NATO

    NATO, 1949 yılında 12 ülkenin bir araya gelerek bir saldırmazlık ve işbirliği koşullarını kabul ettiği Kuzey Atlantik Antlaşması ile doğmuş bir oluşumdur. Bu askeri ittifaka dönem dönem 16 ülke daha katılma isteğinde bulunmuştur. Örgüt ve organizasyonun temel amacı, katılan ülkelerin birbirlerine karşı bir saldırmazlık güvencesi almalarının yanı sıra, kendilerine karşı yapılacak bir saldırıda ittifak kurma hakkını elde etmelerini sağlamaktır. Birliğin merkezi Belçika’nın başkenti olan Brüksel’de bulunmaktadır. NATO üyesi olan devletler, savunma harcamalarına ayrı bir önem vermek zorundadırlar. Örneğin NATO üyesi olan devletlerin harcamalarının toplamı, dünyadaki bütün devletlerin yaptıkları savunma harcamalarından %70 daha fazladır.

    NATO, kuruluş olarak devletlerin siyasi ve antlaşma koşulları dahilinde vaatlerinden öteye geçememiştir. Fakat bu siyasi ortaklık yeminleri, Kore Savaşı sırasında iki tane rütbeli ABD komutanı tarafından harekete geçirilip ortak bir askeri güç oluşturulunca askeri bir kimlik kazanmıştır. Fakat üye ülkeler Soğuk Savaş Dönemi ve 1955 yılında kurulan Varşova Paktı üyelikleri esnasında büyük rekabete giriştiler. Bu çekişmeler devamında örgüte üye olan ülkeler arasında bazı şüpheler doğurmuştur. Acaba ABD, NATO’yu ne kadar destekleyecekti? Ya da Fransa 1966 yılından sonra NATO’nun askeri kanadından çekildikten sonra Sovyet tehdidi karşısında örgüt ne kadar aktif bir siyaset yürütebilecekti? Örgüt 1989 yılında Berlin Duvarı yıkıldıktan ve Yugoslavya dağıldıktan sonra büyük bir Avrupa iç savaşını içine sürüklemiştir. Bu iç karışıklık ortamında örgüt, 1992-1995 yılları arasından Bosna-Hersek ve 1999 yılında ise Yugoslavya üzerinde askeri müdahale gücünü kullanmak zorunda kalmıştır. 1955 yılında kurulan ve NATO’nun genel durumuna darbe vuran Varşova Paktı üyesi olan devletler 1999 ve 2004 yıllarında NATO bünyesine katılmaya başlamışlardır.

    Evet, öncelikle Kuzey Atlantik Antlaşması çerçevesinde üye ülkeye yapılacak bir saldırı halinde örgüt düşmana karşı ortak bir harekat düzenleyecektir. Fakat bu savaş halini gerekli kılan 5. madde ilk kez 2001 yılında ABD’de bulunan İkiz Kulelere düzenlenen 11 Eylül terör saldırılarından sonra uygulamaya konulmuştur. Terör saldırısının ardından NATO birlikleri Afganistan üzerinde bir etki alanı oluşturmaya başlamıştır. NATO, askeri yaptırımlarını bununla sınırlamamış ve Irak’a eğitmen göndermek; 2011 yılında BM Güvenlik Konseyi 1973 sayılı kararı ile alınan Libya üzerindeki uçuş yasağını denetlemek ve korsanlıkla mücadele kapsamında ek protokoller uygulamak gibi görevleri de yürütmüştür. Askeri müdahale içeren 5. maddenin yanında, üyelerin bir toplantıya çağırılma hakkını içeren 4. madde de bulunmaktadır. Toplantıya çağırma hakkını Türkiye ilk olarak 2003 Irak savaşı sırasında; 2012 yılında Suriye iç savaşı sürerken silahsız olan Türk F-4 jetinin düşürülmesi ve Suriye’den Türkiye üzerine havan atışı yapılması esnasında kullanmıştır. Ayrıca Rusya’nın 2014 yılında Kırım’a müdahalesi de eklenince kurul toplamda dört defa toplantıya çağırılmıştır.

  • NATO, Sovyet Tehdidi Sonucu Kurulmuş Bir Oluşum mudur?

    Örgütün kuruluş metni, 17 Mart 1948 tarihinde Belçika, Birleşik Krallık, Fransa, Hollanda ve Lüksemburg arasında bir ittifak antlaşması olan Brüksel Antlaşması’dır. Bu birleşme Avrupa için bir ilham kaynağı olmuş ve Sovyetlerin Berlin Kuşatması sırasında Batı Avrupa Birliği kurulmuştur. Fakat bu savunma birliğinin başarılı olması için hem askeri bir otorite hem de oluşumun milliyetçi karaktere bürünmesini önleyecek ülke ABD’nin desteği şart olmuştur. Bu girişim ile 4 Nisan 1949 yılında Washington DC’de, Kuzey Atlantik Antlaşması imzalanarak savunma ve işbirliği alanında milat sayılacak bir işbirliği kurulmuştur. Bu bağdaşıklığa Brüksel Antlaşmasına dahil beş devletin yanı sıra ABD, Danimarka, İtalya, İzlanda, Kanada, Norveç ve Portekiz katılmıştır. Dönemin ilk NATO Genel Sekreteri olan Lord Ismay, 1949 yılında örgütün görevlerini şöyle sıralamıştı: Örgüt, Amerikalıları içerde, Rusları dışarıda ve Almanya’yı ise aşağıda tutmaya çalışacaktır. Her ne kadar ülkeler politik anlamda antlaşma metnin imzalamış olsalar da, halk bazı kesimlerce bu duruma karşı çıkmıştır. Örneğin İzlanda’da bir kesim halk tarafsızlık yandaşlarına katılarak ayaklanma çıkarmışlarıdr. Bu antlaşma metni “Atlantikçilik” olarak adlandırılan ve Kuzey Amerika-Avrupa arasında bir işbirliği ve ittifakı öngören düşünce yapısını temsil etmektedir.

    FN FAL

    Antlaşmanın içeriğinde, üye ülkelerin askeri işbirliği dikkat çekmiştir. Çünkü üye ülkelere yapılacak herhangi bir saldırı halinde diğer üye ülkeler saldıran ülkeyi ortak düşman olarak tanıyacak ve yaptırım uygulayacaktır. Bu yaptırım bir birlik gönderme ya da askeri müdahaleye doğrudan katılma şeklinde olabilir. Ayrıca aynı işbirliği Kuzey Atlantik bölgesinin korunması için de geçerli olacaktır. Bu durum ve koşullar örgütün bir saldırı birliği olduğunu anlamını göstermez. Aksine saldırının niteliği ve oluşumu uzun bir süredir. Çünkü saldırgan ülke öncelikle uyarılacak ve ittifak olan ülkeye askeri yardım yapılacaktır. NATO, üye devletlerin silah terminolojileri, envanterleri ve askeri stratejileri üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Çünkü örgüte katılan Avrupa ülkeleri ve özellikle ABD bu konuda çok uzmandır. Yaklaşık olarak 1.300 Standartlaştırma Anlaşması bu uygulamanın ne kadar geniş bir çerçevede ele alındığının en büyük göstergesidir. Bu standartlaşmaya örnek olarak NATO tarafından tüfek kalibresi olarak seçilen 7,62x51 tüfek kalibresidir. Bu doğrultuda 7,62 kalibrelik olarak üretilen FAL adlı silah 75 NATO ülkesi tarafından askeri sistemde kullanılmaya başlanmıştır. Bu standartlaşma bütün alanlarda olduğu gibi NATO uçaklarına da uygulanmış ve işaretlerin düzenlenmesi ile birlikte NATO uçakları bütün üslere inebilir hale gelmiştir. Ayrıca ilk oluşum amacı askeri olan NATO Heceleme Alfabesi, oluşum amacını aşarak sivil kullanımla birlikte kapsamını daha da yaygınlaşmıştır.

