Ramazan
Bir Gün Tüm TÜRK Devletleri ile Çin Seddinde Buluşacağız.
En Beğenilen Yazar Sırası
:
6
Toplam Başlık Sayısı
:
22
Toplam Puanı
:
199
Toplam Giri Sayısı
:
46
Bu Ayki Puanı
:
-8
En Aktif Yazar Sırası
:
6
  • Gazeteci Şerif Bey Nam-ı Diğer Mustafa Kemal

    ( Mustafa Kemal, Trablusgarp Savaşı'na Mısır'daki güvenlik noktalarında Türk Subay olduğu anlaşılmaması için '' Mustafa Şerif Bey '' kod adı ile gitmiştir. )

    İstanbul'da çıkan '' Tanin Gazetesi '' muhabiri Mustafa Şerif Bey ve yol arkadaşları, bir Rus gemisine binerek Mısır'a ulaşmışlardı. İskenderiye'deki gazeteciler, savaşın sürdüğü Trablusgarp'a geçmenin yollarını araştırıyorlardı.

    Şerif Bey ve arkadaşları, serüven dolu bir yolculuk yaparak Trablusgarp'a geçtiler. Çölde yol alırken verdikleri akşam molalarında, yaktıkları ateşin karşısına geçip, pitoresk sohbetler yapmışlardı. Mısır kontrol noktalarını, Türk subayları oldukları anlaşılmasına karşın çeşitli yöntemlerle aştılar ve sınırı geçerek Tobruk ( Trablusgarp/Libya ) yakınlarındaki Türk karargahına ulaştılar. Bindikleri develerden inen yolculardan ilk olarak Gazeteci Şerif Bey karşılayanlara kendini tanıttı: '' Ben, Erkan-ı Harp Kolağası ( Kurmay
    Kıdemli Yüzbaşı ) Mustafa Kemal. ''

    Diğer gönüllüler ise farklı kimliklere yola çıkan ünlü hatip Naci ( Ömer Naci ), İttihat Terakki'nin tanınmış fedaisi Yakup Cemil, Üsteğmen Hakkı Bey ve sonradan gruba katılan Nuri ( Conker ) ve Fuat ( Bulca ) Beylerdi.

    Enver Bey'in 24 Ekim 1912'de yazdığı sicilde Mustafa Kemal'in Trablusgarp Ordusuna katılışı 18 Aralık 1911 olarak belirtilmiştir.
    30 Kasım 1911'de Enver Bey'e yollanan bir mesaj, hazırlık işleriyle uğraşan Mustafa Kemal'i sevindirecekti: ''kurmay Kıdemli Yüzbaşı Mustafa Kemal şimdiki görevinde istihdam edilmek üzere sırasıyla genel terfi içinde rütbesi binbaşılığa yükselmiştir. ''

    Yakın gelecekte ülke kadaerinde çok önemli roller üstlenecek olan iki subay; Enver ve Mustafa Kemal ilk kez Trablusgarp'ta yakın ve dostça bir çalışma içerisindeydiler. Enver Bey, 19 Aralık günü, Mustafa Kemal'e bir mesaj göndererek '' Tobruk ve çevresi Ethem Paşa'nın sorumluluğundadır. Kendisi muktedir bir komutan olsa da sizin yardımınıza ihtiyacı vardır'' diyordu.

    22 Aralık 1911 Tarihinde Mustafa Kemal tarafından yönetilen askerler Tobruk Zaferi'ni kazandı. Enver Bey, gösterdiği başarılarından dolayı Mustafa Kemal'i 21 Şubar günü Derne Komutanlığına atadı. Mustafa Kemal, yokluklarla sürdürülen mücadelenin ortasındaydı. Derne'de bulunan Ayn-Mansur Karargahı'ndan, yakın arkadaşı Salih ( Bozok ) Bey'e gönderdiği bir mektupta düşüncelerini şöyle ifade etmişti: '' Biz vatana borçlu olduğumuz fedakarlık derecelerini düşündükçe bugüne kadar yapılan hizmeti pek değersiz buluyoruz. Vicdanımızdan gelen bir ses, bize vatanın bu sıcak ve samimi ufuklarını tamamen temizlemedikçe gemilerimizin Tobruk, Derne, Bingazi ve Trablusgarp limanlarında tekrar demir atmış olduğunu görmedikçe vazifemizi bitirmiş sayamacağımızı ihtar ediyor. Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mesut olacaktır. Çünkü kendi selametini, kendi saadetini memleketin ve milletin saadeti için feda edebilen vatan evlatları çoktur.''

    Balkanlar'da gelişen acil durum karşısında Trablusgarp Mücadelesi'ne son vermek gerekiyordu. Gönüllü subaylar belirli bir sıra ile yeni görev yerlerine gönderildiler.

    Trablusgarp, Mustafa Kemal için ilk savaştı. Daha sonra yayımladığı anılarında, oradaki kahramanlığı abartısız bir dille anlatmıştır: '' Muharbede yağan mermi yağmuru o yağmurdan ürkmeyenleri, ürkenden daha az ıslatır diyeceğim. Gerçekten böyle olamsaydı, Trablusgarp Harbi'ne katılan bütün arkadaşlarımızdan mutlaka Trablusgarp'ta Hums'ta, Bingaz'de, Derne'de ve Tobruk'taki İtalyan İstihdamlarının karşısında bugün kemiklerinin dahi kalmaması icap ederdi.''
    0 1
  • Batı'nın Ermenileri Sevmesinin Nedeni

    Teşekkür ederim :)
    0 0
  • Batı'nın Ermenileri Sevmesinin Nedeni

    TÜRKLER, Anadolu'ya geldiğinde yerel halklarla gayet iyi geçinmiştir. Ermeniler de bu yerel halklardan başlıca gelenleri idi. Aralarında Selçuklu ve Osmanlı Devletleri'nde önemli yerlere gelenleri de vardı, köyünde tarlasıyla, hayvanıyla uğraşanı da... Bu durum 19. YY'a kadar devam etti.

