Orta Asya’da yapılan araştırma ve kazılarda Göktürkçe yazılı eserler bulunmuştur. Para, taş ve ağaç üzerine yazılan metinlerde, para ve taşlar üzerine yazılanlar günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. İlk Türk abidelerinde yazılara altıncı yüzyılda rastlanmıştır. Bunlar kısa metinlerdir. Elde kalan Bengü Anıtları, Orhun Yazıtları veya Türük Bengü Taşları’da denen üç büyük yazıttır. Taşların üzeri oyulmak suretiyle yazılar kazınmıştır. Bu yazıtlar; Göktürk Kağanı Bilge Kağan, Kül Tigin ve Vezir Tonyukuk adlarına yazılıp, dikilmiştir. Yazıtlar kireç taşına yontularak yazıldığından zaman ve açık havanın tahribatına maruz kalıp bozulmuştur. Bu yüzden bazı satırları ve birçok kelimeleri okunamaz durumdadır. Kül Tigin’in Kitabesi, içlerinden en az zarar görenidir.
Orhun abidelerinin yazıldığı Göktürk alfabesi 38 harflidir. Türklerin milli alfabesi olan bu yazı sisteminde 4 sesli, 9 birleşik, 25 de sessiz harf bulunmaktadır. Kelimeler birbirinden iki noktayla ayrılır. Türklerin İslam dinini kabulünden önce yazılan Orhun Abideleri, içerik olarak Türk tarihi ve kültürü bakımından önemlidir. Abidelerde; Türklerin yabancıların siyasetine alet olduğu zamanlarda bozulduğu, devlet kademelerinde bilgili ve ehli olmayan kadronun iş başına getirildiği zaman idare sisteminin iyi çalışmayıp, ahalide hoşnutsuzluk görüldüğü yabancı kültürün Türk birliğini zedeleyip, kişiliğini kaybettirdiği, hitabet sanatına uygun bir anlatımla verilmiştir. Türk milletinin en zor şartlarda bile içinden kuvvetli şahsiyetle çıkıp, ülkeyi kurtarıp, devleti yeniden kurup, güçlendirdiği anlatabilen abidelerde devlet tecrübesi yanında Türklüğün bağımsızlık fikrine de verilmiştir. Ayıca bu yazıtların yazılması Kağanların millete hesap vermesidir.
Bilge Kağan Abidesi’nde bugünkü dille şöyle anlatılmaktadır:
“Türk Oğuz Beyleri, işitin!Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir. Milletin adı, sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Kül Tigin ve iki Şad ile ölesiye bitesiye çalıştım. Ey Türk Milleti! Kendine dön. Seni yükseltmiş Bilge Kağanı’na, hür ve müstakil ülkene karşı hata ettin, kötü duruma düşürdün.”
Devletin Doğu kanadını yöneten İşbara Han’ın Çin İmparatorluğuna gönderdiği yazı şöyledir:
“Size bağlı kalacak, haraç verecek kıymetli atlar hediye edeceğim. Fakat dilimizi değiştiremem. Dalgalanan saçlarımı sizinkine benzetemem. Halkıma Çin giysileri giydiremem adetlerimi, kanunlarımızı değiştiremem. İmkan yoktur. Çünkü bu bakımlardan milletim fevkalade hassastır, adeta çarpan tek bir kalp gibidir…”
Göktürk Kağanı’ndan Bizans elçisine verilen cevap:
” O Romalılar siz değil misiniz ki on dilde konuşursunuz ve herkesi aldatırsınız ? Siz Romalılar bizim elçilerimizi Kafkaslar üzerinden Bizans’a götürüyorsunuz ve Roma’ya gidilecek başka yol yoktur diyorsunuz? Yani biz, yollar geçilmez, her taraf arızalı, dağlık taşlık zannedelim de Roma İmparatorluğuna hücum etmeyelim mi? Böyle düşüneceğimizi mi sanıyorsunuz? Fakat biz Dinyeper nehrinin nerede bulunduğunu, Tuna’nın nereye aktığını iyi biliriz.”