statik
mühendis
En Beğenilen Yazar Sırası
:
82
Toplam Başlık Sayısı
:
3
Toplam Puanı
:
3
Toplam Giri Sayısı
:
14
Bu Ayki Puanı
:
1
En Aktif Yazar Sırası
:
105
  • Ekonomik Tetikçisi Nedir?-John Perkins

    KOLOMBİYA: GÜNEY AMERİKA’NIN KİLİT TAŞI


    Kolombiya, Güney Amerika’nın bütün ülkelerini Panamakıstağına, dolayısıyla Orta ve Güney Amerika’ya bağlayan ülkedir. Olağanüstüdoğal güzellikleri, çok değerli yazar, filozof ve sanatçıları, demokratik birhükümeti vardır.

    20.yy.ın sonlarında Kolombiya’ya sattığımız en önemlihizmetler, mühendislik ve inşaat uzmanlığıydı. Kolombiya çalıştığım yerlerintipik bir örneğiydi. Ülke korkunç borç yükü altına girerek elektrik hatları,otoyollar, telekomünikasyon hatlarına yatırım yapacak, borcunu ve faizinipetrol ve gaz yataklarının geliri ile ödeyecekti. Görevim, kredi ihtiyacınımümkün olduğunca şişirmekti.

    Ancak orada da her şey yolunda gitmiyordu. Görüştüğümkişiler şöyle söylüyordu:
    “Baraj kurmayı düşündüğünüz ırmağın kıyısında yaşayankızılderililer ve çiftçiler sizden nefret ediyor. Kentlerde yaşayan ve doğrudanetkilenmeyen insanlar bile inşaat şantiyenize saldıran gerillalara sempatiduyuyor. Hükümetiniz bunları komünist, terörist, uyuşturucu kaçakçısı olaraktanımlıyor ama gerçekte onlar, şirketinizin harap ettiği topraklarda yaşayanaileler.

    Her gün sağ kalma çabası veren bizler, ırmaklarımızın üzerine barajkurulmasını önlemek için yemin ettik. Topraklarımız sular altında kalacağınaölelim daha iyi. Doğru, gerillalarımızın bazıları Rusya ve Çin’de eğitiliyorama ne yapsınlar ki? Modern silahları ve nasıl savaşılacağını öğrenmekzorundalar. Bazen de silah almak için uyuşturucu satmak. Dünya Bankasıkendimize savunmamız için yardım etmiyor. Tam tersine, bu durumu zorluyor.”

    Kolombiya’da geçirdiğim süre, eski Amerikan Cumhuriyeti ileyeni küresel imparatorluk arasındaki farkı anlamamı sağladı. Cumhuriyetimizmateryalist değil, ahlaki ve felsefi değerler, eşitlik ve adalet kavramlarıüzerine kurulmuştu. Zayıfı koruyan, II. Dünya savaşında olduğu gibigerektiğinde ilkelerini savunmak için harekete geçen bir varlıktı. Oysa bugünküküresel imparatorluk cumhuriyetin tam tersiydi. Ben-merkezci, haris,materyalistti; merkantilizm’e dayanan bir sistemdi. Kendinden öncekiimparatorluklar gibi, kollarını yalnızca kaynakları toplamak, gördüğü her şeyikapmak ve doymaz kursağını doldurmak için açıyordu. Yöneticilerinin daha fazlagüç ve varlık kazanması için gerekli gördüğü her yolu deniyordu.

    Ben Amerikan Cumhuriyetinin sadık bir vatandaşıydım fakat buyeni, üstü örtülü emperyalizm ile yapmaya çalıştığımız şey, Vietnam’da orduylabaşarmaya çalıştığımız şeyin parasal eşdeğeriydi. Askeri müdahalenin her zamanişe yaramadığını gören ekonomistler daha iyi bir planla ortaya çıkmışlar, dışyardım kuruluşları ve yükleniciler bu planı yürütmekte becerikli halegetirmişlerdi.

    Sistem tıkır tıkır işliyordu: Ülkeler çoğunlukla ihtiyaçduymadıkları büyük yatırımlar için Dünya Bankası , IFC gibi kuruluşlarca ağırborç yükü altına sokuluyor, bu yatırımlar büyük Amerikan yüklenicileritarafından gerçekleştiriliyor, ülke borçlarını ödemekte zorlanınca IMF veET’ler devreye giriyor, onlar başarılı olmazlarsa ellerinde sopalarıylaçakallar(CIA), en nihayetinde de silahlarıyla askerler geliyordu.

    İster ayakkabı yapsın ister inşaat, önde gelen bütünuluslararası şirketlerin kendi ET’leri vardı. Takım elbiseler giymiş, saygıngörünüşlü bu kişiler New York, Tokyo veya Londra’daki merkezlerinden çıkıpyolsuzluğa meyilli politikacıları/bürokratları ülkelerini şirketokrasininboyunduruğuna sokmaya ikna etmek için bir kıtadan ötekine dolaşıyorlardı.

    Çeşitli ülkelerde üretim yapan Amerikan şirketlerininçalışanları, o halklara iş vererek iyilik ettiklerini sanıyorlardı; gerçekteise onları ortaçağ feodal düzenini hatırlatan bir tür köleliğe daha fazlagömüyorlardı. Üstelik bu modern serf ve köleler daha beter durumda olanlarabakıp hallerine şükrediyorlardı.

    Bütün bu olaylar ve kendi zalim rolüm üzerinde uzun uzundüşüncelere daldım. İşimi iyi yapayım derken büyük resmi görememiş,davranışlarımın gerçek sonuçlarını fark edememiştim. Gözümün önüne bir askeringörüntüsü geliyordu: Asker başlangıçta saftır. Başkalarını öldürmenin ahlakiboyutunu sorgulayabilir fakat esas çabası kendi korkusunu bastırmak ve hayattakalmaya odaklanmaktır. İlk düşmanını öldürdükten sonra hissettiklerinin altındaezilir. Ölen kişinin ailesini merak edip pişmanlık duyabilir. Fakat zamangeçtikçe ve daha fazla savaşıp daha çok insan öldürdükçe katılaşır. Artıkprofesyonel bir askere dönüşmüştür.

    Ben de profesyonel bir askere dönüşmüştüm. Bunu itirafetmek, suçların işlenme ve imparatorluk kurulma süreçlerini anlamamı sağladı.Neden ailesine düşkün İranlıların Şah’ın zalim gizli polisi olduğunu, mazbutAlmanların nasıl Hitler’in emirlerine uyduğunu, nasıl olup da iyi Amerikalıkadın ve erkeklerin Panama şehrini bombalayabildiklerini artıkanlayabiliyordum.

    10 yıl boyunca ben, Afrika ormanlarından insanlarıyakalayıp, bekleyen gemilere tıkan köle tacirlerinden farksız davranmıştım.Bana ödenen yüksek ücret, sigorta, hisse gibi cazip olanaklar beni de sisteminbir kölesi yapmıştı. Sistemde ne kadar uzun süre kalırsam, ayrılmam o kadaruzun sürecekti.