    Fransız İhtilali ve sonrasında gelen Milliyetçilik akımı dünyayı kavuruyordu. Bu fırtınaya Osmanlı'da önce Sırplar, Sonra Rumlar ve Arnavutlar Katılmıştı. Tabii ki bunları körükleyen çok sevdiğimiz bir 'Batı' vardı... Ve aynı batı bu sefer de ermenileri hedef almıştı. Yüzyıllarca kardeşlik içinde yaşayan iki milleti ayırma vakti gelmişti onlar için... Ruslar başta olmak üzere Batılı ülkeler Ermenilere, kendi devletlerini kurma sözü verdi ve bu söz
    karşılığında Osmanlı'ya karşı büyük bir ihanet istedi... Ve yaptırdı da...

    Ermeni çetelerinin faaliyetleri birbirini izledi, Trablus ve Balkan Savaşları'dan sonra, Ermenilerin istediği en büyük fırsat ayaklarına gelmişti. Dünya büyük bir savaşla inliyordu ve bu savaşta Ermenilerin büyük bir kısmına egemen olan Osmanlı'da vardı... Batılı bu fırsatı kaçırmayacak ve Ermenilere sonu gelmeyen yardımlara devam edecekti...

    Osmanlı Cephelerde savaşırken bir yandan da Ermeni çeteleri ile ilgilenmek zorundaydı. Azgınlıkta sınır tanımayan bu çeteler arkasına koca bir milleti almıştı artık. Önüne ne geldiyse yakıp yıktılar, katliamlar, facialar birbirini izledi... İstanbul Hükümeti'nin sabrı kalmamıştı artık. Tehcir kararı aldılar. Bu sayede yükü hafiflemiş olacaktı Ve gerçekleşti...

    Tehcirden geride kalan Ermeniler, tekrar güçlendikten sonra yavaş yavaş devletleşmeye başlamıştı, bu sırada 1. Dünya Savaşı son bulmuş, İtilaf Devletleri Anadolu'yu yer yer işgal etmişti. Ve bir anda '' Milli Mücadele '' başlamış ve TÜRK Milleti yine 7 düvel ile varlık yokluk mücadelesine girmişti...

    Ermeniler de artık tamamen düşmandı. İtilaf Devletlerine her türlü yardımı yapmaktalardı, İtilaf Devletleri de kendilerine... Bu yardımlar kısa sürdü ve herkes kendi derdine düştü...
    Doğu Anadolu'yu işgal eden ermenileri artık çıkarma vakti gelmişti. Kazım Karabekir, TBMM tarafından Doğu Cephesi'ne atandı ve bir kaç gün içinde çatışmalar savaşa döndü. Bu savaşta Kazım Karabekir kısa sürede Ermeni ordularını bertaraf etmişti. Ruslardan yardım isteyen ermeniler, Yeni kurulan '' Bolşevikler'' den istediğini alamadı. Bu sefer de ABD'nin kapısına gitseler de yine başarılı olamadılar. Ve artık '' ''Gümrü Anlaşması'' ile bu cephe kapanmış ve uzun süre susturulmuştu.

    1992'de Sosyetler Birliği bir anda Dağıldı ve yeni devletler kuruldu. Bu devletler arasında yine bir '' Ermenistan '' vardı. Bu devlet kurulur kurulmaz, diğer eski bir Soyvet olan Azerbaycan ile mücadeleye girişti. Rusları yine yanına almayı başardı, sonra da sürekli bir çatışma ve TÜRK Katliamları birbirini izledi. Zulümler, ölümler TÜRK'e idi... Ve dünya bu zulme sesini çıkarmamaktaydı, hala da öyle...

    Peki Neden?

    1. Resimde ; 1992 Yılından Beri Varlığını Sürdüren, Ermenistan Cumhuriyeti'nin Siyasi Haritası. Şöyle Bir Baktığımızda Kafkaslar ve Anadolu'nun Kesiştiği Bir Bölgede Kurulmuş, Masum Bir Devlet Gibi Duruyor. ( Tabii ki Haritaya Göre... )

    2. Resimede ise ; Ermenistan'ın, Aral Gölü Merkezli Bir Bölge Haritasından Siyasi Görünüşü Karşımıza Çıkmaktadır. Fazla Dikkate Gerek Yok! Ermenistan'ın Sağ Tarafına Baktığımızda Azerbaycan'ı, Azıcık Daha Sağa Bakarsak 4 Tane TÜRK Devletini, Yani Öz ve Öz Kardeşimizi ve Bir Tane De ( Tacikistan ) Binlerce Yıl TÜRK Egemenliğinde Varlığını Sürdürmüş ve TÜRKle İyi Geçinen Nadir Bir Millet ve Onun Devleti...

    Hala Anlamadınız mı, TÜRK Düşmanları'nın ve Dünya'nın Neden Bu Kadar Ermeni Sevdalısı(!) Olduğunu? Eğer TÜRKİYE Veya Azerbaycan, Herhangi Bir Şekilde Ermeni Devleti'ni Ortadan Kaldırırsa, TÜRKİYE ( ve KKTC ) İle Diğer 5 TÜRK Ve 1 Tacik Devlet Olmak Üzere 8 Kardeş Devlet'in Arasında Büyük Bİr Bağlantı Sağlanmış Olacak. Sonrası İse Çorap Söküğü Misali...
    Çorap söküğünden kastımızın '' TÜRK Birliği '' için atılacak adımlar olduğunu belirmek isterim.

