Ramazan
Bir Gün Tüm TÜRK Devletleri ile Çin Seddinde Buluşacağız.
En Beğenilen Yazar Sırası
:
6
Toplam Başlık Sayısı
:
22
Toplam Puanı
:
199
Toplam Giri Sayısı
:
46
Bu Ayki Puanı
:
-8
En Aktif Yazar Sırası
:
6
  • Baycu Noyan - Askeri Faaliyetler

    Moğol Devleti'nin en önemli komutanlarından birisi olan Baycu Noyan ; Moğollar'ın Hazar Denizi'nin Batısı'nı ( Yani Anadolu, Kafkaslar ve Irak-Suriye'yi ) ele geçirmesinde büyük katkı sağlamış, askeri dehası ile ön plana çıkmış büyük bir komutandır.

    Kimilerine göre cani bir ölüm makinesi, kimilerine göre de devleti için savaştan savaşa koşmuş büyük bir kurmaydır.
    Ne olursa olsun, her iki durum da Baycu Noyan'ın 13. YY'a damgasını vurmasını alıkoymamakla beraber askeri stratejisini ve dehasını da göz ardı ettiremez.

    Peki bu, Baycu Noyan ne tür askeri faaliyetlerde bulundu. İşte bilinen askeri faaliyetleri;

    •1228 Yılında İsfahan Seferine katıldı.

    •Daha sonra Kafkasya'da Cormagon Noyan' ın himayesinde askeri faaliyetlerde bulundu.

    •1241 Yılında Cormagon ölünce, Moğollar'ın Mugan Ordusu'nun başına getirildi.

    •1242 Yılında Erzurum'u kuşattı ve tez zamanda aldıktan sonra surları yıkarak geri döndü.

    •1243 Yılında Kösedağ Savaşı'nda Anadolu Selçuklular'ı yenerek çöküş dönemine soktu.

    •1245 Yılında D.Bakır ve Ahlat'ı aldı. 1246 Yılında Moğol Devleti'nin yeni hükümdarı Güyük Han tarafından görevinden alındı.

    •1251 yılında tahta geçen Yeni Moğol Hükümdarı Möngke tarafından tekrar görevine döndü.

    •1258 Yılında Elbistan'ı ele geçirdi.

    •1258 Düceyil Muharebesi'nde Abbasi Ordusu'nu tamamen yok etmiştir.

    •Daha sonra ise Bağdat Seferi'ne (1258) katılarak Şehrin alınmasında büyük rol oynamıştır.

    ( Dipçe: Noyan: Moğol ve ( Bazı ) TÜRKLER'de '' Savaşa Giden Süvari Komutanlarına Verilen Ünvan''dır. Ketboğa Noyan, Cormogon Noyan, Baycu Noyan... bu unvana layık olmuş en bilindik komutanlardır. )
    0 2
  • Baycu Noyan - Askeri Faaliyetler

    Moğol Devleti'nin en önemli komutanlarından birisi olan Baycu Noyan ; Moğollar'ın Hazar Denizi'nin Batısı'nı ( Yani Anadolu, Kafkaslar ve Irak-Suriye'yi ) ele geçirmesinde büyük katkı sağlamış, askeri dehası ile ön plana çıkmış büyük bir komutandır.

    Kimilerine göre cani bir ölüm makinesi, kimilerine göre de devleti için savaştan savaşa koşmuş büyük bir kurmaydır.
    Ne olursa olsun, her iki durum da Baycu Noyan'ın 13. YY'a damgasını vurmasını alıkoymamakla beraber askeri stratejisini ve dehasını da göz ardı ettiremez.

    Peki bu, Baycu Noyan ne tür askeri faaliyetlerde bulundu. İşte bilinen askeri faaliyetleri;

    •1228 Yılında İsfahan Seferine katıldı.

    •Daha sonra Kafkasya'da Cormagon Noyan' ın himayesinde askeri faaliyetlerde bulundu.

    •1241 Yılında Cormagon ölünce, Moğollar'ın Mugan Ordusu'nun başına getirildi.

    •1242 Yılında Erzurum'u kuşattı ve tez zamanda aldıktan sonra surları yıkarak geri döndü.

    •1243 Yılında Kösedağ Savaşı'nda Anadolu Selçuklular'ı yenerek çöküş dönemine soktu.

    •1245 Yılında D.Bakır ve Ahlat'ı aldı. 1246 Yılında Moğol Devleti'nin yeni hükümdarı Güyük Han tarafından görevinden alındı.

