dunyasavaslarigazisi
II. Dünya savaşında oradaydım, anlatıyorum
En Beğenilen Yazar Sırası
:
2
Toplam Başlık Sayısı
:
8
Toplam Puanı
:
777
Toplam Giri Sayısı
:
72
Bu Ayki Puanı
:
-9
En Aktif Yazar Sırası
:
2

dunyasavaslarigazisi Sözlük Seceresi

  • Almaya ve japonyanın 2. Dünya savaşında galip çıkması sonuçları

    @Ally öncelikle geç cevabım için kusura bakmayınız.
    Almanlara "Ruslarla anlaşma imzalayıp onlara saldırdı" dersek dört dörtlük bir Sovyetler Birliği ülkelerindeki tarih öğretmen cümlesi kurmuş oluruz.
    Bu konuyu detaylı bir şekilde hem kitapta hem de buradaki yazımda anlatmıştım ondan detaya girmeden devam edeyim.
    Böyle bir senaryoda Almanya'nın Türkiye'yi işgal etmemesi için de etmesi için de sebepler var fakat Türkiye ile müttefik olmasının Türkiye'yi işgal etmesinden çok daha faydaları söz konusu keza Ortadoğu petrollerine yönelecek olan Almanya mecburen Suriye üzerinden destek göndermek zorunda kalacak, bunun için de Balkanlardan sonra bu yardımları Türkiye üzerinden geçirecekti. Hem deniz hem hava üsleri olarak Türk topraklarına ihtiyaçları olacaktı. Ama Türklerin bunlara izin vermesi halinde işgal etmektense müttefik olmayı tercih etmeleri daha muhtemel aynı İtalya gibi.
    Dediğim gibi gerçekten sebep sonuç ilişkilerini döktüğümüzde masaya bir kitap çıkar.
    0 0
  • Almaya ve japonyanın 2. Dünya savaşında galip çıkması sonuçları

    Bu konuda bir kitap yazılır. Hatta yazmayı da düşünmüştüm. Ben şimdi burada hemen bir kitap yazamayacağım için açtığınız bu güzel başlığa bir kaç alt başlık ekleyebilirim ancak.

    Almanya, yönünü Ortadoğu'ya çevirirdi. Balkanlar da kendisinde olduğundan dolayı Balkanlar ve Suriye hattı üzerindeki tek engel Türkiye, Almanlarla işbirliği yapmak zorunda kalırdı ki zaten II. Dünya Savaşı süresince de Almanya Türkiye arasında krom ticareti yoğundu. Yani ilişkiler fena değildi.

    Bu noktadan sonra Almanların üs politikası başlardı. Muhtemelen İncirlik üssü gibi dönemin kritik üsleri Almanlar nezdinde oluşur ve Türkiye'nin birçok noktasında Alman mühendisliği görülmeye başlanırdı.

    Bunlar kuvvetle muhtemel oluşacak şeyler buradan sonrası ise tamamen komplo teorileri olup bir kitap yazmak gerekir.
    0 0
  • Leonard Siffleet'in İdamı

    Fotoğraftaki bir Japon askeri tarafından idam edilen kişi, Leonard Siffleet. Suçu ise bir Avustralya komandosu olmak.

    Leonard Siffleet ve 2 diğer komando arkadaşı II. Dünya Savaşı'nın en hararetli yıllarından birisi olan 1943'te Japonların askeri hareketlerini izlemek üzere Papua Yeni Gine'ye gönderildiler. Görevleri ise burada bir sahil izleme istasyonu kurmaktı. Fakat atladıkları bir nokta vardı: Yeni Gine, Japonların kontrolü altındaydı.

    Siffleet ve 2 arkadaşı Yeni Gine yerlileri tarafından yakalandılar ve hemen Japonlara teslim edildiler. 3'ü birden yoğun bir karargaha götürüldü. Burada sorguya çekildiler ve işkence gördüler.

    2 hafta sonra da tam olarak 24 Ekim 1943'te gözleri bağlı bir şekilde Aitape sahiline getirildiler. 3'ünün de kafalarının koparılmasına karar verilmişti.
    Şimdi görev sırası fotoğrafta gördüğünüz eli kılıçlı asker Yasuno Chikao'daydı. Fotoğrafta gördüğünüz gibi kılıcını kaldırdı ve Leonard Siffleet'in kafasını uçurdu...

    Not: Bu fotoğraf Japonların Müttefik askerlerini bu şekilde idam ettiklerini resmeden tek fotoğraftır ve 1944 yılında Amerikan birlikleri tarafından ölü bulunan bir Japon binbaşısının üzerinden çıkmıştır.

