İstanbul'un Fethi (Konstantinopolis Düşüyor)

    Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olan ‘Konstantinopolis’ Dördüncü Haçlı Seferi ile 1204 yılında yağmalanmış, daha sonra  Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatılmış ancak bu kuşatmalar başarılı olmamıştır. Kuruluşundan itibaren topraklarını genişletmeye devam eden Osmanlı Devleti, İstanbul’u birçok kez kuşatmış fakat başarılı olamamıştır. Rumeli topraklarına geçmek isteyen Osmanlı devleti, Bizans tahtı için Mateas Kantakuzen’i  destekleyerek Bizans’tan Çimpe Kalesi’ni almış ve Rumeli topraklarına geçmeyi başarmıştır. Fakat, Asya ve Avrupa kıtaları arasında kalan İstanbul fethedilmedikçe iki devlet arasındaki sorunlar bitmeyecekti.                                                                                              

    Rumeli’ye geçişle birlikte, Avrupa kıtasında toprakları genişlemeye devam eden Osmanlı І. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul’u kuşatmıştır. Osmanlı bu kuşatmada ilk defa mancınıkları kullanmıştır. Fakat, Bizans ile müttefik olan günümüzde Bulgaristan olarak bilinen Macaristan Krallığı Osmanlı toprağına taarruz etmiş ve İstanbul kuşatması sonlandırılmıştır. Ertesi yıl kuşatmaya devam eden Osmanlı imparatorluğu, Bizans’ın boğazdan gelebilecek bir yardımdan yoksun bırakmak için boğaza Anadolu Hisarı’nı inşa ettirmiş ve Bizans imparatorluğunun isteği üzerine ateşkes imzalanarak kuşatma kaldırılmıştır. Bu kuşatmanın ardından toprakları alınan Anadolu beyliklerinin Timur’a sığınması ve kışkırtmasıyla Yıldırım Bayezid ve Timur arasında Ankara savaşı yaşanmış ve Osmanlı imparatorluğu Fetret devrine girmiştir. Fetret devrinde Bayezid in oğullarından Musa çelebi Anadolu’daki iç kargaşaya Bizans’ın neden olduğunu ve şehzadeleri kışkırtarak iç karışıklık çıkardığını düşündüğü için Bizans’ı suçlu bulmuş ve İstanbul’u 1412 yılında kuşatmaya almıştır. Fakat rakip şehzadelerden Çelebi Mehmet’in harekete geçmesi üzerine kuşatma kaldırılmıştır. Bizans imparatoru Yoannis'e elçiler gönderen II. Murat Düzmece  Mustafaya destek verilmemesini istemiştir. Fakat umduğu desteği bulamayan Osmanlı devleti bu isyanla uğraşmaya devam edince II. Murat, şehzadesi olan Mustafa’yı Bizans’ı kuşatmaya göndermiş ve Bizans İmparatoru Yoannis ateşkes teklifinde bulunmuş, Osmanlı devletine Karadeniz kıyısındaki bazı toprakları ve vergi vermeyi kabul etmiştir. Sonuç olarak yapılan her kuşatmada kentin surlarının zayıf yönlerini gören Bizans, İstanbul’u adeta surlarla örerek geçilmez bir şehir yapmış ve II. Mehmet tahta geçtiğinde tamamen kapalı bir şehirle karşı karşıya kalmıştır.

  • Bizans’ın Mezhepsel İç Sorunları

    Osmanlı devleti İstanbul’u kuşama planları yaparken Bizans kendi içinde mezhepsel sorunlarla boğuşuyordu. 1439 yılında Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesine Bizans halkı tepki göstermiş ve "Konstantinopolis’te Kardinal külahı görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederiz" diyerek aslında Bizans’ın ne kadar büyük bir iç karışıklık yaşadığını açıkça ortaya koymuşlardır. İmparator Konstantin Bizans’ın içine düştüğü bu mezhepsel sorunlar nedeniyle Avrupa’dan hiçbir yardım alamamaktaydı. Kuşatmadan önce Bizans halkına moral vermek amacıyla önde Meryem Ana’nın resmini taşıyan bir kafile İstanbul sokaklarında dualar eşliğinde yürümeye başlamış; fakat Meryem Ana’nın resminin yere düşmesi ve ardından yağmur yağmasıyla, bu olay kötüye yorumlanmış ve İstanbul’un düşeceği söylentileri yayılmaya başlamıştır.

