Ramazan
Bir Gün Tüm TÜRK Devletleri ile Çin Seddinde Buluşacağız.
En Beğenilen Yazar Sırası
:
6
Toplam Başlık Sayısı
:
22
Toplam Puanı
:
199
Toplam Giri Sayısı
:
46
Bu Ayki Puanı
:
-8
En Aktif Yazar Sırası
:
6
  • İlk Kadın Hükümdar Tomris Hatun ve Destanı

    Tarihteki İlk Kadın Hükümdar; Tomris Hatun ve Destanı
    Milattan önce 6. YY'da yaşayan İskit-Saka Kraliçesidir. Türkleri tek bi çatı altında toplayıp Turan Birliği'ni sağlayan Alp Er Tunga'nın torunudur. Ayrıca tarihte bilinen ilk kadın Hükümdardır.
    Tomris Hatun Dönemi'nde Saka Devleti kendi tarihinin en parlak dönemini yaşamıştır.Tomris Hatun, bölgedeki hakimiyeti sağlamış fakat bu hiç kolay olmamıştır.Güneylerinde bulunan Pers İmparatorluğu ile amansız mücadelelerde bulunmuş, gerçekleştirdiği mücadelelerden en ünlüsü ise Pers İmparatoru Kiros ile verdiği mücadelelerdir.
    İmparator Kiros sürekli olarak Saka Devleti topraklarına akınlar düzenliyor ve Saka halkına büyük kayıplar yaşatıyor. Saka Türkleri ise İmparator ile mücadeleye girmeden önce daha iyi bir ortamda savaşabilmek için geri çekiliyorlardı. Bu durumdan sıkılan Kiros, Tomris Hatun'a bir elçi gönderir ve devletinin kendine bağlanmasını ayrıca kendisi ile evlenmesini ister. Bunun sonucunda ise Tomris Hatun ve Devleti ile uğraşmayacağını belirtir. Tomris Hatun, Kiros'un bu isteğini reddeder ve Kiros yüzlerce fil, savaş için eğitilmiş binlerce köpek ve 100.000 kişiyi aşan büyük bir ordu toplayarak Saka Devleti'ne saldırır. Tomris Hatun ise 9.000'i kadından oluşan 13.000 kişilik ordusunu toplar ve uygun bir bölgede Kiros'u beklemeye başlar. Kiros Ordusu'nu Tomris'in bir kaç km ötesinde mevziler ve plan yapmaya koyulur. Bu sırada Kiros'un aklına bir hile gelir ve savaş meydanında bir çadıra kendi emrinde bulunan güzel kadınları ve bi kaç nöbetçiyi koyar. Sabaha karşı Tomris Hatun'un oğlu çadıra bir saldırı düzenler ve nöbetçileri öldürüp kadınlarla eğlenmeye başlar. Olaydan bi kaç saat sonra Kiros çadıra saldırır ve oradaki Tomris'in oğlu da dahil tüm Sakaları öldürür. Bu olayı haber alan Tomris çok üzülür ve büyük bir yemin eder:
    ''Kana susamış Kiros, sen oğlumu mertlikle değil içtikçe zıvanadan çıkaran şarap ile öldürdün. Ben de seni kana doyuracağım.'' der.
    Akabinde gerçekleşen savaşta, Tomris askeri dehasını kullanarak kendisinden on kat güçlü bir orduyu tamamen yok eder. Kiros ise ölülerin arasındadır ve Tomris Hatun, Kiros'un ölüsünü Otağı'na getittirir. Kiros'un kafasını keserek kan dolu bir fıçıya kor ve;
    ''Hayatında kana doymamış Kiros, seni şimdi kan ile doyuruyorum.'' der.
    Savaştan sonra Tomris Hatun, katıldığı tüm savaşlarda bizzat komutanlık yapar ve devletin sınırlarını büyük ölçüde genişletir. Tomris Hatun'dan etkilenen Yunan Halkı Tomris'e ''Leydi ve Origana'' demiştir.
    0 2
  • Türkiye'nin Nükleer Bombası Var mı, Türkiye'de Nükleer Bomba Var mı?

    Çok Sorulan Bir Soru: Türkiye'nin Nükleer Bombası Var mı, Türkiye'de Nükleer Bomba Var mı?
    - Öncelikle bu iki cümleyi ele alırsak, ne kadar bu cümleler birbirine çok benzese de aralarında çok büyük bir fark vardır. Şöyle ki; İlk cümle ile başlayalım.
    * Türkiye'nin Nükleer Bombası var mı?
    2. Dünya Savaşı'nın sonunda başlayan ''Nükleer Silah Akımı''na katılmadığımız, daha doğrusu Türkiye'nin politik ve askeri gücünü artırmak için nükleer çalışmalara yeltendiyse de ABD tarafından izin verilmediği için kendi nükleer bombamızı yapmamış bulunmaktayız.