    Atakan BÜYÜKDAĞ
    0 3
  • Franz Von Papen

    Dostlarım Merhabalar;

    Bugün Türkçe kaynaklarda Franz Von Papen hakkında ne bilgi var diye bir araştırmak istedim ve Google amcaya sordum Von Papen'i. Karşıma tabi ki Vikipedia çıktı. Ben de bir bakayım dedim. Gördüklerimden hemen sonra da bu başlığı açmaya karar verdim. Bilgiyi yazan vatandaşların Papen'i tanımadıkları hatta ne yaptığı hakkında fikirleri bile olmadığını anladım ve size Papen'den biraz bahsetmek istedim.

    Franz Von Papen, 29 Ekim 1879'da Almanya'da doğmuş soylu bir aileden gelen Alman vatandaşıdır. Çocukluğuna vs. değinmeyeceğim, Alman ordusunda çeşitli faaliyetlerde bulunduktan sonra 1913 yılında Amerika Birleşik Devletleri'deki Almanya konsolosluğuna askeri ateşe olarak gönderilince diplomatik hayatına başlamıştır. Burada Amerika, Meksika ilişkilerini izlemiş ve 1 yıl sonra 1. Dünya savaşı patlak verince de ilk başlarda tarafsız olan Amerika'nın dünya savaşına hangi safta katılacağını analiz etme ve Almanya'ya raporlama fırsatı olmuştur. Özellikle raporlarında Amerika'nın olağanüstü bir silah üretim kapasite olduğunu ve İtilaf Devletlerinin şimdiden büyük Amerikan silah üretim fabrikalarını kapattığını belirtmiş ve Amerika'yı yanına alanın savaşı kesinlikle kazanacağını da ifade etmiştir. Hatta burada bazı başarılara da imza atmış, atölyelere silah imal ettirerek, bir nevi yeraltı yapılanması yaratmıştır fakat bu da çok uzun sürememiştir. İtilaf devletlerinin Amerika'ya baskısı ve sabotaj iddiaları üzerine Papen de Almanya'ya dönmek zorunda kalmıştır. Ki aslına bakılırsa Amerika'nın İtilaf devletine yaptığı yardımları engellemek adına 2 adet de sabotaj girişiminde bulunmuştur fakat bunlar başarılı girişimler olmamıştır.
    Papen Almanya'ya gönderildikten sonra gerekli raporları iletmiş ve ardından Almanya tarafından Filistin Cephesi'ne Osmanlı ile birlikte savaşmaya gönderilmiştir. Burada bir birlik yöneten Papen, oldukça başarılı olmuş ve Mustafa Kemal Atatürk, Fevzi Çakmak gibi isimlerle beraber savaşmıştır. Almanya'ya döndükten sonra da siyasete atılmıştır.

    Merkez Parti'ye girmiş ve 1921'de 1932'ye kadar da Prusya parlamentosunun üyeliğini yapmıştır.
    Gelelim Versay sonrasına. Versay antlaşmasının ardından Almanya ödeyemeyeceği bir borcun altına sokulmuştu. Fransa ise açgözlü bir canavar gibi Almanya'nın savaş tazminatları diyor başka bir şey demiyordu. O dönemler Almanya'nın başında olan Şansölye Brüning Batılı devletlerle görüşmeler yapmak istemiş iyileştirmelere girmiş fakat ne halkın desteğini alabilmiş ne de itilaf devletlerine istediklerini yaptırabilmişti.
    Bunun üzerine Brüning istifaya zorlanmış ve dönemin Cumhurbaşkanı Mareşal Hindenburg, Ordunun başındaki isim General Kurt von Schleicher'i Papen'i Şansölyeliğe ikna etmesi için Papen ile konuşmaya göndermiştir. Schleicher de Papen'i Şansölyeliğe ikna edince Papen de istemeye istemeye de olsa Almanya'nın bu en kötü zamanlarında Şansölyeliği kabul etmiştir.

    Şansölye olur olmaz Lozan Konferansına katılan Papen, Almanya'nın Versay'dan doğan borçlarını 5 Milyar Marka kadar indirebilmiş fakat o çok istediği Fransız Alman ilişkilerini bir türlü iyileştirememiştir. Çünkü Papen, İtilaf devletlerinen Almanya için silahlanma ve ekonomik eşitlik isterken, Fransa, Almanya ile dost olmak yerine İngiltere'nin yanında durmayı tercih etmiş ve Para Para Para demiştir. Öte yandan o dönemde Fransa'nın başına yeni geçen Herriot hükümetinin de kendini kanıtlama isteğinden dolayı Lozan'da Almanların lehine bir karar vermek istememesi de etkendir.

