Konfüçyanizm (Konfüçyüsçülük)

    Düşünce tarihinin büyük bilginlerinden olan Konfüçyüs tarafından oluşturulmuş bir düşünce sistemidir. Konfüçyüs geçmişteki yaşantılar ve dini törenleri bir araya getirerek ahlak ve geleneklerin yaşatılması için bütün Çin yazıtlarını incelemiştir. Konfüçyüs böylece geçmişine ve tarihine bağlı bir Çin kültürü oluşturmayı hedeflemiştir. Özellikle geliştirdiği ve yetiştirdiği öğrencilerine bu amacın önemliliğini anlatmaya çalışmıştır. Konfüçyüs’ün ölümünden sonra öğrencileri onun düşüncelerini toplayarak kitaplaştırmışlardır. Bu kitaplar Konfüçyüsluğun temel kitaplarındandır (Beş Klasik ve Dört Kitap).

    Konfüçyanist düşünce sistemi savaşan devletler döneminde tartışılarak yasaklanmıştır. Bu sistem uzun ömürlü Qin Hanedanlığı döneminde Çin devletini yönetmek için İmparator Han Wudi tarafından politik sistem olarak uygulanmıştır. Tang Hanedanlığı zamanında gücünü kaybetmesine rağmen Konfüçyüsçü doktrin, Ortodoks Çin’in ana görüşü olarak 20. yüzyıla kadar kalmıştır. 20. yüzyılın modernizm öncüsü radikal Çin düşünürleri tarafından aleyhinde yazılmış ve Çin’in çağdaşlaşmasına engel olduğu öne sürülmüştür. Bu hareket, Çin Halk Cumhuriyeti’nde yapılmış olan Kültür Devrimi sırasında doruk noktasına ulaşmış ve yeniden doğan bu düşünce yeniden parlamaya başlamıştır. 

  • Konfüçyanist Düşüncenin Doğuşu

    MÖ. 551- MÖ. 479 yılları arasında yaşamış olan Konfüçyüs, bir bilgin ve sosyal filozoftu. Öğretileri 2500 yıl boyunca Doğu Asya’yı derinden etkilemiştir. Bununla beraber Konfüçyüs ve bu düşünce sistemi arasındaki bağ çok zayıftır. Konfüçyüs’ün ideaları hayatı boyunca kabul görmemiş, kendisi sık sık hiçbir derebeyi tarafından kendisinin kale alınmadığını söylemiştir. Buda, Sokrat ya da İsa gibi diğer tanınmış kişilerinde de olduğu gibi insanlığın Konfüçyüs’ün fikirleri günümüze kadar değişmeden gelmemiştir. Bunun yerine felsefe ve bilim dünyası O’nu, bölgedeki insanlar ve öğrencilerinin anlatımlarıyla tanımaya çalışmışlardır. Bu faktör, Konfüçyüs’ün ölümünden 2 yıl sonra Qin Hanedanlığı zamanında kitap yakımı ve bilginlerin gömülmesiyle yapılan farklı düşüncede olanlara yapılan baskıyla daha da zorlaşmıştır. Yapılan tüm bu engelleme ve saldırılara rağmen Konfüçyüs düşüncesi yayılmaya devam etmiştir. kendisi hayat boyunca düşüncelerini yaymak ve o zamanlar hüküm süren ve birbiriyle hakimiyeti ele geçirmek için çarpışan birçok kralı dolaşıp durdu.

    Öncelikle Konfüçyüsçüluk bir dinden ziyade bir ahlak felsefesidir. Bu sistemin amacı kişileri siyasi eğitimle mutluğa kavuşturmaktır. Bunun için; akıllılık, erdemlilik, iyilik doğruluk ve edeplilik ilkelerine uymak gerekir. Öncelikle bir ahlak felsefesi olarak belirtilen Konfüçyüsçüluk yeni bir inanış değil aksine eski Çin dini anlayışının başka bir versiyonudur. Konfüçyus yüce bir varlık olarak da O’nu kabul etmesiyle birlikte eskilerin hayat, ölüm, huzur, şeref gibi erdemleri temsil ettiğine inanılan “Şang-ti” olarak adlandırdıkları Tien’i benimsemiştir. Konfüçyüsçüluk, Çin’de bilginler, yazarlar, yüksek memurlar, prensler ve imparatorluk ailesi tarafından dini bir inanış olarak kabul edilmiştir. MÖ. 140 yılından başlayarak 1912 yılına kadar devletin dini inanışı olarak tanınmıştır. Şuanda Çin’de Budizm ve Taoizm ile birlikte resmi bir nitelik kazanmıştır bir dindir. 

