Arap Baharı 17 Aralık 2010 Tunus’ta bir gencin kendini yakmasının ardından tüm Tunus halkının giriştiği eylemle beraber Arap dünyasına gelen bunalım dönemidir. Yapılan protesto sonucu birçok Arap ülkesi, Tunus’tan etkilenip özgürlük için savaşmıştır. Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün, Yemen gibi ülkeler Arap baharından etkilenen ülkelerdir. [1]
17 Aralık 2010’da Tunus’ta yaşanan olay, birçok Arap ülkesinde yaşanan haksızlıkları, adaletsizlikleri bir nebze de olsa ortadan kaldırdı. Mühendislik mezunu olan Muhammed Buazizi işsizlik sebebiyle okuduğu mesleği icra edemediği için, seyyar satıcılık yapıp sebze ve meyve satmaya başladı. 17 Aralık 2010 günü satış yaptığı esnada Buazizi’nin yanına bir zabıta memuru geldi ve ona ruhsatsız iş yapamayacağını söyledi. Aralarında tartışma başladı ve zabıta memuru Buazzi’ye hakaret ettikten sonra tokat attı. Bu olayı sindiremeyen Buazizi, protesto için valiliğin önünde kendini yaktı. Halk yaşanan bu olayla birlikte adeta çılgına döndü ve sokaklara dökülmeye başladı. 18 Aralık’ta Tunus’ta büyük bir protesto başladı ve bu protesto her şeyi değiştirdi. Buazizi’nin giriştiği eylemle beraber Arap dünyası bir anda değişti ve taşlar yerinden oynamaya başladı.
Bilindiği üzere Arap halkı çok büyük petrol rafinelerini elinde barındırdığı için zenginlik içinde yaşamaktır. Peki ya sizce bütün Arap milletleri zengin mi? Tabi ki hayır, bir kısmı yani büyük ticaret aileleri veya soylu aileler zenginlik içinde yaşarken diğer kesim açlıkla karşı karşıyadır. Çoğunun giyecek kıyafeti bile yokken zengin Araplar en lüks şekilde hayatlarına devam etmektedirler. Arap baharı olayının sebepleri arasında; siyasi yozlaşma, ifade kısıtlaması, gıda enflasyonu, usulsüzlükler, gelir dağılımındaki adaletsizlik, diktatörlük ve kötü yaşam koşulları vardır. Birçok kişinin hayatını kaybettiği bu özgürlük savaşını kimin kazandığı hala belli değil. Şimdi olayın nasıl geliştiğini ve diğer ülkelere nasıl yayıldığını inceleyelim. [1], [2]
26 yaşındaki genç Buazizi 4 Ocak günü hayatını kaybettikten sonra protestolar daha da büyüdü. İsyanın büyümesiyle beraber hükümeti 23 yıl kadar yöneten Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin’i korku sarmıştı, isyancıların protestoları ve çığlıkları sokakları inletiyordu. Sokaklarda Zeynel Abidin’e karşı, yönetimi terk etmesi yönünde sloganlar atılıyor ve her yer devlet başkanına olan nefretin kanıtlarıyla dolup taşıyordu. Bu isyanlara bir de başka ülkeler katılınca Zeynel Abidin, çözüm arayışlarına yöneldi. İlk olarak olağanüstü hal ilan edildi. Olağanüstü hal ilan edilmesiyle ülkedeki isyanlar giderek hızla yayıldı. İsyanların dinmemesiyle beraber Zeynel Abidin, halkın kızgınlığının geçmesi adına bazı yeni açıklamalar yaptı. Zeynel Abidin 300 bin kişiye iş imkânı sunulacağını ve 2014 yılında görevinden ayrılacağını açıklasa da muhalifler bundan tatmin olmayıp isyanlara devam etti. Diğer bir çözüm olarak 14 Ocak’ta sokağa çıkma yasağı getirildi, fakat bu olayları daha da kızıştırdı. Halk buna tepki olarak İçişleri Bakanlığının etrafını sardı ve polisler halka tepki olarak gaz bombaları ve ağır silahlarla saldırdı. Bu olaylarda 200 kadar Tunuslu hayatını kaybetti. [1], [3], [4]