    1 Nisan 1980’de Yönetim Kurulu Başkanı’nın odasına giripistifamı verdim.
    0 0
  • Ekonomik Tetikçisi Nedir?-John Perkins

    İRAN’IN ŞEHİNŞAH’I


    1975-78 yılları arasında sık sık İran’ı ziyaretettim.

    İran da zengin petrol yataklarına sahipti ve Suudi Arabistangibi onun da büyük projeleri gerçekleştirmek için borçlanmaya ihtiyacı yoktu.Ancak ülkenin tarihi siyasi kargaşayla yüklüydü. O yüzden olaya farklıyaklaştık. Şah’ı ilericilik sembolü haline getirmek için Washington ve işdünyası el ele verdi. OPEC’in kurulmasıyla Şah etkin bir dünya lideri olmuştu.Aynı zamanda Müslüman Orta Doğu’nun en güçlü ordusunu kurmuştu.

    MAIN Hazar Denizindeki turizm bölgesinden Hürmüz boğazındakiaskeri tesislere kadar ülkenin her yerini kapsayan projeler yapıyordu. Orda daişimiz, bölgesel kalkınma potansiyellerini tahmin edip ona göre elektrik üretimve dağıtım sistemlerini tasarlamaktı.

    Yüzeyde İran, Hıristiyan-Müslüman işbirliğinin örnek birmodeli gibi görünüyordu. Ancak kısa süre sonra fark ettim ki sakin görünüşünaltında derin bir öfke yatıyor.

    İran’daki tercümanım beni adını vermek istemediğim ve kısaca”Doc” diyeceğim bir felsefe doktoruyla tanıştırdı. Doc bana şunları söyledi:

    “Kendine şahların şahı lakabını veren bu adam gerçek birşeytandır; Hitler’den de beter davranıyor. Üstelik hükümetinizin tam bilgisi vedesteğiyle. Şah sizin Orta Doğu‘daki tek gerçek müttefikiniz. Tabi kiİsrail’iniz de var ama İsrail sizin için destek değil, köstek. Petrolü yok.Politikacılarınız sırf Amerika’daki Yahudi oylarını ve seçim kampanyalarınaYahudi parasını almak için İsrail’e arka çıkmak zorunda.

    Sizin için Şah dahaönemli. Oysa Şah’ın fazla vadesi kalmadı. Herkes ondan nefret ediyor. Ş ah’ınkapitalizminden yararlanan bazı zenginler hariç, halkın arasında muazzam birdini hareket var. Aklınız varsa, şirketiniz bizim ülkemizden uzak durur. Siziuyarıyoruz: burada çok para kazanacağınızı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Şahgidecek ve siz de paranızı alamayacaksınız. Üstelik Şah’ın çöküşü yalnızca birbaşlangıç, Müslüman dünyasının gidişatının bir göstergesi olacak. Öfkemizi çokuzun süre baskı altında tuttuk, yakında patlamak üzere.”

    Bu konuşmadan çok kısa bir süre sonra Ayetullah Humeyni veMollaların önderliğinde isyan, gösteri ve bombalamalar başladı. Şah 1979 daMısır’a kaçtı. MAIN, Doc’un dediği gibi, İran’da milyarlarca dolar kaybetti.Gerek ülke olarak gerekse şirket olarak bütün bağlantılarımıza, ofislerimize,istihbaratımıza rağmen olacakları tahmin edememiştik
    0 0
  • Ekonomik Tetikçisi Nedir?-John Perkins

    SUUDİ ARABİSTAN’LA İLİŞKİLER YUMAĞI

    1970’lerin başı, uluslararası ekonomide önemlideğişikliklerin yaşandığı bir dönem oldu. 1960’larda bir grup ülke, büyükpetrol şirketlerine karşı OPEC petrol kartelini kurmuştu. “7 kız kardeş” olarakbilinen büyük petrol şirketlerinin kasıtlı olarak ham petrol fiyatlarını düşüktuttuklarının, böylece üretici ülkelere düşük bedel öderken kendilerinin yüksekkarlar elde ettiklerinin farkındaydılar.

    Üretici ülkelerin birlikteliği 1973’te petrol ambargosuylasonuçlandı. Amerika’daki benzin istasyonlarında büyük kuyruklar oluştu. BüyükBuhran’a yakın ekonomik kargaşa yaşandı. Tüm dünyada büyüme yavaşladı, işsizlikarttı, sabit kur sistemi çöktü.

    18 Mart 1974’te ambargo sona erdiğinde ham petrolfiyatlarının varili 1.39 $ dan 8.32 $ a çıkmıştı. Siyasiler aldıkları dersi hiçunutmayacaklardı. Bu birkaç ayın yarattığı travma şirketokrasiyi güçlendiripbüyük şirketler, uluslar arası bankalar ve hükümet’ten oluşan sacayağını yıkılmazhale getirdi. Tutum ve politikalar değişti. Wall Street ve Washington böyle birambargoya bir daha fırsat vermemeye yemin etti. Petrol kaynaklarımızı korumakhep önceliğimiz olmuştu ama 1973’ten sonra bu saplantı haline geldi.

    Ambargo, dünya siyasetinde Suudi Arabistan’ın konumunuyükseltip bizim ekonomimiz için stratejik önemini fark etmemize yol açtı.Dahası, Amerikan şirketokrasi liderlerini “Petrodolarları tekrar Amerika’yanasıl döndürebiliriz?” arayışına itti.

    Ambargo biter bitmez Washington Suudi Arabistan’lagörüşmelere başladı. Petrodolarlar ve bir daha ambargo olmaması karşılığındaonlara teknik yardım, askeri techizat/eğitim ve modern tesisler önerdi.Müzakereler JECOR (Amerika- Suudi Arabistan Ortak Ekonomik Komisyonu) adlısıradışı bir organizasyonun kurulmasıyla sonuçlandı.

    JECOR, geleneksel dış yardım programlarının tam tersiniyapacaktı: Suudi Arabistan’ın Suudi parası ile inşası için Amerikan firmalarınıgörevlendirmek. Amerika’nın gelişmekte olan bir ülkeyle yaptığı, karşılıklıbağımlılığa dayalı en kapsamlı anlaşmaydı.

    MAIN’in elemanı olarak görevim, muazzam paraların nerelereharcanabileceğini gösteren senaryolar yazmaktı. Kısacası, Amerikan mühendislikve inşaat firmalarının milyarlarca dolar kazanabilmesi için yaratıcılığımıkullanacaktım. Bir taraftan Suudi ekonomisi bizimkine bağımlı hale gelirken birtaraftan da ülke Amerika’nın sadık dostu olacaktı.