  • Konfüçyüsçü Düşüncenin Yayılması

    Konfüçyüsçülük, Qin Hanedanlığı dönemindeki baskıyı kısmen bir müridin evinde saklı Konfüçyüsçü klasikler koleksiyonu’nu duvarın içine örmesiyle bu baskıcı dönemden sonra başlana Han Hanedanlığı döneminde (MÖ. 206-220) kabul gören bir öğreti olmuştur. Bu dönemde Konfüçyüsçü öğrenciler devletten destek aldılar. Böylece bu öğreti zamanla resmi devlet felsefesi oldu. Konfüçyüsçü klasiklerin öğrenilmesiyle bu öğretiler, devlet sınavının ve müfredat programının temelini oluşturmaya başlamıştı. Konfüçyüsçülük’e karşı bundan sonra 1912’de Çin Cumhuriyet kurulup bu öğretileri okullardan kaldırılmasına kadar ciddi hiçbir teşebbüs yapılmamıştır. Bu karar, 15 yıl kadar bir süre boyunca Nanking’de Milliyetçi Hükümet kurulana kadar tartışılmıştır. Çin hükümeti korumasında bu düşünce çok yol kat etmiştir. Konfüçyüsçülük, Vietnamlıların hayatına ülke 939 yılında bağımsız olduktan sonra kabul görmüştür. Konfüçyüsçülük, sosyal ve politik yapıyı derinden etkileyerek eğitim ve sınav sistemiyle birlikte Konfüçyüsçü bilginler, zamanla sosyal ve ahlaki hayata hakim olmuşlardır.  

    Konfüçyüsluğun kökeni kendisinden önceki “Ju” diye adlandırılan bilgin sınıfına dayanmaktadır. Bu sınıf eski Çin’de Yer’e ve Gök’e kurbanlar sunup, törenler düzenleyen ve Tabiat Ana’ya ve diğer Tanrılara dini törenler düzenleyen kişilere verilen addır. Konfüçyüs öncelikle felsefe düşüncelerini paylaşabileceği politik bir kişi bulamayınca kendini; öğrencilerine ve düşüncelerini kitaplaştırdığı eserine vermiştir. Ayrıca öğrencileri daha sonra Konfüçyüs’ün düşüncelerini kitap haline getirmişlerdir. Konfüçyüs ve öğrencilerinin bu çabaları sonucunda Beş Klasik (Wou King) ve Dört Kitap (Se Chou) isimleri verilen klasikler Konfüçyüsluğun kutsal kitapları olarak görülmüş ve mevcut şeklini Chı Hsi (1130-1200) yönetimindeki Sung Hanedanlığı iktidarında almıştır. 