    Rusya ve Batı, Ermenistan'ı TÜRK Devletler'i Arasında Bir Duvar Olarak Kulllanıyorlar ve Eğer ermeniler ortadan kalkarsa TÜRKLER'in boş durmayacağını çok iyi biliyorlar. Şu anda Azerbaycan- Ermenistan arasında Karabağ Sorunu var ve her iki ülke de BM tarafından silah ambargosu altında. Ama ermeni ordusundan çıkan gizli silahlara baktığımızda, bu ambargo sadece Azerbaycan'a uygulanıyor. Bu durum en açık kanıtırır.
    0 1
  • Baycu Noyan - Askeri Faaliyetler

    Moğol Devleti'nin en önemli komutanlarından birisi olan Baycu Noyan ; Moğollar'ın Hazar Denizi'nin Batısı'nı ( Yani Anadolu, Kafkaslar ve Irak-Suriye'yi ) ele geçirmesinde büyük katkı sağlamış, askeri dehası ile ön plana çıkmış büyük bir komutandır.

    Kimilerine göre cani bir ölüm makinesi, kimilerine göre de devleti için savaştan savaşa koşmuş büyük bir kurmaydır.
    Ne olursa olsun, her iki durum da Baycu Noyan'ın 13. YY'a damgasını vurmasını alıkoymamakla beraber askeri stratejisini ve dehasını da göz ardı ettiremez.

    Peki bu, Baycu Noyan ne tür askeri faaliyetlerde bulundu. İşte bilinen askeri faaliyetleri;

    •1228 Yılında İsfahan Seferine katıldı.

    •Daha sonra Kafkasya'da Cormagon Noyan' ın himayesinde askeri faaliyetlerde bulundu.

    •1241 Yılında Cormagon ölünce, Moğollar'ın Mugan Ordusu'nun başına getirildi.

    •1242 Yılında Erzurum'u kuşattı ve tez zamanda aldıktan sonra surları yıkarak geri döndü.

    •1243 Yılında Kösedağ Savaşı'nda Anadolu Selçuklular'ı yenerek çöküş dönemine soktu.

    •1245 Yılında D.Bakır ve Ahlat'ı aldı. 1246 Yılında Moğol Devleti'nin yeni hükümdarı Güyük Han tarafından görevinden alındı.

    •1251 yılında tahta geçen Yeni Moğol Hükümdarı Möngke tarafından tekrar görevine döndü.

    •1258 Yılında Elbistan'ı ele geçirdi.

    •1258 Düceyil Muharebesi'nde Abbasi Ordusu'nu tamamen yok etmiştir.

    •Daha sonra ise Bağdat Seferi'ne (1258) katılarak Şehrin alınmasında büyük rol oynamıştır.

    ( Dipçe: Noyan: Moğol ve ( Bazı ) TÜRKLER'de '' Savaşa Giden Süvari Komutanlarına Verilen Ünvan''dır. Ketboğa Noyan, Cormogon Noyan, Baycu Noyan... bu unvana layık olmuş en bilindik komutanlardır. )
    0 2
  • Tarih'te İlk Biyolojik Savaş

    Evet, sadece Avrupa değil diğer bölgelere de yayılma oluyor. Ama Avrupa'da tam bir katliam oluyor. Sonuç olarak bu katliamlar hiç bir devletin işine yaramıyor. Sadece Moğollara ve sonra Kurulan Altın Ordu Devleti'ne, Kuzey Batı'dan tehtit unsuru kalmıyor.
    0 0
  • Tarih'te İlk Biyolojik Savaş

    Evet. Alınamayan şehir ve kaleleri bu şekilde almaya çalıştılar. Bölgede ki hatta Avrupa'nın neredeyse tamamamı savunmasız hale geldi ama buraya gelen geri çıkamıyordu. Yani sadece bir tür katliamdan ibaret kaldı.
    0 0
  • Tarih'te İlk Biyolojik Savaş

    Tam bir kaynak yok, ama Avrupa'da ki veba hastalığınının doruk noktasına baktığımızda Cengiz Han'ın ölümünden 9-10 yıl sonra başlıyor. Ama Cengiz Han ölmeden önce büyük komutanlarına, Kırım ve Dğu Avrupa'ya seferler düzenletiyor. Bu seferler başarılı olamasa da bu tür bir saldırı başlatıyo olabilir. Tabi Cengiz'den sonra Hazar Denizi'nin Kuzey ve Güney Batısı ile en çok Hülagü ilgileniyor. Onun da bir takım saldırıları olabilir. Dediğim gibi bu konu hakkında çok az bilgi var ama kesin sonuç İlk biyolojik Saldırı'yı Cengiz Han veya sonrakiler yaptığı aşikar.
    0 0
  • Tarih'te İlk Biyolojik Savaş

    Avrupa'da, diğer adı '' kara ölüm '' olan veba hastalığı korkusu başlamıştı. İnsanların korkularından faydalanmakta usta olan Cengiz Han; kendine teslim olmayan Doğu Avrupa'daki bazı kalelere, o güne kadar görülmemiş askeri bir strateji, acımasız ve bir o kadar da kolay olan bir saldırı başlattı.

    Cengiz Han; Teslim olmayan kalelere Mancınıkla vebadan ölmüş kişilerin cesetlerini attırdı. Bu şekilde veba önce kaledeki askerlere ve çevredeki diğer kalelere, daha sonra ise bütün Avrupa'ya hızla yayıldı.