  • Soğuk Savaş Dönemi ve NATO Müdahaleleri

    1950’li yıllarda ülkeler arasındaki Komünist ülkelerin tehdidinin artması ve aynı dönem içinde yaşanan Kore Savaşı ile birlikte örgüt askeri bir müdahale mantığına bürünmeye başladı. Askeri müdahale çatısı altında SHAPE (Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahı) kuruldu ve bu komuta yapısı 1951 yılının Ocak ayında yüksek rütbeli komutan olan Dwight Eisenhower tarafından ilk çalışmalarına başladı. Daha sonra 1952 Lizbon Konferansı esnasında uzun soluklu bir savunma planı olması açısından tümen sayısının 96’ya çıkarılması fikri gündeme geldi. Fakat öneri daha sonraki yıl reddedilerek bunun yerine nükleer silahlarla destekli 35 tümen kurulmasına kadar verildi. 1950’li yıllarda NATO, Orta Avrupa bölgesinde 15; İtalya ve İskandinavya’da ise 10 hazır olarak durak tümene sahipti. 1952 yılında başka bir konuda gelişme sağlandı. Örgütün en yüksek rütbesi sayılan NATO Genel Sekreterliği statüsü oluşturularak bu konuma Hastings Ismay atandı. Bu dönemden sonra örgüt tatbikatlar yaparak hem olası bir düşman saldırısına karşı bir deneme yapmış hem de böyle tatbikatlarla düşman ülkelere gövde gösterisi yapmıştır. Bu tatbikatlardan bazıları şunlardır:

    -Mainbrace Tatbikatı- 200 gemi ve 50.000 asker ile Danimarka ve Norveç’in savunulması için yapıldı.

    -Grand Slam ve Longstep Tatbikatları- Akdeniz’de gerçekleştirilen deniz ve amfibik kuvvetlerle yapıldı.

    -Italic Weld- Kuzey İtalya’da gerçekleştirilen hava-deniz-kara unsurlarıyla eşgüdümlü yapıldı.

    -Grand Repulse- İngiliz Ren Ordusu (BAOR), Hollanda Kolordusu ve Orta Avrupa Müttefik Hava Kuvvetleri (AAFCE) ile düzenlenmiştir.

    -Weldfast- ABD, Birleşik Krallık, İtalya, Türkiye ve Yunanistan deniz unsurlarının katıldığı ve Akdeniz odaklı düzenlenen karaya çıkarma denemesidir.

    Bordo Bereliler ve Kupaları

    Örgüt 1952 yılında Türkiye ve Yunanistan’ın bünyesine katılmasının ardından bu ülkelerin askeri olarak kullanılmalarının nasıl sağlanacağına dair muallakta kaldılar. Bu tartışmalar özellikle Birleşik Krallık ve ABD arasında belirgin bir yol ayrımına doğru gitmekteydi. Bu tartılmalar sürerken daha önce Avrupa Birliği tarafından yönetilen ve olası bir Sovyet işgali sonrasında kıtanın savaş devam etmesi için hazırlanmış ve gizli olan başta Gladio Operasyonu ve gizli bir protokoller olan “stay-behind” düzenlemeleri NATO tarafından kontrol altına alındı. Bu süreçten sonra NATO, düzenlediği askeri yarışmalarla aslında bir nevi üye ülkelerin savaş kabiliyetlerini ve askeri yeterliliklerini tartıyordu. NATO askeri yeterlilikleri ölçmek için yarışmalar düzenlenmeye başladı. Türk Özel Kuvvetleri olan “Bordo Bereliler” en son 2004 yılında Almanya’da düzenlenen ve sekiz ülkeden 25 askeri timin katıldığı Dünya Özel Kuvvetler Şampiyonası’nda birincilik kazandılar, Bordo bereliler bu yarışmaları 4 kez üst üste kazanınca NATO 5. Senesinde yarışmayı iptal etti.

    Tarihler 1954 yılını gösterdiğinde Sovyetlerden şaşırtıcı bir teklif geldi. Aslında örgütün kurulma amacı olan Komünizm ve Avrupa kıtasını işgalden korkuyan devlet güvenliği sağlanması için kendi üyeliğini şart koşmuştur. Fakat çoğu Sovyet karşıtı olan böyle bir oluşuma Sovyetlerin alınması demek, örgütün iç dinamiklerinde büyük oynamalar yaratabilirdi. Sovyetlerin önerisinin reddinin ardından Batı Almanya 9 Mayıs 1955 tarihli kararla örgüte bağlandı. Bu bağlanma kararı dönemin Dışişleri Bakanı Halvard Lange tarafından “kıtamızın tarihinde kararlı bir dönüm noktası” şeklinde ifade edildi. Aslında örgütün bu davranışı, Sovyetlerin reddedildiği bir dönemde ortaya çıkabilecek bir saldırı halinde Almanya gibi bir ülkenin savaş deneyimleri ve Alman işgücünden yararlanabilmek demekti. Artık kıta Avrupa bir kutuplaşma ile karşı karşıya kalmıştı. Çünkü Sovyet Birliği 14 Mayıs 1955 tarihli bir kararla Macaristan, Çekoslovakya, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk ve Doğu Almanya’nın katıldığı Varşova Paktı’nı kurdu. Bu şekilde açık bir saldırı olmasa dahi iki birliğin silahlanma çabaları ve güç gösterileri devam edecekti. Bu şekilde ortaya çıkan bir güç dengesizliği aslında Soğuk Savaş Döneminin birbirine düşman iki tarafını da belirlemiş oldu.

    Soğuk savaş mantığına uygun olarak ülkelerin güçleri tatbikatlarla gösterilerek caydırıcı güç olmak amaçlandı. 1957 yılının sonlarına doğru NATO bünyesinde birbiri ardına Norveç’ten Türkiye’ye kadar olan bir bölgede 300 deniz unsuru, 1.500 Hava unsuru ve 250.000 kişilik bir Kara unsuru ile Operation Counter Punch, Operation Strikeback ve Operation Deep Water tatbikatları düzenlenerek örgüt gövde gösterisi yaptı.

  • NATO-Fransa İlişkileri ve Ülkenin Askeri Kanattan Ayrılması

    Fransa, birliğin ilk yıllarında dönemin Cumhurbaşkanı olan Charles de Gaulle görevde olduğu esnada büyük bir sarsıntı atlattı. Aslında asırlardır süregelen bir asri ilişkiler bütünü Fransa’nın örgüte tavır almasına neden olmuştu. Fransa başta ABD’nin örgütte birinci güç olmasını ve İngiltere ile bir ittifak içinde olmasına baştan beri karşıydı. Bu durumun ardından ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower ve İngiltere Başbakanı Harold Macmillan 17 Eylül 1958 tarihli bir karar ile Fransa’nın kendilerine denk sayılacak olan üçlü bir yapıya kabulünü önerdiler. Bu öneri (Memorandum) karşısında tatminkar bir durum ortaya çıkmayınca Fransa, kendi bağımsız askeri birliklerini oluşturmaya başladı. Bu şekilde Fransa’nın bu kararı ile olası bir Doğu Almanya’nın Batı Almanya üzerine başlatacağı bir saldırı veya olası bir NATO- Varşova Paktı üyelerinin savaşından kurtulacaktı. Askeri ayrım Şubat 1959 yılında Fransa’nın deniz unsurlarını Akdeniz’de bulunan NATO kuvvetlerinden ayırmasıyla devam etti. Daha sonra askeri kanata iyice yabancılaşan de Gaulle, yabancı ülkelere ait nükleer silahların kendi ülkesinde konuşlandırılmasını engelledi. Bu karardan en çok etkilenen devlet ise ABD oldu. Yabancı unsurlardan arınma kararının ardından ABD, Fransa topraklarında bulunan 200 askeri hava aracını ülkeden çıkarmak ve 1950 yılından itibaren kullandığı askeri amaçlı hava alanlarını 1967 yılında Fransızlara teslim etmek mecburiyetinde kaldı.