Asla davalarından sapmayıp Zeynel Abidin Bin aleyhine sloganlar atmaya devam ettiler. Zeynel Abidin ilk olarak hükümeti görevden aldığını, besin fiyatlarını düşürdüğünü, iç işleri bakanı ve diğer bakanlarını görevden aldığını belirtse de halk isyana devam etti. Çünkü Tunus halkının amacı Zeynel Abidin ve var olan hükümeti yok etmekti. 14 Ocak günü Zeynel Abidin görevden ayrıldığını belirterek ülkeden kaçtı. Büyük sevinçle dolan Tunus sokaklarında zafer sesleri yükseliyordu. Halk sosyal ağlar aracılığıyla birbirine kenetlenip daha da hırslandı ve sonuç olarak zafer halkın oldu. Arap halkı yaşanan bu olaya “Yasemin Devrimi” ismini verdi. Dünyada büyük yankı uyandıran Arap Baharı sırasıyla başka Arap ülkelerinde de esmeye başladı. [3], [4
25 Ocak 2011’de Mısır’ın en büyük meydanı olan Tahrir meydanında Arap baharının esintileri yayılmaya başladı. Kısaca “ Öfke Günü” olarak ta bilinen 25 Ocak gününde, Mısır halkı özgürlük için sloganlar atmaya başladı. Tunus’ta olduğu gibi Mısır ülkesinde de açlık, işsizlik, yolsuzluk, diktatörlük gibi benzer sorunlar sebebiyle halk isyan etmeye başladı. Halk internet aracılığıyla düşüncelerini yaymaya başlayınca hükümet internet erişimlerinin tamamını engelledi. Polis halka saldırdı, fakat asker sonuna kadar halkın yanında olacağını belirtti. Ülkede gitgide büyüyen isyan nedeniyle Hüsnü Mübarek’in 1981’de başlayan yönetimi 11 Şubat 2011 de istifa etmesiyle son buldu. Hüsnü Mübarek görevden ayrıldıktan sonra yerine başbakan olarak Ahmet Şefik atandı. [1], [5]
Yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Muhammed Mursi kazandı. Muhammed Mursi, Mısır’da seçimle başa geçen ilk Cumhurbaşkanı oldu. Fakat Haziran 2012 tarihinde seçimin ikinci turu gerçekleştirilecekti. Bu yüzden Mursi’in tekrar cumhurbaşkanı olması durumunu göze alarak bazı önlemler alındı. Yüksek Askeri Konseyi, Mursi’nin yetkilerini kısıtlayan bazı yeni maddeleri anayasaya ekledi. Bu maddelerden biri Cumhurbaşkanının subayları ve başsavcıyı atamasının engellenmesiydi. Halkın önünde açıklama yapan Mursi daha sonra Anayasa mahkemesi önünde yemin etmesiyle göreve başladı. Eski sulama Bakanı Hişam Kandil Başbakan olarak göreve başladı. Yüksek Askeri Konseyi, Mursi’ye ülke içerisindeki temizlik, trafik, güvenlik gibi alanlardaki sorunları 100 gün içerisinde düzeltmesi yönünde emir verdi. [1], [5]
Görevi boyunca amacı Hüsnü Mübarek’in diktatörlük izlerini silip daha çağdaş bir Mısır yaratmak olan Mursi’yi zor günler bekliyordu. Kimi zaman ona karşı protestolar düzenleniyor kimi zaman yargı tarafından yapacağı yenilikler engelleniyordu. Mursi, Yüksek Askeri Konseyi Başkanı Tantavi’nin artık emekli olması gerektiği yönünde kararını açıkladı. 1 Aralık 2012’de anayasa referandumuna gidilme kararı alındı. 15-22 Aralık tarihleri arasında iki aşamalı olarak yapılacağı belirtildi. Referandum sonucu birinci kısımda yüzde 57 “evet”, ikinci kısımda da yüzde 64 “evet” oyuyla kabul edildi. Bu sonuçlarla birlikte tahrir meydanı, Mursi karşıtı protestocularla dolup taştı. Ülkedeki tartışmaların ve protestoların artmasıyla beraber 1 Temmuz 2013’te Mısır Ordusu, Mursi’ye olayları çözmek için 48 saatlik bir süre verdi. 48 saatlik bu sürede eğer sorunlar çözülmez ise yönetime el koyacağını belirtti. Sorunlar çözüm bulamayınca hükümette görev yapan başkanlar, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin görevden alındığını açıkladı. Askeri darbe ile sonlandırılan bu sürecin devamında Mursi ve Müslüman Kardeşler yöneticilerine seyahat yasağı ardından müebbet hapis ve idam cezaları verildi. [1], [5]