    * Türkiye'de Nükleer Bomba Varmı?
    Bilindiği gibi Türkiye 1952 yılında NATO'ya girmiştir. Bu süreçte Türk Ordusu'nda büyük bir teknoloji değişimi yaşandığı gibi, Dünya üzerindeki büyük krizlerde de önemli rollleri oynamak zorunda kalmıştır. Bunlardan en önemlilerinden biri de Türkiye'yi nükleer silah ile tanıştıran, ABD İle SSCB arasında yaşanan Küba Füze Krizidir.
    1960'lı yılların başında SSCB'nin Küba'ya, ABD'nin buna karşılık da Türkiye'ye nükleer başlıklı füzeler yerleştirilmesi ile başlamış ve Dünya büyük bir nükleer savaşın eşiğine gelmiştir. Bu krizde ABD, Türkiye'de İzmir'e bağlı çeşitli köylere 15 adet Hiroşima'ya atılan atom bombasından 100 kat daha güçlü (1.44 megaton gücünde) Jüpiter Füzesi yerleştirmiştir. Bu füzelere ilk başlarda IRBM Füzesi denmekteydi. Türkler daha sonra bu ismi İbrahim Füzesi olarak değiştirmiştir. Türkiye'nin bu füzeleri kontrol edebilecek personeli olmadığı için 2.000'e yakın subayımız ABD'ye eğitime gönderilmiştir. İyi bir eğitim alan Türk Subayları, 18 Nisan 1962'de deneme atışı gerçekleştirir. NASA'nın Cape Canaveral'daki üssünde tamamen Türklerin komutasındaki bir Jüpiter füzesi başarıyla fırlatılır. Daha sonra ise ABD ile SSCB arasında füze krizinin çözülmesinin ardından 22 Ekim 1962'de füzeler tamamen Türk ordusuna devredildi. 1963’te ise füzeler tamamen söküldü. Türkiye, füzelerin sökülmesine karşı çıktıysa da daha sonra daha etkili bombalar getirme sözü verildi ve aradan zaman geçtikten sonra İncirlik ve bazı diğer üslere nükleer bombalar yerleştirildi.
    Peki Günümüzde Türkiye'de Nükleer Bomba Varmı?
    ABD'nin günümüzde Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye'de nükleer üsleri bulunmaktadır. Türkiye'de güçleri ve detayları tam bilinmeyen B-61 Atom Bombaları'ndan 60 ile 70 arasında bomba bulunmaktadır. Bu bombalardan 50 tanesi ABD'nin büyük bir kriz anında Türkiye'nin onay verdiği taktirde kullanılması mümkündür. Geriye kalan 10 ile 20 arasındaki bomba ise Türk F-16'larına entegre imkanı verilmiştir. Ama bu bombaların özel kodlarını ABD vermediği için bombayı ABD'den izinsiz atmamız imkansızdır.
    Peki bu bombaları ne şekilde kullanabiliririz? derseniz, yukarıda belirttiğim gibi bu bombaları ABD'den izinsiz patlatmamız imkansızdır. ABD'nin izin vermesi için ise büyük bir devletle amansız savaşa girmesi ve Türkiye'nin o savaşta ABD ile aynı safta savaşması gerekmektedir. Veya ABD'nin hoşnut olmadığı bir ülke ile Türkiye'nin savaşa girdiğinde ABD'nin izin vermesi çok çok küçük bir olasılık taşımaktadır.(Bu olasılıklar düşman ülkesine ve büyüklüğüne göre değişmektedir. Ayrıca ABD'nin izni olduğunda dahi bu bombaları savaş uçakları ile atmak oldukça zor ve bir hayli tehlikelidir.) Ayrıca İncirlikteki B-61 türü bombaların 2017'de daha etkili modelleri ile değiştirileceği açıklanmıştır.
    0 2
  • Cumhurbaşkanlığı Forsu ve Arması

    • Cumhurbaşkanlığı Arması: Cumhurbaşkanlığı arması altın sarısı renkteki 16 ışınlı güneş ve güneşin çevresindeki 16 yıldızdan oluşmaktadır. 16 Yıldız Tarihteki 16 büyük Türk Devleti'ni temsil eder. Ortada ki güneş ise Türkiye Cumhuriyeti'ni ifade eder.
    • Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu: Türk Bayrağı ile Cumhurbaşkanlığı Arması'nın birleşmesi ile oluşmaktadır. Türkiye'yi, Türkiye Cumhurbaşkanlığı'nı ve Cumhurbaşkanı'nı temsil eden, Türkiye'nin resmî simgelerinden birisidir.
    •Tarihçe
    Günümüzde kullanılan fors ve armanın kökeni, ilk kez ne zaman kullanılmaya başlanıldığı ve neye dayanarak kabul edildiğine dair resmî bir belge yoktur. Fakat tasarlayanın Mustafa Kemal olduğu bilinmektedir. Forsun kullanımına dair var olan en eski belge Mustafa Kemal'in Millî Mücadele'nin son günlerinde, Eylül 1922'de İzmir'deki bir seyahatinde çekilen fotoğrafıdır. Fotoğrafta Mustafa Kemal'in otomobiline çekilmiş hâlde görülen bir flama vardır ve bu flama günümüzde kullanılan forsun bir benzeridir. Fotoğraftaki bu flama günümüzde Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde sergilenmektedir.
    Cumhuriyet kurulduktan sonra ise resmî simgelerin düzenlenmesine gidilmiştir. Bu konuda yapılan ilk eylem 3 Mart 1924'te Abdülmecid'in forsunu kullanımdan kaldırmak olmuştur. 22 Ekim 1925’te ise cumhurbaşkanlığı forsunu resmî anlamda düzenleyen ilk belge olan Sancak Talimatnamesi yürürlüğe konmuştur. Talimatnameye göre hilâl ve yıldız bayrakta olduğu gibi kullanılıyor, güneşten çıkan ışınlar ise 20 tane olmak üzere kullanılıyordu. 18 Şubat 1978'de getirilen yeni bir düzenleme ile armada yer alan ışın sayısı 16'ya düşürülmüştür. Günümüzde yürürlükte olan 25 Ocak 1985 tarihli yasada da fors bu haliyle kullanılmaktadır.
    • Cumhurbaşkanlığı Arması'nda ki 16 Büyük Türk Devleti, Hüküm Yılları Aralığı ve Kurucuları;
    -> Büyük Hun İmparatorluğu (MÖ 220 - MS 216) Kurucusu:Teoman
    -> Batı Hun İmparatorluğu (MÖ 48 - MS 216) Kurucusu: Pi
    -> Avrupa Hun İmparatorluğu (375-469) Kurucusu: Balamir
    -> Ak Hun İmparatorluğu (420-552) Kurucusu: Aksuvar
    -> Göktürk Kağanlığı (552-745) Kurucusu: Bumin Kağan
    -> Avar Kağanlığı (565-835) Kurucusu: I. Bayan
    -> Hazar Kağanlığı (651-983) Kurucusu: Böri Şad
    -> Uygur Kağanlığı (745-1368) Kurucusu: Kutluk Bilge Kül Kağan
    -> Karahanlı Devleti (840-1212) Kurucusu: Bilge Kül Kadir Han
    -> Gazne Devleti (962-1183) Kurucusu: Alp Tigin
    -> Büyük Selçuklu Devleti (1040-1157) Kurucusu: Selçuk Bey,Tuğrul Bey
    -> Harezmşahlar Devleti (1097-1231) Kurucusu: Kutbeddin Muhammed
    -> Altın Orda Devleti (1236-1502) Kurucusu: Batu Han
    -> Timur İmparatorluğu (1368-1501) Kurucusu: TimuR
    -> Babür İmparatorluğu (1526-1858) Kurucusu: Babür Şah
    -> Osmanlı İmparatorluğu (1299-1922) Kurucusu: Osman Gazi
    0 2
  • Türklerin Orta Asya'dan Göç Nedenleri

