-
Evet arkadaşlar bildiğiniz üzere Amerika'nın tarihini ben anlatacağım. Öncelikle bu yazı dizisine Amerika'nın bilinenden farklı olan coğrafik özellikleri ve buna bağlı olarak aldığı göçlerden başlayacağım.
Bugün bildiğimiz Amerika, tarihin sömürgecilik kuklası olan Kristof Kolomb ile başlar. Kolomb Amerika'ya vardığında yerli halk ile (Kızılderililer) karşılaşmış hizmetinde çalıştığı İspanya kraliçesine şu mektubu yazmıştır.
"Yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına Majestelerin önünde ant içebilirim. Komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar. Elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz. "
Anlayacağınız üzere herşey Kolomb haysiyetsizinin yüzünden çıkmıştır.
Şimdi gelelim Kolomb'dan öncesine. Bu yerli halk buraya nasıl geldi?
Kızılderililerin Amerika'ya tam olarak ne zaman geldiği bilinmemektedir. Fakat çoğunluğunun buzul çağında Beringia üzerinden geldiği kabul edilmektedir.
Son buzul çağında deniz seviyesi o kadar alçalmıştır ki (150 m'lere kadar) Asya ve Kuzey Amerika arasındaki denizin altında kalan Beringia üzerinden yürünebilir hale gelmiştir.
Alaksa ile Sibirya'yı birbirine bağlayan Beringia, yerlilerin öncelikle Alaska'ya oradan da Amerika'ya geçmesini sağlamıştır. Bu göç dönemi 40.000 yıl öncesinden başlar ve 15.000 yıl öncesine kadar devam eder.
Resim: Beringiya
M.Ö. 18000 ile M.Ö. 8000 yılları arasında göçen bu kesim ise Paleo Kızılderililer olarak adlandırılır. Paleo kızılderililer zamanla Amerika'nın dört bir yanına saçılıp, buralarda kabileler kurmuşlar yerleşmişlerdir.
Zaten son buzuk çağının ardından suyun yükselmesiyle Beringiya yine sular altında kalmış ve oradan göç mümkün olmamaya başlamıştır.
Daha sonra yayılan nüfus Güney Amerika'ya kadar ulaşmış ve buralarda İnka İmparatorluğu gibi dev imparatorluklar kurulmuştur.
Daha sonra ise zalim Kristof Kolomb'un seferleri başlamış ve ne huzur ne de düzen kalmıştır. -
@insearchofsunrise eline sağlık. İlk defa duyuyorum Rusya'dan Amerika'ya yürüyerek geçtiklerini çok öğretici olmuş.
-
Türk oldukları hakkındaki söylentilere katılıyor musunuz ?
-
bunaltmadan tadında olmuş hocam
-
Unutmadım devam edeceğim :)
-
Cenova'da doğan Kristof Kolomb'un denizcilik merakı ve arkasına aldığı İspanyol Kraliçesinin maddi desteği Kolombu seyre çıkarmaya itmişti. Amacı doğunun zenginliklerine ulaşmak olan Kolomb, Atlas okyanusunu takip ederek Hindistan'a varacağını varsayıyordu.
Yani kısacası Kolomb Amerika'yı keşfettiğinde orayı Hindistan zannediyordu.
3 Ağustos 1492 tarihinde Kolomb’un komutasındaki 3 gemi 88 kişilik mürettebatıyla İspanya’nın Palos Limanı’ndan Atlas Okyanusu’na açıldı. 10 hafta geçmişti fakat hala bir kara parçasına bile rastlamamışlardı. Bu durum mürettebat arasında gerginliğe ve psikolojik bir bunalıma yol açmıştı. Denizciler, suların bitmeyeceğine sonsuzluğa doğru yola çıktıklarına inanıyorlardı.
Nihayet 12 Ekim’de Kolomb’un daha sonra 'San Salvador' adını vereceği ada karşılarına çıktı. Burada üzeri çıplak yerliler gören Kolomb bunları Hindistanlı zannettiği için bu insanlara Hindistanlı anlamına gelen "Indian" dedi.
Bu adaya ispanyol bayrağını çeken Kolomb adadaki hatıralarını şöyle kaydetti
"Irmaktan yukarı ilerlerken ağaç topluluklarını görmek, serinliğin, pırıl pırıl akan suyun, kuşların, görünümdeki iç açıcılığın tadına varmak olağanüstü bir şeydi gerçekten; bu topraklardaki her şey gerçekten olağanüstü. Bu ülkede ne gibi yararlar sağlanabileceğini yazmama gerek yok. Ama şurası kesin ki, bütün bu gördüğümüz topraklarda inanılmaz zenginlikler yatıyor. Toprak çok verimli, göz alabildiğine uzanan alanlarda namey yetiştiriyorlar; dağlarda, büyük ağaçlar hâlinde kendiliğinden bitiyor. Bin bir türlü meyve var, tek tek anlatmam imkânsız. Hepsi de çok yararlı olsa gerek.