    Avrupa nüfusunun 1/3'ü bu hastalıktan öldü. Ölenler arasında Avrupa'nın bir ucunda olup, Cengiz'in Ordusu'ndan hiç bir asker dahi görmeden ölen Krallar vardı.

    Hayatta kalanlar ise şehirleri terkedip dağlık alanlarda yalnız yaşamaya başladı.
    Bu olay, günümüzde dahi insanlık için büyük bir tehlike olan kitle imha silahlarının başlangıcı yani atasıydı.
    0 1
  • TÜRKlerle İlgili Sözler

    '' On ulusun, on yiğit adamının gücü tek bir kimsede toplansa yine bir Türk'e bedel olmaz. Türklerin en çok konuştuğu şey savaştır, zaferdir. Eğlenceleri ise attır, silahtır. Türklerin doğrulukları ve namuslulukları ne kadar övülse yeridir. ''
    - Charles Mcfarlene
    0 0
  • Cenevizliler'e Karşı Kırım Hanlığı - Osmanlı İttifakı

    Teşekkür Ederim. Bunu okul kütüphanesindeki ansiklopediden yazdım, bayağı zorladı ya. :)
    0 1
  • Cenevizliler'e Karşı Kırım Hanlığı - Osmanlı İttifakı

    Ceneviz’e Karşı Osmanlı- Kırım İttifakı

    Hacı Giray I.’in Kırım Yarımadası üzerinde kurduğu hanlığın Ceneviz karşısında etkin bir şekilde mücadele edebilmesi için surları yıkacak teknolojinin elde edilmesi gerekiyordu. Hanlık bu imkandan mahrum idi. İstanbul’un fethini gerçekleştiren Fatih’in en büyük gayesi, denizlerdeki Latin üstünlüğüne son vermekti. Fatih’in Latinlilerle mücadelesi ile Hacı Giray I.’in mücadelesi hemen hemen aynı zamanda vukubulmuş, bu sayede iki Türk Devleti arasında 1454 yılında anlaşma ile tespit edilen ittifaka göre, Osmanlı ve Kırım Kuvvetleri Kefe’yi kuşatacak, alındığı taktirde Kefe Kırım Hanlığı’na verilecekti. Osmanlı Kuvvetleri ise ganaimle yetinecekti. Ayrıca nakliye hususunda donanmaları ile yardımcı olacaktı.

    Kefe’yi hedef alan bu antlaşma, Ceneviz nezdinde derhal etki yaptı. Kefe Cenevizlileri, Cenova’dan yardım isteyen mektuplar yolladılar. Bu mektuplarda Cenevizliler’in telaşı açık idi. Zaptedilen kalelerin Kırım Hanlığı’na verileceği, esir edilen Cenevizlilerin satılacakları bildiriliyordu.
    Anlaşma gereği hareket eden Kırım ve Osmanlı Kuvvetleri 11 Temmuz’da Kefe’yi muhasara etti. Demir Kahya kumandasında Osmanlı Donanması’nın denizden gerçekleştidiği muhasara, karadan 6000 kişilik Kırım Kuvveti tarafından yürütüldü. Muhasara sonunda Kefe alınamadıysa da, telaşa düşen Cenevizliler, müttefik güçlerin öne sürdü anlaşmayı kabul ettiler. Ceneviz, Kırım Hanı’na da ayrıca vergi vermeyi taahhüd etmişti.

    Bu aşamada iki Türk Devleti’nin Kırım Sahilleri üzerinde birbiriyle çatışan emelleri ortaya çıkmaktadır. Fatih’in usta politikası, Osmanlı ve Kırım menfaatlerinin iki devlet arasında soğukluğa yol açmasına mani olmuştur. Fatih’in Latinlilerle çok vüsatli bir mücadele içinde bulunması bakımından Kuzey Anadolu limanları ile Ege’deki Venedik ve Ceneviz üsleri öncelik taşıyor, Kırım Hanlığı ile Ceneviz’in mücadelelerinin sonucuna göre Kırım üzerinde politika yürütmek bu stratejiye uygun düşüyordu.

    Kırım vukuatı hususunda Osmanlı diplamasisinin bekleme dönemine girmesi Ceneviz’i rahatlatmış, Hacı Giray I. Marifeti ile güçlenen Kırım Hanlığı’nın zayıflaması yolunda ki politikaları uygulama imkanı bulmasını sağlamıştı. Ceneviz, Hacı Giray I. Ve oğlu Haydar arasında 1455’te cerayan eden dahili mücadelede Haydar’ı destekleyip Hacı Giray I.’i uzaklaştırmak sureti ile hanlığın zayıflamasına neden olmuştur. Hanlığın yeni serpilmekte olan gücünün bu şekilde dış müdahaleye maruz kalması yerli ümera tarafından tehlikeli görülerek Hacı Giray I. Desteklenmiş, Haydar ise Litvanya’ya sığınmak suretiyle tahtını terk etmek zorunda kalmıştır. Bu hadiseden sonra hakimiyeti ele geçiren Hacı Giray I. Duruma hakim olmuş, Kırım Hanlığı yükselişini sürdürmüştür. Hacı Giray I. , 1466-67 senesinde vefat etmiş, bir rivayete göre Bahçesaray’da Salacık Mevkiine, bir rivayete göre Eski Kırım ( Solhat) ’a defnedilmiştir.
    ( Kaynak: Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, Cilt 5, Sayfa 151-152
    0 2
  • Kırım Hanlığı ve Ceneviz Devleti'nin Kırım Yarımadası Mücadelesi