  • Bizans’ın İstanbul’u Savunma Stratejileri

    Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Haliç’e çekilen dövme demirden yapılan zincir, farklı bir ustalık ve teknikle yapılmıştır. 1204 yılında Haçlı kuşatmasında bu zincir Galata’ya bağlı olduğu için burası kaybedilmiş ve zincir saf dışı bırakılmıştır. Kaybedilen kuşatmadan sonra Bizans imparatorluğu Galata kulesini sağlamlaştırarak etrafına daha kalın surlar örmüştür. Kuşatma sırasında sıkıntı çekilmemesi için erzak ve mühimmat depolanarak, Yıldız dağlarından kemerler vasıtasıyla su getirilerek İstanbul’un su sorunu çözülmüştür. Papalık tarafından 3 kalyonla beraber 200 asker ve mühimmat gönderilmiştir. Daha sonra Ocak 1453’te Cenevizli komutan Giovanni Giustiniani komutasında 700 askerle birlikte Bizans’a yardıma gelmiştir. Bizans kuşatmada savunma hattı olarak şehrin surlarına çok güveniyordu. Bu surlar tek sıradan oluşan 15 metre yüksekliğinde ana surlardan ve boyu 8 metre olan ön surlardan oluşmaktaydı. İstanbul surları sadece karadan gelebilecek saldırılara karşı tasarlanmamıştır. Aynı zamanda denizden gelebilecek saldırılar içinde şehrin denize bakan kısımlarındaki surlar örülmüş ve böylelikle şehrin denizle alakası kesilmiştir. Osmanlı devletinin yapmayı planladığı kuşatma için, Bizans, donanması güçlendirilmiş ve hasarlı olan gemiler onarılmıştır. Sonuç olarak, 2 Nisan 1453’de Bartolomeo Soligo tarafından yaptırılan zincir Kastelian ve Eugenes kuleleri arasına gerilerek haliç gemilere kapatılmıştır. Bizans’ın bir diğer savunma silahı da Grejuva’ydı. Grejuva (Rum ateşi) suda sönmeyen, hem deniz hem de kara muharebesinde kullanılabilecek yanıcı bir etkiye sahipti

  • Osmanlı İmparatorluğu’nun İç Meseleleri
    Sultan II. Murat

    II. Murat tahtan feragat ederek yerine veliaht’ı olan II. Mehmet tahta geçirmiştir. 12 yaşında İmparator tahta geçen Mehmet tecrübesiz olduğu için zamanın Sadrazamı Çandarlı Halil Paşa ve diğer devlet adamları bu durumu uygun bulmamışlardır. Osmanlı tahtına bir çocuğun geçtiğini öğrenen Avrupa devletleri bir Haçlı Ordusu kurarak Osmanlının üzerine göndermiştir. Bu durum üzerine Sadrazam olan Çandarlı Halil Paşa ve devlet adamlarının da ricasıyla II. Murat komutasındaki Osmanlı Ordus , Varna Muharebe’sin de Haçlı ordusunu bozguna uğratarak tekrar Osmanlı tahtına geçmiş ve Şehzade Mehmet’i de Manisa’ya göndermiştir. 1444 ve 1446 yılları arasında geçici olarak hükümdarlık yapan Şehzade Mehmet babasının 1451 yılında vefatından sonra son kez Osmanlı tahtına oturmuştur