  • Beş Klasiğin Genel Özellikleri

    1)- Bu klasiklerden birincisi Yi King (Değişiklikler Kitabı) olarak bilinir. Geleceğe dair olayları tahmin etmekte kullanılan bu kitap, tarihin bilinen en eski kehanet kitabıdır. Bu klasik eskiye ait oluşturulan bir şema ve bu şemanın anlamlandırılmasıyla meydana gelen yorumlardan ibarettir. Metnin ilk şeklini Konfüçyüs’tan önceki Chou Hanedanlığının ilk yıllarına (MÖ. 1000) ait olduğu bilinmektedir. Özellikle bu kehanet kitabının üzerine yapılan yorumlar Konfüçyüs’a atfedilmektedir. Eser üzerinde yapılan incelemelerde bilim adamları eserin MÖ. Üçüncü asra ait olduğunu düşünseler de Yi King’de diğer eserler gibi uzun bir değişim sürecinin ardından son şeklini almıştır. İlk devletlerden beri hem Konfüçyanist hem de Taoist Okul, onun kendi klasiklerinden olduğunu iddia etmişlerdir. Yi King kitabındaki şemada görülen kesik çizgiler dişi yada pasif kozmik güç olan Yin i; düz çizgiler ise, erkek yada aktif bir güç olan Yang ı temsil eder. Hepsi birlikte Çin kozmolojisindeki evreni meydana getiren sekiz temel kurucuyu sembolize eder. Bunlar: Gök, Yeryüzü, Ateş, Su, Rüzgar, Gök Gürültüsü, Tepeler ve Bataklıklar dır. Bu çizgiler aynı zamanda ana yönleri, ahlaki ve zihinsel vasıfları da temsil eder. Bu şema özellikle evren sırları ve geleceği hakkında birçok ipucuna sahip olduğu düşünülmüş, hatta Çin’de bu şema fal bakma kehanette bulunma içinde kullanılmıştır. Bu şekiz trigramı oluşturan çizgilerden 64 adet altı köşeli yıldız oluşturulmuştur. Böylece bu yıldızlar Çin’in felsefi ve kozmolojik temellerini halini almıştır. Yi King’de ki çizgilerin ve yıldızların kendi bütünlükleri içinde, evrende bulunan ve insanlara uygulandıklarında onları refaha, barış ve mutluluğa götürecek bütün hayat ve faaliyet prensiplerini temsil ettiklerine inanılmaktadır. Yi King’in felsefesi tüm evreni sürekli bir değişiklik içinde olduğu ve onun bu parçalarının sürekli olarak birbirini etkilediği varsayımına dayanmaktadır. İster tabiat isterse insanlar ile ilgili olsun doğadaki her olay zincirleme gelişir. Bu klasik felsefi yönden diğer klasiklerden daha etkili olmuştur. Yi King’de 64 köşeli yıldızın dışında yer alan ne “On Kanat” diye bilinen tamamlayıcı yorum ve ilaveler, muhtemelen Chou Hanedanlığı döneminde Konfüçyanistler tarafından yazılmıştır. Yi King çok sayıda yabancı dile çevrilmiştir. Özellikle Avrupa ve Amerika’da en çok bilinen Çin klasiklerinden birisidir.    

    2)- Beş klasikten ikincisi olan Şu King (Tarih Kitabı), eski zamanlara ait belgelerden oluşmuş ve aynı zamanda Çin’in en eski tarihi kitabı olarak da bilinir. Konfüçyüs öncesindeki eski Çin hükümdarlıklarında derlenmiş ve imparatorların konuşmalarından pasajlarla oluşturulmuştur. Aynı zaman bu klasik Gök’ün yalnızca fedakar ve adaletli yöneticileri mükafatlandıracağı bir ahlaki ders niteliğindedir. Anlatıldığına göre Konfüçyüs bu kitabın oluşturulduğu belgeleri bir araya getirmiş, bunları derlemiş ve her pasajın başına önsöz eklemiştir. Modern bilim insanları tarafından bu kitabın önsözlerinin ve yazılışının Konfüçyüs’tan daha önceki bir dönemi yansıttığına inanılmış; ancak Konfüçyüs ve öğrencilerinin sık sık bu kitaptan alıntı yapmaları bu klasik üzerinde Konfüçyüs’unda katkısı olduğu izlenimini vermiştir. Geleneksel olarak Konfüçyüs’a atfedilen bu eser MÖ. 213’te Ch’in Shih Huang-ti tarafından tahrip edilmiş ancak Han Hükümdarlığı zamanında Konfüçyüs’ün bir torunu olan K’ung an Kao tarafından kısmen olsa da onarılmıştır. Her ne kadar Konfüçyüs’tan esintiler olmasına rağmen güvenirliği tartışma konusu olsa da Şu King’in yedi bölümünün eski Çin geleneklerinden ve kültüründen önemli bilgilerden oluştuğu konusunda genel bir düşünce hakimdir. Şu King elli sekiz bölümden ve şu altı tür belgeden oluşmaktadır. Kanunlar, öğütler, emirler, ilanlar, sözleşmeler, görev ve sorumluluklar. Bunlar MÖ. 3000’li yıllardan 630 yıllarına kadarki süreyi kapsayan belgelerdir. Kitabın her bir bölümünde bir tarihi olay konusunda kısa bilgi verilmiştir. Onun devamında da bu olayın ahlaki ve politik önemini vurgulayan bir örnek veya anlatıma yer verilmiştir. Bu eser edebi bir anlatım tarzı ve çoğu kerede anlaması zor bir şekilde bir tarza sahip olup tarih, yönetim, eğitim, coğrafya gibi pek çok kaynaktan birçok konuyu kapsamaktadır.

