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerinin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere hammadde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.

    Türkleri 1878 Berlin Antlaşmasıyla Balkanlardan attıklarına inanan Avrupa Devletleri, Şark Meselesini özellikle Osmanlı Devleti’nin Orta Asya topraklarına kaydırmayı başarmışlardır. Nitekim Berlin Antlaşmasına koydukları 61. madde ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını Osmanlıya kabul ettirmişlerdir. Bu madde, Avrupalı devletlerin Anadolu’daki Türk direncini kırmak için doğuda kurmayı planladığı bir paravan Ermeni Devleti’nin temellerini atıyordu. Bir diğer görüşe göre ise Şark Meselesi, Hıristiyan olan haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır. Avrupa için Müslüman Türk, Türk ise Müslüman demektir. Özellikle Avrupalı devletlerin doğu planlarından biride büyük bir tehlike arz eden Rus devletinin sıcak denizlere inme politikasıydı. Özellikle 1840 yılında Londra Konferans’ı imzalanırken Batılı devletler İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya, Prusya ve Osmanlı devleti arasında Londra barışı imzalanırken, Boğazlar bütün devletlere kapatıldı. Bu antlaşmanın koşullarından sonra Rusya, Avrupalı devletlerin boğazlardaki etkisi azaltmış olmasına rağmen Akdeniz üzerinden sıcak denizlere inme hayallerini de tarihe gömmüştür.

    Amaçlarına ulaşan Avrupalı Devletler, Balkan savaşları sonucu Türkleri Avrupa’dan çıkardılar. Avrupalı devletlerin asıl amacı, Osmanlı Devleti’nin Asya topraklarında yaşayan Hıristiyanlara ( Ermeniler) ve Yahudilere ayrı devlet kurmaktır. Hıristiyan Batı 1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlıya zorla imzalattığı Sevr Antlaşmasıyla D. Anadolu’da bir Ermeni devleti kurdurmak istediyse de Türk Milleti, Kazım Karabekir Paşa’nın önderliğinde buna izin vermedi. Fakat Filistin’de Yahudi devleti kurdurmayı başardılar. Bütün bu projelerin temel amacı, Türkleri Anadolu’dan çıkarmak veya sömürge yapmaktır. Hıristiyan Batı bu amacına ulaşmak için 1. Dünya savaşından sonra Mondros Antlaşması’nı bahane ederek Anadolu’yu dört bir yandan işgale başladı; fakat Türk milleti M. Kemal Paşa’nın önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak Anadolu’da kalmayı başardı. 

İlginizi çekebilecek diğer olaylar

Biyografiler

  • VII. Kleopatra CV
    BİYOGRAFİ
  • Mustafa Kemal Atatürk CV
    BİYOGRAFİ
  • Barış Manço CV
    BİYOGRAFİ
  • Van Gogh CV
    BİYOGRAFİ
  • Adam Smith CV
    BİYOGRAFİ
  • Elvis Presley CV
    BİYOGRAFİ
  • Sabiha Gökçen CV
    BİYOGRAFİ
  • Salvador Dali CV
    BİYOGRAFİ
  • Heinrich Himmler CV
    BİYOGRAFİ
  • Nasrettin Hoca CV
    BİYOGRAFİ
  • Vladimir Lenin CV
    BİYOGRAFİ
  • Hulusi Kentmen CV
    BİYOGRAFİ
  • Che Guevara CV
    BİYOGRAFİ
  • Adile Naşit CV
    BİYOGRAFİ
  • Fatih Sultan Mehmet CV
    BİYOGRAFİ

Tarihiolaylar.com internet sitesinde bulunan bütün içerikler Tarihi Olaylar editörleri tarafından hazırlanmaktadır. İzin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Copyright 2024 - Tüm Hakları Saklıdır.