    Fransa, bağımsız savunma düşüncesini Atlas Okyanusu ve Manş Denizi’nde bulunan filolarını NATO himayesinden çekerek korudu. Fakat 1962 yılında Küba’nın Sovyetlerden füze alması ile patlak veren Küba füze krizi esnasında de Gaulle, NATO ile bir dayanışma havası içinde hareket etti. 1966 yıllarına gelindiğinde Fransa, NATO’nun askeri kanadından tamamen çekildi ve ülkesinde bulunan NATO güçlerini ülkeden çıkmaları yönünde uyardı. ABD Başkanı Dean Rusk, bu durum karşısında ülkenin tabancı askerlerden arındırılmasına atıfta bulunarak “Fransa’daki mezarlıklarda yatan ABD askerlerinin bu boşaltma emrin kapsamında bulunup bulunmadıklarını” sordu. Artık örgüt, Fransa’nın bu kararına uymak zorundaydı ve 16 Ekim 1967 tarihinde Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yük Karargahı Paris yakınlarında bulunan Rocquencourt mevkisinden kaldırılarak Belçika sınırlarında bulunan Mons’un kuzeyinde Casteau’ya taşındı. Fransa’nın, askeri yaptırımlardan ayrılması üyelikten ayrıldığı anlamına gelmemektedir. Ülkenin üyeliği devam etti ve Almanya Federal Cumhuriyeti’ne karşı bir saldırı halinde Avrupa topraklarının savunmasına katkıda bulundu. Bu durumda Varşova Paktı üyeleri Fransa’nın silahsızlanma kararına çok sevindiler. Fakat bu savunmasız ortamın delinmesi çok uzun sürmedi. Bilindiği üzere soğuk savaş dönemi gizli protokollerle durumların tarafların lehine değişmesine uygun bir ortam sağladığı aşikardır. İşte Fransa cephesinde tam olarak bu durum yaşandı. Tarihi literatürde Lemnitzer-Ailleret olarak bilinen gizli protokoller ile ABD, Fransa’nın olası bir saldırıda askeri kanada nasıl katkıda bulunacağının aslın bir nevi pazarlığını yaptı.

  • Varşova Paktı ve NATO Arasında Politik İlişkiler (Soğuk Savaş Sürüyor)

    Soğuk savaş dönemi boyunca Avrupa topraklarına bir saldırı olmaması için Sovyetler ve bağdaşıkları olan Varşova Paktı üyelerini göz hapsine aldı. 1968 yılının Temmuzunda ise üye devletler Nükleer silahlanmaya karşı önleyici tedbirler almak için anlaştılar. NATO, nükleer silahsızlanma çerçevesinde kendi yaptığı antlaşmaya aykırı düşmemek için kendi silahlarının ABD kontrolünde savaşa kadar sabit kaldıklarını ifade etti. Aslında o dönem ülkelerin çok azı bu NATO güdümünde yürütülen nükleer silahlanmandan haberdardı. Fakat silahsızlanma çabaları ile birlikte örgütün güvenliğini sağlamak ve Varşova Paktı üyeleri ile iyi ilişkiler sürdürmek için Mayıs 1978 tarihinde NATO bu politikayı resmen onayladı. Bu yumuşa aslında Varşova Paktı üyelerinin saldırı planlarına uygun bir savunma stratejisi belirlenmesi için zaman kazanmak anlamına geliyordu.

    Varşova Paktı sonrasında Avrupa kıtasındaki nükleer silahların kapasitesi artırıldı. ABD tarafından GLCM seyir füzeleri ile Pershing II nükleer silahları alınan bir NATO 12 Aralık 1979 onayıyla Avrupa’da konuşlandırıldı. Bu hem silahsızlanma politikası hem de nükleer silahların Avrupa topraklarına konuşlandırılması politik jargonda Çift Yön siyaseti olarak tanımlandı. Fakat kaşı tarafta silahlı bir hareketlilik göze çarpmaktaydı. 1983-1984 döneminde Varşova Paktı üyeleri Avrupa topraklarında SS- 20 orta menzilli füzeleri konuşlandırması ile NATO tarafından herhangi bir saldırı halinde Pershing füzelerini ateşleme emri verildi. Karşılıklı bu silahlanmalar Avrupa halkı tarafından endişe ile karşılandı ve protestolara neden oldu. Acaba yapılan bu konuşlandırma düellosu nasıl sonuçlanacaktı?

    Bu savaş ortamı içinde örgüt genişlemesi de durma noktasına geldi. Hatta bu durgunluğu 1974 yılında Türkiye, Kıbrıs için bir harekat başlatınca Yunanistan NATO’nun askeri kanadından çekilme kararı aldı. Tarafların 1980 yılında yeniden barış ilanıyla birlikte Yunanistan askeri kanada geri döndü. Ayrıca bu dönemde İngiltere ve Arjantin arasında yapılan Falkland Savaşı sırasında NATO üyeleri bu savaşa dahil olmadılar. Çünkü Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 6. maddesine göre kolektif işbirliği ve ortak düşmana saldırı konusu Yengeç Dönencesi’nin kuzeyinde kalan topraklar için geçerliydi. İspanya ise demokrasiye geçişle birlikte 30 Mayıs 1982 tarihinde NATO’ya katıldı. NATO güçleri envanter olarak, Soğuk Savaş döneminin sonunda 16 üye ülke, dört kademe halinde 78 karargahtan oluşan komuta yapısı ve ABD kontrolünde 435.000 asker dahil 5.252.800 askeri kuvvet bulunmaktaydı.

  • Soğuk Savaş Dönemi Sonrası NATO Politikaları

    1991 yılında Varşova Paktı dağıldıktan sonra NATO’nun karşısındaki en büyük engel yok olmuştu. Bu düşmanın dağılması örgüt için Avrupa kıtasında yeni hedefler, yeni politikalar ve görevlerde değişiklikleri zorunlu kılmıştı. Ülkelerarasında bu değişim Paris’te Sovyet ile imzalanan askeri silahlanma ve askeri konuşlanmada hafifletme çabası ile başlamış, 1991 Aralık ayında Sovyetlerin dağılmasının ardından devam eden Avrupa kıtasında Silahlı Kuvvetler Antlaşması ile başlamıştır. O dönemlerde NATO askeri savunmaya o kadar odaklandı ki, askeri harcamalar %34 düzeyine çıkmıştı. Fakat 2012 yılına gelindiğinde bu askeri harcamalar %21’e düşürüldü. NATO bu dönemden sonra silahlı politika ve askeri müdahalelerle geçen ömrünü barışçıl ve insancıl amaçlara yöneltti.

    NATO, Soğuk Savaş döneminden sonra Almanya’nın birleşmesi ile büyük ittifak kazandı. Sonunda Doğu Almanya ve Batı Almanya birleşmişti. Bu durumun ve Doğu Almanya’nın olası bir Rusya itirazı ile karşılaşmaması için NATO, Ruslara doğu bölgesinde yabancı asker ve nükleer silahların konuşlanmayacağı yönünde bir garanti sunuldu. Bu dönemde ABD’ Sovyet sözcüsü olan Jack Matlock, NATO’nun Sovyetlere Batıya karşı genişlememe sözü verdiğini ve Çekoslovakya, Macaristan veya Polonya gibi ülkelerin örgüte üyeliklerinin söz konusu olmadığı yönünde garanti verildiğini iddia etti. Hatta bu genişleme karşısı taahhüt, dönemin Cumhurbaşkanı olan Mihail Gorbaçov tarafından 1996 yılında kaleme alınan anılarda şöyle anlatıldı. “Almanya’nın birleşmesi söz konusu olduğunda, NATO’nun operasyon bölgesini doğuya genişletmeyeceği konusunda güvenceler verdiler” şeklinde Gorbaçov’un anılarında yer aldı. ve gerçekten bu açıklamasının ardından durarak bu sözlerini 2008 yılında verdiği bir röportajda tekrarladı. Fakat Almanya’nın Doğu ve Batı kanadının birleştirilmesine yönelik yürütülen çalışmalarda ve “İki Artı Dört Antlaşması” görüşmelerinde bulunan Dışişleri Bakanlığı çalışan olan Robert Zoellick, genişleme karşıtı herhangi bir sözün mümkün olmadığını ve konusunun dahi geçmediğini aktarmıştır.