Gelişen olaylarla birlikte Mursi, kendi destekçilerine seslenerek yapılan hiçbir suçlama ve alınan kararı kabul etmediğini, sonuna kadar söylediklerinin ve yaptıklarının arkasında duracağını belirtti. Muhammed Mursi Mısır Ordusu tarafından gizli bir yerde tutuldu ve bu yer uzun bir süre gizlendi. Mısır ordusunun yaptığı bu darbe, Mursi yanlıları tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Özgürlüğü belki de tüm umutlarını kaybedecek olan halk Rabia meydanında büyük bir direnişe başladı. Giza’da ki Nahda Meydanı, Kahire’de Rabia Meydanı direnişçilerin çığlıklarıyla yankılanıyordu. Protestoların başlamasıyla birlikte, Mısır Ordusu karşı saldırıya geçti. İlk olarak 8 Temmuz günü Kahire Cumhuriyet Muhafızları binası önünde oturma eylemi gerçekleştiren protestoculara silahla karşılık vererek 50’den fazla insanın hayatını kaybetmesine sebep oldular. Ardından 17 Temmuz günü Rabia Camii’nin önünde bulunan darbe karşıtı halk ile asker arasında büyük bir çatışma yaşandı. Aralarında muhabir ve gazetecilerin de bulunduğu 80 kişi hayatını kaybetti. Mısır ordusu 11 Ağustos’ta yapılan protestoların hala devam etmesiyle direnişçilere nota vererek tüm meydanların boşaltılması emrini verdi. Asıl iç savaş bu istenen karardan sonra başladı ve Mısır büyük bir felaketin eşiğine sürüklenmeye başladı. Halk durmak bilmeden darbeye karşı koymaya devam etti. Protestocuların emre uymadıklarını gören Mısır Ordusu 14 ağustos günü Mursi yanlısı halka tekrar saldırmaya başladı. Protestocuların çadırları yaşadıkları alanlar kullandıkları seyyar hastaneler ateşe verildi. Olağanüstü hal ilan eden askerler öldürdükleri insanların cesetlerini yok etmek için önce ezdiler sonrada yaktılar. Askerler muhaliflerin sığınmak için kullandıkları Rabia Camisini yaktılar. Ardından çocuk ve kadınların da bulunduğu 700 protestocu Kahire’de ki Fetih Camiinde bir gün boyunca esir kaldı. Müslüman Kardeşlere dâhil olan bazı kişiler tutuklandı. Bu direnişte çok insan hayatını kaybetti, fakat biri vardı ki 17 yaşında olmasına rağmen cesaretiyle herkesi kendisine hayran bıraktı. Müslüman Kardeşlerin yönetiminden olan Muhammed Biltaci ve kızı Esma Biltaci, darbeye karşı direndi ve protestolara katıldılar. Fakat etrafta bulunan keskin nişancılardan biri, Esma’yı başından vurdu. Babası Esma için kızım şehit oldu dedi. Muhammed Biltaci yakalanıp hapse atıldı. 2015’de Ulusal İnsan Hakları Konseyi bir rapor hazırladı ve bu raporda, Mısır’da seçimle başa gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye yapılan darbenin bilançosu yer alıyordu. 30 Haziran 2013 ve 31 Aralık 2014 tarihleri arasında 2.600 kişinin darbe sonucu yaşamını yitirdiği belirtildi. Tora cezaevinde tutulan Mursi’yi, Dünya Âlimler Birliği Başkanı Yusuf el Karadayı ve diğer 106 kişi ile beraber Mısır Mahkemesi tarafından alınan idam kararının onayı için Mısır Müftüsüne götürüldüler. Mursi’nin casusluk davasından müebbet hapis ve hapishane baskını davasından idamına karar verildi. Bu yaşanan üzücü olaylarla birlikte Mısır’ın baharı tekrar kışa döndü ve eski günler esmeye başladı. [1], [5]