    3)- Beş klasikten üçüncüsü olan Şi King (Şiirler veya Şarkılar Kitabı) Çin şiirinin en eski derlemesidir. Batı Chou Hanedanlığında (MÖ. 1111-770) veya diğer bir ifadeyle MÖ. 12. ve 6. asırları arasında kullanılan 305 şarkıdan oluşmaktadır. Bu şiirlerin birçoğu Konfüçyüsunda yaşamış olduğu Chou dönemine ait olduğu, sadece beşinin Şang Hanedanlığı döneminde (MÖ. 1751- 1112) ortaya çıkmış olabileceği düşünülmektedir. Rivayet göre Konfüçyüs, bu şiirleri üç bin şiirin bulunduğu bir koleksiyondan seçmiştir. Diğer bir rivayete göre ise, Chou Kralları bu şiirleri, kendi halkının şiirlerinin dinleyerek halkın sorunları hakkında bilgi sahibi olacaklarını düşünerek çok sayıdaki şiir arasından seçmiştir. Aynı zamanda bu şiirlerin, atalar kültür ve tabiat güçleri etrafında yoğunlaşan sosyal sadakati ve dini bağlılığı açığa çıkardığı söylenmiştir. Yukarıdaki iki rivayet arasında doğru bir bağlantı bulunmaktadır. Çünkü Konfüçyüs’ün “Konuşmalar” adlı eserinde Şi King klasiğine uygun şekilde giriş yapmıştır. Han Hanedanlığı döneminde derlenmiş olan şiirler kitabı dört bölüme ayrılmıştır. Bunlar: Fen (rüzgarlar ve havalar), Hsiao ya (küçük şiirler), Ta ya (büyük şiirler) ve Sung (ilahiler, methiyeler)’dir. Bunlardan 160’ı Feng ve kuzey Çin’de Chou idaresi altındaki on beş devlete ait halk şiirleridir. Bu şiirlerde meslek, eğlenceler, din ve halkın dinsel hayatı çoğu kere açık ve hisli bir dille anlatılmıştır. Hsiao’ya bölümü, saray mensuplarına ve aristokratlara ait şiirlerden oluşmaktadır. Bu şiirlerin pek çoğu saray hayatının çeşitli zevklerini ele alır. Ta ya bölümündeki şiirler genel olarak heybetli ve övgü karakterleridir. Sung bölümündeki ise ayinle ilgili şiirler, Chou saraylarının kendi kendini öven şiirler (5 şiir) yer almaktadır. Pek çok bilim adamı Şang Şiirleri’nin, ya Sang devletinde ortaya çıktığı veya Sang devleti tarafından korunduğu konusunda hem fikirdir. Şu King’deki şiirlerin çoğu kafiyeli ve dört mısralıdır. MÖ. 600’lerde derlenişinden itibaren, sonraki tüm Çin şiir kitapları için model oluşturmuştur.

    4)- Beş klasikten dördüncüsü olan Li King (Ayinler Kitabı) muhtemelen ilk Han Hanedanlığı döneminde yazılmıştır. Fakat Lin King’in birçok kısmı daha önceki devirlere aittir. Özellikle beşinci bölümü, MÖ. 164 tarihinde İmparator Vang- ti’nin emriyle bir araya getirilmiş olan “İmparator Fermanları”ndan meydana gelmiştir. Tarihi MÖ. 4. asra kadar dayanan Li King’in pek çok sayfasının en az üçüncü sülaleye kadar varan adet ve düşüncülerden oluştuğu söylenmektedir. Diğer bir anlatıma göre ise MÖ. İkinci asırda prens Hsien’in (öl. 131) Li King’in bir nüshasını elden ele dolaştırdığını ve pek çok kısmını ona daha sonra ilave edildiği söylenmektedir. MÖ. Birinci asrın ilk yarısında bir Ta İte, seksen beş bölümlük bir nüsha oluşturmak için 204 bölümü düzelterek sınıflandırmış ve kısaltmıştır. Bu eser bu düzenlemeden sonra Ta Tai Chi (Büyük Tai’nin Kayıtları) olarak bilinmektedir. Onun genç kuzeni Tai Seng, Ta Tai Chi’nin en iyi bölümler olarak adlandırdığı bölümleri ayırmış ve Hsiao Tai Chi (Genç Ta’inin Kayıtları) adını verdiği ancak daha çok “Li Chi” olarak adlandırılan 49 bölümlük bir çalışmayı oluşturmuştur.