    Soğuk Savaş dönemi sonunda NATO’nun askeri kanadında azaltma yoluna gidildi. Çünkü bu savaşsızlık ortamında örgüt konjoktöre uymak zorundaydı. Bu kapsamda eldeki askeri birlikler revize edilerek Avrupa Müttefik Komutanlığı Acil Müdahale Kolordusu şeklinde yeni kuvvetler oluşturuldu. Sovyet Birliği dağıldıktan sonra örgüt daha büyük değişiklere imza attı ve 1999 yılında İstanbul’da Uyarlanmış Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması ile işbirliği pekiştirildi. Fransa Cumhurbaşkanı olan Nicolas Sarkozy, Fransa’nın örgütün askeri kanadına dönmesi için büyük katkılarda bulundu. 4 Nisan 2009 kararı ile ülke hem NATO ilişkilerinde tam üyelik kazandın hem de nükleer silahsızlanmaya karşı olan tavrını korudu.

  • NATO’nun 1994 Yılı Sonrası Genişleme Politikaları

    1994 ve 1997 döneminde NATO, oluşturduğu forumlarla üyeler arasında eşgüdümü ve işbirliğini pekişmeye çalıştı. Bunlar bölgesel karakterli olan geliştirme çabaları, Barış İçin Ortaklık, Akdeniz Diyaloğu ve Avrupa-Atlantik Ortaklı Konseyi gibi daha geniş kapsamlı çalışmalarla pekiştirildi. 1998 yılında ise Rusya ile yapılan Daimi Ortaklık Konseyi oluşturulması fikri ile örgüt daha da güçlendi. 8 Temmuz 1997 yılında ise eskiden Sovyet bağdaşığı olan Çekler, Macaristan ve Polonya NATO’nun daveti ile 1999 yılında örgüte üye ülke statüsü kazandılar. Bu büyük çaplı katılım daha sonra örgüte üye olan Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya ile birlikte daha da gelişti. İsimleri verilen altı ülkenin üyelik başvuruları ilk olarak 2002 Prag Zirvesi esnasında sunuldu. NATO bu başvuruları 29 Mart 2004 yılında İstanbul Zirvesinden kısa süre önce onayladı. İstanbul’da yapılan zirvede örgüt, Basra Körfezi kıyısında olan dört ülke ile İstanbul İşbirliği Girişimi adı altında yeni bir çalışma başlattı.

    Artık bu yeni ülkelerin katılımı ve işbirliği çabaları ile NATO ilişkileri yeni bir boyut kazandı. Artık eski NATO yapılarının değiştirilmesi şarttı. Bu değişikliklerin birincisi, 1997 yılından kararlaştırılan komuta kademesi sayısının altmış beşten yirmiye düşürülmesidir. NATO Mukabele Kuvveti (NRF) 21 Kasım 2002 tarihli bir kararla eski bir COMEGON üyesi ülkede gerçekleştirilen Prag Zirvesi’nde faaliyete başladı. Bu değişim süreci şu şekilde devam etti. 19 Haziran 2003 kararı ile Allied Commander Atlantic’in yerine Norfolk; Virginia’da (ABD) bulunan Müttefik Dönüşüm Komutanlığı (ACT) kuruldu ve Avrupa Müttefik Kuvvetleri (SHAPE) dönüştürülerek Müttefik Harekat Komutanlığı (ACO) oluşturularak NATO’da başlatılan askeri revizyon sürdürüldü. Yeni oluşturulan bu komuta kademesinde örgütteki dönüşümden ACT; örgüt tarafından düzenlenen operasyonlardan ise ACO sorumlu tutuldu. Örgütün kara unsurlarını düzenleme işlemeleri böylece durakladı. Havada ise, istenmeyen hava ihlallerine karşı koymak için Estonya, Letonya ve Litvanya ülkelerine savaş uçağı sağlayarak ilgili sorunu giderdi. NATO, daha sonra 2004 yılının Mart ayında Baltık Hava Polisliği politikasını devreye soktu. Ayrıca Litvanya hale hazırda Hava güvenliği sağlamaya devam etmektedir. NATO üyesi ülkeler tarafından sağlanan dört savaş uçağı bu ülkede görevini sürdürmektedir.

    Letonya (Riga) sınırları içinde yapılan 2006 Riga Zirvesi’nde öncelik enerji güvenliği konusuna verildi. Bu zirve, eskiden Sovyetlerle ilişkileri olan bir ülke sınırları içinde yapılan ilk NATO zirvesi olma özelliğini taşımaktadır. Arnavutluk ve Hırvatistan, Romanya (Bükreş) topraklarında yapılan 2008 Nisan zirvesinde örgüte üyeliklerine karar kılınmış ve bu fikirden bir sene sonra iki ülke Nisan 2009 tarihinde örgüte tam üyelik kazanmışlardır. Ayrıca Gürcistan ve Ukrayna ise üyelik konusunda iyi niyetli yaklaşımlarla ümitlendirildiler. Gürcistan, Ukrayna ve füze savunma sistemleri kurulması fikri Rusya’nın büyük tepkisini çekti. 2002 yılında bu füze savunma sistemleri fikri, Çek Cumhuriyeti ve Polonya üzerine kurulması planlanan yerleştirme düşüncesi üzerine kuruldu. Aslında Rusların bu karşı düşünceleri füze savunma sistemlerinin kendilerine karşı kurulduğu fikridir. Fakat NATO, bölgeye kurulacak sistem ile ilgili olarak Vladimir Putin ve Dmitri Medvedev ile yapılan görüşmede Ruslar için bir tehdit oluşturmadığına dair söz verildi.

    Aynı şekilde ABD Başkanı Barack Obama, Aegis Savaş Sistemi’nden sonra bu planın gerçekleşmesi için Türkiye, İspanya, Portekiz, Romanya ve Polonya’dan istasyonlar yapılmasını zorunlu kılıyordu. Ayrıca NATO, B61 nükleer bombalarını görünmez F-35 Lightning II uçaklarına yükleyerek Avrupa topraklarında bulunan nükleer caydırıcılığını sürdürdü.

  • NATO’nun Yürüttüğü Askeri Operasyonlar

    Soğuk Savaş döneminde örgüt askeri operasyonlara hiç kalkışmadı. Fakat Sovyetler dağıldıktan sonra Soğuk Savaş sona erince ilk operasyon 1990-1991 döneminde Irak’ın Kuveyt’e uyguladığı işgal ile birlikte düzenlendi. Türkiye üzerinden uçaklar bölgeye uçarken, kısa bir süre sonra bölgeye birlikler sevkedildi.

    1. Bosna-Hersek Müdahalesi: Tarih 1992, Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Bosna Savaşı patlak verdi. Bölgede durum kötüleşince Bosna-Hersek, hava sahasını BM Güvenlik Konseyi kararı ile 816 sayılı 1992 yılında uçuş yasağı kararı aldı. Bu uçuş yasağı 12 Ağustos 1993 yılında uygulanmaya başlandı. Yugoslavya üzerinde bir dizi ekonomik ve askeri ambargo kararı Haziran 1993-Ekim 1996 tarihine kadar Sharp Guard Harekatı ile deniz aracılığıyla uygulandı. Bu uçuş yasaklarının delinmesinin doğuracağı sonuçlar ise çok yakında tecrübe edilecektir. Uçuş yasağı olan bölgede dört Bosna Sırp uçağı 28 Şubat 1994 yılında NATO tarafından düşürüldü. Bu örgütün savaş halindeyken uyguladığı ilk eylemdi.

