sonkiucdort
En Beğenilen Yazar Sırası
:
129
Toplam Başlık Sayısı
:
3
Toplam Puanı
:
4
Toplam Giri Sayısı
:
9
Bu Ayki Puanı
:
0
En Aktif Yazar Sırası
:
91

sonkiucdort Sözlük Seceresi

  • 10 Kasım'da bile Atatürk'e hakaret edenler

    Özellikle sosyal medyada gördüklerim ve okuduğum yorumlar beni hayretler içerisinde bıraktı. Nasıl bir millet olduk biz, insanların görüşlerine ne kadar saygısız olduk?
    Bizim milletimiz Ramazan'da oruç tutmasa da bile iftardan önce yemek yemez, öğle yemeklerini gizli gizli yerdi. Aç birisi görür de canı çeker diye restorantlarda içeride otururdu. Müslüman olmayan bile ibadet edene saygı duyardı, bayramını kutlardı. Şimdi görüyorum ki Atatürk'ü aşağılayanlar birçok insanın yasta olduğu bugünde bile propagandalarına devam ediyor. Hala Atatürk'e özlem duyan insanları aşağılayıcı Atatürk'e hakaret edici yorumlar yaparak inananları en hassas gününde provoke ediyor. Gerçekten ne kadar saygısız bir millet olduk biz? Herşeyi bırakın burada Atatürk'e sayanların düşüncelerini çürütecek binlerce şey yazabilirim ama onu da bırakın bugün bile saygı göstermeyi düşünemediniz mi? Bugün bile mi kutuplaşmamız gerekirdi? Ne hale geldik bir geri adım atıp da bir bakın, bir düşünün....
    0 5
  • Heinrich Himmler

    Himmler öyle sıradan bir insan değildir. 1920'nin başlarından beri Hitler'e çok sadık kalmış verilen görevleri harfiyen uygulamıştır. SS'in kurucusu olmasa da devraldıktan sonra 290 kişi olarak devraldığı örgütü 50.000 yapmıştır.
    Tüm yahudi soykırımı sürecini yöneten konsantrasyon kamplarını örgütleyen ve düzenleyen kişidir.
    Adolf Hitler'in "sadık himmler" diye adlandırdığı kişiyi kaybetmesinin nedeni 1945'te Hitler'in hiç bir askeri tecrübesi olmayan Himmler'i komutan olarak atayıp ölüme göndermesidir. Himmler zaten 1945'in sonunda kafayı yemiş akli dengesini de yitirmiştir. Yakalandıktan sonra da ağzında sakladığı siyanür tüpünü ısırıp intihar etmiştir.
    Nazi Almanya'sının en krtitik adamlarından birisidir.
    0 1
  • einstein'ın tanrı vardır şeytan yoktur teorisi