    Li King, krallığa ait düzenlemeler, ayinin gelişimi, ayinle ilgili konular, kadın ve gençlere rehber, eğitim, sihir, ahlaki kurallar, dini kurbanın anlamı, cenaze töreninde giyilecek kıyafetler ve bir bilim adamının davranışları gibi konulardaki metinlerin bir tasnifini içerir. Ayrıca eser Konfüçyüs ve öğrencilerine ait anlatımlar veya Konfüçyüs’ün öğrencileri arasındaki diyalogları ele almaktadır. Böylece bu eser Konfüçyüsçu ahlak felsefesi hakkında birçok bilgi bulundurmaktadır. Li King’deki tamamen felsefi belgeler arasında dört kitabın büyük bir kısmını oluşturan Büyük Bilgi ve Orta Yol Doktrini de yer almaktadır. Han Hanedanlığı döneminden sonra Yi Li (Ayinler Kitabı) ile Chou Li (Chou’nun Ayinleri) adlı diğer iki kitap, Li King ile birleştirilmiştir. Bu üç kitap birlikte San Li (Ayinler Hakkında Üç Kitap) olarak biliniyordu. Yi Li muhtemelen ilk Han Hanedanlığı döneminde derlenmiş, o dönemde bir klasik olarak söylenebilecek tek ayin metnidir. O, feodal aristokrasinin evlilik törenlerinde, resmi ziyafetlerde, cenaze törenlerinde, okçuluk, müsabaka ve ayinle ilgili diğer durumlarda nasıl davranılacağı konusunda detaylı ve düzgün bir şekilde sınıflandırılmış bilgilerden oluşmaktaydı. Ayrıca bazı hizmetli sınıfının yerine getirmesi gerektiği görevleri de gösteriyordu. Chou Li ise, Chou’lar Devri’ne ait hükümet idaresinden bahseder. Li King 46 bölümden oluşur. Bazı bölümler Konfüçyüsluğun incelenmesi açısından son derece önemlidir. Herkese ait görevleri ve bilhassa hükümdarlık adabını öğrettiğinden, Çin’in birinci derecede kutsal metinleri arasında yer almıştır. Aynı zamanda o; ibadet, sosyal ilişkiler ve aile ilişkileri hakkında yazılmış olup. O, Çin medeniyet ve ahlakı hakkında etkili bir rehber olarak günümüze kadar gelmiştir. Bununla birlikte, Li King’in 46 babtan oluşan içeriği arasında ahkam ve dini inançlara dair kesin esaslara rastlanmaz. Asırlar boyunca eser hakkında ciltler dolusu yorumlar meydana getirilmiştir. J. Legge tarafından İngilizce’ye çevrilmiştir.

    5)- Beş klasikten sonuncusu olan Ch’un Ch’iu (İlkbahar ve Sonbahar Vakayinameleri) ilk Konfüçyüsyen tarihidir. Ch’un ch’iu’nun, Konfüçyüs’un doğduğu yer olan Lu eyaletinde, MÖ. 480’de bizzat Konfüçyüs tarafından derlendiği söylenmektedir. Metinin içeriği kapalı ve betimlemeleri özlüdür. MÖ. 722-481 yılları arasında Lu’da görev yapan on iki idarecinin idari dönemlerini ve o dönemlere dair olayları kapsar. Bir nevi Lu eyaletinde meydana gelen olayların anlatılmasıdır. Ch’un ch’iu’da olaylar en çıplak yönleriyle anlatılmıştır. Özellikle ayrıntıya girilmemiş ve anlatımda tenkite başvurulmamıştır. Özellikle metnin anlatım tarzı ve ahlaki üslubuna bakılırsa bu eserin yazarının Konfüçyüs olabileceği düşünülmektedir. Eserde Konfüçyüs’ün kanun ve geleneğe olan bağlılığından da bahsedilmiştir. Çinliler tarafından bu esere çok itibar edilmiş ve halk arasında saygınlık kazanmıştır. Ayrıca bu klasik, tarih ve politikada ahlaki yargı için ölçü durumundadır. Konfüçyüs’ün ahlaki çöküntüyle mücadele etmek için bu eseri derlediği düşünülmektedir. Eski zamanların tarihi bir kaydı olarak bilinen Ch’un Ch’iu’nun değeri, Tso Chuan diye bilinen yorumlarla büyük ölçüde içeriği arttırılmıştır. On üç klasiğe dahil edilmeyen üç yorumdan biri olan Tso Chuan, hem canlı hem de dramatik rivayetlerin detaylı anlatımıyla tarihin ana hatlarını doldurur. Diğer iki yorum olan Kung-yang Chuan ve Ku-liang Chuan, Konfüçyüs’ün öğrencisi olan Tzu-hsia’nin talebeleri tarafından yazılmıştır. Onların yorumlarının da orijinal tarihin Konfüçyüs tarafından yazılmış olduğu kanaatini destekler gibi göründüğü ifade edilmektedir. 