Arap baharı bir anda tüm dünyayı etkisi altına aldı. Mısır’dan sonra Libya’da özgürlük sesleri yükselmeye başladı. Libya’da daha ağır bilançolara sebep olan protestolar gerçekleşti. Bilindiği üzere 42 yıl boyunca ülkeyi yöneten Albay Muammer Kaddafi’ydi. Yapılan çatışmalarda iktidarın değişmesini isteyen halka, Kaddafi çok sert tepki vererek asla koltuğundan vazgeçmeyeceğini belirtti. Günler geçtikçe ölenlerin sayısı artmaya ve dünya kamuoyu buna tepki göstermeye başladı. Fransa, yaşanan olaylara seyirci kalamayacağını söyleyerek NATO ile birlikte olaylara müdahale etti. Olaylar gitgide büyüdü ve Kaddafi memleketi olan Sirte’ye kaçtı. Ulusal Geçiş Konseyi ve NATO güçleri, Kaddafi’yi drenaj borusunun içinde buldular. Yaptığı tüm eziyet ve acımasızlıkların karşılığında halkı, onu linç ederek öldürdü. Yönetim, Ulusal Geçiş Konseyine devredildi. [1], [2], [3]
Suriye’de daha iyi şartlar altında yaşamak isteyen halk, Beşşar Esad ve yönetimin uyguladığı rejime karşı protestolara başladı. Esad’ın protestolara karşı cevabı ise çok keskin ve acımasız oldu. Bunun üzerine harekete geçen halk ise kendi içlerinde sivil ordular kurmaya başladılar. Suriye’de öyle bir İç Savaş başladı ki 2011’den beri hala dinmedi. Yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Ülkede yaşamın zorlaşmasıyla beraber birçok Suriyeli kendi ülkesinden kaçarak, başka ülkelere sığındı. 4 milyon kadar Suriyeli dünyanın çeşitli yerlerine sığınmacı olarak yerleştirildi. Bunun yaklaşık 2 milyonu ise Türkiye’ye geçti. Avrupa’ya geçmeye çalışan Suriye’liler ise Avrupa’da II. Dünya Savaşından beri yaşanılan en büyük “Göçmen Krizi”ne sebebiyet verdiler. Birçok Avrupa ülkeleri aldıkları kararla belirli sayıda mülteci kabul ederken bazıları ise mültecileri ülkelerine almamak için resmen savaş açtı. 2014 yılında El Kaide’den ayrılan IŞİD’in Suriye ve Irak’te örgütlenmesi ise Suriye’deki Arap Baharını bambaşka bir boyuta taşıdı.
Önceleri sadece Esad’ın gitmesini isteyen ve bu nedenle Özgür Suriye Ordusunu destek veren Amerika, IŞİD tehditiyle birlikte politikasını daha da genişletti. Amerika’nın liderliğindeki koalisyon güçleri IŞİD’e karşı hava saldırıları başlattı. 30 Eylül’den itibaren ise gündem tamamen değişti. Rusya, Suriye’deki IŞİD tehditini tamamen bitirmeye yönelik hava saldırıları yapacağını açıkladı ve bu desteğin Suriye Devlet’inden gelmesi Rusya’nın yardımını yasal bir tabana oturttu. Rusya, koalisyon güçlerinin aylardır yapamadığını yaptı ve IŞİD’e çok büyük zararlar verdi. Esad rejiminin devam etmesini sağlayan Rusya batılı ülkelerin Esad’a karşı olan politikasını değiştirmesini sağladı. Ülkedeki marjinal kuvvetler terör estirmeye devam ederken, bir yandan batılı devletler bir yandan Rusya farklı politikalarını Suriye üzerinde devam ettirdiler. Suriye’de 2011’de çıkan iç savaş hala dinmedi. Şuan birçok Suriyeli çok zor şartlar altında hayatta kalmaya çalışıyor. Hepsi ülkesine dönmek istese de Suriye’de iç karışıklıklar hala devam etmekte. [1], [2], [3]
Arap baharının belki de en büyük etkisi Bahreyn’de gerçekleşti. Çok zengin bir ülke olan Bahreyn petrol zenginliğiyle meşhurdur. Arap baharı Bahreyn halkı için bir fırsat niteliği taşıyordu. Çünkü yılların verdiği sıkıntılar, ülkeyi ziyadesiyle yıprattı. Yapılan protestolar Bahreyn’in perde arkasındaki sırlarını ve zenginliği ortaya dökmeye yardımcı oldu. [1], [3]