    Bilindiği Gibi Türklerin Ana Yurtları Orta Asya ve çevresidir. Peki Türkler'in bu bölgelerden göçmesinin veya yayılmasının temel sebepleri nelerdir?
    *Türkler yaradılış olarak taşkın ruhlu ve çok hareketlidirler. Bunun sebebi ise Bozkır Kültürüdür. Bozkır Kültürü'nde Türklerin; kendi şehirleri içerisinde özgürce at koşuşturmaları ve göçebe bir yaşam içinde olmaları Türklerin taşkın bir ruh taşımaları ve bu özelliğinde genlerine işlemelerine neden olmuştur. Fakat göçlerin asıl sebebi bu özellikleri değildir.
    Bunlar;
    1- Ekonomik Nedenler; Nüfusun artması, anayurt topraklarının büyük hayvan sürülerini otlatmaya yetmez hâle gelmesi ve kuraklıkların hüküm sürmesi asıl sebeptir. Bu yüzden, hem nüfusları az, hem de toprakları çok verimli olan komşu ülkelere doğru ilerlediler. Başlangıçta ele geçirdikleri yeni topraklar hemen hemen ıssızdı ve bunlara sahip görünenler de o verimli yerleri öylece bırakmışlardı.
    2- Bağımsızlık Duygusu; Bazen Türkler de yabancıların baskısına uğruyor ve özellikle bozkır hayatı yaşayan boylar yurtlarını terketmek zorunda kalıyorlardı. Çünkü, yabancı bir devletin idaresinde olmak, bağımlı yaşamak onların katlanabileceği bir durum değildi ve hür ve bağımsız kalmak Türklerin asıl özelliği idi.
    3- İklim; Orta Asya'nın olumsuz iklim yapısı, Yazın kuraklık kışın ise aşırı soğuklar.. gibi zor iklim şartları Türkleri göçe zorunlu bırakmıştır.
    4- Türklerin Cihan hâkimiyeti düşüncesi; Yani Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar her yeri fethetme arzusu Türkleri başka bölgelere yöneltmiştir.
    5- İç Karışıklıklar; Türkler'in kendi aralarındaki dağınık yaşam tarzı boylar şeklinde yaşamayı doğurmuş. Bu boylar arasında zaman zaman siyasi anlaşmazlıklar gerçekleşmiş bu da bazı çatışmalara dönüşmüştür. Bu da Türklerin göçlerinde önemli bir yer taşımaktadır.
    6- Salgın hastalıklar; Orta Asya'da hayvanlardan yayılan hastalıklar da Türkler'in göçünde etkili olmuştur.
    0 1
  • Hitler'in Batmayan Gemisi: BİSMARCK

    Hitler'in Batmayan Savaş Gemisi: BİSMARCK
    Hitler, ülkenin başına geçişinden itibaren Almanya, büyük bir savaşa hazırlanıyordu. Hitler bu savaşı kazanmak için devasa silahlar istiyor ve ürettiriyordu. Devrin süper gücü İngiltere ve çok güçlü donanması ile farkı kapatmak için dev bir gemi istedi. Bu gemi büyüklüğüyle düşmana korku salacak, adete tek başına bir ordu görevi görecekti. İşte Bismarck tam da böyle bir şeydi.
    1. Dünya Savaşı Sonunda, Almanya'nın yenilgiyi kabul etmesi üzerine ağır şartlar içeren Versay Antlaşması'nı imzalamıştır. Versay'ın bir maddesinde, Almanya 35.000 tondan daha ağır bir gemi yapamayacaktır. Hitler'in başa geçmesiyle, Versay uygulanmaz olmuş, aksine en büyük savaş makineleri üretilmiştir. Bu makineler savaş tarihinin yönünü değiştirmiştir.16 Kasım 1935'te Blohm & Voss Şirketi ile yapılan kotratla yapımına başlanan Bismarck, 14 Şubat 1939'da denize indirilmiş ve savaş ekipmanları entegre edilmeye başlanmıştır. Testleri tamamlandıktan sonra Rheinübung Harekâtı ile ilk görevine başlamıştır.
    Bismarck; Rheinübung Harekâtı dahilinde Atlantik'teki ABD-İngiltere trafiğini kesmek için Atlas Okyanusu'na göreve açılmış ve ona eşlik etmesi için Ağır Krüvazör Prinz Eugen'de görevlendirilmiştir. Atlas Okyanusu'na çıkışını engellemek isteyen Kraliyet Donanması ile Danimarka Boğazı'nda çatışmaya girmiş ve sadece 5 atışta (bazı kaynaklarda 3 atış) Kraliyet Donanması bayrak gemisi HMS Hood'u boğazın serin sularının dibine göndermiştir. Devrin en iyi donanmasına sahip olan İngiltere'nin en güvendiği gemilerden biri olan HMS Hood'u 5 atışla denize indirmiş ama kendisi batırıldığında 500 civarı isabet almış ve buna rağmen batmamıştı.

    İngilizler bu gemiyi batırmadan rahat bir nefes alamayacaklardı. Bu yüzden büyük bir filoyu Bismarck'ın üzerine yolladılar ve günler süren bir kovalamaca başlamış oldu. Bu kovalamacada tek başına mücadele eden Bismarck pek çok isabet alarak hareket kabiliyeti düştü ve İngiliz Uçakgemileri tarafından ablukaya alındı. Buna rağmen İngiliz Donanması'nı kendisine yaklaştırmıyor adeta tek başına bir ordu gibi savaşıyordu. Artık dümeni de kilitlenmiş ve büyük bir daire çizerek hareket edebiliyordu.İngilizler, Bismarck'a çok yaklaşmıştı ve bu mesafeden ıska geçmek neredeyse imkânsız olduğundan İngiliz topları sürekli olarak Bismarck'a isabet kaydediyorlar her saniye değişik bir yerinde değişik kalibrede bir top patlıyordu. Aldığı top ve torpillerin (torpido) isabet etmesiyle savaş gücünü de kaybetmişti. Üzerine 3500'ü aşkın atış yapılmış ve bunlardan en az 500'ü isabet etmişti. Ama hala yüzmeye devam ediyordu. İngilizler ne yapsa onu savaş dışı bırakamıyordu.

    Bismarck'ın artık topları susmuştu ama hala İngilizler korkudan gemiye yaklaşamıyordu. Bismarck'ın mürettebatı bu gemiyi İngilizler'in batırmasını veya esir almasını istemiyordu. Bu yüzden gemiyi terkederek kendileri batırdılar ve bu devasa savaş makinesinin ve destansı mücadelenin sonunu esaretle bitmesine izin vermediler. Bismarck'ın etrafında ki İngiliz Donanması ise bu efsane gemiyi saygı duruşu ile sonsuzluğu uğurlamıştı.