    Kırım Hanlığı – Ceneviz Mücadelesi
    • Kırım Yarımadası’na yerleşen Tatar Kabileleri, Yarımada’nın hayat tarzlarına elverişli bulunan bozkır kesimine yerleşmişlerdi. Şirin mirzaları ve hanlığın ilk merkezi ise Eski Kırım ( Solhat) idi. Burada XIII. YY’dan itibaren büyük bir koloni faaliyetleri içinde olan Ceneviz sahil kesiminde faaliyet gösteriyordu. Yarımada’nın en büyük şehri ve Ceneviz’in merkezi durumunda olan Kefe’den başka Doğuda; Kerç, Taman, Azak. Batıyaa doğru ise Sudak, Balıkoğa, biraz iç kesiminde yer alan Mankub ve ve İnkirman gibi şehirler bünyesinde kurulmuş bulunan ticari ağ, Ceneviz’in hakimiyet sahasını teşkil etmekte idi.

    •Sudak, Mankub ve Balıkoğa ahalisinin ahalisinin büyük bir kısmı Rum-Ortodoks ahalinden meydana gelmekte olup , Ceneviz’in faaliyetlerini yoğunlaştırdığı sırada Mankub ve Balıkoğa siyasi bir güç teşkil ediyor ve Ceneviz yayılmasından rahatsızlık duyuyordu. Hacı Giray I. , Ceneviz’e karşı mücadelesinde daha güçlü durumda olan ve Ceneviz hakimiyetinde bulunan Balkoğa’yu alacaktı. Hacı Giray I.’in Mankub’la aynı etnik yapıya sahip bulunanve Ceneviz’e bağlı olan Balıkoğa’nun Mankub Knezi’ne bağlanmasını kabul etmesinin sebebi , sahil kesiminde tesis edilmiş bulunan güçlü Ceneviz nüfuzunu kırmak ve yine bu güçlü rakibe karşı ittifak oluşturmaktı. Hacı Giray 1. , bu merhaleden sonra Mankub Knezi ve Balıkoğa ile beraber bütün sahil kesimine hakim olmak niyetindeydi.

    •Aleksy, 1433 sonbaharında kale halkının da desteği ile Balıkoğa’yu ele geçirdi. Bu hadiseden dolayı 1434 yazında Balıkoğa’yu ( Cembalo ) geri almak maksadı ile hazırlıklarına başlayan Ceneviz, 8 Haziran 1434 tarihinde donanma ile Balıkoğa’yı kuşatarak zapt etti.Kalede büyük bir katliam yaptıktan sonra 9 Haziran’da İnkirman ( Kalamiti ) kalesine yöneldi. Cenevizlilerin karadan yaptıkları kuşatma sırasında kale halkının tamamı firar etmiş, şehir boş kalmıştı. İnkirman’ı yağmaladıktan sonra ateşe veren Cenevizliler, geri dönerek Balıkoğa üzerinden Kefe’ye dönmeye başladılar. Ceneviz’e karşı bu hareketin diğer önemli mihrakını Solhat merkezli Kırım Hanlığı olduğunu bilen Cenevizliler, 14 Haziran 1434’te Solhat’ı muhasara etmeye karar verdiler. Bu maksatla harekete geçip önlerine çıkan kasaba ve köyleri yağma ve talandan ile etrafa dehşet saçan Ceneviz Ordusu, ani bir baskınla onları imha etmeyi planlayan Hacı Giray I. Tarafından izlenmekte idi. Hava sıcak olup yürüyüş sırasında Cenevizliler teçhizat ve silahlarını arabalara koymuşlardı.

    •Cenevizliler Solhat’a 5 mil uzaklıkta bulunan Kastadzon ( muhtemelen Kaçkorak veya Karaköz Köyleri ) yakınına geldiklerinde Hacı Giray I.’in ani bir baskınına uğradılar. Hacı Giray I. , meşhur sahte pusu ve ricat taktiği ( Turan Taktiği ) gereğince bozguna uğramış gibi geri çekilerek Cenevizlileri asıl kuvvetlerinin bulunduğu alana çekti. Düşmanın 8000, Kırımların ise 5000 kuvvetten oluştuğu maharebede Cenevizliler kesin bir surette mağlup edildiler. Kırım Akıncıları akşama kadar Ceneviz Ordusunu takip ve imha etti.
    Kırım Kuvvetleri, 27 Haziran 1434 yılında Balıkoğa’yu kuşattılar. Asıl birlikleri imha edilmiş bulunan Ceneviz, anlaşma yolunu denedi. Şimdilik Ceneviz’e üstünlüğü kabul ettirmenin yeterli olduğunu, ayrıca müstahkem surlarla çevrili bulunan kalenin alınmasının zorluğunu müdrik bulunan Hacı Giray I. , Cenevizlilerle mütakereyi kabul etti. 13 Temmuz’a kadar süren müzakereler sonucunda yapılan ayrıntıları kesin olarak bilinmeyen antlaşma ile Ceneviz’in Kırım Yarımadası üzerinde Kırım Hanlığı’nın hakimiyetini tanıdığı ve Hanlık ile sulh içinde bulunmaya yeğlediği anlaşılmaktadır. Nitekim, bu tarihlerden 1454 yılına kadar Kırım Hanlığı ve Ceneviz arasında sulha mugayir büyük çaplı bir hareket vukubulmamıştır. Bu antlaşma ile Kırım Hanlığı Kefe dahil bütün Yarımada’nın yüksek hakimi sıfatını kazanıyor, Cenevizliler ise sahil kesiminde ki ticaretlerini Hanlık’la sulh içinde sürdürme hakkını muhafaza ediyorlardı.