    1994 yılında Bosna Savaşı sırasında BM Koruma Gücü, Gorajde güvenli bölgesindeki hava saldırısı için NATO tarafından iki ABD F-16 jeti Gorajde bölgesinde bulunan Bosnalı Sırp askeri karakolunu bombaladı. Bu saldırının hemen ardından misilleme olarak 14 Nisan tarihinde 150 BM personeli rehin alındı. 16 Nisan tarihinde ise Britanya Sea Harrier, Gorajde semalarındayken Sırplar tarafından vurularak düşürüldü. Srebrenitsa katliamı sırasında ise Sırplara karşı NATO tarafından bir müdahale başlatıldı. Daha sonra Sırplara karşı iki hafta süren NATO bombardımanı (Kararlı Güç Harekatı) operasyonu başlatıldı.

    Hava saldırıları sürerken 14 Aralık 1995 yılında Dayton Antlaşması’nın imzalanmasının ardından Yugoslav Savaşı sona erdi. NATO, antlaşma çerçevesinde BM IFOR barış güçlerini bölgeye yönlendirdi. Bu barış askerlerine 60.000 NATO askeri ve örgüte dahil olmayan ülkelerden askerler katıldı. Bir süre geçtikten sonra bu kuvvetler yarıya düşürülerek 32.000 askerden oluşan küçük SFOR birliklerine dönüştürüldü. Bölge, Aralık 1996 tarihinden beridir sürdürdüğü bu güvenlik görevini Aralık 2004 tarihinde Europan Union Force Althea oluşumuna devretti. NATO’nun sürdürmeye çalıştığı bu barış görevinin ardından örgüt düzenlenen operasyonlar için NATO Madalyası adlı bir hizmet madalyası dağıtmaya başladı.

     

    2. NATO’nun Kosova Müdahalesi: Örgüt, Kosova’da bulunan Arnavut sivillerin Slobodan Milosevic tarafından yürütülen Sırp saldırıların korunmaları için BM Güvenlik Konseyi 23 Eylül 1998’de bir barış talep etmesine rağmen, BM Özel Temsilcisi olan Richard Holbrooke, müzakereler sürdürme çabasında olsa da 23 Mart 1999 yılında müzakere süreci çıkmaza girdi. Artık konunun barış ortamı içinde sürdürülemeyeceği düşüncesi Holbrooke tarafından belirtildi ve konu NATO’ya devredildi. Bu karardan sonra 24 Mart 1999 tarihinde 78 gün sürecek olan bir bombardıman başlatıldı. Fakat karadan müttefikler tarafından yapılan askeri saldırı doğrudan Yugoslav güçlerinin üzerine yapıldı. NATO, bu kriz ortamında toparlayıcı bir güç olarak Arnavutlukta konuşlandırdığı Avrupa Müttefik Komutanlığı Mobil Kuvveti’ni ve Albania Force (AFOR) ismiyle bilinen birliği vasıtasıyla Kosova’dan kaçan mültecilere yardım etmeye çalıştı.

    Bölgesel nitelikli bir kimliğe bürünse de bombardıman esnasında Belgrad’da bulunan Çin Hal Cumhuriyeti Büyükelçiliği saldırılardan çok zarar görmüş ve sivil kaybı yaşanmıştır. Fakat yapılan tüm müdahaleler ve bombardımanlarda artık gücü tükenen Yugoslav lider Slobodan Milosevic 1999 yılının 3 Haziranında örgütün barış şartlarını kabul edince Kosova Savaşı sona ermiştir. Barış düşüncesinden sonra Milosevic, BM Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı kararına biat etmiş ve akabinde NATO düşüncesi ile KFOR BM Barış Gücü kurulmuştur. Bu bölgede Kosova’nın korunmasının yanında Barış Gücü bölgenin insani yardıma kavuşması içinde elinden geleni yapacaktı. Ayrıca ilgili ittifak 2001 yılında Makedonya’da bulunan Arnavut milislerin silahsızlandırılması içinde Zorunlu Hasat Harekatı başlattı. 2013 yılının Aralık başlarında bölgede 31 ülkeden 4.882 KFOR askeri görev yapmaktadır.

    Fakat operasyonların BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanması fikri, ABD, İngiltere ve birçok NATO üyesi ülkesi tarafından tepkiyle karşılanıyordu. Fakat bu cephenin fikrine karşı Fransa ve yandaşları BM tarafından verilen operasyon onayından memnundular. Çünkü NATO’nun kendi iç dinamiklerinde alacağı bir operasyon serbestisi demek, ABD’nin kendi çıkarları doğrultusunda örgütün operasyonel gücünün kullanmak anlamına geliyordu. Fakat ABD-İngiltere cephesi olaya daha temkinli yaklaşıyordu. Çünkü NATO’nun Yugoslavya müdahalesi BM içinde alınan bir kararla Çin-Rusya tarafından veto edilebilirdi. Aslında bu veto hakkı örgütün hem bağımsızlığına gölge düşürecek hem de olası diğer operasyonlar örgüte karşı olan odaklar tarafından engellenebilecekti. Soğuk savaş sonrasında NATO, 1999 Nisanında kendi iç dinamiklerinde bağımsız bir yapı için Washington Zirvesinde çatışmaların önlenmesi için İttifak Stratejik Konsept’i kabul etti.

     

    3. NATO’nun Afganistan Müdahalesi: Afganistan odaklı olan El-Kaide, ABD’de gerçekleşen 11 Eylül saldırılarının azmettiricisi konumundaydı. Bu durum ilk defa Kuzey Atlantik Antlaşması kapsamında bulunan 5. maddenin uygulanmasını sağladı. Çünkü ilgili madde, örgüte üye herhangi bir devlete yapılan saldırının tüm üyelere yapıldığı şeklindeydi. Fakat istisna ise Yengeç Dönencesi’nin kuzeyinde bulunan topraklar için geçerli olmasıdır. ABD’ye yapılan saldırıdan yaklaşık bir ay sonra yani 4 Ekim 2001 yılında NATO, aldığı bir kararla 5. maddeyi uygulama kararı aldı. Yapılması planlanan bu askeri müdahaleye ek olarak NATO’nun yürüttüğü sekiz operasyon arasında Eagle Asit Harekatı ve özellikle terörle mücadele kapsamında militanların veya kitli imha silahlarının taşınmasını engelleme çabası olan Etkin Çaba Harekatı’da bulunmaktadır.

    NATO, askeri karakterini güçlendirmek için 16 Nisan 2003 yılında 42 ülkenin güçlerinden oluşan Uluslararası Yardım Kuvveti’ni (ISAF) kendi hakimiyetine dahil etti. Bu karar o dönemde bu birlikte en çok askeri olan Almanya ve Hollanda tarafından yapılan bir rica ile 19 NATO elçisinin onayı doğrultusunda hayat buldu. Bu kontrolün NATO’ya verilmesi ile birlikte örgüt tarihinde ilk olarak Kuzey Atlantik Bölgesi dışında bir bölgeye operasyon düzenle görevini üstlendi. ISAF, ilk olarak Kabil ve çevresinde eylemlerine devam eden Taliban, El-Kaide ve benzeri cihat örgütlerini bölgeden uzak tutmaya çalışmış, böylelikle yeni kurulacak olan ve Hamid Karzai’nin önderliğinde kurulan Afganistan Geçiş Yönetimi zaman kazanmış olacaktır. Ekim 2003 tarihinde BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan bir kararla Afganistan görevini sürdüren ISAF’ın bu operasyonlarını ülke geneline yayma onayı verildi. Böylece ISAF, Afganistan genelinde sürdürdüğü operasyonları dört aşamada sürdürdü.

    Fakat ISAF, Afganistan’da devraldığı önleme ve engelleme çalışmalarını 31 Temmuz 2006 tarihinde ABD güdümünde olan terör karşıtı operasyonları yönetmeye başladı. Fakat özellikle bölgenin güneyinde çatışmalar çok şiddetlenmişti. Bu durumun düzelmesi için Fransa Mirage 2000 savaş uçaklarının Kandehar’a gönderilmesine sesini çıkarmadı. NATO, Afganistan da süren savaşın tarafı olmaktan yavaş yavaş sıkılmıştı. Bu savaşsızlık çabası 2012 yılında Chikago (Chicago) Zirvesi’nde NATO komutasında bulunan ISAF güçlerinin Afganistan savaşını sonlandırarak 2014 yılının Aralık ayının sonuna kadar ülkeyi boşaltma kararı verildi. ABD ve Birleşik Krallık güçleri belirtilen tarihte ülkeyi boşaltarak görevi Afgan Ulusal Ordusu’na bıraktılar.