    Peki bu efsane geminin mürettebatına ne mi oldu?
    Bismarck'ın 2249 kişilik mürettabatından 800'e yakın kişi gemiyi terketmiştir. Denize atlayan bu askerleri toplama görevi Dorsetshire ve Maori'ye verildi. Denize atılan halatlar ile Dorsetshire 86, Maori 25 kişiyi topladı. Bu sırada Dorsetshire'ın kaptanı Benjamin Martin bölgede denizaltılar bulunabileceğini iddia ederek bir anda kendisine verilen kazazedeleri toplama görevini durdurarak bölgeden ayrıldı. Dorsetshire'ın ani bir şekilde hızlanıp uzaklaşması üzerine Maori'de onu takip etti. İlerleyen saatlerde Alman Denizaltısı U-74; 3 tane mürettebatı, ertesi gün hava gözlem gemisi Sachsenwald ise 2 kişiyi daha kurtardı. Bunlar, Otto Maus ve Walter Lorenzen Bismarck'tan kurtarılan son kişiler oldu. Bismarck'ın batışı ve Britanyalıların kazazedeleri denizde bırakıp gittiğinin öğrenilmesinden sonra İspanyollar Canarias Ağır Kruvazörünü bölgeye arama kurtarma çalışmalarına katılmak üzere gönderdiler. 30 Mayıs günü sadece iki ceset bulmayı başarabildiler. 2249 kişilik Bismarck Mürettebattı'ndan sadece 115 kişi hayatta kalmıştır.
    0 1
  • Hitler'in Batmayan Gemisi: BİSMARCK

    Kardeş nettin. O nasıl yazı öyle :)
    Kendi yazım da onun kısa bir özeti sayılır zaten :))
    0 1
  • Hitler'in Batmayan Gemisi: BİSMARCK

    Hatta daha fazla atışa maruz kalıyor, atışın %20-25 küsürü isabet etmektedir. Detaylı bir şekilde isterseniz. İngiliz Donanma Gemileri'nin Bismarck'a atış sayıları, atılan mühimmatın büyüklüğü ve atan gemilerle beraber verilmiştir. Bunlar;
    Rodney'den 380 adet 40.6 cm
    King George V'den 339 adet 35.6 cm
    Norfolk'dan 527 adet 20.3 cm
    Dorsetshire'dan 254 adet 20.3 cm
    Rodney'den 716 adet 15.2 cm
    King George V'den 660 adet 13.3 cm
    0 1
  • Büyük Vezir: TONYUKUK

    Büyük TÜRK Vezir'i; TONYUKUK
    Tonyukuk, Türk Tarihi'nde üç büyük Vezirden birisidir. Türk Tarihçi ve ilk Türk yazarıdır. 2. Göktürk Devleti'nin kutulmasında İlteriş Kağan'a büyük yardımı dokunmuştur. Ayrıca Bilge Kağan'ın da kayınpederidir.
    Doğum tarihi tam bilinmese de Çin'de doğmuş, Milattan Sonra 8. Yüzyıl'da yaşamıştır ve ölümü 726 yılı olarak bilinmektedir. 50 Yıllık Çin esaretinden 2. Göktürk (Kutluk) Devleti kurucusu olan İlteriş (Kutluk) Kağan ile beraber kurtulmuştur.Türklerin Çin esaretinden kurtuluş savaşını idare etmiş, gençlik yıllarında cesaretiyle, yaşlılığında da tecrübesiyle devletine hizmet etmiştir. Bilgeliği ve ileri görüşlülüğü ile kağanların zaman zaman yapmayı düşündükleri hatalı işleri engellemiştir. Türklerin Budizm dinine girmesini engelleyen Vezir Tonyukuk, aynı zamanda Türk milletinin surlarla çevrili şehirlere yerleşerek, Çinliler tarafından yeniden köle edilmesini de engellemesiyle bilinmektedir
    Damadı Bilge Kağanın Türk milletini yerleştirmek ve budist tapınakları açmak fikrini reddetmiştir. Bu sebeple milleti her an at sırtında harbe hazır tutmuş ve Türklüğün İslamiyete girmesine zemin hazırlamıştır.İyi bir stratejist ve taktik ustası olmasından ötürü, batılı Türkologlar onun için “Türkler’in Bismarc’ı” ifadesini kullanır.
    Tonyukuk'un büyük özelliği tabii ki büyük bir siyasetçi yani iyi bir politikacı olmasıdır. Bu yüzden Yeni Kurulan 2. Göktürk Devleti'nin hem kurulmasında etkin bir rol oynamış hem de; İlteriş Kağan (Kutluk), Kapagan Kağan, Bögü Han ve Bilge Kağana baş vezirlik yapmıştır. Ayrıca bir çok savaşta başkomutan olarak görev yapmıştır. Tonyukuk; çok iyi olan politik zekasının yanında Tarih ve Edebiyat'ta da oldukça iyidir. Bu çok yönlülüğü ve her işteki ustalığı Tonyukuk'u binlerce yılla dayanan Türk Tarihi'nin Üç Büyük Vezirinden birisi yapmış ve kendinden sonraki politik kuşaklara çok iyi ve etkili bir örnek olmuştur. Tonyukuk, Bilge Kağan'a Baş Vezirlik yaptığı dönemlerde kızını vermiş ve O'nun kayınpederi olmuştur.
    Tonyukuk Anıtı
    Tonyukuk kendi adına Kitabeler diktirmiştir ve bu kitabelerin yazarı da bizzat kendisidir.. Bu kitabeler MS. 8. Yüzyılın 2. Çeyreğinde yazılıp dikilmiş olan Göktürk Yazıtlarının ilkidir. Bilge Kağan Yazıtı ile Kül Tigin Yazıtının doğusunda yer alır.1897 yılında, Kül Tigin ve Bilge Kağan bengü taşlarının 360 km. doğusunda, botanikbilimci Yelizaveta Klements tarafından bulunmuştur.
    Bu Anıt; Dört yönlü iki taş üzerinde yazılmış bir yazıttır. Birinci taş üzerinde batı ve doğu yüzlerinde yedişer, güney yüzünde 10, kuzey yüzünde ise 11 satır olmak üzere toplam 35 satır yer almaktadır. İkinci taşın ise batı yüzünde 9, doğu yüzünde 8, güney yüzünde 6 ve kuzey yüzünde 4 olmak üzere toplam 27 satır vardır. İki taşın toplam satır sayısı 62'yi bulmaktadır. Yazıtın 725 yılında dikildiği tahmin ediliyor. Tonyukuk, bu yazıtında ilk 47 satırda İlteriş Kağan ile Kapgan Kağan'ın Dönemleri'nden bahsetmektedir. Daha sonraki satırlarda ise kendisinden bahsederek Göktürk tarihi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Göktürkçe ile yazılmıştır, Türkçe'nin en eski örneklerinin başındadır.
    Tonyukuk, kitabesinde kendini şöyle anlatıyor:
    “Tanrı yarlığadığı (nasip ettiği) için Türk Budun içinde silahlı düşmanı gezdirmedim. Damgalı atı koşturmadım. İlteriş Kağan çalışmasaydı; ona uyarak ben kendim çalışmasaydım, il de millet de yok olacaktı. Çalıştığım için il, il oldu; millet de millet oldu. Kendim artık kocadım. Şimdi Bilge Kağan, Türk Budununu iyi idare ederek tahtında oturuyor.” Sözlerini kullanmıştır.
    0 2
  • Azerbaycan TÜRKLERİ ve Rusların TÜRK Emperyalizmi