    Hal böyle olunca Papen Almanya'ya halkın istediğini kazandıramamış ve tek kurtuluş olarak Naziler görülmeye başlanmıştır. Papen de Almanya'nın kurtuluşunun ancak ve ancak meclis birliği ile oluşacağını ve bu nedenle de çoğunluğu sağlaması gerektiğini anlayınca Hitler ile sık sık görüşmelere başlamış ve Hitler'i yanına çekmeye çalışmıştır. Fakat Hitler, asla tam güç kendisinde olmadığı sürece buna yanaşmamıştır.

    Hatta Papen'e "Sen geçici bir çözümsün, sen gideceksin ve ben geleceğim" demiştir.

    Hitler'in paramiliter gruplar üzerindeki etkisi artınca ve halk ayaklanmaya başlayınca Cumhurbaşkanı da tedirgin olmaya başlamıştır. Çünkü Versay'dan doğan askeri kısıtlamalar nedeniyle ülkenin ordusunun olası bir darbeyi veya grevleri engelleyecek gücü yoktur. Bunu göze alamayan Hindenburg da Papen'e "Ülkenin Nazi başkaldırışını kaldıracak bir gücü yok mecburen Hitler'e istediğini vereceğiz" demiş ama şunu da eklemiştir "Hitler'in asıl amacını anlamamız için seni Hitler'in yardımcısı yani Şansölye yardımcısı yapacağız" demiştir ve Papen de Hindeburg'u kırmamıştır.
    30 Ocak 1933'te Hitler kabinesi kurulmuş ve Papen de Şansölye yardımcısı olmuştur. Ta ki Uzun bıçaklar gecesine kadar sonra zaten Hitler'in asıl amacını anlayıp kabineden istifa etmiştir.

    Bugün Papen, Hitler'i başa getiren adam olarak bilinir. Ama bu külliyen yanlıştır.
    Hitler'i başa getirenler
    1) Birbirinden bağımsız paramiliter grupların Nazilere verdiği destek
    2) Ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik buhran
    3) Komünistlerin oluşturduğu aşırıcılık tehditini ancak ve ancak Hitler'in çözebileceğinin öngörülmesi
    4) Hitler'in Almanya'da birşeylerin ters gittiğini halka kabullendirmesidir.

    Papen, Hitler'i devrim yapmaması için kısıtlı sorumluluklarla ödüllendirmeye ve onu kontrol altında tutmaya çalışmış ama başaramamıştır. Bu nedenle Papen'i Hitler'i başa getiren adam olarak adlandırmak çok yanlıştır.
    0 4
  • My Lai Katliamı

    Bugün Amerika'nın ortadoğu'daki barış naralarını görünce sinirlenip kendimi yazmaktan alamadım.

    Tüm Dünya’da kendisini barışın sembolü olarak göstermeyi başaran, bıraksanız kendisine beyaz kanatlar takıp melek ilan edecek olan Amerika’nın, Vietnam’da yaptığı My Lai Katliamı’nı hatırlayanlarınız var mıdır?

    Hatırlamak pek mümkün değil tabi ki, ellerine aldıkları dünya medyası sayesinde ne bu katliamdan bahsedilir, ne de konu kendi yaptıklarına çekilir. Gündem hep aynıdır: “Amerika’nın işgal ettiği yer suçludur, suçlu olmasaydı Amerika oraya barışı, demokrasiyi götürmezdi”.

    Amerikan halkını bu olaylardan ayrı tutuyorum, vahşete boyun eğmeyen direnen nice insanlar vardı. Ki nitekim Vietnam’daki savaş da Amerikan vatandaşlarının bitmeyen ve daha da güçlenen protestoları sonunda sona erdirilmek zorunda kaldı. Problem savaş ekonomisi yönetip kendisini melek gibi gösteren insanlardaydı. Bu kadroya daha sonradan Irak’ı işgal edecek Buşt’un biri de dahil olacaktı.

    Gelelim My Lai Katliamına

    1954 yılında yüz yıllık egemenlikten sonra Fransa Vietnam’dan çekilmek zorunda kalmıştı. Fakat Fransa iktidara jet hızıyla Ho Chi Minh önderliğindeki Vietnam Komünist Partisi gelecekti. Bunu bilen ABD, bu gelişimin sonucunun Soğuk Savaş’ın dengesini değiştireceğini ve emperyalizme büyük bir darbe vuracağını biliyordu ve Fransa’nın güneye, Ho Chi Minh önderliğindeki ordunun da kuzeye kaydırılmasını öngören bir anlaşma imzalattı. Bu anlaşma gereğince 1956’da genel seçim yapılacaktı ve bu 2 sene boyunca Fransa ülkenin güneyini yönetmeye devam edecekti. Seçimin galibi de tüm ülkenin iktidarı olacaktı.