  • Osmanlı Devleti’nin İstanbul Kuşatması İçin Yaptığı Hazırlıklar

    Kuşatma hazırlıklarına başlayan Osmanlı Devleti Bizans’ın deniz bağlantısını tamamen kesmek ve boğazdan geçen gemileri kontrol altına alarak Bizans’a  gelecek yardımları engelleyebilmek için, Bayezid’in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli (Boğazkesen) hisarını yaptırmıştır. II Mehmet tarafından yaptırılan hisarın inşası beş ay sürmüş ve emrinde 400 askeriyle birlikte Hisar’ın yönetimi Firuz Ağa’ya verilmiştir. Rumeli hisarının yapımı sırasında Bizans imparatoru tarafından iki elçi gönderilmiş; fakat hisarın yapımına devam edilmiştir. Hisar tamamlandıktan kısa bir süre sonra boğazdan geçmek isteyen Venedik bandıralı gemi top ateşine tutularak batırılmış ve Kaptanı Antonio Rozzo yakalanarak Edirne’de infaz edilmiştir. Kaptanı kurtarmak için İstanbul’dan ayrılan Venedik elçisi infazın gerçekleştiğini duyunca geri dönmüş ve Osmanlı resmen Venedik’e savaş açmış sayılmıştır.

  • Kuşatma İçin Yapılan Askeri Hazırlıklar

    İstanbul’u çevreleyen surların çok güçlü olması ve daha önceki kuşatmalarda kullanılan küçük topların surlara zarar vermemesi nedeniyle Musluhiddin, Sarucalı Sekban ve top ustası olan Urban usta (Osmanlı Lağımcıları tarafından Bizans zindanlarından kaçırılmış)  II. Mehmet’in emriyle tarihin en büyük toplarını yapmışlardır. “Şahi” adı verilen bu topun çevresi 3 metre, ağırlısı ise 1500 kilogramdır. Şahi toplarının İstanbul önlerine taşınmasını Rumeli Beylerbeyi olan Dayı Karaca Paşa üstlenmiştir. Osmanlı Devletini kuşatmaya yaşlılardan, acemilerden ve tecrübeli yeniçerilerden oluşan, sayıları 160,000 ila 200.000 arasında değişen asker ve donanmasıyla katılmıştır.

  • İstanbul'un Kuşatılması

    Kuşatmaya başlamadan önce Osmanlı Devleti İstanbul önlerindeki köyleri boşaltmış ve köylülerin birçoğu öldürülmüştür. Osmanlı devletinin bu tutumu üzerine Bizans İmparatoru Konstantin, İstanbul’da bulunan bütün Türklerin hapsedilmesi emrini vermiştir. Ayrıca Konstantin’in kardeşi olan Mora Despotu da Osmanlıya saldırmaya başlamıştır.6 Nisan günü Osmanlı ordusu Haliç’ten Marmara’ya uzanarak İstanbul önlerine gelmiştir. Bizans İmparatorluğunun müttefiklerinden Loukas Notaras ise 100 süvari ile birlikte limanı ve çevresini korumakla görevlendirilmişti. Bizans’a sığınan Şehzade Orhan’a ise askerleriyle birlikte kıyıdaki mahalleri koruma emri verilmiştir.

    Kuşatma başladığında Osmanlı öncelikle İstanbul önlerindeki köyleri yıkarak buraya topları konuşlandırmıştır. Daha sonra yapılan tespitlerde en zayıf surlar bulunmuş ve üç top Bhalame Sarayı’na, üç top Silivri Kapı’ya, iki top Edirne Kapı’ya ve son olarak yeni döktürülmüş olan büyük top olan “Şahi” topu ise Eğri Kapı önüne konuşlandırılmış; fakat kapının çok sağlam olduğunu gören Osmanlı komutanları bu topu St. Romanos’a (Topkapı) konuşlandırılmıştır. Günümüzde Topkapı olarak adlandırılan İstanbul semti adını bu olaydan almıştır. Topların konuşlanmasından sonra II. Mehmet Veziri olan Veli Mahmud Paşa’yla Kontantin’e bir mektup göndererek; şehri teslim ettiği takdirde kendisine ve ailesine bir zarar gelmeyeceği ve şehrin yağmalanmayacağı, fakat direndikleri takdirde şehir fethedildiğinde askerler tarafından yağmalanarak kendisi ve ailesinin de öldürüleceği bildirilmiştir. Bunun üzerine Konstantin şehri savunmaya yeminli olduğunu; fakat kuşatmanın kaldırılması için Osmanlı’ya vergi ödeyebileceğini  Padişah II. Mehmet’e iletmiştir.