    Bir üniversite profesörü öğrencilerine şu soruyu sorar;
    -Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?
    Cesur bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar;
    -Evet, her şeyi Tanrı yarattı!
    Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine evet efendim diye cevaplar.
    Profesör devam eder;
    -Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan var olduğuna göre şeytanı da Tanrı yaratmış olur ve çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de Tanrı şeytandır.
    Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır ve yerine oturur.
    Profesör ise öğrencilerine bir kez daha Tanrı’nın içindeki kaderin bir efsane olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça mutludur.
    Bu arada bir öğrenci ayağa kalkar ve;
    -Bir soru sorabilir miyim profesör? der.
    Profesör de sorabileceğini söyler.
    Öğrenci ayağa kalkar ve soğuk var mıdır? diye sorar.
    Profesör; Nasıl bir soru bu böyle, tabi ki vardır diye cevaplar. Sen hiç soğuktan üşümedin mi?
    Öğrenci;
    - Aslında, fizik yasalarına göre soğuk yoktur; yasamda/realitede biz soğuğu sıcaklığın yokluğu olarak düşünürüz. Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler. Örneğin, Absolute 0 (-460 derece F) sıcaklığın kesin yokluğudur (hiç olmadığı seviyedir). Tüm maddelerin bu seviyede reaksiyon verme özellikleri bozulur ve değişir. Soğuk yoktur, o yalnızca sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için yarattığımız bir kelimedir der ve devam eder,
    Profesör, karanlık var mıdır?
    Profesör;
    - Tabiî ki vardır.
    Öğrenci cevaplar;
    - Korkarım gene yanılıyorsunuz efendim. Çünkü karanlık da yoktur. Yaşamda/realitede karanlık ışığın yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız. Gerçekte, biz Newton’un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz. Bir basit ışık ışını karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar. Siz belli bir mekânın/uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını ölçersiniz! Bu doğrudur değil mi? Karanlık insanlık tarafından, ışığın olmadığı yer/mekân için kullanılan bir kelimedir.
    Son olarak öğrenci profesöre gene sorar;
    - Efendim şeytan var mıdır?
    Bu kez profesör pek emin olamamakla birlikte cevaplar;
    - Tabiî ki, açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde onu görürüz. Şeytan/kötülük bir kişinin başka bir kişiye her gün sergilediği insaniyetsizliğinin bir örneğidir. O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır. Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey de değildir der.
    Öğrenci devam eder;
    - Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi başına yoktur. Şeytan basit olarak Tanrının yokluğudur. O aynen karanlık ve soğuk ta olduğu gibi insanin tanrının yokluğunu tarif etmek üzere yarattığı bir kelimeden ibarettir. Tanrı şeytanı yaratmadı. Şeytan/kötülük insanin tanrısal sevgiyi yüreğinde duyumsamadığı zaman deneyimlediklerinin bir sonucudur. O aynen sıcaklığın olmadığı yere gelen soğuk ya da ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir.
    Profesör yerine oturur.
    Genç öğrencinin adı Albert EINSTEIN’dır.
    (bkz:tarihteki muazzam ayarlar)
    0 2
  • Tarihin en psikopat insani ?

    Ed gein ;
    Annesinin ölümünden sonra anatomi ile ilgilenmeye başlamış.ölen annesini dirilteceğine inanıp , anatomi ile öğrendiklerini uygulamak üzere mezardan cesetler çalmıştır. Annesini geri getiremiyeceğini anladıktan sonra bir kadının derisini yüzüp annesinin kıyafetleriyle birlikte giymiştir. Kadın vucuduna oldukça meraklı olan bu hayvanımız ceset çalmakla kalmayıp artık kadın derileri içi cinayet işlemeye başlamıştır.deri işlemesinde çok iyi duruma gelip , meme uçlarından kemer kafa tasından bardak ve süs eşyaları yapmaya başlar.yakalandıktan sonra kendisine yöneltilen ölü sevicilik ve yamyamlık iddaalarını inkar eder,cinayetleri evini süslemek için işlediğini söyler.
    0 1
  • Batı Mı Daha Medeni Doğu Mu Daha Geri

    Düşünüp dururum hep bu soruyu Batı Mı Daha Medeni Doğu Mu Daha Geri?

    Tarihi incelediğimizde medeniyetin doğuda başladığını bilmeyen yoktur. medeniyet derken yanlış anlaşılmasın ilim-bilim medeniyetini kastediyorum. sümerlerde yazının başlamasıyla beraber mezopotamya bölgesinde islam dini gelene kadar oldukça büyük bilimsel ilerlemeler kaydedilmiştir. İslam dininin etkisiyle beraber İbni sina gibi bir tıp biliminin babasının dahi engellendiği tarih kitaplarında yazmaktadır. tarihimizdeki osmanlı devleti de keza aynı şekilde bir takım bilimsel ve sanatsal gelişmelere kendini kapatmıştır. (portrenin bile günah sayıldığı dönemler) şuandaki doğuya gelecek olursak sonuç çocuk yaştaki kızların evlendirilmesinden, kadınların taşlanmasına kadar yaşam dışı uygulamaların olduğu, 7/24 uyuşturucu kullanıp da 250 grama ve paraya bu kadar tamah eden şuanda başka bir millet yoktur demekten kendimi alamıyorum.

