• 1953 yılında 81 denizcimizi bulunduran denizaltımız isveç denizaltısı ile çapışması sonucu şehit düşen askerlerimizin 22 si torpido dairesine sığınıp merkez ile irtibata geçtikleri hazin olaydır. kurtulan olmamıştır...
  • "Ah bir ataş ver" türküsünün hikayesi de buradan gelmiştir.
    Askerleri o dönemde oradan kurtarmak çok zordu. 22 kişi sığınarak hayatta kalmıştı ama denizin dibini boylamışlardı. Merkez ile irtibata geçmeleri lazımdı. Denizaltının üzerine fırlatılan bir şamandıraya bağlı telefon hattı aracılığıyla iletişime geçtiler.
    Karşıdan gelen sesi duyunca umutları yeşermişti. Merkeze duruma anlattılar ve "kurtarın bizi dediler". Onlara sembolik olarak "konuşmayın, türkü söylemeyin sigara sakın içmeyin" diye bir cevap geldi. Çünkü Denizaltının içerisindeki hava erişebilecekleri tek havaydı. Bu havayı maksimum yeterlilikle kullanmaları gerekiyordu. Aslında bu uyarı elbette gereksiz bir uyarıydı telsizin diğer ucundaki kişi de kurtarılamayacaklarını biliyordu, o dönemde denizin dibini boylamış bir denizaltını kurtarma gibi bir teknololiye sahip değildik O 22 kişiyi ilk çarpışmada ölen kişilerden daha hazin bir son bekliyordu. ama yine de en uzun süre dayanabilmeleri için bu uyarıyı yapıyordu. Yine de askerlerimiz son bir umut bekliyorlardı. Devletimiz bir yolunu bulur da kurtarır diye. Tüm ülke seferber oldu ama mümkünatı yoktu o torpidodaki o 22 kişinin çıkarılmasının. Zaman ilerliyor askerler ölümlerini bekliyordu. Ölüm zordu ama o kahraman askerlere öleceklerini anlatmak daha da zordu. En sonunda bu görev telsizin başındaki görevli askere verildi. o da o kahreden cümleyi söyledi "artık konuşabilirsiniz, hatta türkü söyleyebilirsiniz, dilerseniz sigara da içebilirsiniz" .
    22 asker ölüme terkedilmişti. O anons askerleri ölüme terkeden anonstu. Şimdi 22 asker kurtarılmayı değil havasızlıktan boğulacakları anı bekleyeceklerdi... O anda herşeyin bittiğini anlayan yiğitler "Herşey buraya kadarmış kumandan birer cigara yakalım mı" dediler ve son sigaralarını tüttürdüler.
    İşte bu yüreğimizi burkan türkü de buradan geldi. Bu türküyü her dinlediğimde o anlar gözümde belirir... 22 fidanın solduğu o gün, bazılarımıza göre tarihimizin en karanlık günüydü...

    Not: Askerleri kurtarmak adına Kurtaran gemisinin gelmesi. Olaydan 12 saat sonra ancak gelebilmesi ve 25 saat sonra ancak sabitlenebilmesi, sabitlenirken iletişim kablosunu koparması. Bu nedenle kabloyu takip edemeyen dalgıçların canı pahasına 80 m'ye kadar dalıp şuurunu kaybetmesi olayları pek bahsedilen olaylar değildir. Özellikle kurtaran'ın kabloyu kesmesinden pek bahsetmezler ki olayın suçunun donanmaya atılmasını istemezler. Bu olay tam bir trajedidir ama kurtarma çalışmaları daha da büyük bir trajedidir. Bu arada çarpışma sırasında 8 kişinin güvertede olması ve bunlardan 5'inin kurtulması büyük bir şanstır. (2'si pervaneye takılarak ölmüş, 1'i boğulmuştur) Anlatsam sabaha kadar konuşurum, konunun özünden çıkmamak için özet geçtim.
  • @nepal hocam ufak bir düzeltme ve naçizane ekleme , 4 nisan 53 yılı saat 02.10 sularında satıhta seyir halindeyken nara burnu mevkiinde isveç bandıralı naboland isimli kuru yük gemisi ile çarpışarak ikiye ayrıldı. o kadar hızlı battı ki köprüüstündeki seyir ekibinden 8'i denize atlayabilmiş, onlardan da yalnızca 5'i olay yerine en erken ulaşan gümrük botu tarafından kurtarılabilmiş. kazada 86 kişilik mürettebattan 81'i (22 personel kazadan 72 saat kadar sonra olmak üzere) şehit düşmüştür. o dönemde çanakkalede yaşayan büyüklerim çarpışma sesinin şiddetiyle uyandıklarını hatırlarlar. gelibolu, ecebat ve çanakkaleden yardıma koşan sivil tekneler donanma gelene kadar çırpınmışlar ancak ellerinden pek de bir şey gelmemiş. bölge yapısı gereği karmaşık dip akıntıları olan bir nokta, bugün bile günümüz teknolojisiyle dahi o bölgeden geçişler kontrollü ve tek tek yapılmakta
  • hatta bir de aşk hikayesi vardır. filmi de çekilmiş galası yapıldı çanakkalede sanırım nisan 2016da vizyona girecekmiş. hikaye kısaca şöyle;
    okuldan mezun olduktan sonra dumlupınar denizaltısına atanan bir astsubay ve gelibolu'da oturan sevdiğiyle ilgili bir hikaye. uzun seferlerden ve teknolojik zorluklardan dolayı sevdiğiyle pek görüşemeyen genç astsubay, mors alfabesini öğretir sevdiğine. daha önceden de boğazdan tahminen geçeceği günleri haber verir ki, birkaç dakika da olsa görüşebilsinler. kız feneriyle yazar "seni seviyorum", astsubay projektörü çakar "sonsuza kadar"... birkaç geçişten sonra donanmada bu hikaye de yayılır gider efsane olur. o kahreden kazanın olduğu gece de kız sevdiği adamı beklemektedir sahilde. önde 1. inönü denizaltısı arkada dumlupınar girmiştir boğaza. 1 inönü nara burnunu dönerek gelibolu önlerine geldiği sırada dumlupınar denizaltısı daha nara burnuna yaklaşmaktadır. kız fenerden yollar her zamanki mesajını "seni seviyorum". 1.inönü denizaltısı seyir ekibi şaşırır, olayı duymuşlardır. kız ikinci kez gönderir "seni seviyorum".. "denizaltıları karıştırdı heralde" diye düşünür seyir subayı, projektördeki askere emir verir "kızı bekletmek olmaz, karıştırdı heralde üzülmesin ver cevabı". 1.inönü projektörü çakar söner çakar "sonsuza kadar"
  • ceyhun yılmaz da ne güzel anlatır bunu hocam

Bu konuda 1 sayfada toplam 6 adet üst yorum vardır.

  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.