    •1251 yılında tahta geçen Yeni Moğol Hükümdarı Möngke tarafından tekrar görevine döndü.

    •1258 Yılında Elbistan'ı ele geçirdi.

    •1258 Düceyil Muharebesi'nde Abbasi Ordusu'nu tamamen yok etmiştir.

    •Daha sonra ise Bağdat Seferi'ne (1258) katılarak Şehrin alınmasında büyük rol oynamıştır.

    ( Dipçe: Noyan: Moğol ve ( Bazı ) TÜRKLER'de '' Savaşa Giden Süvari Komutanlarına Verilen Ünvan''dır. Ketboğa Noyan, Cormogon Noyan, Baycu Noyan... bu unvana layık olmuş en bilindik komutanlardır. )
    0 2
  • Batı'nın Ermenileri Sevmesinin Nedeni

    TÜRKLER, Anadolu'ya geldiğinde yerel halklarla gayet iyi geçinmiştir. Ermeniler de bu yerel halklardan başlıca gelenleri idi. Aralarında Selçuklu ve Osmanlı Devletleri'nde önemli yerlere gelenleri de vardı, köyünde tarlasıyla, hayvanıyla uğraşanı da... Bu durum 19. YY'a kadar devam etti.

    Fransız İhtilali ve sonrasında gelen Milliyetçilik akımı dünyayı kavuruyordu. Bu fırtınaya Osmanlı'da önce Sırplar, Sonra Rumlar ve Arnavutlar Katılmıştı. Tabii ki bunları körükleyen çok sevdiğimiz bir 'Batı' vardı... Ve aynı batı bu sefer de ermenileri hedef almıştı. Yüzyıllarca kardeşlik içinde yaşayan iki milleti ayırma vakti gelmişti onlar için... Ruslar başta olmak üzere Batılı ülkeler Ermenilere, kendi devletlerini kurma sözü verdi ve bu söz
    karşılığında Osmanlı'ya karşı büyük bir ihanet istedi... Ve yaptırdı da...

    Ermeni çetelerinin faaliyetleri birbirini izledi, Trablus ve Balkan Savaşları'dan sonra, Ermenilerin istediği en büyük fırsat ayaklarına gelmişti. Dünya büyük bir savaşla inliyordu ve bu savaşta Ermenilerin büyük bir kısmına egemen olan Osmanlı'da vardı... Batılı bu fırsatı kaçırmayacak ve Ermenilere sonu gelmeyen yardımlara devam edecekti...

    Osmanlı Cephelerde savaşırken bir yandan da Ermeni çeteleri ile ilgilenmek zorundaydı. Azgınlıkta sınır tanımayan bu çeteler arkasına koca bir milleti almıştı artık. Önüne ne geldiyse yakıp yıktılar, katliamlar, facialar birbirini izledi... İstanbul Hükümeti'nin sabrı kalmamıştı artık. Tehcir kararı aldılar. Bu sayede yükü hafiflemiş olacaktı Ve gerçekleşti...

    Tehcirden geride kalan Ermeniler, tekrar güçlendikten sonra yavaş yavaş devletleşmeye başlamıştı, bu sırada 1. Dünya Savaşı son bulmuş, İtilaf Devletleri Anadolu'yu yer yer işgal etmişti. Ve bir anda '' Milli Mücadele '' başlamış ve TÜRK Milleti yine 7 düvel ile varlık yokluk mücadelesine girmişti...

    Ermeniler de artık tamamen düşmandı. İtilaf Devletlerine her türlü yardımı yapmaktalardı, İtilaf Devletleri de kendilerine... Bu yardımlar kısa sürdü ve herkes kendi derdine düştü...
    Doğu Anadolu'yu işgal eden ermenileri artık çıkarma vakti gelmişti. Kazım Karabekir, TBMM tarafından Doğu Cephesi'ne atandı ve bir kaç gün içinde çatışmalar savaşa döndü. Bu savaşta Kazım Karabekir kısa sürede Ermeni ordularını bertaraf etmişti. Ruslardan yardım isteyen ermeniler, Yeni kurulan '' Bolşevikler'' den istediğini alamadı. Bu sefer de ABD'nin kapısına gitseler de yine başarılı olamadılar. Ve artık '' ''Gümrü Anlaşması'' ile bu cephe kapanmış ve uzun süre susturulmuştu.