Ayrıca her yerin çok bakımlı, güzel ekilmiş olduğunu söylüyorlardı. Vadinin ortasında çok geniş bir ırmak varmış, suyu öyle bol, öyle gürmüş ki bütün yöreyi sulamaya yetermiş. Yemyeşil bütün ağaçlar, meyve yüklüymüş. Yollar çok geniş, çok bakımlıymış. Hava Kastilya’nın Nisan ayındakine benziyormuş. Her yer bülbül sesleri, küçük kuş sesleri içindeymiş, tam İspanya’nın Nisan ayındaki gibi. Yeryüzünde bundan daha hoş sesler olamaz, dediler. Yer çok yüksek. Ama en yüksek dağın tepesi bile, ekip biçmeye elverişli düzlüklerden, vadilerden oluşmuş. Güzelliğine, zenginliğine gelince; Kastilya’nın hiçbir bölgesi burasıyla aşık atamaz. Hispaniola ülkesi öyle verimli, öyle zengin ki övmeye dil yetmez, görülmedikçe de anlaşılmaz. (...) Genç bir çocuk, ölçülemeyecek kadar önemli birkaç yer buldu; gördüğü ırmakları sayıp döktü bize; sularında öyle zenginlikler akıyormuş ki inanamayacaksınız, dedi. Bu adaların üstüne yok; dağlarıyla, tepeleriyle, akarsularıyla, vadileriyle eşsiz güzellikteler... Yeryüzünün güneş altındaki hiçbir yerinde buralardan daha güzeli, daha görkemlisi bulunamaz. İlk üç yıl için buraya, adanın ve altın ırmaklarının güvenliğini sağlayacak bin adam yerleştirmek çok uygundur: yüz de atlı adamımız olsa zararlı değil kârlı çıkarız bu işte.
Bunlar pek yumuşak başlı, pek ürkek insanlar, daha önce söylediğim gibi hepsi de çıplak. Ne silâhları var ne de kanunları. Köylerinde de ne disiplin varmış, ne de örgütlenme... Bunlar kötülük nedir bilmeyen insanlar, hem de hiç savaşmamışlar... Ben kendim, elimin altındaki üç-beş adamla bütün bu adaları hiçbir tehlikeyle karşılaşmadan dolaşabilirim. Geçenlerde, adamlarımdan üçünün karaya indiğini, yalnızca şöyle bir görünmeleriyle oradaki bir sürü Hintlinin çil yavrusu gibi dağıldığını gözlerimle gördüm. Adamlar silâh nedir bilmiyor... Savaş inceliklerinden haberleri yok. Bin kişi gelse bile bizim üç adamımızla baş edemez. Demek istediğim, bunlar buyruk almaya, çalıştırılmaya, ekip biçmeye, yararlı olabilecek her şeyi yapmaya yatkın insanlar. Kentler kurdurabiliriz onlara, bizim gibi giyinmelerini, davranmalarını öğretebiliriz. Daha önceden söylediğim gibi, elimin altındaki az sayıda adamla burayı, Portekiz’den daha büyük, ondan iki kat kalabalık bu adayı kolayca ele geçirebilirim. Halkının hepsi çıplak, silâhsız, öyle de ödlekler ki o kadar olur. Kötülük nedir bilmiyorlar. Öldürmek nedir, düşmanlarını tutsak almak nedir bilmiyorlar. Hiç silâhları yok; öyle ödlekler ki, bizim adamlardan biri şaka olsun diye, yanlarına yaklaşmaya görsün, yüzü birden toz oluyor. İnanmaya açıklar, gökte tek bir Tanrı olduğunu biliyorlar. Gökten geldiğimize kesinlikle inanıyorlar. Kendilerine hangi duâyı öğretirsek öğretelim tekrarlamaya hazırlar, istavroz bile çıkarıyorlar. Bu sabahki gidişim bütün bu ayrıntıları görüp anlayarak siz yüce efendimize rapor hazırlayabilmek, ayrıca bir tabya yeri seçebilmek içindi. Bir ada oluşturur gibi denize sokulan bir dil gördüm, karadan büsbütün ayrılmış değildi, üzerinde de altı ev vardı. Bu çıkıntı iki günlük bir çalışmayla karadan koparılıp bir adaya dönüştürülebilir; ama kendi payıma, bunu pek de gerekli görmüyorum, çünkü bu adamlar çok temiz yürekli ve kesinlikle savaş sanatını bilmiyorlar... Yüce Efendimiz buyruk verselerdi bunların hepsini Kastilya’ya getirebilir, diyelim olmadı, kendi adalarında tutsak tutabilirdik, çünkü bu adamlara gık dedirtmemek ve kendilerinden sağlanmak istenecek her şeyi yaptırabilmek için elli kişi yeter de artar bile. Bunlara en ağır işler gördürülebilir; uyanık adamlar; bakıyorum, dediklerimi hemen tekrarlıyorlar "
Kolomb oradan bir takım esiri alıp İspanya'ya döndü ve büyük coşkuyla karşılandı.
İşte Kızılderililerin Amerika kıtasındaki yaşantısı böyle bozulacaktı.
Bu konuda 1 sayfada toplam 6 adet üst yorum vardır.