    Tabi ki bu seçimler yapıldığında oyların çoğunu Ho Chi Minh alacaktı. Bunu adı gibi bilen ABD de genel seçimleri bekletmeden Vietnam Savaşı’nı başlattı. Kendileri henüz bir sömürge kaybetmeye hazır değillerdi. Öte yandan kalay, kurşun, kauçuk, pirinç gibi ürünler ve ucuz iş gücü de Vietnam’ın en büyük avantajlarından dı. Vietnam, ABD için kaybedilecek bir ülke değildi.

    Amerika kendi ülkesinde yaşayan bir Vietnamlı olan Ngo Ding Diem’i Vietnam’a getirildi ve onu ülkenin lideri olarak atandı. Güneyde gerçekleştirdiği yoğun bir politik, ekonomik ve askeri müdahaleyle Güney Vietnam’da yeni bir devlet yarattı. Bu devlet daha sonra bu devleti Kuzey Vietnam’a saldırtmaya başladı.

    Komünist parti de buna karşılık vererek Güney’de gerilla hareketleri (NFL) örgütledi. Savaş iyice kızışmaya başlamıştı. Amerika Güney Vietnam’ın NFL ile başa çıkamayacağını anlayınca 1963’te savaşa direk müdahale edip Amerikan askerlerini Vietnam’a yığdı. Öylesine vahşice savaştılar ki daha Vietnam’a gireli 6 ay olmuşken “Gök Gürlemesi” adını verdikleri harekatla Kuzey Vietnam’ı bombalamaya başladılar. Tek başına bu harekâtta, Vietnam’a, İkinci Dünya Savaşı sırasında atılan tüm bombalardan daha fazla bomba atıldı. Irak’a kimyasal silah var diye giren Amerika, Vietnam’da kimyasal silah kullanmaktan çekinmiyecekti, hatta bu kimyasal silahlar daha sonra ülkenin bitki örtüsünün %10’unu kullanılamaz hale getirecekti. Napalm bombasında etkilenen çocuklar çaresice çırıl çıplak yollarda koşacaklardı, içten içe yanacaklardı.

    1963’te 23 bin olan Amerikan askerinin sayısı 1969’da 542.000’e ulaştı. Hala Vietnam’a boyun eğdiremiyorlardı. Halk artık boyun eğmekten bıkmıştı, herkes savaşıyordu.

    16 Mart 1968’de de Amerikalılar My Lai Katliamını gerçekleştirdiler.

    Bu katliamın özelliği, Amerika’nın 500’e yakın SİLAHSIZ sivili, katletmesidir. Yani açıkça savaş suçu işlemesidir.

    Adam Silverman ve Kristin Hill, “My Lai Katliamı: Bir Amerikan Trajedisi” adlı eserde My Lai Katliamını şöyle anlatmışlardır: “Amerikan askerleri, sığırlar, tavuklar, kuşlar ve daha da kötüsü siviller dahil olmak üzere hareket eden her şeye ateş ediyorlardı. Köylüler herhangi bir direniş göstermiyordu; fakat askerler kulübelere el bombası atmaya, emirler yağdırmaya ve herhangi bir ayrım gözetmeksizin öldürmeye devam ediyorlardı. Vahşet sabah boyunca devam etti. Bebekler öldürüldü, çocuklar vuruldu ve kadınlar vurulma tehdidi altında tecavüze uğradılar. Çok geçmeden 500 sivil ölmüş halde yerde yatıyordu. Fakat işleri bitmemişti… bundan sonra sıra köyün yakılmasındaydı. Cesetler, evler, erzaklar, yiyecekler; her şey yakılıyordu.”

    Amerikan halkı artık direnişi iyice arttırmışlardı. Ülkenin her yerinde protestolar düzenleniyordu. 2,5 milyon Amerikan askeri Vietnam’a gönderilmişti. Ölen onların çocuklarıydı, savaşa aktarılan para onların ödediği vergilerdi. İnsanlar kendi paralarıyla hem kendi çocuklarının hem de suçsuz Vietnamlıların katledilmesini istemiyordu. 24 Nisan 1971’de Amerika’da belki de ABD tarihinin en büyük politik gösterilerinden birisi gerçekleşmişti.. San Francisco’da 300 bin, Washington’da ise 500 – 750 bin arasında insan gösterilere katıldı.