    Şimdi gel gelelim batıya... dünyada katliamları, sömürgeciliği, dini kullanmayı başlatan bir toplum olarak yayılan batı şimdi dünyanın medeniyet ekolü haline bürünmüştür. Bürünmüştür demeyelim haksızlık olması medeniyet kavramına ev sahipliği yapmıştır. gel gelelim bunun sebebine, kimse batıya sütten çıkmış ak kaşık demiyor yanlış anlaşılmasın. çünkü bu sözlükte muhafazakar arkadaşlarımında olduğunu biliyorum hemen saldırı pozisyonuna geçecekler o yüzden kimsenin savunmasını yapmadığımı belirtmek isyorum. tekrar konuya dönmem gerekirse de bu medeniyet beşiği batının, haçlı seferlerinden başladığı, kızıl derili soykırımlarına , afrika ülkelerindeki misyonerlik faaliyetlerindeyken kölelik sistemi oluşturmaya, yahudi kıyımlarından kendilerine ait olmayan topraklara hüküm sürmeye kadar adaletsizliğin dibine vurmuş olsalar da bu toplum reform ve rönesansla kendini aştı. dini kullanmak isteyene sen dur bakalım dedi, krala seni ben seçtim ben yönetirim dedi, ben savaşlardan dersimi aldım geçmiş geçmişte kaldı demeyi bildi. Bugün ateist oranı fazla ülkeler ile gelişmişlik düzeyi en yüksek olan ülkeler arasındaki doğru orantı olmasının apaçık sebeplerinden birisidir belki bu. insan haklarının en çok korunduğu ülkeler arasında batı ülkeleri yer alır. neden mi çok açık söyleyim biz hala sakız orucu bozar mı diye kendini din alimi gibi tanıtan adamlara her yıl aynı soruyu sorup defalarca kendimizi gelişteremedik ya, kütüphane sayımız hala aynı yerinde sayıyor ya, bu zamana kadar 2 tane nobel ödüllü alan kişi çıkarabildik ya, biz hala medeniyeti batıdan mı öğreneceğiniz dedik ya, türk, kürt, laz, alevi dedik diye insanların alnına kara lekeyi bastık ya...
    İşte bu yüzden sen yerinde bile kalmadın sen geriye gittin gidiyorsun... doğudaki zenginin parasını bile batının medeniyeti yiyor. neden mi çünkü doğulu parayı medeniyet sanıyor. şimdi karar sizin batı mı daha medeni doğu mu daha geri....
    0 4
  • Demirtaş-Lavrov Görüşmesi