    Fatih Sultan Mehmet

    12 Nisan 1453 de Osmanlı top atışı başlamıştır. Fakat Şahi toplarının doldurulması yaklaşık 2 saat sürmekte ve Bizans askerleri bu süre zarfında gediklere demir kazıklar çakıp arasına kaya parçaları ve ağaçlar dolduruyorlardı. Bunu gören II. Mehmet topların daha sık doldurulmasını emretti ve sık atılan top atışlarının ardından büyük toplardan biri parçalanarak etrafındaki askerlerle birlikte Urban ustayı da öldürmüştür.Yakınlarda Tamirathane kurulmasına rağmen topların ustası olan Urban usta öldüğü için parçalanan top tamir edilememiştir. Topçu ateşleri ile surlarda açılan gediklerden içeri girmeye çalışan Osmanlı askerleri, Bizans askerlerinin direnişiyle karşılaşmış ve surlara yanaşmak için yapılan iki kulede Bizans’ın Grejuva atması sonucu yanarak kül olmuştur. Karadan yapılan taarruzlarda başarısız olan Osmanlı güçleri aynı gün içerisinde denizden Bizans’a saldırmayı denemiş fakat, Bizans’ın donanmasıyla savaşmaktan Haliç’e gerilen zincirle ilgilenememiş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır.

    NOT:   Denizden ve karadan yapılan başarısız taarruzlardan sonra bir Bizans ve iki Ceneviz kalyonu boğazlardan geçerek Konstantinopolis’e yardım götürmek istemiştir. Kalyonlara göre alçak kalan kadırgalardan Osmanlı donanması kalyonlara yanaşamamış ve donanma ağır kayıplar vermiştir. Bu olaydan sonra П. Mehmet tarafından görevinden azledilen Kaptanıderya Baltaoğlu Süleyman’ın yerine Kaptanıderyalığa Çalıbeyoğlu Hamza Bey getirilmiştir.

  • Gemilerin Karadan Haliç’e Yürütülmesi
    Gemilerin Karadan Yürütülmesi (Temsili)

    Yapılan başarısız taarruzlar ve Bizans’a yardım getiren Cenevizlilerin Osmanlı donanmasını yarıp geçmesi üzerine II. Mehmet, devlet adamları ve komutanlarla bir toplantı yapmıştır. Yapılan toplantıda Çandarlı Halil Paşa, Avrupa’nın Bizans’a yardıma geleceğini ve kuşatmanın kaldırılarak Bizans’ın 70.000 duka altın vergiye bağlanmasını önermiştir. Yapılan bütün konuşmalara rağmen komutan ve devlet adamlarından hiçbiri gemilerin nasıl Haliç’e geçirileceği konusunda bir fikir sunamamışlardır. Öncelikle II. Mehmet Galata surları önündeki gemilerin Haliç’e (Tophane’den Kasımpaşa’ya) kaydırılması emrini vermiştir. Güzergahtaki ağaçlar kesilerek Galata Cenevizlilerinden alınan zeytinyağı ve domuz yağıyla kaplanmış ve gemilerin kesilen ağaçların üzerinden rahatça kızaklanması sağlanmıştır. Cenevizliler İstanbul’un kuşatmasında çift taraflı çalışmış ve denge politikası izlemişlerdir. Gemilerin karadan yürütülmesinden önce Galata da konuşlandırılan Osmanlı topçuları Haliç’teki Bizans donanmasını topa tutmuştur. Bizanslıların gemilerin karadan yürütülmesini fark etmemesi için top ateşiyle St. Romanos surlarında bir gedik açılmış ve Bizanslılar bu suru onarırken 21-22 Nisan gecesi gemiler karadan yürütülerek Haliç’e indirilmiştir. Ve böylece Haliç’e gerilen savunma zinciri de etkisiz kalmıştır. O gece şehirdeki askerler Osmanlı topçuları tarafından açılan gediği tamirle uğraşırken sabah olduğun da 72 Osmanlı gemisi Haliç’e inmiş, Bizans Osmanlının uyguladığı bu savaş taktiği karşısında şaşkınlığa uğramış ve iyice inancını yitirmiştir.