    (Azerbaycan) Eskiden Sovyetler Birliği içerisindeydi. Bölünmüş bir ülke. Rus emperyalizmi tarafından... 19. Asırda ikiye bölündü. Ruslar Kuzey kısmını ele geçirdi. 1828'de İran'dan aldılar. Güney Kısmı bu güne kadar İran'ın elinde. Güney Azerbaycan'ın başkenti Tebriz. Tebriz'de Türkçe konuşanlar yaşar. Tüm Azerbaycan'da Türkçe konuşulur. Türk Halkı, Türk Dili ve Edebiyatı... Azebaycan Müziğini Türk Müziğinden ayırabilmek için Müzik ehli olmak gerek.

    Azeri ile Türkçe, 60 Türk Dili içerisinden birbirine en yakın olanlarıdır. Azeriler Türk kökenlidir. Normal Türkler yani. Ama Türkiye'dekilerden ayrım olsun diye kendilerine Azeri diyorlar. Ama Tarih ve köken olarak aynı soydan, hepsi birlikte Orta Asya'dan 1000 ile 1100 yılları arasında Orta Doğu'ya göç etti. Bu arada Müslüman da olmuşlardı. İran, Anadolu ve Orta Doğu'ya yerleştiler. İran'a, Anadolu'ya, Azerbaycan'a ardından da Avrupa'ya vardılar. 1912 yılına kadar Balkanlar'da pek çok Türk yaşıyordu. Makedonya'da halen Türk var. Yani Azeriler de Türk.

    Sovyet Diktatörü Stalin, Türk Birliği'ni sonsuza dek yıkmak istedi. Kültürel bölücülük siyaseti güttü.Cumhuriyetçiler ortaya çıkardı, tüm bu Cumhuriyetleri de Sovyetler Birliği'ne üye yapıldı. Özbekistan ve Azerbaycan gibi. Bunlar sözde cumhuriyetlerdi. Azemi bölmek için de cumhuriyetlerin halklarını karşılıklı ve zoraki göç ettirdi. Yani onları kendi sınırları içerisinde çürütmeye gitti. Sonra da Ermenilere Karabağ'ı verdiler. Hain bir siyaset yani. Bilerek ihtilaf oluşturdular. Potansiyel bir ihtilaf yaptılar ve başardılar da. Ermenistan Karabağ Bölgesi'ni 1992'de Rus yardımı ile işgal etti. Sonuçta bir milyon Azeri bölgeden kaçıp mülteci oldu. Propaganda Ermenilerin yararına idi. İslam Ülkesindeki zavallı Hristiyanlar.! Tam bir klişe yani. Haçlı seferleri gibi. Ermenilere hep zavallı olarak bakıldı. Hollanda'daki Azeriler protesto eylemi yaparak Hocalı Katliamı'na ilgi istedi. Bu olayın anısına Lahey'de heykel dikildi.

    Ruslar egemen oldukları Türklere Türk tehtidinden kurtulduk diyebilmek için onlara başka isimler verdiler. Türk Birliği'nden o kadar korkuyorlardı. Yani Rus siyaseti hep bölücü idi. Her cumhuriyete ayrı kültür empoze ettiler. Ayrı alfabe kullandırarak yazışmalarını, kitaplarını okumalarını önlediler. Zira Azerbaycan'dan Çin sınırına kadar tüm Türkler Doğu Türkçe'si konuşuyordu. Türkiye Türkçesi farklı bir Türk dili. Hepsi birbiri ile iletişim kurabiliyordu. Ama Ruslar iletişim kurtmalarını istemediler. Alfabe farklı harflerle değiştirildi. Kültür değişikliği, opera binaları dikildi. Halbuki Rus Operası dinletiliyordu. Milli folklora ve giyime önem verilirdi. Her Cumhuriyetin farklı giysisi yaratıldı. Faklılaşma için her çareye başvuruldu. Amaç Türk Birliğini unutmaları idi. Başaramadılar, ama çok uğraştılar.

    Stalin'in çizdiği sınırlar halen geçerli. Yani Stalin derin izler bırakarak Türkleri böldü. Azeriler Rusya ve İran'da tek toplum ve Türk olduklarını iyi biliyorlar. Türkiye ve Asya Türkleri ile kardeşler. Pan-Türkçülük yani tüm Türkler kardeş. Siyasi bir hayal ama kültürel bir duygu. Türkler siyasette gerçektir. Kendini ciddiye alan hiç bir Türk Lideri Orta Asya'yı feth ederim diye düş kurmadı. Rus müdahelesi İslam'ı sabotaj etti. Tarihi Camiiler restore edilse de Namaza kapatılıp tarihi eser haline getirildi.

    ( Dipçe: Sözler tamamen Hollandalı Türkolog; Prof. Alexander de Groot'e aittir. Sadece yazıya aktarma bana ait. )
    0 1
  • Cenghiz Han'ın Kuşu Sayesinde Ölümden Dönüşü

    cengiz han'ın kuşu sayesinde ölümden dönüşü
    bir gün, moğol hükümdarı cengiz han, ordusu ile ava çıkar. ava askerler ok ve yaylarıyla katılırken, cengiz han alışılageldiği gibi kolunun üzerinde, gökyüzünde yükselerek her yeri görebildiği ve dahası o mesafeden çıplak insan gözünün asla fark edemeyeceklerini ayırdettiği için her türlü oktan daha iyi ve net bir avcı olan en sevdiği hayvanı olan şahinini götürmüş (yanında kılıcı tabiki var.)
    yanında getirdiği ordusu en iyi avcılardan seçilmesine rağmen gün boyu hiç biri bir şey avlayamamıştır. cengiz han, hayal kırıklığı yaşamasına rağmen hala ümidini kaybetmemiştir.
    cengiz, ava tek başına devam etmek için diğerlerinden ayrılmış. ancak uzun süre tek başına dolandıktan sonra yorgun ve susuz düşmüş. yaz sıcakları yüzünden oraların zaten güçsüz akan dereleri de kurumuştur.