    4. NATO’nun Irak Eğitim Misyonu: NATO, 2004 yılında başlatılan Irak Savaşı’nda ABD’yi desteklemek için MNF-I ile eşzamanlı olarak ülkede eğitim görevi başlattı. Eğitim görevi, BM Güvenlik Konseyi’nin 1546 sayılı kararı ile Irak Geçici Hükümeti tarafından yönlendirilen bir istekle oluşturulmuştur. NATO Eğitim Görevi (NTM-I), Irak’ın düzenli ve işler hükümet sistemi kurması için gerekli olan hem eğitim hem de genel kurumların genel standartları kazanana kadar desteklenmesidir. NATO’nun bu görevi askeri bir nitelik taşımıyordu. Bu görev Kuzey Atlantik Antlaşması dahilinde örgütün yürüttüğü siyasi bir çalışmaydı. NATO’nun 17 Aralık 2011 yılında son verdiği eğitim görevi, hem örgüt komutasında olan NTM-I üst kademesi hem de ABD komutasında olan Deputy Commanding General Advising and Training ile eşgüdümlü sürdürülmekteydi.

    5. NATO Tarafından Aden Körfezi’nde Konsanlıkla Mücadele: Operasyonun adı, Okyanus Kalkanı Harekatı’dır. Müdahale kararı 17 Ağustos 2009 tarihinde verildi. Amaç, Aden Körfezi ve Hin Okyanusu’nda süren ve deniz ticaretine zarar veren Somalili Korsanların kontrol altında tutulmasıydı. Bu operasyonda NATO güçleri ABD savaş gemileri tarafından desteklenmekteydi. Kuzey Atlantik Konseyi tarafından onaylanan Okyanus Kalkanı Operasyonu, Dünya Gıda Programı çerçevesinde Somali’de yardım dağıtan müttefik gemilerini korumakla görevlidir. Ayrıca bu koruma etkinliğine Çin ve Güney Kore savaş gemileri de katıldı.

    6. NATO’nun Libya Müdahalesi: Libya müdahalesi, Muammer Kaddafi ve ülkedeki protestocular arasındaki şiddetin artmasının ardından gündeme geldi. NATO’nun bölgeye müdahalesi, 17 Mart 2011 tarihli ve BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararı ile gerçekleşti. NATO üyesi birçok devlettin askerlerinden ve birliklerinden oluşan kuvvetler Libya üzerinde uçuş yasağı olan bir bölge oluşturdular. 2011 yılının Mart ayında birleşik deniz kuvvetleri, Birleşik Koruyucu Harekatı, NATO Daimi Deniz Görev Grubu 1 ve NATO Daimi Mayın Karşıtı Tedbir Grubu 1 gemilerini kullandı. Bu operasyon ve alınan tedbirlerle Libya’ya silah ambargosu uygulandı. Bu birliklerin asli görevi, Libya hükümetinin paralı asker ve silah getirmesini engellemekti.

    NATO 24 Mart tarihinde aldığı bir kararla uçuşa yasak bölgedeki kontrolü devraldı; fakat karadan yürütülen operasyonların komutası koalisyon güçlerinde kalmaya devam etti. 2011 yılının 27 Martında Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’ın desteğiyle BM kararı uygulanmaya başlandı. Bu operasyonun kurul tarafından oy çokluğu ile kabul edilmediği daha sonra anlaşılacaktır. Haziran ayında elde edilen verilere göre NATO üyesi olan 28 devletten sadece 8 tanesi Libya müdahalesine dahil olmuştur. bu ayrışmanın ardından örgütün Libya üzerindeki müdahalesinin abartıldığı konusu gündeme atıldı. Bu iddia Hollanda, İspanya, Polonya, Türkiye gibi devletlerin ABD’nin bu operasyondaki aktifliğine sunulan bir tepki niteliğindeydi. Fakat 10 Haziran tarihinde Brüksel’de yapılan zirvede Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates, müttefik ülkelerin son operasyonlardaki davranışlarının örgütün ömrünü azalttığının altını çizdi. Fakat Almanya bu platformda bir konuya daha vurgu yaptı. Evet Almanya NATO çizgisinde birçok operasyonda aktif olarak en önlerde yer aldı ve askeri olarak destekledi. Fakat bu destek ve kararlılık Amerika Başkanı Barack Obama tarafında ne kadar değer görüyordu ki?

    Eylül ayına kadar uzatılması düşünülen Libya müdahalesinde Norveç, operasyona olan katkısını azaltma kararı ile birlikte 1 Ağustos itibariyle müdahaleden çekileceğini bildirdi. Aynı hafta içinde Danimarka uçaklarının mühimmatı bitmek üzereydi. Bir sonraki hafta ise İngiltere Kraliyet ailesi tarafından yapılan bir açıklama ile ülkenin bu müdahalede bulunmasının artık bir şey ifade etmediğine dikkat çekiliyordu. Fakat 2011 yılının Ekim ayında Kaddafi, protestocular tarafından linç edildi ve öldürüldü. Bu ölümün ardından NATO uçakları Kaddafi yanlılarına ait nokta hedefleri 9.500 kez bombardımana tuttu. Libya hükümetinin başında bulunan Ali Zeydan, 2013 tarihinde düzenlenen bir darbe girişiminin ardından NATO’dan teknik ve kurulsal düzeyde eğitmen talebinde bulundu.

  • NATO’nun Genişleme Politikası

    Örgüte son katılan üyeler, karşı grupta bulunan Varşova Paktı’na dahil olan ülkeler yada Balkan uluslarından ülkelerdir. Bu ülkelerin üyeliklerinin onayı için öncelikle Üyelik Eylem Planları ve örgütte tam üyelik statüsünde bulunan ülkelerin onayı şart koşulmaktadır. NATO’ya üye olmak isteyen Bosna-Hersek, Karadağ ve Makedonya’nın üyelikleri halen görüşülmektedir. Aslında bu üyeliklerden Makedonya, Arnavutluk ve Hırvatistan ile birlikte üyelik şartlarını yerine getirmesine rağmen ismi nedeniyle Yunanistan tarafından veto edilmişti. Fakat örgüte üye olacak ve olmak isteyen ülkeler birleşerek 2003 yılında Adriyatik Sözleşmesi’ni oluşturdular. Ayrıca örgüte katılmak isteyen Gürcistan’a üyelik daveti için 2008 Bükreş zirvesinde söz verildi. Fakat ABD Başkanı Barack Obama, 2014 yılında yaptığı bir açıklamada Gürcistan’ın üyelik yolunda olmadığını belirtti.

    Fakat örgütün bu genişlemesi Rusya tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Çünkü NATO işbirlikçileri ve Sovyet lideri olan Mihail Gorbaçov arasında anlaşılan ve Almanya’nın birleşmesi, örgütün genişlememesi yönünde verilen söze aykırı olduğu düşüncesindedirler. Aslında Rusya, bu genişleme çabalarının kendilerinin müttefiksiz kalması ve çevrilmesi manasında yorumlamaktadırlar. Rusya, Ukrayna’da bulunan kendi paravanı olan Cumhurbaşkanı Victor Yanukoviç’in düşmesiyle 2014 yılı itibariyle büyük bir otoriteyi kaybetmiştir. Fakat ülkedeki NATO işbirliğine rağmen Başbakan Arseniy Yatsenyuk, ülkenin kesinlikle NATO üyesi olmak gibi bir amaçlarının olmadığını deklare etti. Fakat Ukrayna, tıpkı diğer sekin ülke gibi 2002 yılında başlatılan Bireysel Ortaklık Eylem Planına (BOEP) sahip bir ülkedir. Bilindiği üzere 2014 yılında Rusya Kırım’a müdahale etti. Bu müdahale doğal olarak Doğu Avrupa ülkelerini endişelendirdi ve bu ülkeler NATO’dan askerlerini kendi ülkelerinde konuşlandırması isteğini yönelttiler. Bu baskı bir sonuç vermedi fakat herkes bu tarafsızlığı Rusya ile 1997 yılında yapılan iş birliği antlaşmasına bağladı. NATO, daha sonra yaptığı bir açıklamada örgütün o antlaşma ile bağlı olmadığını bildirdi.