    Gösteriler, iş bırakma, vergi ödememe, askere gitmeme gibi boyutlara ulaşınca 1975 yılında, 20 yıllık bir savaş sona erdi. Ve en sonunda emperyalizm Vietnam’dan atıldı. Vietnam’ı bölemediler. Buna karşı çıkan ise hem Amerika hem de Vietnam halklarıydı…

    Savaşta 2 milyon Vietnamlı sivil, 50 bin ise Amerikan askeri öldü. Kızılderililere soykırım uygulayan, Avrupa ile birlikte Afrika’yı köleleştiren, Vietnam’da bir medeniyeti katleden, kimyasal silahlar kullanan, sivilleri birer tavuk gibi vuran Amerika, bugün Ortadoğu’da da aynı politikayı güderken, her yerde barış görüşmeleri yapıyorsa bu tarihin tekerrür etmesinden başka bir şey değildir.

    Fakat bu sefer Amerika daha temkinkli. Amerika, Vietnam'daki sonucu tekrar yaşamamak için, Ortadoğu kıyımında halkın desteğine ihtiyaç duydu. Ve halkın Ortadoğu'daki yıkımı desteklemesi için İslami terör olgusunu yarattı. İkiz kulelerle başlayan İslami terör olgusu IŞİD gibi terör örgütleriyle daha da arttı. Özellikle Avrupa'da yaşanan patlamalar tüm dünya halklarının İslami terörü bir tehdit olarak algılamasını sağladı. Artık Ortadoğu'daki yıkımı "İslami teröre darbe vurmak" olarak algılayan büyük bir kesim var.

    Halkın desteğini de arkasına alan beyaz kanatlı melek Amerika, Ortadoğu'daki petrollerle veya büyük ortadoğu projesi gereğince böl-yönet stratejisiyle ilgilenmiyor, halkının refahı uğruna Ortadoğu'daki islami terörü bitiriyor. Helal olsun o Amerika'ya! Hızır gibi yetişti...

    Atakan BÜYÜKDAĞ

    Kaynak: http://atakanbuyukdag.com.tr/vietnam-savasi-my-lai-katliami/
    0 4
  • Yggdrasill

    Tekrar gonderttim kontrol edin lütfen
    0 0
  • Yggdrasill

    @bjornzkan kayıtlı mail adresinize bir e mail gönderttim. Kontrol eder misiniz? Gelmemişse mail adresinizi buraya yazarsanız tekrar gönderelim.
    0 0
  • ismet inonu vs mustafa kemal

    @malcolm kayıtlı mail adresinize bir mail gönderttim. Kontrol eder misiniz? Gelmemişse güncel mailinizi buraya yazarsanız tekrar gönderelim.
    0 0
  • Hitler'e Sordunuz Mu? 11. Baskı

    @bosveryaaa maili aldım 2 saat içerisinde karşı mail atacağım.

    Teşekkür ederim
    0 0
  • Hitler'e Sordunuz Mu? 11. Baskı

    @bosveryaaa o zaman mailde belirtilen mail adresime kullandığınız bir mail adresinden cevap verin size zahmet. Ben onu kaydedeyim.
    0 0
  • Hitler'e Sordunuz Mu? 11. Baskı

    @bosveryaaa size bir mail gönderttim. Mail size ulaşmadıysa kullandığınız mail adresinizi buraya yazarsanız sevinirim. Biz iletişim sağladıktan sonra silebilirsiniz.
    0 0
  • Hitler'e Sordunuz Mu? 11. Baskı

    @bosveryaaa bu sözlükte yorumunu en heyecanla beklediğim yazarlardan biri olan sizden bunları duymak bana onur verdi.
    Ne mutlu ki bana sizin gibi bir tarihseverin kütüphanesinin başköşesinde yer edinebilmişim.

    Yeni kitaplar ile de alakalı birkaç ipucu vereyim. Barbarossa Harekatını oldukça detaylı ele alarak 3 ciltlik bir Barbarossa serisi çıkarmayı planlıyorum. Bu serinin bir cildi sadece Stalingrad'a ait olacak. Ama sanırım bunun için birazcık zamana ihtiyacım olacak, uzun bir yolculuk bu.

    Öte yandan, çevre gazete ve dergilerden yazarlık teklifleri hep vardı zaten ama ben bir ideoloji şemsiyesinin altına girmeyi sevmediğimden kendi tarih dergimizi çıkarmak istiyorum ve bu dergide belirli başlı seçkin ve bağımsız yazarlarla çalışmak istiyorum. Eğer enerjim yeterse o da düşüncelerimin arasında.
    Böyle bir girişim olduğunda beraber yazmak istediğim birkaç yazar var bunlardan birisi de sizsiniz. Umarım günü geldiğinde, enerjim yeter de bu projeyi hayata alırsam (her şey hazır, yayın evi, dağıtım vs. tek eksik benim) size de götüreceğim yazarlık teklifini kabul edersiniz.