    1992'de Sosyetler Birliği bir anda Dağıldı ve yeni devletler kuruldu. Bu devletler arasında yine bir '' Ermenistan '' vardı. Bu devlet kurulur kurulmaz, diğer eski bir Soyvet olan Azerbaycan ile mücadeleye girişti. Rusları yine yanına almayı başardı, sonra da sürekli bir çatışma ve TÜRK Katliamları birbirini izledi. Zulümler, ölümler TÜRK'e idi... Ve dünya bu zulme sesini çıkarmamaktaydı, hala da öyle...

    Peki Neden?

    1. Resimde ; 1992 Yılından Beri Varlığını Sürdüren, Ermenistan Cumhuriyeti'nin Siyasi Haritası. Şöyle Bir Baktığımızda Kafkaslar ve Anadolu'nun Kesiştiği Bir Bölgede Kurulmuş, Masum Bir Devlet Gibi Duruyor. ( Tabii ki Haritaya Göre... )

    2. Resimede ise ; Ermenistan'ın, Aral Gölü Merkezli Bir Bölge Haritasından Siyasi Görünüşü Karşımıza Çıkmaktadır. Fazla Dikkate Gerek Yok! Ermenistan'ın Sağ Tarafına Baktığımızda Azerbaycan'ı, Azıcık Daha Sağa Bakarsak 4 Tane TÜRK Devletini, Yani Öz ve Öz Kardeşimizi ve Bir Tane De ( Tacikistan ) Binlerce Yıl TÜRK Egemenliğinde Varlığını Sürdürmüş ve TÜRKle İyi Geçinen Nadir Bir Millet ve Onun Devleti...

    Hala Anlamadınız mı, TÜRK Düşmanları'nın ve Dünya'nın Neden Bu Kadar Ermeni Sevdalısı(!) Olduğunu? Eğer TÜRKİYE Veya Azerbaycan, Herhangi Bir Şekilde Ermeni Devleti'ni Ortadan Kaldırırsa, TÜRKİYE ( ve KKTC ) İle Diğer 5 TÜRK Ve 1 Tacik Devlet Olmak Üzere 8 Kardeş Devlet'in Arasında Büyük Bİr Bağlantı Sağlanmış Olacak. Sonrası İse Çorap Söküğü Misali...
    Çorap söküğünden kastımızın '' TÜRK Birliği '' için atılacak adımlar olduğunu belirmek isterim.

    Rusya ve Batı, Ermenistan'ı TÜRK Devletler'i Arasında Bir Duvar Olarak Kulllanıyorlar ve Eğer ermeniler ortadan kalkarsa TÜRKLER'in boş durmayacağını çok iyi biliyorlar. Şu anda Azerbaycan- Ermenistan arasında Karabağ Sorunu var ve her iki ülke de BM tarafından silah ambargosu altında. Ama ermeni ordusundan çıkan gizli silahlara baktığımızda, bu ambargo sadece Azerbaycan'a uygulanıyor. Bu durum en açık kanıtırır.
    0 1
  • Osmanlı Ordusu'nda Deliler

    Asıl isimlerri '' kılavuz, yol gösterici '' anlamına gelen '' delil '' olan bu askeri sınıf, ilk olarak Rumeli'de oluşturulmuştu. Zamanla korkusuzluk ve atılganlıkları sebebiyle '' Deliler '' olarak adlandırıldılar. Deliler, Rumeli uç bölgelerindeki fetihlerde önemli rol oynadılar.

    Silah olarak eğri pala, kalkan, mızrak ve başı topuzlu gürz taşırlardı. Şalvarları kurt veya ayı derisindendi ve tüyleri dışardaydı.

    Burunları sivri, arkasında uzun serihalik denilen mahmuzları olan çizmeler giyerlerdi. Atları da çok hızlı ve fayanıklıydı. Bütün bunlar, atılgan savaşma biçimleriyle biraraya geldiğinde şüphesiz düşmanları üzerinde yıldırıcı bir etki sağlıyordu.

    Kalkanlarında ve sırtlarında kartal kanatları bulunması hakkında çeşitli görüşler vardı. Düşmanı korkutan görüntü yaratmasının yanında at üstünde paraşüt görevi görerek ağırlıklarını azalttığı da ileri sürüldü. Buna ek olarak başlarında benekli kurt derisinden yapılmış ve üzerine kartal kanatları takılmış bir başlık bulunurdu.

    Bizanslı Tarihçi Khalkokondyles delileri: '' Doğa onlara herkesin üstünde bir güç ve vücut kuvvetini ve onların gücünü denemek isteyenlerin gücünü aşan düzeyde, rastlanmayan nitelikte kılış kullanma ve savaş becerisi verilmişti. '' sözleriyle anlatır.