    Yaptığım planlara göre çölde dev rafineriler, petrokimyakompleksleri, teknoparklar, elektrik santralleri yükselecek, ülke boydan boyaelektrik hatları, otoyollar, boru hatları, iletişim ağları, ulaşım sistemleri,bunları çalıştırmak için gelecek yabancı işçiler için konutlar, alışverişmerkezleri, hastaneler, deniz suyu arıtma tesisleri ile donat ı lacaktı. Hepsison teknolojiye dayalı olduğu için yıllar boyu bakım ve teknik servisgerekecekti. Böylece MAIN, Bechtel, Brown&Root , Halliburton,Stone&Webster ve diğer Amerika firmaları yıllarca para kazanmaya devamedecekti. Suudi Arabistan’ın düşmanlarından korunmak için savunma sanayimiz deen pahalı araç gereci satarak ve bakımını yaparak nemalanacaktı. SuudiArabistan bundan böyle hiçbir şekilde ambargo konmasına mahal vermeyecek,Amerika da bunun karşılığında her ahval ve şerait altında Suudi Arabistan’a veyöneticilerine siyasi ve askeri destek sağlayacaktı.

    Tuhaf olan şuydu ki tutucuVahabi ilkelerine dayanan bir krallığın bütün geleceğini bir grup yabancı(onların gözünde kafir) belirleyecekti. Ayrıca umudumuz, İran ve Irak gibipetrol zengini ülkelerin de Suudi Arabistan’ı örnek alıp aynı girişimleriyapmasıydı. Bence yaptığımızın bin yıl önceki Haçlı Seferlerinden pek bir farkıyoktu. Avrupalı Katolikler, amaçlarının Müslümanları cehenneme gitmektenkurtarmak olduğunu iddia ediyorlardı; bizse Suuidleri çağdaşlaştırmak olduğunu.Gerçekte ise hem Haçlıların, hem şirketokrasinin amacı imparatorluklarınıgenişletmekti.

    Teklifimizi Henry Kissinger başkanlığında bir heyetSuudilere götürdü. Tüm paket krallıkça onaylandı. MAIN’e de ilk ve en karlıihalelerden biri verildi. Bunu diğer ihaleler izledi ve tarımdan enerjiye,eğitimden iletişime Suudi ekonomisinin her sektöründe modernizasyona gidildi.

    Bu anlaşma uluslararası hukukun da seyrini değiştirdi.Uganda’nın, yüz binlerce kişinin kanına giren zalim diktatörü İdi Amin sürgünegönderildiğinde Suudi Arabistan ona kucak açtı. 80 yaşında ölünceye kadar lüksve debdebe içinde yaşadı. Amerika bu işe bozulsa bile anlaşmaya halelgetirmemek için sesini çıkarmadı. Daha da kötüsü, Suudi Arabistan’ınuluslararası teröre parasal destek vermesine göz yumdu. Hatta Usame BinLadin’in Afganistan’da Ruslara karşı verdiği savaşı teşvik etti. 1980’lerdeRiyad ve Washington Mücahitlere toplam 3.5 milyar dolar aktardılar.

    US News & World Report, 2003 sonlarında “The SaudiConnection” adlı araştırmada şunları yazıyordu.

    “Kanıtlar tartışmasızdı, Amerikanın kadim dostu ve dünyanınen büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan, terörist finansmanının da merkeziolmuştu.

    1980’lerde yaşanan İran devrimi ve Afgan Savaşı şoklarındansonra Suudi Arabistan’ın yarı resmi yardım kuruluşları, hızla büyüyen cihadhareketinin anapara kaynağı oldu. Para, 20 kadar ülkede paramiliter eğitimkampları işletmede, silah satın almada ve yeni üye toplamakta kullanıldı.

    Suudilerin hesapsız paraları bazı Amerikan yetkililerinolayı görmezden gelmesini sağladı. Suudilerle iş yapan eski büyükelçilere, CIAistasyon şeflerine, hatta kabine mensuplarına ihale, hibe, ücret şeklindemilyarlarca dolar ödendi. Kraliyet ailesi yalnız El Kaide’yi değil, diğerterörist grupları da destekliyordu.”


    Ekim 2003 tarihli Vanity Fair dergisi de “SuudileriKurtarmak” adlı raporunda Bush ailesi, Suud hanedanı ve Bin Ladin ailesiarasındaki 20 yıl ı aşkındır süregelen yakın ilişkiyi gözler önüne seriyordu.George H.W. Bush 71-73 arası Birleşmiş Milletlerde büyük elçilik, 1976-77 deCIA başkanlığı yapmıştı. Yani tam da Suudi Arabistan ile ilişkilerinalevlendiği dönemde.

    11 Eylül’ün hemen akabinde Bin Ladin ailesi de dahil,varlıklı Suudiler özel uçaklara bindirilip Amerika’dan gönderildiler. Uçuşlaraneden izin verildi, yolcular neden hiç sorgulanmadı bilinmez. Acaba Bushailesinin ilişkilerinden mi?
    0 0
  • Ekonomik Tetikçisi Nedir?-John Perkins

    GUATAMALA

    Guatamala ve Orta Amerikanın hakimi, 1800lerde kurulanUnited Fruit Company (UFC) idi. 1950’lerde demokratik bir süreçle Jacob ArbenzGuatamala’nın başkanı seçildi. O sırada Guatamala topraklarının %70’i, nüfusun%3’ünün elindeydi. Arbenz halkı açlıktan kurtarmayı vaad etti ve kapsamlı birtoprak reformu başlattı.

    Guatamala’nın en büyük ve en baskıcı toprak sahibi UnitedFruit Company bu önlemlere karşı çıktı. Bütün Orta Amerika’da bunun örnekteşkil etmesinden korkuyorlardı. United Fruit Company Amerika’da muazzam birkampanya başlattı. Amaç Amerika halkını ve Kongre’yi Arbenz’in Rus komplosununbir parçası olduğuna ve Guatamala’nın Sovyet uydusu olduğuna ikna etmekti.1954’te CIA darbe düzenledi. Amerikan pilotları Guatamala City’i bombaladılar.Demokratik yöntemle seçilmiş olan Arbenz alaşağı edilip yerine zalim sağcıdiktatör Castillo Arnas getirildi.

    Yeni hükümet her şeyini United Fruit Company’ye borçluydu.Derhal Arbenz’in reformlarını geri çekip yabancılardan alınan her türlü vergiyikaldırdı. Binlerce kişiyi tutuklattı. United Fruit Company, CIA ve albaydiktatör aras ındaki işbirliğinin meyvesi, yüzyılın geri kalanı boyuncaGuatamala’yı kasıp kavuran ve halen de devam etmekte olan şiddet ve terörizmoldu
    0 0
  • Ekonomik Tetikçisi Nedir?-John Perkins

    PANAMA

    Panama havaalanına 1972’nin bir Nisan akşamı ayak bastım.Yol boyunca gördüğüm bilboard’ları başkan Omar Torrijos’un resimlerisüslüyordu.

    MAIN’in devasa Kalkınma Master Planının son görüşmeleriniyapmakla görevlendirilmiştim. Plan, bu iki milyonluk minicik fakat son derecestratejik ülkeye enerji, ulaşım ve tarım sektörlerinde Dünya Bankası, AmerikanKalkınma Bankası ve USAID’in milyarlarca dolar yatırım yapmasına zeminhazırlayacaktı.

    Panama vaktiyle, Columbia’nın bir parçasıyken, Süveyşkanalını açan Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps burada da kanal açmagirişiminde bulunmuştu.