    Güzel yorumlarınız için tekrardan teşekkür eder, sağlıcakla kalmanızı dilerim.
    Atakan Büyükdağ
    0 0
  • Hitler'e Sordunuz Mu? 11. Baskı

    Hepinizin yorumlari çok önemli heyecanla bekliyorum. Keyifli okumalar dilerim.
    0 0
  • Toplama Kamplarını Adolf Hitler mi İcat Etti? Cevap: Hayır

    Toplama kampı fikri ilk kez 1900-1902 yılları arasında İngilizler tarafından İkinci Boer Savaşı’nda (1899-1902) hayata geçirilmiştir.

    Daha öncesinde bu sistemin benzerleri İspanyolların Küba’da yürüttüğü On Yıl Savaşlarında (1868–1878) kullanılmıştı ama bir ulusun tamamını hedef alan ve nüfus azaltmayı amaç edinen konstrasyon kampı sistemi ilk defa İngilizler tarafından Boer Savaşı’nda uygulandı. Olayın detayları iseşöyledir:

    Mevcut para birimlerinin değerlerini kaybetti, altının önem kazandığı bu dönemlerde İngiltere Güney Afrika’daki sömürgelerini genişletmeye oradaki altın yataklarını daha da kontrol altına almaya karar verdi.

    Özellikle Transvaal’daki dünyanın en büyük altın madeni İngilizlerin himayesi altında değildi ve İngilizlere göre bu çok büyük bir kayıptı. Üzerinde yaşayan insanlar önemli değil o madenler İngilizlerin olmalıydı.

    İngilizler tam da bu amaçla Güney Afrika’daki garnizonlarını artırdılar. Bunun üzerine de toprak sahipleri olan Boer’ler İngilizlere bir ultimatom verdiler. Fakat tabi ki bu ultimatom İngilizleri hedeflerinden etmedi onların amacı zaten gerekirse canlı varlık bırakmayarak o altın madenine hakim olmaktı.

    Boerler çevre halkların da desteklerini alarak ayaklandırlar ve bölgedeki İngiliz birliklerini yenilgiye uğrattılar. Bunu kabullenemeyen İngilizler de bölgeye savaş süresi boyunca yarım milyon asker yığdı. İngilizlerin zamanla arttığını ve Johannesburg gibi kritik kentleri ele geçirmeye başladığını gören Güney Afrika Cumhurbaşkanı Kruger hemen topuklara yan basarak Avrupa’ya kaçtı.

    Ama birkaç komutan vardı ki Kruger ile aynı havayı solumuş olmaktan utanıyorlardı. Bu yetenekli komutanlar (Christiaan Rudolf de Wet ve Jacobus Hercules De la Rey) Boer komandolarını eğiterek İngilizlere karşı savaşa sürdüler. Bu çarpışma 15 ay boyunca devam etti. O sıralar çarpışmayı yürüten Horatio Herbert Kitchener (Kraliyet Ordusu Kara Kuvvetleri Mareşali) ise aldığı önlemlere rağmen savaşı tamamen kazanamadığını görünce, Boerlerin yaşadıkları yerleri yakıp yıkmaya ne kadar Boer varsa, onları o topraklara gömmeye karar verdi.

    Bu amaçla da ilk olarak savaş sırasında evlerinden olmuş mültecilere sığınak görevi görmesi için kurulmuş olan toplama kamplarını, birer modern konsantrasyon kamplarına çevirerek, baskın yaptığı köylerdeki kadın ve çocukların hepsini zorla konsantrasyon kamplarına yolladı. Bu kamplarda 1 sene içerisinde 20.000’den fazla Boer kadın ve çocuk hastalıklardan ve açlıktan, acı içerisinde kıvranarak öldü.

    Ve en sonunda 1902’de zalimce yürüttükleri savaşı kazanan İngilizler istediklerini aldılar. Boerler, 1902’deki Vereeniging Barışı’yla bağımsızlıklarını yitirdiler.

    Bu olayı çoğunuz ilk kez duyuyorsunuz değil mi?

    Peki, nedenini biliyor musunuz?

    Cevap; tarihin, toplama kamplarının mucidi olarak damgaladığı Adolf Hitler’in şu sözünde gizli:
    “Savaşta her zaman kaybeden taraf suçludur haklı olsa bile…”

    Kaynak: http://atakanbuyukdag.com.tr/toplama-kamplarini-adolf-hitler-mi-icat-etti-cevap-hayir/
    0 2
  • savaş teknolojisi

    Güzel sorunuz ve güzel yorumlarınız için teşekkür edip, birkaç not eklemek isterim.