2011’de Bahreyn’de özelleştirilen kaynaklar, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve artan işsizlik oranı protestoların başlamasındaki en büyük etkendi. Halk internet sitelerinde sosyal ağlar sayesinde birleşerek, isyanı başlattı. Halk ilk olarak İnci Meydanını ele geçirerek, kararlılığını hükümete gösterdi. Hükümet başlatılan eylemlere çok sert karşılık verdi. Sadece üç gün içinde yedi kişi hayatını kaybetti. Hükümetin böyle bir tepki vermesi, ülke genelindeki birçok kişiyi etkileyerek protestonun büyümesine sebep oldu. Şii muhalefet, el-Vifak, işçiler ve memurlar bile bu eyleme katıldı. Laik sol örgüt Vaad eylemcilerin en büyük destekçisi olduğu için, siyasetten men edildi. Laik sol örgüt Vaad’ın genel sekreterliğini yapan İbrahim Şerif 17 Mart 2011’de tutuklandı. Şerif protestoları kışkırtan isimlerden biriydi. Şerif tam 4 yıl hapis yattıktan sonra, 19 Haziran 2015’te tekrar özgürlüğüne kavuştu. Şerif 10 Temmuz günü 2012 yılında öldürülen 16 yaşındaki Husam Al-Haddad anmasında, yaptığı konuşma ile tekrar gözleri üzerinde çevirtti. Şerif’in yaptığı konuşmanın halkı kışkırtmak için yapıldığı düşüncesiyle 12 Temmuz günü Şerif tekrar tutuklandı. Bu tutuklamanın ardından birçok gazeteci ve muhalifte tutuklandı. Ülkede karışıklıklar hala devam etmektedir. [1], [3], [6]
2011’de ülkedeki yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik gibi sebeplerle başkent Sana’da halk isyan başlattı. Fakat Arap baharının Yemen’e olumlu etki ettiğini söylemek mümkün değil. Yapılan protestoların ardından Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih koltuğundan indirilerek yerine yardımcısı olan Abd Rabbuh Mansur Hadi, geçti. 32 yıllık iktidarın ardından Mansur Hadi’nin başa geçmesi baharı getirmeyip tersine iç karışıklıkları başlattı. [3], [7], [8]
Şiilerin bir parçası olan Husiler cumhurbaşkanlığı seçimlerine karşı çıkmaya başlayınca iktidar ve Husiler arasında ülkeyi Arap kışına çevirecek bir dönem başladı. Husiler uyguladıkları baskılarla iktidarı yeni kucaklayan Mansur Hadi’yi 2015’te görevinden alıkoydular. Şiilerin yemene karşı uygulamalarından ötürü Mansur Hadi’nin duyurusuyla Körfez ülkeleri başta olmak üzere 10 ülke olaya el koydu. Suudi Arabistan önderliğinde başlayan hava operasyonlarında arkasında İran güçlerinin bulunduğu Husiler’e ateş açıldı. Husilerin ele geçirdiği başkent Sana, hava saldırılarıyla bombalandı. Husiler ellerinde bulunan silahlarla saldırılara karşı koydular. Amerika ve mısır gibi ülkelerden Husiler’e yapılan operasyonlar için destek verildi. [7], [8]
100 kadar savaş uçak operasyonda kullanıldı devamında Suudi Arabistan sınıra 150 bin kadar askerini yerleştirdi. Husiler’e karşı saldırılarla beraber 22 üyeye sahip olan Arap Birliği toplantı düzenleyerek “ Arap Ordusunu” kurma kararı aldı. Dikkat çeken asıl nokta ise Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil- El Arabi’nin Arap Ordusunun kurulma düşüncesinin 2014 yılına dayandığını ifade etmesidir. Ortada hiçbir tehdit olmadan ordu kurma planı, aklımıza başka soru işaretleri getiriyor. Suudi Arabistan ülkenin güneyinde tüm iç ve dış uçuşları iptal etti. Çatışmaların devam etmesiyle büyük ticaret limanları kapatıldı. “ Kararlılık Fırtınası” adı altında yapılan operasyonlarda ölen sivil sayıları kesin değildir. Husiler’e karşı yapılan Operasyonlar kararlılıkla devam etmektedir. Diğer Arap ülkelerinden olan Cezayir ve Ürdün’ün iktidarları Arap baharının olumsuzluklarına karşılık halkın isteklerine olumlu cevap verdi. Fakat bu iki ülke her an kendini Arap Baharının içinde bulabilir. [1], [7], [8]