    •Bu mücadelelerin en mühim tarafı, meşru sınırları bölgenin etkin gücü tarafından tanınmış bir Kırım Hanlığı’nın mevcudiyetimi ortaya koymasıdır. Nitekim, Hacı Giray I.’in, Fatih Sultan Mehmet’e göndermiş bulunduğu 1453 tarihli bitikte Kırım Hanlığı’nın sınırlarını ‘’ Kırk Yer’de ve Kırım’da, Kefe’de ve Kerç’te ve Taman’da ve Kopa’da ve Kıpçak’da ve benim hükmüm yeten her yerde’’ ifadeleri ile tahdit ederken dayanaığı bu antlaşma olsa gerektir. Bu ifadeler, Haci Giray I.’ın hakimiyet iddiasının Kırım Yarımadası ile sınırlı olmadığı, Altınordu’nun bütün hakimiyet sahasına uzandığını ortaya koymaktadır.
    ( Kaynak: Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, Cilt 5, Sayfa149-150 )
    0 1
  • TÜRKlerle İlgili Sözler

    '' TÜRKLER'de imparatorluk kurma eğilimi vardır. TÜRKLER, Sözcüğün tam anlamıyla yeryüzünün hükümdarlarıdır. Ve Tanrı'nın, Onları Dünya'ya nizam vermesi için yarattığına inanıyorum. ''
    Fransız Tarihçi; Jean Paul Roux
    0 0
  • TÜRKlerle İlgili Sözler

    Silahlı milletin en canlı misali Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.
    ( Prusya ( Alman ) Mareşalı/Komutanı '' Moltke '' )
    0 1
  • TÜRKlerle İlgili Sözler

    ''Önceden TÜRKLER Dünya'nın Batısı idi. Onlar Bize Hürâfe ve Batıl'ı Öğrettiler. Daha Sonra Kendileri Batılı Olsu Biz İse Batıcı.!''
    ( Ramazan COŞKUN )
    0 1
  • Azerbaycan TÜRKLERİ ve Rusların TÜRK Emperyalizmi

    (Azerbaycan) Eskiden Sovyetler Birliği içerisindeydi. Bölünmüş bir ülke. Rus emperyalizmi tarafından... 19. Asırda ikiye bölündü. Ruslar Kuzey kısmını ele geçirdi. 1828'de İran'dan aldılar. Güney Kısmı bu güne kadar İran'ın elinde. Güney Azerbaycan'ın başkenti Tebriz. Tebriz'de Türkçe konuşanlar yaşar. Tüm Azerbaycan'da Türkçe konuşulur. Türk Halkı, Türk Dili ve Edebiyatı... Azebaycan Müziğini Türk Müziğinden ayırabilmek için Müzik ehli olmak gerek.

    Azeri ile Türkçe, 60 Türk Dili içerisinden birbirine en yakın olanlarıdır. Azeriler Türk kökenlidir. Normal Türkler yani. Ama Türkiye'dekilerden ayrım olsun diye kendilerine Azeri diyorlar. Ama Tarih ve köken olarak aynı soydan, hepsi birlikte Orta Asya'dan 1000 ile 1100 yılları arasında Orta Doğu'ya göç etti. Bu arada Müslüman da olmuşlardı. İran, Anadolu ve Orta Doğu'ya yerleştiler. İran'a, Anadolu'ya, Azerbaycan'a ardından da Avrupa'ya vardılar. 1912 yılına kadar Balkanlar'da pek çok Türk yaşıyordu. Makedonya'da halen Türk var. Yani Azeriler de Türk.

    Sovyet Diktatörü Stalin, Türk Birliği'ni sonsuza dek yıkmak istedi. Kültürel bölücülük siyaseti güttü.Cumhuriyetçiler ortaya çıkardı, tüm bu Cumhuriyetleri de Sovyetler Birliği'ne üye yapıldı. Özbekistan ve Azerbaycan gibi. Bunlar sözde cumhuriyetlerdi. Azemi bölmek için de cumhuriyetlerin halklarını karşılıklı ve zoraki göç ettirdi. Yani onları kendi sınırları içerisinde çürütmeye gitti. Sonra da Ermenilere Karabağ'ı verdiler. Hain bir siyaset yani. Bilerek ihtilaf oluşturdular. Potansiyel bir ihtilaf yaptılar ve başardılar da. Ermenistan Karabağ Bölgesi'ni 1992'de Rus yardımı ile işgal etti. Sonuçta bir milyon Azeri bölgeden kaçıp mülteci oldu. Propaganda Ermenilerin yararına idi. İslam Ülkesindeki zavallı Hristiyanlar.! Tam bir klişe yani. Haçlı seferleri gibi. Ermenilere hep zavallı olarak bakıldı. Hollanda'daki Azeriler protesto eylemi yaparak Hocalı Katliamı'na ilgi istedi. Bu olayın anısına Lahey'de heykel dikildi.

    Ruslar egemen oldukları Türklere Türk tehtidinden kurtulduk diyebilmek için onlara başka isimler verdiler. Türk Birliği'nden o kadar korkuyorlardı. Yani Rus siyaseti hep bölücü idi. Her cumhuriyete ayrı kültür empoze ettiler. Ayrı alfabe kullandırarak yazışmalarını, kitaplarını okumalarını önlediler. Zira Azerbaycan'dan Çin sınırına kadar tüm Türkler Doğu Türkçe'si konuşuyordu. Türkiye Türkçesi farklı bir Türk dili. Hepsi birbiri ile iletişim kurabiliyordu. Ama Ruslar iletişim kurtmalarını istemediler. Alfabe farklı harflerle değiştirildi. Kültür değişikliği, opera binaları dikildi. Halbuki Rus Operası dinletiliyordu. Milli folklora ve giyime önem verilirdi. Her Cumhuriyetin farklı giysisi yaratıldı. Faklılaşma için her çareye başvuruldu. Amaç Türk Birliğini unutmaları idi. Başaramadılar, ama çok uğraştılar.