    Öncelikle şunu belirtmek gerekir. Alman disiplini diğer ülke disiplinlerinin hepsinden daha farklıdır. 1. dünya savaşı hezimetinden sonra hitler'le toparlanan Almanya, 2. dünya savaşından sonra da aynı şekilde yine toparlanmanın önüne geçmiştir. Burada tabi ki Almanların yoğun bir 1. dünya savaşı süreci geçirmesinin büyük etkileri vardır. Tecrübe her şeyden öte bir kazanımdır.

    2. dünya savaşı sürecinde Nazilerin savaş tekonolojisi üretiminin başında duran kişiler Almanlardı ve bu Almanlar know how'a sahip kişilerdi. Yani beyin kısım zaten tecrübeliydi ve öncesinde bir dünya harbi görmüşlerdi. 100 yıl arge yapmak yerine 5 yıl savaşta kalın, göreceksiniz ki o 5 yıl içerisinde 100 yıldan daha ileri gitmişsiniz. Bunun nedeni anlık pratik yapma şansı ve hataları hemen tespit edip düzeltme ve geliştirme ihtiyacıdır.

    Öncelikle ilk sebebi tamamlamış olduk: I. Dünya Savaşı'ndan gelen benzersiz bir üretim know how'ı.

    İkinci olarak Naziler savaş başladıktan sonra inanılmaz bir hammadde kaynağına da erişmiş oldular. Bu da özgür ve sınırsız üretim imkanı sundu ki asıl üretim çılgınlığı ve geliştirme süreci Hitler savaşa girdikten sonra yaşandı. 1939-1942 yılları arasında akıllara durgunluk verici ve eşi benzeri olmayan bir üretim vardı. Tigerlar düşmanlara kök söktürüyor, Luftwaffe yeni uçaklarla donatılıyorlardı. Tüm bunlar için komplo teorilerini bir kenara bırakmak lazım. Komplo teorilerinin çok daha ötesinde bir harp yaşandı.

    Dilediğiniz kadar paranız olsun ve sizi II. Dünya Savaşı simülasyonuna sokalım, başaramazsınız. Nazilerin o dönemde gerçekleştirdiği savaş teknolojisinin gelişim ivmesini yakalayamazsınız. Bu nedenle maddiyatın nereden geldiğinden çok savaş teknolojileri konusundaki eşsiz gelişimlerinin sebeplerine değinmeyi daha doğru buluyorum.

    Bir diğer neden toplama kampları ve ghettolardı. Tüm dünya hiçbir döneminde bu kadar işçiyi bu kadar kötü şartlarda çalıştırmamıştı. Hitler kendisine devasa bir işçi kitlesi oluşturmuştu ve bu işçileri o I. Dünya Savaşı'ndan gelen tecrübeleriyle gelen Alman beyinleriyle birleştirmişti. Almanya'da hem mühendislik hem tıp hem de askeri strateji en üst düzeydeydi.

    Dediğim gibi bu herhangi bir örgütün veya örgütlerin finansal yardımlarının çok ötesinde bir olaydır. Eşi benzeri görülmemiş, hayret verici bir süreçtir. Bunu Hitler, Goebbels gibi kişiler olmadan başaramazlardı.

    @malcolm bu sorununuzun cevabını vermek için o dönemlerde Hitler'in ve Nazilerin yanında savaşmak gerekirdi. Ben sadece etken sebepleri sıralamaya çalıştım. Umarım faydalı olmuşumdur. Hitler'e Sordunuz Mu? kitabını okudukça daha detaylı cevaplar bulabileceğinize eminim.

    Şu anekotodu da unutmayınız ve bu tür sorular aklınıza geldiğinde hatırlayınız:

    Stalingrad'a doğru savaşmaya giden bir asker notlarına şöyle yazacaktı: "Bizim için Nazi olmak bir siyasi parti veya örgüte bağlılık değil, Alman olmanın verdiği bir doğuşsal bağlılıktır."
    0 3
  • Hitler'e Sordunuz Mu?

    @malcolm toplamda 10 kişiyiz. Editörlerimiz zaten gerek galeri, gerek tarihi olay veya biyografi hazırlayarak tarihi bilgiler sunuyorlar (tabi ki hepsi kontrolümüzden geçiyor)
    Ama sözlük sizler için ben istisnayım :)
    0 0
  • lamborghini

    @bosveryaaa eline sağlık daha ölmedik çok şükür :)
    0 0
  • Dünya Tarihi Oyunu