    sonunda nihayet bir mucize olmuş; tam önündeki büyük bir kayanın üzerinden hafif bir şırıltı eşliğinde incecik bir su akmaktaymış. hemen kolundaki şahini uçurmuş, her zaman yanında taşıdığı kadehini çıkarmış ve suya kavuşmanın verdiği keyifle yavaş yavaş doldurmaya başlamış... suyu tam dudaklarına götürdüğü sırada şahin üzerine doğru pike yaparak tek hamlede kadehi ellerinden almış ve uzak bir yere doğru yuvarlamış.cengiz han çok sinirlenmiş ancak şahinin kendisinin en sevdiği hayvanı olduğunu hatırlayarak ve onun da çok susamış olduğunu düşünerek kendini yatıştırmaya çalışmış. böylece kadehi yerden almış, bulandığı toz topraktan temizlemiş ve yeniden doldurmuş. ancak kadeh yarısına kadar dolmuşken şahin yeni bir pikeyle kadehi devirip suyu kuru toprağa dökmüş.cengiz han yüreğinin sıkıştığını hissetmiş, çünkü kendisine iyi avlarda eşlik etmiş, ona memnuniyetler yaşatmış bu hayvanı çok severmiş.
    ama bir imparator olduğunu da unutamaz, hiçbir koşulda, hiçkimsenin kendisine saygısızlık etmesine müsaade edemezmiş. böylece, ağır hareketlerle kuşağındaki kılıcı çıkarmış, kadehi yeniden eline almış ve bir gözü kaynakta bir gözü şahinde yeniden doldurmaya başlamış. kadeh neredeyse tamamen suyla dolmuş ve han tam içmeye yeltendiği anda şahin bir kez daha alçalıp kendisine doğru pike yapmış. han tek vuruşta hayvanın başını gövdesinden ayırmış ve kuş ayaklarının dibine düşmüş...

    cengiz han suyun kaynağını aramak üzere kayanın tepesine tırmanmış ve büyük bir şaşkınlıkla suyun geldiği küçük kuyuyu ve içinde ölü yatan küçük yılanı görmüş... yörenin en zehirli türlerinden biriymiş yılan ve eğer birkaç dakika önce o suyu içmiş olsaydı, bir kaç saat daha yaşamayacaktı..

    cengiz han kampa kucağında ölü kuşla dönmüş. sonradan da kuşun altından bir heykelinin yapılmasını emretmiş. heykelin bir kanadının üzerine: “sana hoş gelmeyen bir şeyler yaptığında bile dostunun dostu olmaya devam et”, diğer kanadına ise: “kızgınlıkla yapılan her eylem başarısızlığa mahkumdur!” sözlerinin kazınmasını istemiş.
    0 1
  • TÜRKlerle İlgili Sözler

    ''Önceden TÜRKLER Dünya'nın Batısı idi. Onlar Bize Hürâfe ve Batıl'ı Öğrettiler. Daha Sonra Kendileri Batılı Olsu Biz İse Batıcı.!''
    ( Ramazan COŞKUN )
    0 1
  • TÜRKlerle İlgili Sözler

    Silahlı milletin en canlı misali Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.
    ( Prusya ( Alman ) Mareşalı/Komutanı '' Moltke '' )
    0 1
  • Kırım Hanlığı ve Ceneviz Devleti'nin Kırım Yarımadası Mücadelesi

    Kırım Hanlığı – Ceneviz Mücadelesi
    • Kırım Yarımadası’na yerleşen Tatar Kabileleri, Yarımada’nın hayat tarzlarına elverişli bulunan bozkır kesimine yerleşmişlerdi. Şirin mirzaları ve hanlığın ilk merkezi ise Eski Kırım ( Solhat) idi. Burada XIII. YY’dan itibaren büyük bir koloni faaliyetleri içinde olan Ceneviz sahil kesiminde faaliyet gösteriyordu. Yarımada’nın en büyük şehri ve Ceneviz’in merkezi durumunda olan Kefe’den başka Doğuda; Kerç, Taman, Azak. Batıyaa doğru ise Sudak, Balıkoğa, biraz iç kesiminde yer alan Mankub ve ve İnkirman gibi şehirler bünyesinde kurulmuş bulunan ticari ağ, Ceneviz’in hakimiyet sahasını teşkil etmekte idi.

    •Sudak, Mankub ve Balıkoğa ahalisinin ahalisinin büyük bir kısmı Rum-Ortodoks ahalinden meydana gelmekte olup , Ceneviz’in faaliyetlerini yoğunlaştırdığı sırada Mankub ve Balıkoğa siyasi bir güç teşkil ediyor ve Ceneviz yayılmasından rahatsızlık duyuyordu. Hacı Giray I. , Ceneviz’e karşı mücadelesinde daha güçlü durumda olan ve Ceneviz hakimiyetinde bulunan Balkoğa’yu alacaktı. Hacı Giray I.’in Mankub’la aynı etnik yapıya sahip bulunanve Ceneviz’e bağlı olan Balıkoğa’nun Mankub Knezi’ne bağlanmasını kabul etmesinin sebebi , sahil kesiminde tesis edilmiş bulunan güçlü Ceneviz nüfuzunu kırmak ve yine bu güçlü rakibe karşı ittifak oluşturmaktı. Hacı Giray 1. , bu merhaleden sonra Mankub Knezi ve Balıkoğa ile beraber bütün sahil kesimine hakim olmak niyetindeydi.

    •Aleksy, 1433 sonbaharında kale halkının da desteği ile Balıkoğa’yu ele geçirdi. Bu hadiseden dolayı 1434 yazında Balıkoğa’yu ( Cembalo ) geri almak maksadı ile hazırlıklarına başlayan Ceneviz, 8 Haziran 1434 tarihinde donanma ile Balıkoğa’yı kuşatarak zapt etti.Kalede büyük bir katliam yaptıktan sonra 9 Haziran’da İnkirman ( Kalamiti ) kalesine yöneldi. Cenevizlilerin karadan yaptıkları kuşatma sırasında kale halkının tamamı firar etmiş, şehir boş kalmıştı. İnkirman’ı yağmaladıktan sonra ateşe veren Cenevizliler, geri dönerek Balıkoğa üzerinden Kefe’ye dönmeye başladılar. Ceneviz’e karşı bu hareketin diğer önemli mihrakını Solhat merkezli Kırım Hanlığı olduğunu bilen Cenevizliler, 14 Haziran 1434’te Solhat’ı muhasara etmeye karar verdiler. Bu maksatla harekete geçip önlerine çıkan kasaba ve köyleri yağma ve talandan ile etrafa dehşet saçan Ceneviz Ordusu, ani bir baskınla onları imha etmeyi planlayan Hacı Giray I. Tarafından izlenmekte idi. Hava sıcak olup yürüyüş sırasında Cenevizliler teçhizat ve silahlarını arabalara koymuşlardı.