    De Lesseps başarılı olamadı fakat Theodore Roosevelt’inPanama’ya göz dikmesine yol açtı. 1903’de Amerika bir savaş gemisi göndererekkıstağı işgal etti ve Panama’yı bağımsız devlet olarak ilan etti. Kukla birhükümet kurarak ilk kanal anlaşmasını imzaladı. Anlaşma, yapımı planlanankanalın iki yakasının Amerikan bölgesi olmasını öngörüyor, Amerikanmüdahalesini meşru kılıyor ve bu sözde bağımsız ülkenin tam kontrolünüveriyordu.

    Yarım yüzyıl boyunca Panama, Washington’la güçlü bağlariçinde bulunan varlıklı ailelerce yönetildi. Bunlar, Amerikan çıkarlarınıkorumayı görev edinmiş sağcı diktatörlerdi. Halkın korkunç yoksulluk içinde,büyük plantasyon ve şirketlerin kölesi halinde yaşaması umurlarında değildi.Son diktatör Arias’ı Omar Torrijos bir darbeyle indirip devlet başkanı oldu.

    Torrijos döneminde Panama, tarihinde ilk kez Washington veyabaşka bir yerin kuklası olmadı. Moskova veya Beijing’in tahriklerine kapılmadı.Torrijos sosyal reforma ve yoksullara yardıma inanıyordu fakat komünizme dekarşıydı.

    Panama kanalını ve çevresini tamamen Amerika’ya ait olmaktankurtarıp Panama devletine iadesi için Torrijos başkan Jimmy Carter ilemüzakerelere başladı. Carter mantıklı ve duyarlı bir insandı fakatWashington’daki muhafazakarlar ve dinciler yaygarayı kopardı. Nasıl olur da bumilli savunma kalemizi, Amerikan dehasının sembolünü, Amerika’nın ticariçıkarlarının düğüm noktasını elden çıkarmaya kalkardık?

    Başkan Carter bütün itirazlara kulak tıkayarak 1977’deKanalı ve Kanal Bölgesini Panama’ya devreden anlaşmayı imzaladı. Uzun veeziyetli bir ikna sürecinden sonra Kongre’nin anlaşmayı onaylamasını sağladı.Bunun üzerine muhafazakarlar intikam almayı ahdetti.

    Başkan Carter’dan sonra gelen Reagan hükümeti kanalı gerialmak için epeyce uğraş verdi. Fakat Torrijos karşı koydu. Bunun üzerine 31Temmuz 1981’de bir uçak “kazasında” hayatını kaybetti. Bir kez daha LatinAmerika basını “ CIA suikastı” başlıkları attı. 52 yaşındaki Torrijos’un ölümüCIA’nin suikastlar dizinine bir yenisini eklemişti.

    Torrijos yaşasaydı, Orta ve Güney Amerika ülkelerindegittikçe artan şiddeti önlemenin çaresini bulacaktı. Petrol şirketlerininAmazon havzasını mahvetmesine izin vermeyecek, Washington’un terörist veuyuşturucu savaşı dediği, ama aslında çaresiz insanların evlerini ve ailelerinikoruma girişimlerini hafifletecek çözümler üretecekti. En önemlisi, GüneyAmerika’da, Afrika’da ve Asya’daki liderlere örnek olacaktı. Tabi ki CIA, NSAVE ET’ler buna izin vermeyecekti.

    Torrijos’un halefi Manuel Noriega başlangıçta selefininizinden gidiyor izlenimi verdi fakat Torrijos adalet ve eşitlik timsali iken,Noriega kısa sürede yolsuzluk ve kanunsuz işlere bulaştı. Dahası Amerika’nıntropik savaş eğitim üssü “School of Americas” ın süre uzatımına izin vermedi.Bunun üzerine 20.12.1989’da Amerika Panamaya, II.Dünya Savaşından bu yana birülkeye yapılan en büyük hava saldırısını düzenledi. Bu, sivil halka yapılanhaksız bir saldırıydı. Oysa Panama ve Panamalılar ne Amerika ne de başka birülke için tehdit teşkil ediyordu.

    Noriega Ş ilinin Pinochet’si , Nikaragua’nınSomosa’sı gibi katliam yapmamış, insan haklarını çiğnememişti. Tek yaptığıKanal Antlaşmasına uyulmasını istemek ve yeni bir Kanal için Japonlarlagörüşmekti. Amerikan askerlerinin bu iki milyonluk şehirde büyük-çocuk sayısızinsan öldürmesine ve şehrin büyük bölümünü yakmasına Washington’un gösterebildiğitek gerekçe, Noriega’nın uyuşturucu kaçakçılığı idi. Bu şehrin dünyanın endeğerli arazilerinden birinin üstünde olduğundan kimse söz etmiyordu tabi.

    Noriega Amerika’ya getirilip, kendi ülkesindeki eylemleriyleAmerikan yasalarını ihlal ettiği gibi örneği görülmemiş bir iddia ileyargılandı ve 40 yıla mahkum edildi.

    Saldırı , Amerika’nın imparatorluk kurmanın eski usullerinedöndüğünü, Reagan gibi Bush’un da amaca ulaşmak için muazzam güç kullanmaktatereddüt etmeyeceğini dünyaya gösteriyordu. Hedef, Torrijos mirasını kukla birhükümete devretmek kadar, Irak gibi başka ülkeleri de sindirmekti.

    Bush hükümetinin yaptığı terörizmden farksız, gayri meşrubir eylemdi. Amerikan Ordusu bu bombardımandan sonra 3 gün boyunca basını,Kızılhaç’ı ve diğer gözlemcileri şehre sokmadı. Bu arada askerler ölüleri yakıpgömdüler. Suç delillerinin yok edilmesi ve katliamın boyutları konusundasorulan sorular hep cevapsız kaldı. Dünya bu olayı şiddetle kınadığı haldebasına uygulanan sansür yüzünden pek az Amerikalının haberi oldu. Amerika sahipolduğu gücü iğrenç bir biçimde kötüye kullanarak küstah Amerikalıpolitikacıların ve onların Panamalı yardakçılarının amaçlarına hizmet etmişti.Nitekim Torrijos döneminden önce Amerikan hükümetinin kuklası olan oligarşi tekrariktidara getirildi ve Amerika kanalın kontrolünü yeniden ele geçirdi.
    0 0
  • Ekonomik Tetikçisi Nedir?-John Perkins

    ENDONEZYA: BİR EKONOMİ TETİKÇİSİNE DERSLER


    İlk görevim Endonezya’da olacaktı. Endonezya yüzyıllarcaçeşitli ülkelerin egemenlik savaşlarına sahne olmuş, nihayet 1949 daSukarno’nun liderliğinde Hollanda’dan bağımsızlığını kazanmıştı. Fakat 17500adadan ve sayısız dil, kültür, ırktan oluşan ülkede birliği sağlamak kolayolmamıştı. Kanlı iç savaşları takiben general Suharto 1968 de bir darbeylebaşkan oldu.