    Eski TÜRK inançlarında kutsal bir kul olarak kabul edilen kartal; gücü, çevikliği, hızı , yırtıcılığı vegöklerin kralı vasfıyla delilerin sembollerinden biri olmuş ve kıyafetleriyle teçhizatlarında kullanılmıştır.

    Delilerin ordu büyüklüğü hakkında kesin bilgi yoktur. Deliler 60 kişilik '' Bayrak '' denen ocaklara ayrılmışlardı. Bir kaç ocak bir araya gelir ve bunlardan oluşan birliğe '' Delibaşı '' komuta ederdi.

    ''Kalpaklarımız Emir el Mü'minin Hz. Ömer'in çizmesinin koncuğudur, ocağımız da O'na mensubdur.'' diyerek ocaklarının piri olarak Hz. Ömer'i kabul etmişlerdi.

    18. yüzyılda bozulmaları sonucu yönetimi altındaki beylerbeyinin görevden alınması sonucu görevlerini kaybetmişlerdir. Bu süreçten sonra köylere saldırmaya başlamışlar, eşkıyalık faaliyetleri sebebiyle 1829'da II. Mahmut tarafından dağıtılmışlardır.
    2 3
  • Sözlük Yazarından Çanakkale Şiiri

    Bir Surdu Çanakkale

    Al Sancağı Kapmış Asker,
    Saldırıyor Vatanının Aşkı İle.
    Bir Tarafı Kan İdi, Diğeri Ter,
    Geçilmeyen Bir Sur'du Çanakkale

    Türk'ün Gücünü Bilmeyen,
    Gelmedi mi Dev Gemilerle?
    Düşman'a Geçit Vermeyen,
    Koca Bir Sur'du Çanakkale...

    Kan İle Dolmuştu O, Şanlı Boğaz,
    Sanki, Akmayan Kırmızı Bir Şelale...
    Geçmez Oldu Üstünden; Ne Rüzgar, Ne Ayaz,
    Kanlı Bir Sur'du Çanakkale...


    Ah! Kınalı Mehmedim, Oldu Şehit...
    Bu Destan'a ALLAH Şahit,
    Geçilmeyen, Koca ve Kanlı
    Bir Sur'du Çanakkale...

    ( Ramazan COŞKUN )
    0 1
  • Eva Braun ve Hitler'in Son Günleri

    Savaşın Son Günlerinde ardı ardına ihanet yiyen hitler; bir Sığınakta savaşın son gelişmelerini takip ediyordu. Etrafına iyice bakınınca
    yanınında eski dostlarından bir tek Joseph Goebbels vardı. Bir de Hitler'in ilgisini ve dikkatini çekmek için defalarca intihar eden, en kötü zamanlarında bile yanında olan, kendisiyle ölüme bile gidebilecek Eva Braun kalmıştı.
    Hitler, hak etmeyenlere hep çok şey vermişti ve bunların karşılığı koca bir ihanetti. Fakat kendisine hayatı boyunca sadık olan Eva'nın, yegane isteğini hep reddetmişti. Asıl ödüllendirilecek kişi O'ydu.
    Hitler, Eva Braun ile resmen evlenmeye karar verdi ve bu kararını en zor zamanında yanında kalan Goebbels'e açıkladı, O'ndan acilen bir nikah memuru bulup getirmesini istedi. 29 Nisan gecesi saat 01:00 ile 03:00 arasında Goebles, bir nikah memuru getirdi. O gece Hitler ile Eva evlenmişti. Şahitleri ise Goebles ve Bormann yapmıştı.
    Braun'un yegane isteği gerçekleşmişti. O sırada gün ağarmaya başlamıştı. Düğün zamanıydı. Hitler düğünü kahvaltı eşliğinde geçirmek istedi. Düğüne Goebbels'in eşini de çağırdılar...