    •Cenevizliler Solhat’a 5 mil uzaklıkta bulunan Kastadzon ( muhtemelen Kaçkorak veya Karaköz Köyleri ) yakınına geldiklerinde Hacı Giray I.’in ani bir baskınına uğradılar. Hacı Giray I. , meşhur sahte pusu ve ricat taktiği ( Turan Taktiği ) gereğince bozguna uğramış gibi geri çekilerek Cenevizlileri asıl kuvvetlerinin bulunduğu alana çekti. Düşmanın 8000, Kırımların ise 5000 kuvvetten oluştuğu maharebede Cenevizliler kesin bir surette mağlup edildiler. Kırım Akıncıları akşama kadar Ceneviz Ordusunu takip ve imha etti.
    Kırım Kuvvetleri, 27 Haziran 1434 yılında Balıkoğa’yu kuşattılar. Asıl birlikleri imha edilmiş bulunan Ceneviz, anlaşma yolunu denedi. Şimdilik Ceneviz’e üstünlüğü kabul ettirmenin yeterli olduğunu, ayrıca müstahkem surlarla çevrili bulunan kalenin alınmasının zorluğunu müdrik bulunan Hacı Giray I. , Cenevizlilerle mütakereyi kabul etti. 13 Temmuz’a kadar süren müzakereler sonucunda yapılan ayrıntıları kesin olarak bilinmeyen antlaşma ile Ceneviz’in Kırım Yarımadası üzerinde Kırım Hanlığı’nın hakimiyetini tanıdığı ve Hanlık ile sulh içinde bulunmaya yeğlediği anlaşılmaktadır. Nitekim, bu tarihlerden 1454 yılına kadar Kırım Hanlığı ve Ceneviz arasında sulha mugayir büyük çaplı bir hareket vukubulmamıştır. Bu antlaşma ile Kırım Hanlığı Kefe dahil bütün Yarımada’nın yüksek hakimi sıfatını kazanıyor, Cenevizliler ise sahil kesiminde ki ticaretlerini Hanlık’la sulh içinde sürdürme hakkını muhafaza ediyorlardı.

    •Bu mücadelelerin en mühim tarafı, meşru sınırları bölgenin etkin gücü tarafından tanınmış bir Kırım Hanlığı’nın mevcudiyetimi ortaya koymasıdır. Nitekim, Hacı Giray I.’in, Fatih Sultan Mehmet’e göndermiş bulunduğu 1453 tarihli bitikte Kırım Hanlığı’nın sınırlarını ‘’ Kırk Yer’de ve Kırım’da, Kefe’de ve Kerç’te ve Taman’da ve Kopa’da ve Kıpçak’da ve benim hükmüm yeten her yerde’’ ifadeleri ile tahdit ederken dayanaığı bu antlaşma olsa gerektir. Bu ifadeler, Haci Giray I.’ın hakimiyet iddiasının Kırım Yarımadası ile sınırlı olmadığı, Altınordu’nun bütün hakimiyet sahasına uzandığını ortaya koymaktadır.
    ( Kaynak: Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, Cilt 5, Sayfa149-150 )
    0 1
  • Kadeş Antlaşması

    Dünya da ki ilk barış antlaşması, Kadeş Antlaşması

    MÖ 13. yüzyılın başında, bazı kaynaklara göre MÖ 1285, bazı kaynaklara göre ise MÖ 1296, Yılında yapılan Kadeş Savaşı sonunda Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattuşili arasında imzalanmış barış antlaşmasıdır, Suriye topraklarının paylaşılması ile neticelenmiştir. Yakın Doğu’da imzalanmış ilk antlaşma olma niteliğini taşır. Şu güne kadar kaydedilmiş-bulunmuş en eski uluslararası antlaşma, olmasına karşın daha eski antlaşmaların varlığı kanıtlanmıştır. Orijinal olarak Akad dilinde yazılmış Mısır ve Hititçe'ye de kopyalanmış, eşit koşullar altında, İmzalanmış olan antlaşmanın kil tabletten kopyası Hitit İmparatorluğu'nun başkenti olan Hattuşa (Boğazköy) antik kentinde yapılan kazılar sonucu 1906 yılında bulunmuştur.

    Antlaşma Öncesi
    Mısır'da II. Ramses tahta geçmiş ve genel olarak mimari yönden ülkesini güzelleştirmiştir. Ayrıca düzeni kurmak ve ülkesinin gücünü göstermek için bazı askeri seferlere çıkmıştır, Bununla beraber tahta çıktığı dönemde ülkesinin, Hitit Devleti ile olan siyasi ve ekonomik sorunlarını da sırtlamıştır. Kadeş Savaşı hükümdarlığının en önemli olaylarından biridir. Savaşın nedeni M.Ö. 13. yüzyıl başlarında Mısır ve Hitit devletlerinin birbirine eşit kuvvetler haline gelmesi, Kral Muvatallis'in ülke sınırlarına yeniden şekil vermek istemesi, I. Şuppiluliuma döneminde Hitit Prensi Zannanza’nın kraliçe Ankesenamon ile evlenmek üzere Mısır'a giderken Mısırlılar tarafından öldürülmesi, ve bu iki büyük devletin ekonomik çıkarlarının Kuzey Suriye toprakları üzerinde birleşmesidir. Bir diğer neden ise Hitit egemenliğindeki Amurru şehir devletinin Mısır safına geçmesidir, İki büyük ordu Kadeş yakınlarında karşılaşmıştırlar ve savaş burada yapılmıştır, Christian Jacq'ın "Ramses Kadeş Savaşı" isimli kitabında; II.Ramses'in büyük bir başarı kazandığından, Hititleri darmadağın ettiğinden ve o zamanki Hitit kralı II. Muvatalli’in barış için yalvardığından bahseder, Aslında ne Mısır ne de Hitit Devleti'nin Kadeş Savaşı'nın gerçek galibi olduğu söylenemez. Ancak sadece Mısır kaynaklarına bakılmayıp objektif bir yaklaşım ele alınırsa askeri açıdan Hititlerin daha başarılı olduğunu söylemek mümkündür, Savaşın ardından III.Hattuşili döneminde II. Ramses ile Kadeş Antlaşması imzalanmıştır. Anlaşmanın Doğu'daki Asur tehdidine karşı da yapıldığı savunulabilir.
    0 1
  • Cenevizliler'e Karşı Kırım Hanlığı - Osmanlı İttifakı