    Amerika Vietnam’daki başarısızlığının domino etkisiyapmasından ve komünizmin diğer ülkelere yayılmasından korkuyordu. Anahtar ülkeEndonezya idi. MAIN’in elektrifikasyon projesi, Amerikanın Güneydoğu Asya’dakiegemenliğini garantileme master planının bir parçasıydı. Amerikan dışpolitikası Suharto’nun İran Şahı gibi davranacağı savına dayanıyordu.Endonezya’da elde edecek kazanımların tüm İslam dünyasında, bilhassa patlamayahazır bekleyen Ortadoğu’da yankıları olacaktı. Bu da yetmezmiş gibiEndonezya’da petrol vardı. Rezervlerin miktarını kimse bilmiyordu fakat parlakgörünüyordu.

    Endonezya’ya varınca, iki kişilik heyetimizin başkanı şöylededi: ”Evet, burada bulunmamızın sebebi, dünyanın en yoğun nüfusuna sahip adasıJava’nın elektrifikasyon master planını hazırlamak. Fakat bu buzdağının görünenkısmı. Esas amacımız, Endonezya’yı komünizmin kıskaçlarından kurtarmak ve kuzeykomşuları Vietnam, Kamboçya, Laos’un izinden gitmesini önlemek.

    Entegre birelektrik sisteminin kurulması, kapitalizm ve demokrasinin hakimiyetinigarantileyecektir. Master planı hazırlarken, Endonezya’daki petrole ihtiyacımızolduğunu dikkate alıp, limanların, boru hatlarının, inşaat şirketlerinin bolcaelektrik almasını sağlayın. Eksik yönde hata yapmaktansa, fazla yönde hatayapmamız daha iyidir.”

    Master Plan tamamlandıktan sonra plan dahilindeki bölgelerigezmeye çıktım. Tercümanım beni Bandung’da bir kukla (karagöz) gösterisinegötürdü.

    Dalang denen kuklacı 100’ün üstündeki kuklayı farklıseslerle seslendiriyordu. Ömür boyu unutamayacağım gösteride kuklalardan biriRichard Nixon’du.

    Nixon kılıklı kuklanın arkasında Orta Doğu ve Uzak Doğuharitası vardı. Ülkeler, haritadaki kendi yerlerinde çengellerde asılıydı.Yerde de, üstünde $ işaretleri bulunan bir kova vardı. Nixon haritaya yaklaştı,Vietnam’ı çengelinden çıkarıp ağzına soktu. “Ayy, acı, çok kötü, bundanistemiyoruz” deyip kovaya attı. Yüzünü tekrar haritaya döndü. Sonraki ülkeseçimleri beni şaşkınlık içinde bıraktı: Zira Güney Doğu Asya’nın dominoülkelerini değil, hep Orta Doğu ülkelerini seçiyordu:

    Filistin, Kuveyt, SuudiArabistan, Irak, Suriye ve İran, arkadan Pakistan ve Afganistan. Her seferindeNixon ülkeyi kovaya atmadan önce İslamiyet’e küfürler ediyordu: “Müslümanköpekler, Muhammed’in canavarları, Müslüman şeytanlar” gibi. En sonunda daharitadaki çengelinden Endonezya’yı kaldırarak “Bunu da Dünya Bankasınaverelim. Bakalım bize bundan nasıl para kazandırabilir” dedi.

    Gösteriden çıktıktan sonra tercümanımla aramda şu konuşmageçti.

    “Dalang, Nixon’a Vietnam dışında niye yalnızca Müslümanülkeleri kovasına attırdı ?”

    “Çünkü plan böyle. Vietnam ilk adımdan başka bir şeydeğildi. Tıpkı Naziler için Hollanda’nın olduğu gibi. Gerçek hedef Müslümandünyası.”

    “Amerikanın anti-islam olduğuna inanamam”

    “Öyle mi? Ne zamandan beri? Kendi tarihçilerinizden birini,Arnold Toynbee adlı İngilizi oku da gör. Ta ellilerde, gerçek savaşınkomünistlerle kapitalistler arasında değil , Hıristiyanlarla Müslümanlararasında olacağını söylemişti. “ Civilization on Trial” ve “The World and TheWest” adlı kitaplarına bir bak”

    “İyi de Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında niyedüşmanlık olsun ki?

    “Çünkü Batı, özellikle de lideri Amerika, dünyayı hakimiyetialtına almak, tarihin en büyük imparatorluğunu kurmak istiyor. Neredeysebaşaracak. Şu anda önündeki tek engel Sovyetler Birliği. Fakat Sovyetlerikalıcı bir engel olarak görmüyor. Dinleri yok, inançları yok, ideolojilerininiçi boş. Tarih boyunca iman her şeyin önünde gelmi ştir. Biz Müslümanlarda daiman var, hatta sizden fazla. O yüzden bekliyoruz ve güçleniyoruz. Sonra biryılan gibi saldıracağız.”

    “Ne korkunç! Bunudeğiştirmek için ne yapabiliriz?

    “Bu kadar açgözlü olmaktan vazgeçin. Ve de bencil. Büyükevlerinizden, süslü mağazalarınızdan başka gerçekler de var dünyada. İnsanlar açlıktanölürken siz arabalarınızın benzinini düşünüyorsunuz. Bizimki gibi ülkeleryoksulluk içinde boğulurken imdat çığlıklarımızı duymuyorsunuz. Size bunlarısöylemeye çalışanlara kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Onlar sizin için ya radikalya komünist . Bu tutumunuzu bırakmazsanız sonunuz hiç iyi olmayacak.”

    Karagöz oynatıcı Dalang’a birkaç gün sonra yolda kimliğibilinmeyen biri çarptı ve öldü. Genç Endonezyalılarla yaptığım konuşmalargözlerimin açılmasını sağladı. Bencil bir dış politikanın gelecek kuşaklarayaramayacağını fark ettim. Günlüğüme şunları yazdım.

    “Yoksul ülkelere dış yardım kılıfı altında verdiğimizborçlar bugünün çocuklarının ve onların torunlarının rehine olmasına yolaçıyor. Şirketlerimizin, onların kaynaklarını talan etmesine izin vermek vebize olan borçlarını ödeyebilmek için eğitim, sağlık gibi hizmetlerden feragatetmek zorunda kalacaklar. Amerika Vietnam gibi sömürge savaşlarında harcadığıbütün parayı dünyadan açlığı kaldırmaya, eğitim ve temel sağlık hizmetlerineherkesin ulaşabilmesine, ormanların , sulak alanların korunmasına harcasaydıdünya nasıl bir dünya olurdu acaba?”
    0 0
  • Ekonomik Tetikçisi Nedir?-John Perkins

    Ekonomi tetikçisi olarak bizlerin amacı küresel imparatorlukkurmaktır. Bizler, diğer ülkeleri şirketlerimizin, hükümetimizin,bankalarımızın, kısacası benim şirketokrasi diye adlandırdığım kurumsal yapınınkölesi haline getirmek için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan elit birgrubuz. Mafyanın yaptığı iyilikler gibi Ekonomi Tetikçileri de görünüşte bazıiyilikler yapar.

