Meclis-i Mebusan (Mebuslar Meclisi)
Meclis-i Mebusan, iki meclisten oluşan Osmanlı Parlamentosunun halk tarafından seçilen kanadıdır. Osmanlı Devleti’nde ilk defa 23 Aralık 1876 tarihli Kanun-ı Esasi’sine göre kurulan milletvekilleri meclisi, hükümet organlarının kendi yetki ve görev alanları içerisinde çalışmasını belirten, kuvvetler ayrılığı ilkesine göre; bu güçler yasama, yürütme ve yargı başlıkları altında toplanmıştır.
İlk Türk parlamentosu “Meclis-i Umumi (Genel Meclis) adı altında ve iki dereceli meclis olarak, 20 Mart 1877 tarihinde çalışmalarına başladı. Yasama görevini üstlenen meclisler, 1876 Anayasa’sına göre Ayan ve Meclis-i Mebusan adı altında Osmanlı parlamentosunu (Genel Parlamento) oluşturmuşlardır. İki dereceli seçimler sonucu oluşan “Heyet-i Mebusan” veya bazen ifade edildiği gibi “Meclis-i Mebusan”, 69’u Müslüman ve 46’sı Gayrimüslim 115 üyeden oluşuyordu. Mebusan Meclisi’nin üye sayısı her 50.000 Osmanlı vatandaşına bir temsilci düşecek şekilde seçiliyordu. Seçim gizli oy ile yapılmaktaydı. Meclise Osmanlı vatandaşı olmayan, Türkçe bilmeyen, 30 yaşını doldurmamış, iflas ile mahkum olup da suçsuzluğu henüz kanıtlanmamış, yüz kızartıcı davranışlarda bulunan, medeni haklardan mahrum bulunan kimseler seçilemezlerdi. Mebus seçilebilmek için Türkçe okumak ve mümkün olduğu ölçüde yazmak şartı aranıyordu. Meclisi Mebusan’ın vekilleri, seçildikleri bölgeye değil tüm Osmanlı halkına karşı sorumluydular. Doğrudan doğruya padişahça atanan “Heyet-i Ayan” veya diğer adıyla “Meclis-i Ayan” (Seçkinler Meclisi) ise, 26 üyeden kurulmuştu. Ayan Meclisi üyelerini, padişah tayin ederken Meclis-i Mebusan üyeleri, iki dereceli seçim sistemiyle seçilirlerdi. 1876 Kanun-ı Esasi’nin ilk şekli ve kısa süren uygulamasına göre Mebusan Meclisi, aksi kararlaştırılmadıkça açık olarak görüşmeler yapabilen, kanun teklif ve görüşme yetkileri oldukça sınırlı bir meclisti. Mebusların kanun teklifi yetkileri kendi görev alanlarıyla sınırlıydı. Ayrıca görüşülecek kanun teklifleri için padişahtan izin almak gerekiyordu. Osmanlı Devleti’nin Parlamenter Meclisi dönem dönem duraksamalara uğraşmıştır.
Genel Meclis’in çalışmaya başlamasından kısa bir süre sonra 23 Nisan 1877’de Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Savaş sırasında, millet temsilcilerinin hükümeti eleştirmeleri ve sert çıkışları karşısında, Heyet-i Mebusan 28 Haziran 1877’de padişahça dağıtıldı. Ardından yapılan seçimler sonucu 13 Aralık 1877’de, Türk tarihinin ikinci millet temsilcileri meclisi toplandı. Ancak, Rus savaşının kötü bir şekilde gelişmesi üzerine, bu yeni Meclis de 14 Şubat 1878’de padişah tarafından tekrar dağıtıldı. Dönemin padişahı olan II. Abdülhamit 1878’den 1908 yılına kadar Meclis’i toplamadan ülkeyi idare etti. 1908 yılı başlarında giderek artan dış gelişmeler ve son derece şiddetlenen aydınlar muhalefeti nedeniyle, Meclis-i Umumi’yi 23 Temmuz 1908’de toplantıya çağırmak zorunda kaldı.