    Osmanlının donanmasını Haliç’e indirmesinin ardından St. Maria Kilisesin de toplanan İmparator ve komutanlar Osmanlı donanmasının Grejuva ile yok edilmesi gerektiğini kararlaştırmış ve bu görevi Venedikli kaptan Jacomo Coco’ya vermişlerdir. Osmanlı ordusuna yapılacak olan gece baskınına destek vereceklerini söyleyen Cenevizliler bir iki gün müddet istemişler ve bu planı Osmanlı İmparatorluğuna bildirmişlerdir. Yapılacak olan baskından haberdar olan Osmanlı donanması küçük iki top kullanarak Venedikli kaptanın gemisini batırmış ve kaptanla askerlerini Bizans’ın görebileceği bir şekilde idam etmişlerdir. Bu olaya misilleme olarak Bizans imparatorluğu da ellerindeki Türk esirlerinin kellelerini vurdurarak tek tek surlara dikmiştir. Bizans’ın yapmaya çalıştığı gece baskınlarının sonuçsuz kalmasının ardından Osmanlı donanması, Bizans donanmasıyla birlikte İstanbul surlarını da bombalamaya başlamıştır. Fakat uzun mesafeden yapılan bu atışlar başarısız olmakta hatta Bizans’ın haliç surlarına konuşlandırdığı iki top Osmanlı donanmasından iki gemiyi batırmıştır. Osmanlı devletinin yaptığı taarruzların sonuçsuz kalmasına rağmen İstanbul’da erzak tükenmiş ve kıtlık başlamıştır. Papa Nicholas’ın söz verdiği 30 kalyonluk filodan da haber alınamayınca İmparator Konstantin iyice umutsuzluğa kapılmış ve şehrin düşeceğini anlamıştır. Osmanlı hükümdarı II. Mehmet Bizanslıların Macarlarla müttefik olmalarını ve bir Haçlı donanmasının Sakız Adasına ulaştığını haber almıştır. Alınan haberden sonra 27 Mayıs’ta ordugahta yapılan toplantıda Sadrazam Çandarlı Halil Paşanın endişelerine rağmen kuşatmaya devam edilmesi kararı alınmış ve yapılan toplantıda 29 Mayıs’ta şehrin fethedileceği kararlaştırılmıştır.

    Sultan Mehmet Han, taarruzu yerini gücünü daha zayıf gördüğü St. Romanos’ olarak kararlaştırmıştır. İmparator Konstantin ve komutan Giustiani’de bu hattı savunmak için  St. Romanos’ta beklemeye başlamıştır. 29 Mayıs Salı günü gün doğmadan Osmanlı ordusu namazını kılmış ve Mehter takımı taarruz marşı çalmaya başlamıştır. Güneş doğmadan başlayan muharebe de birinci Osmanlı birlikleri karşılaştıkları direniş karşısında geri dönmüş ve komutanları tarafından kılıçtan geçirilmiştir. Birinci grubun ardından ikinci grup olan Ana muharebe birlikleri taarruza geçmiş ve muharebe genellikle St.Romanos da yoğunlaşmıştır. İkinci gruba Bizans askerleri Grejuva,kızgın yağ ok ve taş atmaları sonucu surlara yanaşamamış ve geri çekilmişlerdir. Başarısız olan iki taarruzdan sonra II. Mehmet elindeki son birlik olan ve savaş tecrübeleri hayli fazla olan Yeniçerilerle bir gece önce karşı taarruz için Konstantin tarafından açılan Kerkaporta kapısından içeri girmişlerdir. Yeniçerilerin taarruzuna eşlik eden topçular surlarda yeni gedikler açmış ve bu gediklerden yeniçeriler içeri girmeye devam etmişlerdir. Bizans askerleri direnci kırılarak geri çekilmiş ve birinci sur Osmanlı tarafından ele geçirilmiştir. Komutan Giustiniani’nin ağır yaralandığını duyan Bizans askerlerinin iyice morali bozulmuş ve askerler korkudan İstanbul sokaklarında etrafa koşuşturmaya başlamışlardır. Şehrin düşeceğini anlayan Venedikli ve Cenevizli  askerler limana yönelerek gemilere binip ülkelerine doğru kaçmışlardır. Şehir düştükten sonra İmparator Konstantin savaşta ölmüş ailesi ise Mora yarımadasına sığınmıştır. Esir alınan denizcilerin birçoğu ülkelerine geri dönmüş ve Megadük Notaras esir edilerek daha sonra idam edilmiştir. Bizans’a yardım eden rakip Şehzade Orhan ise şehrin düştüğünü görünce surlardan atlayarak intihar etmiş ve kesik başı II. Mehmet’e götürülmüştür.