    Örneğin elektrik santralleri, otoyollar, limanlar,havaalanları, teknoparklar gibi altyapı hizmetleri için borç temin ederler. Buborçların ön koşulu, bütün bu projelerin Amerikan inşaat ve mühendislikfirmaları tarafından gerçekleştirilmesidir. Aslında paranın çoğu Amerika’yı hiçterk etmez; yalnızca Washington’daki bankalardan New York, Houston veya SanFrancisco’daki mühendislik firmalarına transfer edilir.

    Para hiç vakit geçirmeden şirketokrasi üyesi şirketlere(kreditörlere) döndüğü halde borçlu ülkenin anapara artı faizin tamamınıödemesini isteriz. Eğer Ekonomi Tetikçisi çok başar ılı ise borç tutarı o kadarbüyük olur ki birkaç yıl sonra borçlu ülke ödemeleri aksatır. Bu olduğunda bizde mafya gibi diyetini isteriz. Birleşmiş Milletler’de Amerika’nın isteğidoğrultusunda oy verme, askeri üs kurma veya petrol gibi değerli kaynaklara elkoyma ş eklinde olabilir bu diyet. Buna ra ğmen borçlunun borcu devam eder.Böylece küresel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiş olur.

    2004 itibariyle 3. Dünya ülkelerinin borç toplamı 2.5trilyon dolara, yıllık faiz ödemeleri de 3.75 milyar dolara yükselmiştir. Bututar, tüm 3.Dünya ülkelerinin sağlık ve eğitim harcamaları toplamından fazla,aldıkları dış yardımın da 20 katıdır. Yine bu ülkelerde nüfusun en üst yüzdebiri, ülkelerinin mali kaynaklarının ve gayrımenkullerinin %70 ila %90’ına sahiptir.Bu çağ daş imparatorluğun sinsiliği, Romalı askerleri, İspanyol fatihlerini(konkistador), 18-19 uncu yy Avrupalı sömürgecilerini fersah fersah geridebırakır. Biz Ekonomi Tetikçileri kurnazızdır. Bizler tarihten ders aldık. Kılıçtaşımayız, zırh-üniforma giymeyiz.

    Ekuador, Nijerya, Endonezya gibi ülkelerdeyerli öğretmenler veya esnaf gibi giyiniriz. Washington ve Paris’tebürokratlara ve bankerlere benzeriz. Proje mahallerini gezer, yoksul köyleridolaşırız. Yerel basında ne kadar hayırlı işler yaptığımızdan söz ederiz.Yasadışı bir şeye tevessül ettiğimiz pek nadirdir. Zira sistem aldatmacayadayansa da tanım olarak yasaldır.

    Ancaaak….. Eğer biz başarısız olursak, devreye çakallar(İstihbarat –NSA ve CIA-elemanları) girer. Çakallar hazır ve nazır bekler.Ortaya çıktıklarında devlet başkanları devrilir veya feci “kaza”larda ölürler.Eğer Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi, bir şekilde çakallar da beceremezlersegenç Amerikalılar ölmeye ve öldürmeye gönderilir.

    Bu imparatorluğun yaratılmasına ben de katkıda bulundum vesuçluluk duygusu altında eziliyorum. New Hampshire taşrasından bir çocuk nasıloldu da bu pis işlere bulaştı?

    Her şey çok masumca başladı.

    1945’te orta halli, öğretmen bir ailenin tek çocuğu olarakdoğdum. Babam dünyanın her yanından gelmiş zengin çocuklarının okuduğu Tiltonokulunda öğretmenlik yaptığından ben de 14 yaşında Tiltonda burslu okumaya hakkazandım. Orda zengin çocuklarına nispet iftiharla geçtim, iki okul takımınınkaptanlığını yaptım ve okul gazetesini çıkardım. Lise bitince Middleburyüniversitesinde burslu okumaya başladım. Orası da Tilton gibi zenginçocuklarının okuluydu. Orda hayatımı etkileyen 2 kişiyle tanıştım. Birisi gençve güzel Ann, diğeri de İranlı bir generalin oğlu olan Ferhat’tı.

    Ferhat beni içkiye, gece hayatına, ailemi dışlamayayöneltti. Ders çalışmayı bıraktım. Bursum kesildi. Ben de bir sene gazetecilikyaptıktan sonra Boston Üniversitesi, İşletme Fakültesine kaydoldum. 1967’de,son sınıftayken Ann ile evlendim.

    Ann’in babası Deniz kuvvetlerinde üst kademede görevli, çokbaşarılı bir mühendisti. En yakın arkadaşı, Ann’in “Frank Amca” dediği kişi,ülkenin en geniş casusluk örgütü NSA (Ulusal Güvenlik Ajansı) nın tepeyöneticilerinden biriydi. Onun teşvikiyle NSA’da iş görüşmesine gittim. Birkaçhafta sonra NSA’dan kabul edildiğime dair haber geldi. Sonradan öğrendiğimegöre, Ferhat’ın babasının İranda ABD istihbaratında çalışması bu kabulde etkiliolmuş.

    NSA’nın iş teklifini kabul etmeden önce Barış gönüllülerininbir seminerine katılmam, yine hayatımın yönünü değiştirdi. Önerilen yerlerdenbiri, yerli halkın bütün özelliklerini koruduğu Amazon Yağmur Ormanlarıydı.Frank Amca’ya akıl danıştığımda, bu görevi kabul etmemi söylemesi benişaşırttı.” Oraları petrol yatağı. Yerlileri anlayan iyi ajanlara ihtiyacımızolacak” diyerek İspanyolca ve yerel lehçeleri öğrenmemi teşvik etti. BöyleceAnn ve ben Ekuador’da barış gönüllülerine katıldık. Yerliler gibi yaşamayabaşlayıp onlarla akraba gibi olduk.

    Köyümüze bir gün MAIN şirketinin Genel Müdür yardımcısı EinarGreve geldi. MAIN, Dünya Bankası’nın Ekuador’a ve komşu ülkelere hidroelektriksantralleri ve diğer alt yapı projeleri için milyarlarca dolar borç vermesidoğru olur mu diye araştırmalar yürüten uluslararası bir danışmanlıkşirketiydi.

    Einar’la Ekuador’da birkaç gün geçirdikten sonra mektuplaşmayabaşladık. Benden Ekuador’un ekonomik durumu ve geleceği hakkında raporlaristedi. Bir yıl içinde kendisine 15 rapor gönderdim.

    Barış gönüllüsü olarak görevim sona erince Einar banaMAIN’de iş teklif etti. Einar’ın dediğine göre MAIN’in esas işi mühendislikti.Fakat en önemli müşterisi olan Dünya Bankası’nın hazırladığı mühendislikprojelerinin boyutunu ve fizibilitesini saptamak üzere ekonomistlereihtiyaçları vardı. Ekuador, Endonezya, İran, Mısır gibi güveniliristatistikleri bulunmayan yerlerde kişisel gözlem ve değerlendirme gerekiyordu.Böylece 1971’de 26 yaşında MAIN’de ekonomist olarak göreve başladım. Oysagerçek görevimin tamamen James Bond’a benzediğini kısa sürede fark edecektim.