    Arkadaşlar nedense burnuma kötü kokular geldi o yüzden sizlerle bu görüşme ile ilgili tezimi paylaşmak istedim. Bugün yapılan demirtaş-lavrov görüşmesi rusya ile ilişkilerin bu raddede iken ne kadar iyi niyetli olduğunu sorgularım. Yıllar 24 Aralık 1979'u gösterdiğinde Afgan-sovyet savaşı başlamıştı ya hani sovyetler marksist hükümetin daveti üzerine afganistana girmişti ya hani o zamandan beri afganistan bu halde işte. beğenmediğimiz bugün teröristlerin yuvası olduğu afganistanda insan eğitimi üzerinde neler yapılıyordu bir bilseniz. üniversitelerde afgan kadınları ile erkeklerin yarışı söz konusuydu. Amerikanın Irak'a demokrasi getirmesi varya işte öyle bir şey bu olay. Daha düne kadar sempati duyduğumuz Rusya devlet başkanı Vladimir Putin'den uçak düşürülmesi olayından sonra herkes nefret eder oldu. adam haklı veya değil onu tartışıyorum şuanda sadece ilişikiler bu seviyede iken bu zaman kadar ülkemizin doğusundaki dökülen kanlar Rusya'nın zerre umrunda değilken ne oldu bu kriz sürecinde demritaşla bu brunch keyfi mantığım oturmadı kusura bakmayın. Türk-kürt çalışması bu zamana kadar değersiz görülürken demirtaş kimdir Suriye konusunu da masaya yatırdık ifadeleri yer alıyor görüşme detaylarında. Biraz akıl biraz ihsan rica ediyorum hakkaten. Dünya devletlerinin çıkar oyunları şimdide ülkemize mi geldi. 25 senedir neredeydiniz. Orta doğunun kirli tuzaklarının sınırlarını genişletme politikasıdır bu başka bir şey değil. Hala daha ülkemizdeki belirli zihni sihirler varki dünya yansa ülkemize zeval gelmez diyorlar ya türkiye piyondan başka bir halt değildir bu kadar net. Hatta ve hatta bana kalırsa bu kadar çok ayrılıkçı görüşün olduğu ülkenin belinin bükülmesi o kadar çok kolaydır ki saniyesinde iç savaş olur ertesi günde ülke paylaşılır a dostlar hiç merak etmeyin. ama biz ne deriz biz türkiye'yiz, biz koskocaman türkiye'yiz, biz dünyanın en büyük ordusuna sahip 10. ülkeyiz. Adama inş canım ya diyerek bakarlar haberiniz yok. kirli oyunların patronajları var ya bu ülkeden korkuyorlar mı. Bırakın bu istanbul'un fethi kafasını. Gün gelir adama bir türk sözüyle karşılık verirler; ülkeni verirsen ekime vermezsen kasıma...
    0 4
  • 1979 İran İslam Devrimi

    Bölüm 2: pardon orası ortadoğu mu? varsa bir petrolünüz alırım

    Zerdüşlük’ten İslamiyet’e İran geçen 20. Yüzyıla kadar birçok devletin egemenliğinde olmuştur. Fakat 20. Yüzyılın tüm dünyayı etkileyip İran’ı etkilememesi olmazdı tabi. 17. Yüzyıldan 20. Yüzyıla kadar olan sürede batı’nın reform, rönesans ve sanayi devrimi ile gelişip değişen dünyası anca gelmişti kaçar hanedanına. Tabi bu arada 20. Yüzyılın başlarındaki osmanlı imparatorluğunun sona yaklaştığını es geçmemek gerek. Özellikle sanayi devrimiyle beraber emperyalizm sistemi baş göstermiş, ülkelerin doğal rezervleri oldukça önemli bir konu haline gelmişti. Bununla beraber de tarih sahnesinde ‘great game’ya da ‘büyük oyun’ olarak anılan strateji oynanmaya başlandı.
    Neydi bu Great Game, başta İngiltere (Büyük Britanya) ve Çarlık Rusya olmakla beraber, Almanya ve Fransa arasında Osmanlı İmparatorluğu toprakları, Orta Asya ve Uzak Doğu ülkelerinin topraklarını elde etme çabasıydı. Bunu da sanayi devrimine bağlayacak olursak değerli topraklara sahip olan ortadoğu emperyalist güçlerin en sevdiği pastası oluverdi. Bu pastanın bütün dilimlerinde pay sahibi olmak isteyen devletlerce ortadoğu’nun bitmek bilmeyen çilesi başlamış oluyordu.
    Peki bu durum iran’ını yani dönemin kaçar hanedanı’nı nasıl mı etkiledi? 20. Yüzyılın başlarında zaten bir otorite boşluğu ve yönetimsel sıkıntıları olan kaçar hanedanında kırsal bölgelerde hala feodal bir yapı hüküm sürerken kentlerde ise küçük ama tehlikeli burjuvazi hava vardı. Bu grubun içinde mollalar, ulemalar ve çarşı esnafı olarak adlandırılan gruplar kendi içlerinde bir anda örgütlenip tehlike yaratabiliyorlardı.
    Ortadoğu’da kıymetli topraklara sahip olan fakat yönetim yapısı aşure gibi olan kaçar hanedanı’nda yanı iran’da büyük oyun’un oyuncuları teker teker devreye girmeye başladı. Ülkede petrol rezervlerinin olduğu 1900’lerin başında öğrenilince ne oldu dersiniz ülke isyandan geçilmez oldu. Koskoca pers krallığının torunları bu duruma dayanamıyor ülkenin yönetiminde bu kadar sıkıntının yaşanmasına akıl almıyordu.
    Size en basit bulmacayı söylüyorum bir bölgede petrol varsa halayın başını kim çeker dersiniz? tabiki de Büyük Sömürü Krallığı (İngiltere)...
    Çünkü neydi emperyalizm sömürmekti...batı onu çok iyi bilirdi...
    0 4
  • 1979 İran İslam Devrimi