  • NATO’nun Dış Bağlantıları (Ortaklıkları)

    Örgütün dış ilişkilerde ilk atılımı Barış İçin Ortaklı (BİO) adı altında ortaya atıldı. 1994 yılında başlatılan bu ortaklık, üye ülkelerin NATO ile olan ilişkileri üzerine inşa edildi ve bu iki ilişkilerin kapsamında üye ülkelere katılım serbestisi uygulandı. Ayrıca Barış İçin Ortaklı platformuna dahil olan ülkeler arasında Bağımsız Devletler Topluluğu’na üye olan eski ve yeni bütün devletler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra NATO, Avrupalı devletlerle birleşerek 29 Mayıs 1997 tarihinde bir ortaklık konseyi (AAOK) kurdu. Bu forum, katılımcı olan elli ülke arasında ilişkilerin rutin bir şekilde sürdürülmesinde işbirliği, ayrıca üyelerin birbiriyle sıkı iletişimi ve danışmanlık alması gibi konuları içermektedir. AAOK ve BİO, Barış için oluşturulan yapılar olmalarına rağmen bu amacın askeri kanadını BİO sağlamaktadır. Askeri kanadın operasyonları arasından bilindik bir müdahale olan Afganistan Müdahalesi gösterilebilir.

    Ayrıca 16 Aralık 2002 yılında AB ile NATO arasında bir dizi düzenleme imzalandı. Berlin Plus olarak adlandırılan bu mutabakat metninde taraflar ileride oluşabilecek bir anlaşmazlık halinde bağımsız olarak BM, NATO’nun varlıklarını kullanabilecektir. Bu şekilde aslında aynı zamanda BM üyesi olan BİO müttefiklerinin ikili yapıda serbestisi sağlandı. Çünkü iki yapı birbiriyle ilişkili olduğu için tamamen bağımsız iki kurum ülkeleri bölebilir. Buna ek olarak NATO, kendi örgütüne dahil olmayan birçok ülkeyle ilişkiler yürütmektedir. Bu işbirliğine örnek olarak 1994 yılında kurulan Akdeniz Diyaloğu gösterilebilir. Çünkü bu forum, İsrail ve Kuzey Afrika ülkeleri ile eşgüdümlü ilişkiler için kurulmuştur. 2004 tarihli İstanbul İşbirliği Girişimi ise, tıpkı Akdeniz Diyaloğu gibi Orta Doğu ülkeleri ile olan ilişkilerin geliştirilmesi için oluşturuldu. Ayrıca bu işbirliğine üye ülkelerin dördü Körfez İşbirliği Konseyi katılımcısıdır.

    Örgütün Japonya olan ilişkileri 1990 yılında başladı. Ülke daha önce bütün bu yapılara üye olmadığı için Japonya’nın adaptasyonu kademe kademe sağlandı. 1998 yılında NATO, ülkelerin kurumsallaşmasının engellendiği fakat mevcut ilişkilerin daha sıkılaştığı bir yapı kurmaya başladı. Bu konu üye ülkeler arasında çok şiddetli tartışmalar sonucunda 2000 yılında “Temas Ülkeleri” kavramı ile ileri sürüldü. Fakat daha sonra 2012 yılında mevcut yapı, korsanlıkla mücadele ve teknoloji takası konularında işbirliği çatısı altında “küresel ortaklık” terimi ile yeniden oluşturuldu. İlgili kavrama yani Temas Ülkelerine dahil olan Avustralya ve Yeni Zelanda buna ek olarak AUSCANNZUKUS stratejik ortaklığına dahildirler ve temas ülkeleri ile örgüt arasında buna benzer bölgesel işbirliği antlaşmaları ile eşgüdüm sağlanmaya devam edildi. 2013 yılında örgüt içinde bir milat daha gerçekleşti. Kolombiya ile yapılan Bilgi Güvenliği Anlaşması ile birlikte NATO ile Kolombiya arasındaki işbirliği arttırıldı. Ayrıca bu işbirliği ile Kolombiya, NATO ile işbirliği yapan ilk Latin Amerika üyesi statüsü kazanmıştır.

  • NATO’nun Yapısal Özellikleri

    Öncelikle örgütün bulunduğu adres üzerinde bir tanım oluşturalım. Örgütün merkez binası, Belçika’nın başkenti olan Brüksel’in Haren Belediyesi sınırları içinde bulunan Leopold III/Leopold III-laan Bulvarı, B-1110 numaralı binada bulunmaktadır. Örgütün yeni binası ise, 750 milyon€ bütçeyle 2014 yılında inşasına başlanmış ve yapımı 2016 yılında tamamlanacaktır. Şuan kullanılan binanın problemleri ise, 1967 yılında inşasında acele edilmesi nedeniyledir. Çünkü hatırlanacağı üzere o dönemde NATO, merkezini Fransa’nın askeri kanadı terk etmesiyle Paris’ten taşımak zorunda kalmıştır.

    Örgütün merkezinde bulunan çalışanlar üye ülkelerin ulusal delegeleridir. Bu çalışanlara sivil ve askeri temsilciler, üye ülkelerin diplomatik ilişkilerini yönlendiren diplomatlar ve üye ülkelerin silahlı kuvvetleri çalışanları ile birlikte Uluslararası Personel ve örgütün askeri personeli gibi bölümler bulunmaktadır. Buna ek olarak Atlantik Konseyi/Atlantik Antlaşma Derneği oluşumlarına paralel olarak sivil toplum örgütleri de oluşturulmuştur.

  • NATO Konseyi ve Toplantılar

    NATO, alınan kararları 28 üyenin katıldığı toplantılarda Kuzey Atlantik Antlaşması hükümlerine göre alınmaktadır. Bu yapılanmada üye ülkelerin her biri, NATO merkezi olan Brüksel’e bir delege ve misyon (temsilci) göndermek zorundadır. Ülkelerin gönderdikleri delegeler genellikle yüksek memur statüsü altında elçi olarak konumlandırılmıştır. Üye ülkelerin çoğu Berlin’de bulunan genel merkezde diplomatik ilişkilerin yönetilmesi için bir misyon bulundurur.

    Örgütün en etkili birimi olan, karar ve yönetim yetkilerini içinde bulunduran Kuzey Atlantik Konseyi, haftada bir kez daimi üyeler tarafından toplanır. Konsey bazı kriz dönemlerinde ülkelerin Dışişleri Bakanları, Savunma Bakanları ve devletin üst düzet yöneticileri tarafından toplanılan kritik zirvelerde toplar. Bu kritik toplantılarda NATO ile ilgili önemli konularda ortak bir karara varılır. Fakat toplantıya katılanların statüleri, konseyin karar alma ve yönetim yetkilerini hiçbir şekilde sınırlandıramaz. Ayrıca bu toplantılara ek olarak örgütün genişleme politikaları NATO Zirvelerinde tartışılarak karara bağlanır.

    Kuzey Atlantik Konseyinin başkanlığı NATO Genel Sekreterine aittir. Alınan kararlarda oy birliği ve ortak düşünce üzerinde bir anlaşma sağlanmaya çalışılır. Bu konseyde genel olarak oy ve karar bulunmamaktadır. Konseye ve alt komitelerine katılan üyelerin hiçbiri bağımsızlıklarını kaybetme veya alınan kararların yükümlülüğünü kaybetme hakkına sahip değildir.