    Ceneviz’e Karşı Osmanlı- Kırım İttifakı

    Hacı Giray I.’in Kırım Yarımadası üzerinde kurduğu hanlığın Ceneviz karşısında etkin bir şekilde mücadele edebilmesi için surları yıkacak teknolojinin elde edilmesi gerekiyordu. Hanlık bu imkandan mahrum idi. İstanbul’un fethini gerçekleştiren Fatih’in en büyük gayesi, denizlerdeki Latin üstünlüğüne son vermekti. Fatih’in Latinlilerle mücadelesi ile Hacı Giray I.’in mücadelesi hemen hemen aynı zamanda vukubulmuş, bu sayede iki Türk Devleti arasında 1454 yılında anlaşma ile tespit edilen ittifaka göre, Osmanlı ve Kırım Kuvvetleri Kefe’yi kuşatacak, alındığı taktirde Kefe Kırım Hanlığı’na verilecekti. Osmanlı Kuvvetleri ise ganaimle yetinecekti. Ayrıca nakliye hususunda donanmaları ile yardımcı olacaktı.

    Kefe’yi hedef alan bu antlaşma, Ceneviz nezdinde derhal etki yaptı. Kefe Cenevizlileri, Cenova’dan yardım isteyen mektuplar yolladılar. Bu mektuplarda Cenevizliler’in telaşı açık idi. Zaptedilen kalelerin Kırım Hanlığı’na verileceği, esir edilen Cenevizlilerin satılacakları bildiriliyordu.
    Anlaşma gereği hareket eden Kırım ve Osmanlı Kuvvetleri 11 Temmuz’da Kefe’yi muhasara etti. Demir Kahya kumandasında Osmanlı Donanması’nın denizden gerçekleştidiği muhasara, karadan 6000 kişilik Kırım Kuvveti tarafından yürütüldü. Muhasara sonunda Kefe alınamadıysa da, telaşa düşen Cenevizliler, müttefik güçlerin öne sürdü anlaşmayı kabul ettiler. Ceneviz, Kırım Hanı’na da ayrıca vergi vermeyi taahhüd etmişti.

    Bu aşamada iki Türk Devleti’nin Kırım Sahilleri üzerinde birbiriyle çatışan emelleri ortaya çıkmaktadır. Fatih’in usta politikası, Osmanlı ve Kırım menfaatlerinin iki devlet arasında soğukluğa yol açmasına mani olmuştur. Fatih’in Latinlilerle çok vüsatli bir mücadele içinde bulunması bakımından Kuzey Anadolu limanları ile Ege’deki Venedik ve Ceneviz üsleri öncelik taşıyor, Kırım Hanlığı ile Ceneviz’in mücadelelerinin sonucuna göre Kırım üzerinde politika yürütmek bu stratejiye uygun düşüyordu.

    Kırım vukuatı hususunda Osmanlı diplamasisinin bekleme dönemine girmesi Ceneviz’i rahatlatmış, Hacı Giray I. Marifeti ile güçlenen Kırım Hanlığı’nın zayıflaması yolunda ki politikaları uygulama imkanı bulmasını sağlamıştı. Ceneviz, Hacı Giray I. Ve oğlu Haydar arasında 1455’te cerayan eden dahili mücadelede Haydar’ı destekleyip Hacı Giray I.’i uzaklaştırmak sureti ile hanlığın zayıflamasına neden olmuştur. Hanlığın yeni serpilmekte olan gücünün bu şekilde dış müdahaleye maruz kalması yerli ümera tarafından tehlikeli görülerek Hacı Giray I. Desteklenmiş, Haydar ise Litvanya’ya sığınmak suretiyle tahtını terk etmek zorunda kalmıştır. Bu hadiseden sonra hakimiyeti ele geçiren Hacı Giray I. Duruma hakim olmuş, Kırım Hanlığı yükselişini sürdürmüştür. Hacı Giray I. , 1466-67 senesinde vefat etmiş, bir rivayete göre Bahçesaray’da Salacık Mevkiine, bir rivayete göre Eski Kırım ( Solhat) ’a defnedilmiştir.
    ( Kaynak: Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, Cilt 5, Sayfa 151-152
    0 2
  • Cenevizliler'e Karşı Kırım Hanlığı - Osmanlı İttifakı

    @Ramazan Eline sağlık harika bir yazı dizisi olmuş.
    0 2
  • Cenevizliler'e Karşı Kırım Hanlığı - Osmanlı İttifakı

    @Ramazan Eline sağlık harika bir yazı dizisi olmuş.
    0 2
  • Cenevizliler'e Karşı Kırım Hanlığı - Osmanlı İttifakı

    Teşekkür Ederim. Bunu okul kütüphanesindeki ansiklopediden yazdım, bayağı zorladı ya. :)
    0 1
  • Tarih'te İlk Biyolojik Savaş

    Avrupa'da, diğer adı '' kara ölüm '' olan veba hastalığı korkusu başlamıştı. İnsanların korkularından faydalanmakta usta olan Cengiz Han; kendine teslim olmayan Doğu Avrupa'daki bazı kalelere, o güne kadar görülmemiş askeri bir strateji, acımasız ve bir o kadar da kolay olan bir saldırı başlattı.

    Cengiz Han; Teslim olmayan kalelere Mancınıkla vebadan ölmüş kişilerin cesetlerini attırdı. Bu şekilde veba önce kaledeki askerlere ve çevredeki diğer kalelere, daha sonra ise bütün Avrupa'ya hızla yayıldı.

    Avrupa nüfusunun 1/3'ü bu hastalıktan öldü. Ölenler arasında Avrupa'nın bir ucunda olup, Cengiz'in Ordusu'ndan hiç bir asker dahi görmeden ölen Krallar vardı.

    Hayatta kalanlar ise şehirleri terkedip dağlık alanlarda yalnız yaşamaya başladı.
    Bu olay, günümüzde dahi insanlık için büyük bir tehlike olan kitle imha silahlarının başlangıcı yani atasıydı.
    0 1
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.