    Bölüm 2: pardon orası ortadoğu mu? varsa bir petrolünüz alırım

    Zerdüşlük’ten İslamiyet’e İran geçen 20. Yüzyıla kadar birçok devletin egemenliğinde olmuştur. Fakat 20. Yüzyılın tüm dünyayı etkileyip İran’ı etkilememesi olmazdı tabi. 17. Yüzyıldan 20. Yüzyıla kadar olan sürede batı’nın reform, rönesans ve sanayi devrimi ile gelişip değişen dünyası anca gelmişti kaçar hanedanına. Tabi bu arada 20. Yüzyılın başlarındaki osmanlı imparatorluğunun sona yaklaştığını es geçmemek gerek. Özellikle sanayi devrimiyle beraber emperyalizm sistemi baş göstermiş, ülkelerin doğal rezervleri oldukça önemli bir konu haline gelmişti. Bununla beraber de tarih sahnesinde ‘great game’ya da ‘büyük oyun’ olarak anılan strateji oynanmaya başlandı.
    Neydi bu Great Game, başta İngiltere (Büyük Britanya) ve Çarlık Rusya olmakla beraber, Almanya ve Fransa arasında Osmanlı İmparatorluğu toprakları, Orta Asya ve Uzak Doğu ülkelerinin topraklarını elde etme çabasıydı. Bunu da sanayi devrimine bağlayacak olursak değerli topraklara sahip olan ortadoğu emperyalist güçlerin en sevdiği pastası oluverdi. Bu pastanın bütün dilimlerinde pay sahibi olmak isteyen devletlerce ortadoğu’nun bitmek bilmeyen çilesi başlamış oluyordu.
    Peki bu durum iran’ını yani dönemin kaçar hanedanı’nı nasıl mı etkiledi? 20. Yüzyılın başlarında zaten bir otorite boşluğu ve yönetimsel sıkıntıları olan kaçar hanedanında kırsal bölgelerde hala feodal bir yapı hüküm sürerken kentlerde ise küçük ama tehlikeli burjuvazi hava vardı. Bu grubun içinde mollalar, ulemalar ve çarşı esnafı olarak adlandırılan gruplar kendi içlerinde bir anda örgütlenip tehlike yaratabiliyorlardı.
    Ortadoğu’da kıymetli topraklara sahip olan fakat yönetim yapısı aşure gibi olan kaçar hanedanı’nda yanı iran’da büyük oyun’un oyuncuları teker teker devreye girmeye başladı. Ülkede petrol rezervlerinin olduğu 1900’lerin başında öğrenilince ne oldu dersiniz ülke isyandan geçilmez oldu. Koskoca pers krallığının torunları bu duruma dayanamıyor ülkenin yönetiminde bu kadar sıkıntının yaşanmasına akıl almıyordu.
    Size en basit bulmacayı söylüyorum bir bölgede petrol varsa halayın başını kim çeker dersiniz? tabiki de Büyük Sömürü Krallığı (İngiltere)...
    Çünkü neydi emperyalizm sömürmekti...batı onu çok iyi bilirdi...
    0 4
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.