  • NATO Parlamenter Asamblesi (NATO-PA)

    Örgütün en önemli stratejik hedefleri Parlamenter Asamble tarafından belirlenmektedir. Birim yıllık olarak oturumlarla bir araya gelerek, örgüte üye ülkelerin yada NATO ile ilişkiler için büyükelçi atayan üyelerin doğrudan parlamenter yapıları ile iletişim kurmaya çalışırlar. NATO Parlamenter Asamblesi, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü üyelerinin yasa koyucuları ve 13 yedek üyeden kuruludur. NATO Parlamenter Asamblesi esasen NATO’dan farklı bir yapıdır. Yapı, NATO Konseyi tarafından belirlenen güvenlik politikalarını tartışmak amacıyla üyeleri toplar. Aslında bu özelliği ile asamble örgütün politik ve diplomatik danışmanı niteliğinde çalışmaktadır. Kurumların ve üyelerin karşılıklı iletişimi ve etkileşimi örgüt için hayati önem taşımaktadır. Siyasi misyonu ile birlikte bu etkileşimi NATO Konseyi’nin siyasi politika ve stratejileri için beş komitenin raporları izlenmektedir. İlgili raporlar ile, NATO’nun üye ülkeler ve mevcut yönetim yapıları arasındaki eşgüdümü ve yapılması gerekilen politikaların hızlandırılması ve mahiyeti hakkında önemli bilgiler vermektedirler. NATO’nun politik kararlarda önem verdiği beş komite şunlarıdır:

    -Güvenliğin Sivil Boyutu Komitesi,

    -Savunma ve Güvenlik Komitesi,

    -Ekonomi ve Güvenlik Komitesi,

    -Siyasi Komite,

    -Bilim ve Teknoloji Komitesi.

  • NATO’nun Askeri Yapısı ve Birlikleri

    Örgütün askeri müdahaleleri, Askeri Komite Başkanlığı tarafından komuta edilmektedir. Örgütün askeri birlikleri, ABD’den gelen bir kıdemli subay ve üst rütbeli bir Fransız subayı tarafından yönetilen iki Stratejik Birlik’ten kuruludur. Birliklerin başında bulunan komutanlar yapılan tüm askeri işlerden Askeri Komiteye karşı sorumludur.

    Askeri kanatta üye ülkeleri temsilen bir askeri temsilci ve Uluslararası Askeri Personel tarafından desteklenen silahlı birliklerden üst düzey bir subay bulunmaktadır. Üye ülkeler tarafından gönderilen askeri temsilciler, örgütün siyasi odaklarının ve NATO ortak bölgesinin korunmasına yönelik alınan önlemlerde sorumlu olan Askeri Komite’yi kurmuşlardır. Komitenin asli görevi, örgütün askeri politikalarını yönlendirmek ve bu konularda görüş sunmaktır. Ayrıca komite, NATO ittifakları çerçevesinde görev alan ve örgütün askeri kanadında aktif görevde bulunan Stratejik Komutanlara rehberlik etmektedir. NATO’nun Askeri Komite Başkanlığı görevini 2012 yılından beridir Danimarka asıllı olan Knud Bartels yürütmektedir.

    NATO bünyesinde bulunan ve alınan kararlarda yetkili bir kurul olan Güvenlik Konseyi gibi Askeri Komite de yük seviyeli toplantılar yapmaktadır. Yapılan bu üst düzey toplantılara her ülkenin Genelkurmay Başkanları katılabilir. 1966 yılında aldığı bir kararla NATO’nun askeri kanadından çekilen Fransa, 2008 yılında askeri kanada yeniden katılana kadarki olan dönemde Askeri Komite’ye hiç katılmadı. Fransa ayrılma kararından sonra NATO’nun Savunma Planlama Komitesi’ni de terk edince bu durum üyeler arasında anlaşmazlıklara yol açtı. Bu anlaşmalıklar Irak Savaşı süresince patlak verdi. Askeri Komitenin askeri alanda olan müdahaleleri ve politikaları Uluslararası Askeri Personel tarafından desteklenmektedir.

    NATO, kendi askeri yapısını Soğuk Savaş Dönemi boyunca geliştirdi ve Soğuk Savaş Dönemi sonrası ortaya çıkan Sovyet tehdidine karşıda yapının savunulması için komuta yapısı güçlendirilmeye devam edildi. Askeri yapının 1950 yılında kurulmasının ardında Nisan 1951 tarihinde Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahı (SHAPE) ve merkezi kuruldu. Daha sonra bu merkeze bağlı Kuzey ve Orta Avrupa, Güney Bölgesi ve Akdeniz’de dört yardımcı merkez daha kuruldu.

    1997 ve 2003 yılları arasında NATO’nun stratejik komutanlığını Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı (SACEUR) ve Atlantik Müttefik Yüksek Komutanı (SACLANT) yönetmekteydi.

  • NATO’nun Tatbikat ve Operasyonları Yönetmek İçin Kullandığı İletişim Ağları

    -Battlefield Information Colleciton and Exploitation Systems (BICES),

    -Crisis Response Operations in NATO Operating Systems (CRONOS), Bu bilgisayar ağları sistemi NATO tarafından çok gizli olan bilgilerin iletilmesinde kullanılır.

    -Combined Federated Battle Laboratories Network (CFLBLNet), 11 NATO ülkesini kapsayan, araştırma ve geliştirme bilgilerinin paylaşıldığı ve İsveç’e bağlı olan geniş ağdır.

  • NATO Genel Sekreterleri ve Yardımcıları

     

    1. Lord Ismay (Birleşik Krallık): 4 Nisan 1925-16 Mayıs 1957. Jonkheer van Vredenburch (Hollanda): 1952-1956,
    2. Paul-Henri Spaak (Belçika): 16 Mayıs 1957-21 Nisan 1961. Baron Adolph Bentinck (Hollanda): 1956-1958,
    3. Dirk Stikker (Hollanda): 21 Nisan 1961-1 Ağustos 1964. Albertico Casardi (İtalya): 1958-1962,
    4. Manlio Brosio (İtalya): 1 Ağustos 1964-1 Ekim 1971. Guido Colona di Paliano (İtalya): 1962-1964,
    5. Joseph Luns (Hollanda): 1 Ekim 1971-25 Haziran 1984. James A. Roberts (Kanada): 1964-1968,
    6. Lord Carrington (Birleşik Krallık): 25 Haziran 1984-1 Temmuz 1988. Osman Olcay (Türkiye): 1969-1971,
    7. Manfred Wörner (Almanya): 1 Temmuz 1988-13 Ağustos 1994. Paolo Pansa Cedronio (İtalya): 1971-1978,
    8. Sergio Balanzino (vekaleten-İtalya): 13 Ağustos 1994-17 Ekim 1994. Rinaldo Petrignani (İtalya): 1978-1981,
    9. Willy Claes (Belçika): 17 Ekim 1994-20 Ekim 1995. Ericda Rin (İtalya): 1981-1985,
    10. Sergio Balanzino (vekaleten-İtalya): 20 Ekim 1995-5 Aralık 1995, Marcello Guidi (İtalya): 1985-1989,
    11. Javier Solana (İspanya): 5 Aralık 1995-6 Ekim 1999. Amedeo de Franchis (İtalya): 1989-1994.
    12. Lord Robertson (Birleşik Krallık): 14 Ekim 1999-17 Aralık 2003. Sergio Balanzino (İtalya): 1994-2001,
    13. Alessandro Minuto Rizzo (vekaleten-İtalya): 17 Aralık 2003-1 Ocak 2004,
    14. Jaap de Hoop Scheffer (Hollanda): 1 Ocak 2004-1 Ağustos 2009. Alessandro Minuto Rizzo (İtalya): 2001-2007,
    15. Anders Fogh Rasmussen (Danimarka): 1 Ağustos 2009-30 Eylül 2014. Claudio Bisogniero (İtalya): 2007-2012,
    16. Jens Stoltenberg (Norveç): 1 Ekim 2014- görevi devam etmektedir. Alexander Vershbow (ABD): 2012- görevi devam etmektedir.