  • Konfüçyüs Felsefesinde Tanrı İnancı

    Konfüçyüslük inancında Tanrı kavramı; Tanrı ve Tanrılar panteonu, rahiplik, ma’bed, inanç veya kutsal kitap yoktur. Çinliler bu yüzden Konfüçyanizm’e “Okul” yada “Bilginler Doktrini” adını vermişlerdir. Konfüçyüs hiçbir zaman kendini ilahi bir temsilci gibi hissetmemiş; tabiatüstü varlıklar, üstün kuvvetler ve ruhlardan da bahsetmemiştir. Ayrıca Tanrıların ve ruhların varlığı hakkındaki düşünceleri de reddetmiştir. Bu sebeple çoğu din adamı Konfüçyüs’ün din tarihinde değil; felsefe tarihinde olması gerektiği yönündedir. Ölümden sonraki yaşama da inanmamaktadır. Hatta bu konuyla ilgili bir soruya “Eğer insan hayatı henüz tanıyamamışsa, ölümü nasıl tanıyabilir?” diye cevap vermiştir. O, ruhlar hakkında da konuşmamış; “Eğer biz insana hizmet edemezsek, ruhlara nasıl hizmet edebiliriz?” diyerek ahiret inancına sahip olmadığını açıkça ifade etmiştir. Çin’de Konfüçyüsçülük, Taoizm ve Budizm gibi dinler ortaya çıkmadan önce; atalara saygı, gök ve tabiat ruhlarına tapınma, gelecekten haber verme, kutsal varlıklara kurban sunma ve Şang-ti olarak adlandırılan bir “Yüce Varlık” inancı vardı. Bu adlandırma aslında Gök’ün sahibi olarak bilinen Tanrı’dır.