    Bir kaç gün sonra Ruslar; Başbakanlık Binasına ulaşmasına bir kaç sokak kalmıştı. Öğle yemeği yedikten sonra Hitler en yakınları Goebbles ve Bormann ile vedalaşıp, odasına çekildi. Ölü bedenlerinin yakılması için talep ettiği benzinler de gelmişti. Kapısının önünde herkes, Hitler'in kendisi için silahından çıkacak kurşun sesini bekliyordu ve ses geldi...
    Kapıyı araladılar. Yerde iki adet silah vardı. Nazilerin Führer'i kendisini ağzından vurmuştu. Eşi Eva Hitler ise zehirle intihar etmişti... Evet, Eva Braun hayata gözlerini bir '' Hitler '' olarak yummuştu...
    ( Kaynak: Hitler'e Sordunuz mu ? )
    ( Not: Eklemeler bana aittir. )
    0 1
  • Cengiz Han Öncesi Moğollar

    -*- Cengiz Han'ın Tarih Sahnesine Çıkışı -*-
    Arkadaşlar, '' Cengiz Han'ın Tarih Sahnesi'ne Çıkışı'' nın ilk bölümü olan '' Cengiz Han Öncesi Moğollar'' ı size aktaracağım. Yazı dizisinin devamı farklı farklı başlıklarda olacaktır, tamamen okumanız dileğiyle...

    A) Cengiz Han Öncesi Moğollar

    '' Moğolların Gizli Tarihi '' adlı 1240'lardan kaldığını düşündüğümüz anonim eser Cengiz Han'ın soyu hakkındaki efsanelerle başlar. Eserin başlangıç cümlesini oluşturan bu efsaneye göre Cengiz Han'ın soyu '' Yüce Tanrı tarafından Kut ile Yaratılmış Bozkurt '' idi: eşi ise Güzel Maral ( Alageyik .) '' idi.
    Bu sözlerle Cengiz Han'ı yücelten efsanelerin aslında geyik, alageyik ve bozkurt etrafında oluşmuş yaradılış efsanelerini birleştirdiğini ve bu efsaneler yoluyla bütün eski tarih mirasına sahip çıkılmış olduğunu görüyoruz.
    Eserin ikinci cümlesi ise, '' Onlar denizi geçerek geldiler '' şeklindedir. Birçok bilginin üzerinde düşünmüş olduğu bu iki cümle gerçekten anlamlıdır. Zira ikinci cümle ile de, Cengiz Han'ın atalarının batıdan doğuya gitmiş olduklarına işaret edilmektedir. Ancak, doğuya varmak için aşılan denizin hangi deniz veya göl olduğu konusunda farklı görüşler vardır.
    Bilindiği gibi 14. YY İlhanlı veziri ve tarihçisi Reşiddedin tarafından toplanmış olan Oğuz Destanı'nda da bu görüş tekrarlanır. Orada Oğuz Han, Tanrı'ya inanıp O'nun birliğini kabül etmeyen amca oğullarını hem yener hem de Karakum'a sürer. Oğuz, Onlara her zaman Kaygılı olunuz anlamında '' Muval '' diye ad verir.

    Kısacası, Reşiddedin'de ki Oğuz Destanı'na göre Oğuz'un amca oğulları Oğuz Evladından ve Türkistan'dan ayrılır, doğuya giderler ve orada Moğol olurlar. Diğer bir deyişle, hem Moğolların Gizli Tarihinde hem Reşideddin'de Türk ve Moğolların tarihlerinin birbirinden keskin hatlarla ayrılamayacağı vurgulanmış olur. Kimin Moğol, kimin Türk olduğu konusu da bu görüşler çerçevesinde yeniden ele alınarak eserin değişik bölümlerinde şu sözlerle açıklanır:
    1) Oğuz Boyları
    2) Türklerden olup bugün kendilerine Moğol denilen, ama aslında Moğol olmayanlar
    3) Yukarıda zikri geçenler gibi ancak yakın zamanlarda Moğol adını alanlar. Bunların halkı çok boyları da sayısızdı. Bilinenlerin adı burada verilmiştir. Bunlar Kerait, Nayman, Öngüt, Tankut, Bekrin, Kırkızlar'dı.
    4) Eskiden de Moğol olarak bilinenler
    a- Turkan-i Moğol yani Moğolların Türkler'i. Bunlar Dobun Bayan ve Alan Goa'dan önce yaşamış ve Ergenekon'a gitmiş olan Nüküz ve Kıyan'ın neslinden gelen Törülki'lerdir.
    b- Nirün yani asil ve saf kan olanlar yani Alan Goa'nın neslinden gelenler.
    Gerçekten de tarihin daha önceki ki devirlerinde boy ve toplulukları bugünki '' Milliyet '' anlayışımız çerçevesinde birbirinden ayırmak zordur. Bu erken devirlerde daha Moğol adı bile yoktur. Moğol Adı, Bir siyasi birliğin adı olarak, 12. YY'da ortaya çıkmıştır. Bu gün Moğol bilim adamları;
    '' Cengiz Han adı büyük bir fatihin ismi olmaktan öte, Moğollara milli ve kültürel kimliklerini kazandıran kişilerdir. Moğolların devlet, Uygur Yazısı esasında geliştirilmiş olan bir yazı ve İkh Yasa ( Yüce Yasa ) denilen ilk anayasalarının sahibi yapan O'dur. En önemlisi de o tarihten itibaren Moğol boylarının tek bir milli kimlik içerisinde birleşmiş olmalarıdır '' demektedirler.