    Stalin'in çizdiği sınırlar halen geçerli. Yani Stalin derin izler bırakarak Türkleri böldü. Azeriler Rusya ve İran'da tek toplum ve Türk olduklarını iyi biliyorlar. Türkiye ve Asya Türkleri ile kardeşler. Pan-Türkçülük yani tüm Türkler kardeş. Siyasi bir hayal ama kültürel bir duygu. Türkler siyasette gerçektir. Kendini ciddiye alan hiç bir Türk Lideri Orta Asya'yı feth ederim diye düş kurmadı. Rus müdahelesi İslam'ı sabotaj etti. Tarihi Camiiler restore edilse de Namaza kapatılıp tarihi eser haline getirildi.

    ( Dipçe: Sözler tamamen Hollandalı Türkolog; Prof. Alexander de Groot'e aittir. Sadece yazıya aktarma bana ait. )
    0 1
  • Büyük Vezir: TONYUKUK

    Büyük TÜRK Vezir'i; TONYUKUK
    Tonyukuk, Türk Tarihi'nde üç büyük Vezirden birisidir. Türk Tarihçi ve ilk Türk yazarıdır. 2. Göktürk Devleti'nin kutulmasında İlteriş Kağan'a büyük yardımı dokunmuştur. Ayrıca Bilge Kağan'ın da kayınpederidir.
    Doğum tarihi tam bilinmese de Çin'de doğmuş, Milattan Sonra 8. Yüzyıl'da yaşamıştır ve ölümü 726 yılı olarak bilinmektedir. 50 Yıllık Çin esaretinden 2. Göktürk (Kutluk) Devleti kurucusu olan İlteriş (Kutluk) Kağan ile beraber kurtulmuştur.Türklerin Çin esaretinden kurtuluş savaşını idare etmiş, gençlik yıllarında cesaretiyle, yaşlılığında da tecrübesiyle devletine hizmet etmiştir. Bilgeliği ve ileri görüşlülüğü ile kağanların zaman zaman yapmayı düşündükleri hatalı işleri engellemiştir. Türklerin Budizm dinine girmesini engelleyen Vezir Tonyukuk, aynı zamanda Türk milletinin surlarla çevrili şehirlere yerleşerek, Çinliler tarafından yeniden köle edilmesini de engellemesiyle bilinmektedir
    Damadı Bilge Kağanın Türk milletini yerleştirmek ve budist tapınakları açmak fikrini reddetmiştir. Bu sebeple milleti her an at sırtında harbe hazır tutmuş ve Türklüğün İslamiyete girmesine zemin hazırlamıştır.İyi bir stratejist ve taktik ustası olmasından ötürü, batılı Türkologlar onun için “Türkler’in Bismarc’ı” ifadesini kullanır.
    Tonyukuk'un büyük özelliği tabii ki büyük bir siyasetçi yani iyi bir politikacı olmasıdır. Bu yüzden Yeni Kurulan 2. Göktürk Devleti'nin hem kurulmasında etkin bir rol oynamış hem de; İlteriş Kağan (Kutluk), Kapagan Kağan, Bögü Han ve Bilge Kağana baş vezirlik yapmıştır. Ayrıca bir çok savaşta başkomutan olarak görev yapmıştır. Tonyukuk; çok iyi olan politik zekasının yanında Tarih ve Edebiyat'ta da oldukça iyidir. Bu çok yönlülüğü ve her işteki ustalığı Tonyukuk'u binlerce yılla dayanan Türk Tarihi'nin Üç Büyük Vezirinden birisi yapmış ve kendinden sonraki politik kuşaklara çok iyi ve etkili bir örnek olmuştur. Tonyukuk, Bilge Kağan'a Baş Vezirlik yaptığı dönemlerde kızını vermiş ve O'nun kayınpederi olmuştur.
    Tonyukuk Anıtı
    Tonyukuk kendi adına Kitabeler diktirmiştir ve bu kitabelerin yazarı da bizzat kendisidir.. Bu kitabeler MS. 8. Yüzyılın 2. Çeyreğinde yazılıp dikilmiş olan Göktürk Yazıtlarının ilkidir. Bilge Kağan Yazıtı ile Kül Tigin Yazıtının doğusunda yer alır.1897 yılında, Kül Tigin ve Bilge Kağan bengü taşlarının 360 km. doğusunda, botanikbilimci Yelizaveta Klements tarafından bulunmuştur.
    Bu Anıt; Dört yönlü iki taş üzerinde yazılmış bir yazıttır. Birinci taş üzerinde batı ve doğu yüzlerinde yedişer, güney yüzünde 10, kuzey yüzünde ise 11 satır olmak üzere toplam 35 satır yer almaktadır. İkinci taşın ise batı yüzünde 9, doğu yüzünde 8, güney yüzünde 6 ve kuzey yüzünde 4 olmak üzere toplam 27 satır vardır. İki taşın toplam satır sayısı 62'yi bulmaktadır. Yazıtın 725 yılında dikildiği tahmin ediliyor. Tonyukuk, bu yazıtında ilk 47 satırda İlteriş Kağan ile Kapgan Kağan'ın Dönemleri'nden bahsetmektedir. Daha sonraki satırlarda ise kendisinden bahsederek Göktürk tarihi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Göktürkçe ile yazılmıştır, Türkçe'nin en eski örneklerinin başındadır.
    Tonyukuk, kitabesinde kendini şöyle anlatıyor:
    “Tanrı yarlığadığı (nasip ettiği) için Türk Budun içinde silahlı düşmanı gezdirmedim. Damgalı atı koşturmadım. İlteriş Kağan çalışmasaydı; ona uyarak ben kendim çalışmasaydım, il de millet de yok olacaktı. Çalıştığım için il, il oldu; millet de millet oldu. Kendim artık kocadım. Şimdi Bilge Kağan, Türk Budununu iyi idare ederek tahtında oturuyor.” Sözlerini kullanmıştır.
    0 2
  • Cenghiz Han'ın Kuşu Sayesinde Ölümden Dönüşü