    Aynı zamanda “En Büyük İmparator” anlamına gelmekte olup Gök” anlamına gelen; Konfüçyüs ve eski Çin düşünürlerinin tercih etmiş olduğu T’ien’in şahsi olmayan şeklinin aksine, dua ve devlet dininde kullanılan dini söyleyişin geleneksel şeklidir. Şang-ti’nin öncelikle yerdeki hükümdarla karşılaştırılmış olması muhtemeldir. Sonra imparatorun haleflerinin doğrudan doğruya Gök’e bağlanmış olduğunu izleyen din adamları; İmparator’a “Göğün Oğlu” unvanını vermişleridir. Bu adlandırma MÖ. 12. asırda başlayan bir inanıştır. Bu düşünceyle birlikte İmparator, Gök kadar adaletli olarak hükümdarlığı altındaki halkına adaletli ve hoşgörülü davranacaktır. Burada bütün Çin dininin bir özelliği olan Mikrokozm-Makrokozm olayı göze çarpmaktadır. İnsan büyük dünya ile küçük bir dünya olan kendi bedenindeki uyumu yakalamalı ve göğün uyumuna ayak uydurmalıdır. T’ien ile eşanlamlı olarak kullanılan Şang-ti, eski Çin’de en eski ata ruhu (Ti) idi. Yüce Tanrı olarak devlet dininde ibadet edilmiş, imparator tarafından Gök Tanrı’ya kurbanlar sunulmuştur. Çin’de yaygın olan ve Şang-ti olarak bilinen “Yüce Varlık” inancı Konfüçyüs’te de devam etmiştir. ancak o, bu yüce Varlığı ifade etmek için, daha önce belirttiğimiz “T’ien”i tercih etmiştir. Konfüçyüs’e göre T’ien; o zamanlar anlaşıldığına göre, gökte oturan, kötü hükümdarları cezalandıran, yeni hanedanlar kuran ve iyileri mükafatlandıran atalara verilen bir ad değildir. Konfüçyüs T’en’i; yüce varlık, tabiat düzeninin idarecisi, her şeyin üstündeki varlık, yaratıcı kudret olarak tanımlamıştı. Bu terim özellikleri Çin’in eski düşünürleri arasında tabiatın düzenleyicisi ve tamamlayıcısı olan bir varlık içinde kullanılmıştır. Zamanla bu terim, Kader veya Tao ile eşanlamlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Tanrı için kullanılan genel terim ise Şangti’dir. Çince bir terim olan T’ien, Tanrı ve Tabiat anlamında Gök’e adanmıştır. Bu Gök Tanrı T’ien; yukarıdaki tanrı, göğün kendisi demektir. Başlangıçta T’ien, antropoformik bir tanrı düşüncesini temsil ediyordu. Fakat daha sonra O, Shu Wen Sözlüğü’nde insanların üzerinde biri olarak anlatılmıştır. Tanrı olan T’ien’in ismi Han Hanedanlığı belgelerinde yer almıyordu. Muhtemelen bu dini inanç Çin kültürüne, Chou Hanedanlığı döneminde (MÖ. 1000), bir yüce gök tanrısı olarak ele alınmıştı. Bu terim Şang-ti’ye çok yakın bir anlam olan “Yüce Tanrı” karşılığında kullanılmıştır. Konfüçyüs bu terimi, “Her Şeye Hakim Olan Tanrı” anlamında kullanmıştır. O T’ien’e iyiliğin kaynağı olarak saygı göstermiş, ona olan bağlılığını itiraf etmiştir. T’ien’in emrini öğrenmiş ve T’ien’in de kendisini anladığına inanmıştır. Konfüçyüs’e göre T’ien aldatılamaz, insanların hayatına yön verir ve onları korur. Daha sonra T’ien, tamamen tabiatla özdeşleşen bir terim haline gelmiştir. Çin dininde T’ien; dini bir yapı içine kapatılmamış, tabiatta bir altar üzerinde imparator tarafından yapılan bir ibadet olan bilinmiştir. Çinlilerin inancına göre İmparator olan Gök’ün Oğlu (T’ien Tsu) insanları yönetme ve emirler verme yetkisini T’ien’den almıştır. Konfüçyüslük’te Tanrı, düşkün insanları korumak için hükümdarlar; “Tanrı Yolu”nda yardımcı olsunlar ve ülkenin dört bir tarafında huzuru sağlasınlar diye öğretmenler göndermiştir. O yücedir, yerdeki insanlara hükmedicidir ve kötüler çoğalınca da hükmü amansızdır. Ölüm ve hayat göğün emridir. Zenginlik ve şeref ise kaderin işidir. Tanrı her şeyi açıkça görür ve bütün yapılan işlerde insanlarla beraberdir. Kanun ve şeriatı veren Gök’tür. O, iyi insanlara uzun ömür bahşettiği gibi, fazilete de mükafat vermektedir. Bu fazilet dört kısımdan oluşmaktadır: İnsan sevgisi, adalet, emredilen törenlere uymak ve bilgi’dir. İnsan bu dört fazileti hayat amacı olarak görerek bunlara uyarsa, bahtiyarlık ve huzur kazanacaktır. İnsan aynı zamanda göğün emrine göre hareket etmelidir. Çünkü Konfüçyüs’e göre, “Gök’ü güçlendiren bir kimsenin dua edecek başka yeri olmaz”. Kısaca belirtmek gerekirse, Çin dini tarihinde ne kadar geriye gidilirse gidilsin, büyük Tanrı olarak “Gök Tanrı” bulunur. Yukarıda da belirtildiği gibi Konfüçyüs bunu, “T’ien” ile ifade etmiştir. Ayrıca bu dinde, başka dinlerde olduğu gibi, yaratılış hakkındaki mitolojik düşüncelere rastlanmamaktadır.