    Arthur D.Little, Stone & Webster, Brown & Root,Halliburton ve Bechtel gibi mühendislik firmalarını herkesin tanımasına rağmenMAIN kamuoyunda pek bilinmiyordu. Profesyonel kadromuzun çoğu mühendis olduğuhalde iş makinalarımız olmadığı gibi, bir baraka dahi inşa etmemiştik. Öncelerine yaptığımızı anlamakta bile zorluk çekiyordum. Tek bildiğim, Java adasınınenerji master planını hazırlamak üzere 11 kişilik bir heyetle Endonezya’yagideceğimdi. Endonezya ve Java’nın ekonometrik modellerini çıkarmam gerekeceğive bu konuyu hiç bilmediğim için kurslara yazıldım. Bu süreçte, istatistiklerinamaca göre manipüle edilebileceğini keşfettim.

    MAIN, beni eğitmesi için Claudine adında güzel bir bayanıgörevlendirdi. Claudine bana, hiç kimsenin işim hakkında bilgi vermediğini,zira bunu yapmaya bir tek kendisinin yetkili olduğunu söyleyerek, görevininbeni ekonomi tetikçisi olarak yetiştirmek olduğunu ilave etti. Ne yaptığımıkarım dahil hiç kimsenin bilmemesi gerektiğini belirttikten sonra, işimin ikiana amacı olduğunu açıkladı.

    Öncelikle, hazırlayacağım raporlarla MAIN ve diğerAmerikan şirketlerinin (Bechtel, Halliburton, Stone&Webster gibi) devasamühendislik ve inşaat projeleri için uluslararası finansman kuruluşlarınınvereceği kredilere dayanak sağlayacaktım. Verilen borç, projelerigerçekleştiren Amerikan şirketlerine geri döndükten sonra ikinci görevim,muazzam borç altına giren bu ülkeleri iflas ettirmekti. Böylece söz konusuülkeler askeri üs, BM’lerde lehimize oy, petrol ve diğer doğal ham maddelerikullanımı gibi ihtiyaçlarımız için kolay hedef olabilecekti.

    İşim, bir ülkeyemilyarlarca dolar yatırım yapılmasının etkilerini tahmin etmek olacaktı.Gelecek 20-25 yılda ekonomik büyümenin ne kadar olacağını ve çeşitli projelerinetkilerini araştıran çalışmalar yapacaktım. Projelerin her birinden beklenenancak açıkça söylenmeyen özellikler, müteahhit firmalar için çok karlı olması,ülkedeki bir avuç varlıklı ve etkili aileyi mutlu etmesi, uzun dönemde ülkeyimali ve siyasi bağımlılık altına sokması idi. Borç yükü ne kadar büyük olursa okadar iyi olacaktı. Bu yük ülkenin en yoksul vatandaşlarını sonraki on yıllarboyunca sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlardan yoksun bırakacakmış, ne gam.

    Büyük alt yapı Projeleri GSMH artışına önemli katkıdabulunur ancak GSMH mutlak değer olarak aldatıcıdır. Bir tek kişi, örneğin birenerji şirketi sahibi bile yararlanacak şekilde GSMH artabilir, halkınçoğunluğu borç yükü altında ezilse bile. Zengin daha da zenginleşirken fakirdaha da fakirleşebilir. Buna rağmen istatistiki açıdan büyüme gerçekleşmişgörünür.

    Diğer ABD vatandaşları gibi MAIN çalışanlarının çoğu enerjisantralleri, otoyollar,limanlar inşa etmekle ülkelere iyilik ettiğimizeinanıyordu. Okullarımız ve basınımız bütün yaptıklarımızı iyi niyetleyaptığımızı öğretmişti. Yıllarca hep şu ifadeyi duydum: ”Amerikan bayrağınıyakıyorlar, elçiliğimizin önünde gösteri yapıyorlar, neden lanet olasıülkelerini terk edip onları yoksulluk içinde yuvarlanmaya bırakmıyoruz?

    Bunu söyleyenler de genelde eğitimli insanlar. Oysa dünyaçapında elçilik bulundurmamızın amacı kendi çıkarlarımıza hizmettir ki bunun da20.yy’ın ikinci yarısındaki anlamı, Amerika Cumhuriyetini Global İmparatorluğadönüştürmek demektir. 18.yy sömürgecileri de, kendi topraklarını savunankızılderililerin şeytanın hizmetkarı olduklarına inanıyorlardı.

    Bir gün Claudine’e birlikte Java’ya gideceğimiz kişilerin debenimle aynı işi mi yapacaklarını sordum.

    “Hayır, onlar mühendis” dedi. “Onlar elektrik santrali,dağıtım hatları, limanlar ve yolların planlarını yaparlar. Sen ise onlarıntasarlayacağı sistemlerin ve dolayısıyla verilecek kredinin boyutlarınıhesaplayacaksın. Anahtar kişi sensin”

    Bir başka gün Claudine şu bilgiyi verdi. “Bizler küçük, özelbir kulübüz. Dünya ülkelerinin milyarlarını dolandırmak için iyi, çok iyi para alırız.İşinin önemli bir bölümü, dünya liderlerini Amerikanın ticari çıkarlarınıkollayan geniş bir şebekenin bir parçası olmaya ikna etmek olacak. Sonuçta buliderler öyle bir borç batağına saplanırlar ki Amerikanın sadık köleleriolurlar. Böylece siyasi, ekonomik ve askeri gereksinimlerimizi istediğimizzaman istediğimiz şekilde karşılarlar. Buna karşılık kendi halklarınateknoparklar, santraller, havaalanları getirdikleri için siyasi konumlarıgüçlenir. Bu arada Amerikan mühendislik ve müteahhitlik firmaları da iyicezenginleşir”.

    Tarih boyunca imparatorluklar askeri güçle veya güç tehdidiile kuruluyordu. Fakat II.dünya savaşın ın sona ermesi, Sovyetler Birliği’nindoğ uşu ve nükleer savaş korkusu yüzünden askeri harekat göze alınamayacakkadar riskli hale geldi.

    1951 dönüm noktası oldu. O tarihte İran, doğal kaynaklarınıve halkını istismar ettiği için British Petroleum’a (bugünkü BP) cephe almıştı.İran’ın çok sevilen, demokratik biçimde seçilmiş başbakanı (Time dergisi onu1951’de yılın adamı seçmişti) Muhammet Musaddık İran’ın tüm petrol varlıklarınımillileştirdi. Buna öfkelenen İngiltere, Amerika’dan yardım istedi. Fakat heriki ülke de, askeri bir müdahalenin Sovyetler Birliği’nin tepkisiniçekeceğinden korkuyordu.