    Cengiz Han öncesi dönemlerde biz, anca Proto-Moğollar'dan söz edebiliriz. İleride Moğolları oluşturacak boylarla Türkler'in tarihi iç içedir. Muhakkak ki, Hun İmparatorluğu içinde Moğolca konuşan boylar vardı. Tabgaçlar'ın arasında da, genelde Siyenbi dediğimiz Proto-Moğolların bulunduğunu biliyoruz. Avarları da Moğollar ataları olarak görürler.
    Orhun Yazıtları'nda Proto-Moğol boylarından Şiğvey ( Shih-wei ) şeklinde söz edilir. Bazı Proto-Moğollar ise, Tatar olarak bilinir. Ancak Tatar dediğimiz zaman da gene tek bir dil ve milliyet söz konusu değildir. Bazı tekrarlar Türkçe konuşmuşlardır. 10 - 12. YY'lara damgasını vurmuş ve bu gün Çin'in adını Rusça'da '' Kitay '' olarak anılmasına katkıda bulunmuş Kitan/Kitahlar ( Çidan < Ch'i-tan ) da bir Proto-Moğol halktı. Kuzey Çin'de Liao adında bir sülale kuran Kitan/Kitaylar, Uygurlarla çok sıkı ilişkilerde bulunmuşlardır. Hatta Kitay İmparatoriçeleri'nin geldiği soy, aslında Uygurlar'a dayanmaktadır. Kitanlar, Uygur Tüccarlara da özel ilgi göstermişer ve ayrıcalıklar da vermişlerdir.

    1124 Yılında Liao Sülalesi'nin yıkılması üzerine bir kısım Kitan/Kitaylar Batı'ya gitmişler ve Orta Asya'da liderleri Yelü Daşı idaresinde Karahitaylar Devleti'ni kurmuşlardır. Bütün bu siyasi birlikler 1206'da kurulan Cengiz Han Devleti'nin iradesi altına girmişlerdir.
    ( Kaynak: Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, Cilt 5, Sayfa 24-25-26
    0 2
  • Cengiz Han Öncesi İç Asya

    -*- cengiz han'ın tarih sahnesine çıkışı -*-
    arkadaşlar, '' cengiz han'ın tarih sahnesi'ne çıkışı'' nın ikinci bölümü ( Birinci bölüm: Cengiz Han Öncesi Moğollar ) olan '' Cengiz Han öncesi İç Asya Panaroması '' adlı yazı ile 13. YY'a kadarki Asya Kıtasını size göstereceğim...
    • Tarihi süreç içinde 13. YY'a kadar İç Asya Panaroması •
    Cengiz Han'ın ortaya çıkışını hazırlayan sebepleri anlayabilmek için, zaman içinde geriye gitmek ve değişimlere İç Asya mikyasında göz atmak gerekmektedir. Kırgızların, 840 Yılında Uygurlar'ın bu günki Moğolistan Bölgesi'ndeki hakimiyetlerine son vermelerinden sonra uzun bir müddet İç Asya'nın kaderine büyük devletler yerine, irili ufaklı küçük devletler ve boylar hakim olmuştur.

    Ancak bu durum, Sadece iç asyaya özgü bir durum değildi. Doğu Asya'da Tang ( T'ang ) Hanedanı 905'te yıkılmış: Batı Asya'da da Abbasi Halifeleri 847'den itibaren artık eskisi gibi güçlü bir merkezi temsil etmemeye başlamışlardı.

    1258 yılına kadar devam edecek Abbasi Halifeliği daha çok Naiplerle idare edilmeye başlayacaktı. Ön ve Orta Asya'da Tolunoğulları, Akşitler, Samanoğulları gibi sülaleler de naiplikten, valilikten devlet kurmuş veya yönetimi ele almışlardır.

    İlk Müslüman Türk Devletleri de bu çerçevede İslam Ülkeleri'nden geçen ticaret yolları etrafında oluşmuşlardı. Doğu Asya'da ise Tang Sülalesi'nden sonra Kuzey Çine hakim olan Kitan/Kitaylar'ın Liao Sülalesi, Çin'de kurulan irili ufaklı sülalerden biriydi.