  • Dinsel Törenler ve Ayinler

    “Dinsel Tören” kavramı Türkçede anlamlandırması zor bir anlatıma sahiptir. Bu kavram için kullanılan Çin karakterinin daha eskiden anlamı “kurban”dı. Konfüçyüsçü anlamı güler yüzlü olmaktan ve görgülü hareketten toplumdaki her insanın yerini anlamaktır. Dıştan dinsel tören, insanlar arasında ayrım yapmak içindir; uygulanmasıyla kimin o toplumdan genç, kimin yaşlı, kimin misafir, kimin ev sahibi olduğunu v.b herkese gösterir. İçten insanlara diğerlerine karşı olan görevlerini ve kendi kendilerinden ne beklediğini hatırlatır.

    İçselleştirme süreci dinsel törenin en önemli kısmıdır. Şekil verilmiş tavırlar zamanla içselleştirilir, istekler yönlendirilir ve kişinin kültürlü oluşu, toplumsal dürüstlüğün hedefi olur. Konfüçyüsçülükte samimiyetle bir hareket, kişinin bir davranışı içtenlikle kabul etmesinin sağlar. Dinsel törene samimiyetle uymak, dinsel töreni kültürlü olma yolundaki en etkin yol yapar. Dinsel törenler, insanları sınıflandırarak hiyerarşik ilişkiyi protokoller ve törenlerle oluşturarak herkese toplumda bir yer verir ve buna göre uygun olan davranışı belirler. Konfüçyüs’e göre müzik sınırları aşar ve kalpleri birleştirir.

    Buradaki “Ayin” kavramının Konfüçyüsçülük’te birçok dinde bilhassa 21. yüzyılda taşıdığı anlamından başka bir anlam taşıdığına önemle işaret etmek isteriz. Konfüçyüsçülük, insanların günlük yaşamlarında günlük hareketleri ayin olarak sayılır. Ayinler, belli bir şekil almış yada rasgele yapılan hareketlerden ziyade insanların bilerek veya şuuraltı yapmaya devam etikleri alışılmış hareketlerdir. Bu ayinlere şekil vererek memnuniyet içinde yaşayan sağlıklı bir toplum ve dolayısıyla hayatlarından memnun ve sağlıklı kişiler oluşturacak şekle getirmek, Konfüçyüsçülük’ün hedeflerindendir. 

  • Konfüçyüsçülük Düşüncesi’nin Gerçekliği Var Mıydı?

    Konfüçyüsçülük’ün tarihini tartışırken ele alınan problemlerden biri de Konfüçyüsçülük’ün ne olduğu sorusudur. Konfüçyüsçülük, kabaca “Usta Kong’u en büyük üstad olarak gören bireyler zinciri” olarak görülebilir. Ayrıca “bir zamanlar Konfüçyüs’ün gerçekten anladığı gibi bir ahlaki, politik ve felsefi doktrine uyan grup”u temsil eder. Bu tanımda “grup”la değişik Hnag ve Tang Hanedanlığı gibi değişik hanedanlıklar dönemlerinde başka öğretileri savunan kişilerle tartışan ve kendi kendini Konfüçyüsçü hegemonyanın hakim olduğu dönemlerde devlet memur sınıfı olarak tanımlanabilir. “Konfüçyüsçülük’ü Üretmek” adlı eserinde Lionel Jensen, bugün bildiğimiz ve öğretmenin WISE sembolü ve devlet tarafından desteklenen bir sözde-din şeklindeki modern Konfüçyüs ve Konfüçyüsçülük görüntünün Çin’de her zaman mevcut olmadığını, bu görüntünün Avrupalı, Jesuit’lerce uydurulduğunu öne sürer. Bu görüntü, bu bağlamda, “Ru Jia” olarak bilinen eski yerli geleneklerden “tercüme” edilerek Avrupalılara Çinlileri anlatmak isterken oluşur. Böylece oluşan Konfüçyüsçülük kavramı, sonraları Çinlilerce Avrupalılardan alınarak kendi ihtiyaçları için kullanmaya başlamışlardır. Bu yüzden biz bugün “İmparatorluk sınav sisteminde kullanılagelen ve temelinde ‘Konfüçyüsçü Klasikler’in içerdiği düşünceleri taşıyan her düşünceyi” Konfüçyüsçü olarak tanımlayabiliriz. Ama bu tanım dahi problemsiz değildir; çünkü bu düşüncelerin içeriği de zaman içinde değişikliğe uğramıştır.