    O yüzden Amerika, Deniz Kuvvetlerini göndermektense CIAajanı Kermit Roosevelt’i (Theodore’un torunu) gönderdi. Kermit para veyatehditle yandaş topladı. Onlarla sokak isyanları ve şiddet gösterileridüzenledi. Öyle ki Musaddık istenmeyen adam gibi göründü. Sonunda Musaddıkindirildi ve yaşamının geri kalanını ev hapsinde geçirdi. Amerikan yanlısı RızaŞah mutlak diktatör haline geldi. Kermit Roosevelt yeni bir meslek başlatmıştıve şimdi ben onun saflarına giriyordum.

    Roosevelt’in oyunu Ortadoğu’nun tarihini değiştirmek yanındaimparatorluk kurmanın en eski yöntemlerini de demode kılmıştı. Kore ve Vietnamyenilgileri de buna katkıda bulundu. Sonuçta anlaşıldı ki Amerika küreselimparatorluk hayalini gerçekleştirmek istiyorsa her yerde Roosevelt’in İranyönetimini uygulayacaktır. Nükleer savaşa girmeden Sovyetler Birliği’niyenmenin tek yolu buydu.

    Ancak bir sorun vardı: Kermit Roosevelt bir CIA ajanıydı.Yakalansaydı sonuçları tatsız olacaktı. İlk kez yabancı bir hükümeti Amerikaalaşağı ediyordu ve gerisi de gelecekti. Fakat bu operasyonların doğrudanWashington’u işaret etmemesi gerekiyordu.

    Ne mutlu ki 1960’larda bir başka devrim daha gerçekleşti.Uluslararası şirketler ile Dünya Bankası ve IMF gibi çok uluslu kuruluşlar güçkazandı. Dünya Bankası ve IMF’yi Amerika ile Avrupa’daki emperyalistkardeşlerimiz finanse ediyordu. Hükümetler, şirketler ve uluslararasıkuruluşlar arasında simbiyotik bir ilişki doğmuştu.

    Ben işe başladığımda sorun çoktan çözülmüştü. Amerikanistihbarat teşkilatları (NSA dahil) potansiyel Ekonomi Tetikçiklerini teşhisedecek ve bunlar şirketler tarafından istihdam edilecek, hükümetten bir kuruşpara almayacaklardı. Böylece, kirli işleri ortaya çıkarsa hükümet değil, hırslışirketler suçlanacaktı. Üstelik marka, serbest ticaret, bilgi hürriyeti gibiyasal kılıflarla bu şirket ve kuruluşlar meclis araştırmalarından ve kamuoyubaskısından korunacaklardı.
    0 0
  • 6 Eylül Teke-Tek programı

    fatih altaylı'nın her dakikası dolu geçen bir programı.
    konusu türkiye yönünü nereye dönmeli ?
    ben beğendiğim için burada paylaşma ihtiyaçı duydum.
    sözlükte izleyenlerin program hakkındaki düşünceleri nedir öğrenmek isterim.
    izlemeyenlere izlemesini tavsiye ederim. :)
    0 0
  • Gümüş motor

    soruyu nerenden anladın bilmiyorum ama ben sadece kaynak göster dedim. sanki soruyu aksini iddia ediyormuşum gibi anlamışsın
    0 0
  • Gümüş motor

    kaynak ? şu %95 yerli işi tam aklıma yatmadı.
    0 0
  • Amerika japonyaya atom bombasını atmasının nedeni japonları karada yenememiş olmasımıydı sizce ?

    abd her hafta bombalayarak öldürdüğü kadar japonu atom bombası ile sadece 1 günde öldürdü.asıl amaç japonları yenenin kendi olduğunu ispatlamak çünkü japonya'yı batıran abd ile yaptığı savaş değil doğu asyada ki sömürgelerini kaybetmesiydi. en son bitirici hamle olarak sovyetler mançuryadan japonları atıp , kuzey japon adalarını işgal edince japonlar için iş bitmiş oldu.japonya'yı abd yendi demek japonlara yapılacak en büyük hakarettir bence. batışın ana sebebi asya kıtasındaki sömürgeleri kaybetmesiydi.abd sovyetlere gövde gösterisi yapmaya mı çalışmıştır bilmiyorum ama o zamanlar 2'linin arası iyiydi.sovyetlerin mançurya'ya saldırmasını teşvik eden abd idi.aynı şekilde abd-japon ateşkesi için arabuluculuk yapanda sovyetler idi.
    0 0
  • tarihi olaylar sözlük yazarlarının en sevdiği sözler

    aşka uçarsan kanatların yanar---Sadi Şirazi
    Aşka uçmazsan kanat neye yarar?---Mevlana
    Aşka varınca kanadı kim arar? --- yunus emre
    0 0
  • yeni bir yıla girerken Noel Baba Tartışmalarının tekrardan alevlenmesi

    sen yazmasan ben yazacaktım :)
    0 0
  • aya çıkma olayı büyük bir yalan mıdır?

    bu ay'a gidilme konusunu her gördüğümde, apollo-1 kazasında ölen virgil gus grissom'un test kapsülünün dışında çıkan yangından dolayı içeride boğulduğu aklıma geliyor. daha en başta iletişim sorunları başlayınca söylediği son sözleri ilginçtir :
    ----daha 2 binanın arasında konuşamıyorsak ay'a nasıl gideceğiz.

    gus ay'a gidişin hayal olduğunu teknolojinin yetersiz kaldığını söyleyen biridir. yangından sonra cıa apollo-1 modülü bizzat incelemiş ancak bir rapor yayınlanmadan askeri bir üsse nakledilmiştir.
    0 0
  • Suriye ve Irak Karışıklığının Değişen Dinamikleri

    rusya ile olan olay üzerine türkiyenin uçuşa yasak bölge oluşturma hayali yok oldu. benim anladığım türkiye suriyede elde etmek istediğini kendi eliyle yapmaktan başka çaresi kalmadı. ne yazıkki elimizi taşın altına koymak zorunda kalacağız. ve kesinlikle bişeyler yapmalı çünkü gelecekte bu suriye sınırı türkiyenin başını çok ağrıtacak.
    0 0
  • özgürlük anıtının müslüman bir kadın olması

    0 0
  • Tarihten Günümüze Kadar En Başarılı Köşe Yazarları

    bardakçının belgesiz açıklama yapmaması çok iyi.bende takip ederim elimden geldiğince tarihin arka odasınında zaman buldukça izlerdim :)
    0 0
  • özgürlük anıtının müslüman bir kadın olması

    bildiğim kadarıyla osmanlı taksitlerini ödeyemediği için fransız mimar abd'ye satmıştı. abde'nin de britanyadan ayrılıp farklı bi ulus olma yolunda bi sembolü olmuştur.

    kaynakça : http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/06/27/481478.asp
    0 0
  • Rusya Türkiye'yi Doğalgaz Kesintisine Maruz Bırakır mı?

    rusyada kapitalist sistemin bir parçası artık kafasına göre hareket edemez. öyle bişey yapması rusyanın tüm uluslar arası anlaşmalarını tehlikeye sokar.
    0 0
  • türkmen dağı olayları

    dağın üstüne bir top yerleştir. ateş et. iskenderun'a düşsün. hatayın güvenliği türkmen dağından sorulur.
    0 0
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.