• abdulhamid han'ın dünyasına kısa bir bakış bölüm 6/9

    abülhamid ve siyonizm
    islam’da “ırk”, belirleyici bir ölçüt değildir. böylelikle yahudiler müslüman toplumlarda batı’daki gibi bir dışlanmaya, aşağılanmaya ve ayrımcı muameleye maruz kalmadılar. emeviler döneminde de, abbasiler döneminde de, selçuklular ve osmanlı döneminde de bu temel yaklaşımın sürdüğünü görürüz. elbette tuleytula’da 1066 yılında patlak veren ve “sebepleri görünenden daha karmaşık olan” yahudi aleyhtarlığı ve 16. yüzyıl sonlarında topkapı sarayı’nda vuku bulan esther kira olayında görüldüğü gibi, iktidarın gücüne rakip ve potansiyel bir tehlike haline geldiklerinde cezalandırıldıkları istisnalar vardır. ancak normal şartlar altında avrupa ülkelerinde gördüğümüz türden, sırf yahudi oldukları için dışlanan, aşağılanan vücutları dünya üzerinden “iyilik olsun diye” temizlenen bir kavim statüsünde olmadıkları açıktır.
    avrupa ülkelerinin kapı dışarı ettikleri yahudiler, öteden beri soluğu osmanlı devleti’nin herkese ve her inanca açık kapısında alıyorlardı. nitekim 1376’da macaristan sınır dışı etmişti yahudileri; onlar da osmanlı’ya başvurmuş ve başkent edirne’ye yerleştirilmişlerdi. 1394 yılından sonra bu defa da fransa’dan kapı dışarı edilenlerin tek adresi yine edirne olmuştur.
    bu bakımdan islamiyet, mısır’dan çıkışlarından sonra yahudi milletine yeryüzünde belki de en huzurlu yaşayacakları medeni ortamı sunmuş bulunuyordu. avrupa’da ise yahudiler, endülüs’teki islam hâkimiyeti dönemi hariç, rahat yüzü görmüş değillerdi. dolayısıyla siyonizm, islam dünyasının değil, avrupa yahudilerinin ve doğrudan doğruya avrupa’nın bir iç problemi olarak ortaya çıkmıştır.
    zamanla anti-semitizim cereyanıyla birlikte avrupa’da yahudi düşmanlığının da katmerlendiği görülür. mahallelerine tecavüz edilir, rusya ve ukrayna’da olduğu köyleri yakılır(pogrom), kendileri ve çocukları kim vurduya gider. avrupa’da 19. yüzyılın sonlarına kadar bu tür tacizlerde “yahudi sorunu” etkili olur. böylece avrupa yahudileri içerisinde bir bilinçlenme, güçlerini birleştirme ve modern bir kimlik oluşturma çabası filizlenir.
    1897 yılında isviçre’nin basel şehrinde, dünya siyonist kongresi, bir yıl önce “yahudilerin devleri” adlı bir kitap yazmış olan theodor herzl başkanlığında toplanır. bu yıllarda filistin, bir osmanlı toprağı olan suriye’nin vilayeti konumunda olup burada 20 bin civarında sefarad yahudisi, yani ispanya’dan göç etmiş yahudi cemaati yaşamaktadır. avrupa ülkelerinde artan baskılar, siyonistlerin yahudilere yeni bir yurt bulma çabalarını acil hale getirir. öncelikle kimsenin kendilerine yurt vermeyeceklerini düşündükleri için yahudi zenginler bir araya gelerek bir ülkeden toprak satın almak için harekete geçerler. tabiatıyla öncelikli vatan adayı, “arz-ı mev’ud”, yani vaad edilmiş topraklar adını verdikleri filistin’dir.
    bir ara herzl, kıbrıs adasını yahudilere yurt yapmayı düşünür. siyonist kongresi’nde, o sıranın fransa’nın sömürgesi olan uganda’nın da adaylar arasında adının geçtiğini yazar kaynaklar. uganda toprak satışı taleplerini onaylamasına rağmen, siyonistler fikir değiştirip gözlerini yeniden filistin’e dikerler. filistin söz konusu olunca da, tabiatıyla “hasta adam” bile olsa, en güçlü islam devletinin başındaki osmanlı yönetimini ve sultan abdulhamid’i bulacaklardır karşılarında.
    siyonizmin ve aslında israil devleti’nin kurucusu ve teorisyeni theodor herzl, istanbul’a 1896-1902 yılları arasında yaptığı 5 ziyaretten yalnızca birisinde padişah’la görüşebilmiştir. bütün gücüyle sultan’ı yahudiler’in filistin’e iskanına ikna etmeye çalışan herzl’in çabaları her seferinde akim kalmış ve sonunda abdulhamid tahtta kaldığı sürece filistin’de bir israil devletinin kurulamayacağını anlamıştır. theodor herzl, ilk girişimini danışmanları aracılığıyla yapar. teklifi şudur:
    herzl, osmanlı devletine nakit 5 milyon altınlık bir meblağ teklif etmiştir. o vakitler osmanlı hazinesinin içinde bulunduğu sıkıntılı vaziyeti düşünürsek, toplam 20 milyon sterlini bulacak bu cömert teklif, gerçekten de ciddi ve su kadar ihtiyaç duyulan bir meblağdır.
    tam da devletin sıkıntılı bir dönemde böyle bir teklif gelmesine rağmen, herzl’in teklifi sultan abdulhamid tarafından gösterilebilecek en sert tepkiyle reddedilir. cevabın tonu, gerçekten de serttir:
    “bay herzl’e; ona söyle: bu meselede ikinci bir adım daha atmasın. ben bir karış dahi olsa toprak satmam. zira bu vatan bana değil milletime emanettir. milletim bu toprağı kanlarıyla verimli kılmışlardır. benim suriye ve filistin alaylarımın efradı birer birer plevne’de şehit düşmüşlerdi. bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. türk imparatorluğu bana ait değildir, türk milletinindir. ben onun hiçbir parçasını veremem. bırakalım museviler milyonlarını saklasınlar. benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar filistin’i karşılıksız ele geçirebilirler. fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.”
    0 1
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.