Böylece, II. Meşrutiyet dönemi başlamış oldu. Aynı zamanda Anayasanın yeniden uygulamaya konduğu bu dönem, Türk siyasi hayatında “Özgürlükçüler Partisi” (Ahrar Fırkası) dönemi olarak da anılmaktadır. Anayasa, 1909, 1912, 1914, 1916 yıllarında sekiz kez değiştirildi. Bu yolla 1876 Anayasasının yapısı çoğu kez önemli değişikliklere uğradı. İttihat ve Terakki Partisi’nin katıldığı seçimlerde çoğunluğu sağladı ve seçimleri kazandı. İttihat ve Terakki 4 Aralık 1908’de 3. Meclis-i Mebusan’ı açtı. Bu parlamento, 31 Mart Olayı ve II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi sonrasında Mayıs 1909’da Anayasa üzerinde değişiklik yaparak padişahın ve Ayan Meclisi’nin yetkilerini daralttı, kendi yetkilerini arttırdı. Değişiklikler sonucunda, padişahın zararlı faaliyetleri iddiasıyla vatandaşları yurtdışına sürgün etme hakkı kaldırıldı. Basın özgürlüğü genişletildi ve sansür yasağı kaldırıldı.
Vatandaşlara toplantı ve dernek kurma özgürlükleri tanındı. Artık siyasi partiler de kurulabilecekti. Ayrıca, hükümet Meclis’e karşı sorumlu tutulmuştu. Padişahın dilediği zaman Meclis’i dağıtması hükmü sıkı kayıtlar altına alındı. Gensoru kurumu yerleşti. Padişahın yasama yetkisine belli sınırlar getirildi. Meclis üyelerine doğrudan doğruya kanun teklifi verme hakkı tanındı. Meclis Başkanını, padişah müdahalesi olmadan Meclisin seçmesi kabul edildi. Bir padişah tahta çıktığı zaman, Meclis-i Umumi önünde Anayasa hükümlerine uymaya ve millete sadakat yemini edecekti. 1909 yılında yapılan bu anayasal değişikliklerin getirdiği demokratik parlamenter sistem, iç ve dış olaylar nedeniyle uzun süre yaşayamadı. Yıpratıcı bir siyasal müdahale ortamına, 1911’deki Trablusgarp Savaşı ve Ekim 1912’de başlayan Balkan Savaşlarının acılı günleri de eklenince, 1914 ve 1916 yıllarında Anayasada yapılan değişikliklerle Meclis’i dağıtma yetkisi aşama aşama artırıldı. Ayrıca, en güçlü parti durumunda bulunan “İttihat ve Terakki”nin tek parti diktatörlüğü, demokratik gelişmenin önünü tıkayan önemli nedenlerden biri oldu. İttihat ve Terakki 23 Ocak 1913’teki Bab-ı Ali Baskını ile iktidarı ele geçirdi.
Balkan Savaşları’nın 1913 sonbaharında yapılan antlaşmalarla sona ermesinden bir yıl sonra Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşına katılmak sorunda kaldı. Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin savaşa sokan da bu Alman taraftarı partidir. Bu şartlarda tek parti düzeninde 1914’te seçime gidildi ve 5. Meclis-i Mebusan vekilliklerinin tamamını İttihat ve Terakki elde etti. Bu parlamento I. Dünya Savaşı boyunca bu haliyle faaliyetlerde bulundu. Savaşın bitim yılında, 3 Temmuz 1918’de VI. Mehmet (Vahdettin) Osmanlı Devleti’nin son padişahı olarak tahta geçti. Birinci Dünya Savaşı yenilgiyle sonuçlandı. 30 Ekim 1018 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra da Padişah VI. Mehmet, 21 Aralık 1918’de Meclis-i Mebusan’ı dağıttı. Halkın bütün tepkisine rağmen, Meclis-i Mebusan’ı Anayasanın açık hükmünü çiğneyerek ancak 12 Ocak 1920’de yeniden toplantıya çağırdı. 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali üzerine, genel meclis, işgal güçlerinin baskısıyla 11 Nisan 1920’de resmen kapatıldı (Mondros Mütarekesinin geçerliliği için Meclis-i Mebusan tarafından onaylanması gerekiyordu. Fakat imzalanan antlaşma, genel hükümleriyle tam bir işgal antlaşması niteliği taşıdığı için vekiller tarafından reddedilmiş ve bu durum işgalci güçlerin hiç hoşuna gitmemiştir.) ve Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından Osmanlı Devleti resmen geçerliliğini yitirmiş ve Anadolu’nun dört bir yanından seçilerek Ankara’ya gelen vekillerle 23 Nisan 1920’de Ankara’da “Büyük Millet Meclisi” (TBMM) faaliyetlerine başlamıştır.