  • İstanbul'un Fethi'nin Sonuçları

    İstanbul fethedildikten sonra Osmanlı devleti imparatorluk olmuş, Kuruluş dönemi biterek Yükseliş dönemi başlamıştır. II. Mehmet ‘ülke alan, ülke fetheden’ anlamındaki Fatih unvanını alarak Fatih Sultan Mehmed olarak anılmaya başlanmıştır. Tarihte çok kilit bir imparatorluk olan Doğu Roma İmparatorluğu tarihe karışmış ve Ortaçağ kapanarak Yeniçağ açılmıştır. İstanbul’un fethiyle Osmanlının, Anadolu ve Rumeli’deki toprakları birbirine bağlanmıştır. Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan ticari yollar Osmanlı Devletinin kontrolüne geçmiştir. İpek yolunun Avrupa’ya giden kolu Osmanlı devletinin himayesine girmiş ve kuşatma sırasında kullanılan büyük toplar aşılmaz kalelerin yıkılabileceğini göstermiş ve Avrupa’daki Derebeylikler yıkılarak mutlak monarşiler güçlenmeye başlamıştır. İstanbul’un fethiyle İpek yolunun Osmanlının eline geçmesi, Avrupalı devletleri yeni ticaret yolları bulmaya yönlendirerek Coğrafi Keşiflere zemin hazırlamıştır. İstanbul’un fethinden sonra şehirden ayrılan bilim adamları İtalya’ya giderek oradaki Antik Yunan ve Roma eserlerini incelemiş ve Rönesans’ı başlatmışlardır.

  • İstanbul'un Fethi İle İlgili Rivayetler

    Hz. Muhammed (S.A.V): İslam Dininin Peygamberi Hz. Muhammed'in, İstanbul’u fethederek bu övgülere layık olan büyük komutan Fatih Sultan Mehmed için söylediği rivayet edilen sözleri “İstanbul bir gün mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden ne ulu bir komutan, onun askerleri ise ne güzel askerlerdir.”

    Ulubatlı Hasan: Rivayete göre son taarruz yapılırken otuz arkadaşıyla birlikte Kaligarya’ya (Eğrikapı) tırmanan Ulubatlı Hasan burcun tepesine çıkmayı başardı. Burca ulaştığında onsekiz arkadaşı ölmüştü, palasıyla düşmanları deviren Hasan, Osmanlı bayrağını burcun tepesine dikti. Savaşçıların dikkatini çeken Ulubatlı Hasan birçok ok saplansa da yani sancağı bırakmadı ve bunu gören Osmanlı askerleri daha da şevke gelerek İstanbul’u fethettiler.

    Molla Fenari’nin Kehaneti: Başka bir rivayete göre II. Murat başkanlığında Divan toplantısı yapılırken Şeyhülislam Molla Fenari dışarıdaki bir çocuğu izlemekteydi. II. Murat’ın uyarısıyla cevap veren Molla Fenari İstanbul’u fethedecek kişinin dışarıda oynayan çocuk olduğunu söyledi, kuyunun başındaki çocuk II. Mehmet’ti. Söylentilere göre Hacı Bayram-ı Veli ve Akşemsedddin de aynı kehanette bulunmuşlardır.

    Ebu Eyyub El-ensarinin Mezarı: MS. 672 yılında Konstantinopolis kuşatılırken hayatını kaybeden Ebu Eyyub El-ensari’ye ait olduğu sanılan mezar fetihten sonra Akşemseddin tarafından bulunmuştur. II. Mehmet’in emriyle mezarın bulunduğu yere Tekke ve Medrese yaptırılmıştır. Böylece Eyüp Sultan Camisinin temelleri atılmıştır. Rivayete göre o çevrede hayvanlarını otlatan çoban hayvanların bölgeden kaçıştıklarını söylemiştir.