    cengiz han'ın kuşu sayesinde ölümden dönüşü
    bir gün, moğol hükümdarı cengiz han, ordusu ile ava çıkar. ava askerler ok ve yaylarıyla katılırken, cengiz han alışılageldiği gibi kolunun üzerinde, gökyüzünde yükselerek her yeri görebildiği ve dahası o mesafeden çıplak insan gözünün asla fark edemeyeceklerini ayırdettiği için her türlü oktan daha iyi ve net bir avcı olan en sevdiği hayvanı olan şahinini götürmüş (yanında kılıcı tabiki var.)
    yanında getirdiği ordusu en iyi avcılardan seçilmesine rağmen gün boyu hiç biri bir şey avlayamamıştır. cengiz han, hayal kırıklığı yaşamasına rağmen hala ümidini kaybetmemiştir.
    cengiz, ava tek başına devam etmek için diğerlerinden ayrılmış. ancak uzun süre tek başına dolandıktan sonra yorgun ve susuz düşmüş. yaz sıcakları yüzünden oraların zaten güçsüz akan dereleri de kurumuştur.

    sonunda nihayet bir mucize olmuş; tam önündeki büyük bir kayanın üzerinden hafif bir şırıltı eşliğinde incecik bir su akmaktaymış. hemen kolundaki şahini uçurmuş, her zaman yanında taşıdığı kadehini çıkarmış ve suya kavuşmanın verdiği keyifle yavaş yavaş doldurmaya başlamış... suyu tam dudaklarına götürdüğü sırada şahin üzerine doğru pike yaparak tek hamlede kadehi ellerinden almış ve uzak bir yere doğru yuvarlamış.cengiz han çok sinirlenmiş ancak şahinin kendisinin en sevdiği hayvanı olduğunu hatırlayarak ve onun da çok susamış olduğunu düşünerek kendini yatıştırmaya çalışmış. böylece kadehi yerden almış, bulandığı toz topraktan temizlemiş ve yeniden doldurmuş. ancak kadeh yarısına kadar dolmuşken şahin yeni bir pikeyle kadehi devirip suyu kuru toprağa dökmüş.cengiz han yüreğinin sıkıştığını hissetmiş, çünkü kendisine iyi avlarda eşlik etmiş, ona memnuniyetler yaşatmış bu hayvanı çok severmiş.
    ama bir imparator olduğunu da unutamaz, hiçbir koşulda, hiçkimsenin kendisine saygısızlık etmesine müsaade edemezmiş. böylece, ağır hareketlerle kuşağındaki kılıcı çıkarmış, kadehi yeniden eline almış ve bir gözü kaynakta bir gözü şahinde yeniden doldurmaya başlamış. kadeh neredeyse tamamen suyla dolmuş ve han tam içmeye yeltendiği anda şahin bir kez daha alçalıp kendisine doğru pike yapmış. han tek vuruşta hayvanın başını gövdesinden ayırmış ve kuş ayaklarının dibine düşmüş...

    cengiz han suyun kaynağını aramak üzere kayanın tepesine tırmanmış ve büyük bir şaşkınlıkla suyun geldiği küçük kuyuyu ve içinde ölü yatan küçük yılanı görmüş... yörenin en zehirli türlerinden biriymiş yılan ve eğer birkaç dakika önce o suyu içmiş olsaydı, bir kaç saat daha yaşamayacaktı..

    cengiz han kampa kucağında ölü kuşla dönmüş. sonradan da kuşun altından bir heykelinin yapılmasını emretmiş. heykelin bir kanadının üzerine: “sana hoş gelmeyen bir şeyler yaptığında bile dostunun dostu olmaya devam et”, diğer kanadına ise: “kızgınlıkla yapılan her eylem başarısızlığa mahkumdur!” sözlerinin kazınmasını istemiş.
    0 1
  • Hitler'in Batmayan Gemisi: BİSMARCK

    Kardeş nettin. O nasıl yazı öyle :)
    Kendi yazım da onun kısa bir özeti sayılır zaten :))
    0 1
  • Hitler'in Batmayan Gemisi: BİSMARCK

    Hatta daha fazla atışa maruz kalıyor, atışın %20-25 küsürü isabet etmektedir. Detaylı bir şekilde isterseniz. İngiliz Donanma Gemileri'nin Bismarck'a atış sayıları, atılan mühimmatın büyüklüğü ve atan gemilerle beraber verilmiştir. Bunlar;
    Rodney'den 380 adet 40.6 cm
    King George V'den 339 adet 35.6 cm
    Norfolk'dan 527 adet 20.3 cm
    Dorsetshire'dan 254 adet 20.3 cm
    Rodney'den 716 adet 15.2 cm
    King George V'den 660 adet 13.3 cm
    0 1
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.