    Kaynaklarımıza göre Kitanların 1124'de yıkılmasında sonra, onların yerine kaynaklarımızda Altın Hanlar Çin ( Chin ) Sülalesi başa geçmiştir. Bu dönemlerde Güney Çin'de Sung Sülalesi, Kansu ve Ordos Bölgesi'nde de Türk, Moğol ve Tibetli unsurların bir karışımı olan Tangutlar bulunuyordu. 11-12. YY'a gelindiği zaman ise bunların kuzeyinde bir çok beylik ve boylar vardı. Bunların bir kısmı Türk kökenli, bir kısmı Moğol kökenli, bir kısmı ise her halde iki dilliydi.

    İşte 1206 yılında Cengiz Han adıyla başa geçen Temüçin ölümüne (1227) kadar Doğu Asya'dan Doğu Avrupaya bütün bu hakları kendi kurduğu idare altında birleştirmiş oldu. Böylece 9. YY'ın ortalarından beri irili ufaklı devletler tarafından idare edilmekte olan Asya, tek bir çatı altında toplanmış oluyordu.

    Bu büyük değişikliğe daha genel bir çerçeveden bakacak olursak, MÖ 200'lerde başlayan tarihsel dönem içinde Asya'nın özellikle Doğu'da zaman zaman büyük imparatorluklar devri yaşadığını, zaman zaman ise irili ufaklı devletlerle yönetildiğini görürü.

    Cengiz Han İmparatorluğu'nun orta çıkmasına kadar geçmiş olan 1400 yıllık tarihte iki büyük imparatorluk dönemi olmuştur: Bunların birincisi; MÖ 200-200'lere kadar süren, Kuzeyde Hunlar'ın güneyde Han sülalesinin hakim olduğu devirdir. İkincisi ise; Çin'de de önce Sui ( 589-618) sonra da Tang (618-905 ) sülalerinin, kuzeyde ise 552 Göktürklerle başlayıp, Uygurlar'ın 840'ta yıkılmasına dek süren dönemdir. Daha geniş bir çerçeve içinde düşünürsek birinci dönemde Avrupa, ön asya ve kuzey afrika'da Roma imparatorluğu ile Asya'da da Hunlar ve Hanlar idaresindeki büyük imparatorluklar: İkinci dönemde ise Avrupa orta çağlarda irili ufaklı feodal beylikler dönemine girmişken ön asya ve Kuzey Afrika'da da Emevi ve Abbasiler yönetimindeki imparatorluklar, Bizans İmparatorluğu, Doğuda Tang sülalesi ve kuzey asyada da Göktürk ve Uygurlar karşımıza çıkar.
    İmparatorluklardan oluşan bu evrensel nitelikteki dönemlerin arasında ise irili ufaklı politik yapı ve boylardan meydana gelen ara dönem vardır. Yukarıda sözü edildiği gibi son ara dönem 840'ta başlamıştı. 1206'da Cengiz Han idaresinde kurulan siyasi ve ekonomik yapı, Doğu Asya'dan Doğu Avrupa'ya ve sonra da Ön Asya'ya kadar yayılarak bu ara dönemlere son verilmiştir. 14. YY'da Moğol İmparatorluğu tamamen yıkıldıktan sonra bile bu ara dönemlere geri dönülmemiş, Asya daha çok bölgesel nitelikli İmparatorluklarca paylaşılmıştır.

    Tekrar 840 sonrasına ve beylik boylara dönecek olursak, 12. YY'da bunların bazılarının babadan oğula geçen sülaler şeklini almış olduğunu: bazılarının ise, bu türlü kalıtımsal yapılanmaya karşı çıkan boylar halinde yaşadıklarını görüyoruz.

    Türkçe konuşanların çoğunlukta olduğu beylik ve boyların sülale usulü örgütlenme daha sık görülürken, Moğolca konuşan ve dağınık olarak bu günki Moğolistan'ın doğu taraflarında ve eski Mançurya bölgesinde yaşayan boylar sülale usulüne karşı oldukları gibi kimi zaman bir boyu, bir değilde birkaç kişinin birden idare etmesini ve böylece katılımın daha yaygın olmasını yeğliyorlardı.

    İleride Cengiz Han adını alacak olan Temüçin'in bağlı olduğu bgruplar daha çok bu ikinci türden idi. Bunlara Moğolca '' nirun'' yani belkemiği veya arka deniliyordu. Gerçekten de yeni kurulan bu siyasi yapının belkemiğini oluşturuyorlardı. Ancak, her iki durumdan da memnun olmayanlar vardı. İşte bunların 12. YY'ın son çeyreğinde yavaş yavaş Temüçin etradında toplanmaya başladıklarını görüyoruz.

    Bu dönemleri bize ayrıntılı olarak anlatan '' Moğolların Gizli Tarihi '' adlı eserde Temüçin'e ilk katılan nöker ( arkadaş, yoldaş ) denilmektedir. Temüçin'e ilk katılanlar arasında çok değişik boylardan gelenler olduğu gibi, çok değişik yerlerden gelenler de vardı. Bugünkü Tuva Türkleri'nin ataları olan Uringhay boyu, en erken katılanlardı.

    Ayrıca, 1124'ten sonra Kuzey Çin'de hakim olan Altan Hanlardan memnun olmayan Kitanlar, ticaret için Doğu Asya taraflarına gelmiş Orta Asyalı Müslüman Türk, İranlı ve Arap kökenli tüccarlar, 12. YY'ın sonlarında Temüçin ile beraber düzeni değiştirmek isteyen kimselerdi.
    Evvelce Orta Asya'nın batısı ile ilişki kurman isteyen Kitan ve Uygurlara, Gazneli Mahmud olumsuz yanıt vermişti, ama 1124'ten sonra Orta Asya'daki hakim duruma geçen Budist Karahitayların idaresinde Müslüman olmayan tüccarlara Orta Asya'da ticaret yolu açılmıştı.Ancak, Karahitayların nihayette bir Orta Asya devleti olmaları, Müslüman tüccarlara Çin'in kapısını açmıyordu. Fakat, 13. YY'ın başlarında artık baskının yönü değişmişti ve bu nedenle Orta Asyalı Müslüman Tüccarlar, Çin ticaretinde rol almak istediklerini gösteriyorlardı.

    Nitekim imparatorluk kurulurken bu oluşumda rol alan tüccarlar '' ortak '' adıyla siyasete de ortak olmuşlardı. Hanların garargahları, o dönemin deyimiyle orada yürüyen şehirler, sonradan '' ordu pazar '' denilen pazarlarıda tüccarlar için yürüyen pazarlar niteliğinde idi.
    Tüccarların pazara gitmesi gerekmiyordu. İşte bu suretle ticaret yollarının yönü değiştirilmiş, yollarda güvenlik sağlanmış ve alanın da satanın da memnun olması için büyük çabalar harcanmıştı. Hatta damga vergisi almak için mühür, damga kullanan valilere damga basmalarından ötürü,
    Moğol daruğa Türkçe baskak denmiştir.

    Bütün bunlardan görüleceği gibi, Moğol İmparatorluğu'nda ticari vergiler önemli bir gelir kaynağı haline gelmişti. Bu konuya bu kadar önem verilmesinden dolayı, ticarete yönelik bu siyasete tarihçiler sonradan genelde '' Pax Mongalica '' yani Moğol Barışı adını vermişlerdi. Bu dönem içinde Moğol Barışı ile imparatorluk başkentine birçok seyyah gelmiş ve bize birbirinden ilginç raporlar bırakmışlardır.

    Tanrı Dağları'nın kuzeyinde ve güneyinde ticaretin akışını sağlama siyaseti güden Moğol Barışı, bu dağların güneyinde de , tarımsal alanlardan eski yapıyı bozmadan yararlanılmasına yolaçmıştır. Onun için fetihler sırasında yıkılan yerler yeniden tamir edilmiş ve özellikle su yollarının bakımına önem verilmiştir.

    Bu alanlar prenslere '' Ülüş '' ( pay, hisse ) olarak verilmemiş, onun yerine merkeze bağlı valilerle idare edilmiş ve gelirleri de böylece merkeze aktarılmıştır. Genel olarak bu yöredeki tarımsal üretim elden geldiğince korunmuşsa da, merkezi iradeye karşı olan Cengiz evladından bazıları, bu yörenin gelirinin merkeze aktarılmaya çalışılması karşısındaki memnuniyetsizliklerini, talan ve tahribat yoluyla belirtmişlerdir. Sonuçta, 1269'da bugünkü Kırgızistan'da Talas'da yapılan kurultayla tarımsal bölgelerin korunması kararı alınmıştır.

    ( Kaynak: Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, Cilt 5, Sayfa: 26-27-28
    0 2
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.