    Ben de Türkiye'yi alayım madem Osmanlı'dan itibaren başlamış oluruz. 1900'e kadar gideceksek zaten sadece Osmanlı Devletini anlatmış olurum.
    II. Dünya savaşı serisinden sonra da siz değerli yazarlarımıza Osmanlı'yı biraz anlatmış olurum. NOT: Osmanlı tarihinde betimleme kullanmam bazılarını özellikle neo-osmanlıcıları rahatsız edebilir. Bu nedenle anlatım dilim biraz daha edebileşecektir.
    0 1
  • Dünya Tarihi Oyunu

    Ben de varım dostlarım. Çok güzel düşünmüşsünüz yüreğinize ve aklınıza sağlık.
    0 0
  • vladimir putin

    @insearchofsunrise 'ın bu güzel yazısının devamını da ben özetleyeyim.
    Putin, 7 Ekim 1952'de eski Leningrad'da yani bugünün St. Petersburg'unda doğdu. O zamanlar komünizm dönemleri olduğu için komün apartmanlar vardı. Yani 5 katlı bir bina düşünün ki tek bir banyosu var o da binanın altında hep beraber tüm aileler orada duş alıyor. Komünizm hiçbir zaman Rus halkına zenginlik ve refah getirmemişti. Evet devlet güçlenmişti ama halk hep sefalet içerisindeydi. Bir pantolon için birbirini öldüren insanların olduğu dönemler bile yaşandı. Putin de bu ailelerden birisinin oğluydu. Abisini hiçbir zaman göremeyen ömrü boyunca abisinin mezarını arayan bir kardeşti. Çok çok sonra Putin'in tanımadığı kişiler abisinin nereye gömüldüğünü söylediler de haberi oldu. Neyse biz dönelim yine çocukluk dönemine.
    Fakir bir ailenin, asker bir babanın ve fabrika işçisi bir annenin oğluydu. Putin hayatını şöyle özetler "Ben sıradan bir aileden geldim, ve ömrüm boyunca da sıradan yaşadım. Sıradanlıkla olan bağlantımı ömrüm boyunca koruyabildim"
    Putin annesinden hep çok iyilik sever olarak bahseder. "Çok sade yaşardık, lahane çorbası ve pancake her zamanki menümüzdü ama pazar günleri özeldi işte o zaman pilav hatta et bile pişerdi" der.
    Putin doğduğunda babası savaşta ayağına saplanan şarapnellerden dolayı artık askerlik yapmıyordu. güvenlik görevlisi ve formen gibi pozisyonlarda görev alıyordu.
    Putin'in anlattığına göre babası 1911'de doğmuş. I Dünya savaşı döneminde ise insanlar yiyecek ekmek bulamayıp açlıktan ölmek üzere hale geldiklerinde babası da St. Petersburg'dan Pominovo köyüne taşınmış ve annesiyle burada tanışıp 17 yaşında evlenmiş. Babasının annesine ve çocuklarına ne fedakarlıklar yaptığını zaten insearchofsunrise çok güzel ve duygulu bir şekilde Putin'in ağzından yazısında belirtmiş.
    1960 ile 1968 arasında ise Putin ilk okuluna başladı. İlk okul yıllarını fırlamalıkla geçiren Putin o dönemler şimdi gördündüğü gibi sakin bir çocuk değildi. O dönem hocası babasıyla konuşmaya gitti "bu çocukta ışık var sokaklardan toplayıp okula gitmesi için motive edin" dedi. Ailesi başaramadı ama 6. sınıfta hayatta birşeyleri başarmanın ihtiyacını duyan Putin, 6. sınıftan sonra derslerini iyileştirmeye başladı ve sporla ilgilenmeye başladı. Özellikle Judo onun hayatının bir parçasıydı. Annesi ne kadar karşı çıkıp, "oğlum yine kavga etmeye gidiyor" dese de bir gün Putin'in hocasının gelip annesine Putin'in neler başardığını anlatması annesinin bu konuya bakış açısını değiştirmişti. Sekizinci sınıftan sonra ise liseye geçti. Kimya odaklı bir eğitim alan Putin 1970'de buradaki çalışmalarını da tamamladı.

    Başta denizci sonra pilot olmak isteyen Putin asıl isteğinin KGB'ye girmek olduğunu farketti. KGB için gerekli olan şeyin hukuk okumak olduğunu öğrenince. 1970'te Leningrad Devlet Üniversite'sinin hukuk bölümüne girdi. Bu arada şunu da belirtmek lazım o dönemlerde üniversiteye girmek çok zordu 100 kişilik sınıftan 10 kişi alınıyor onlar da daha sonra bir daha eleme sınavına giriyorlardı. 1975'te de buradan mezun oldu. 1970'lerin sonlarından itibaren ise Moskova'daki KGB okulunda eğitim gördü.

    Buradan sonrasını artık hızlı geçeceğim yoksa tüm hayatını yazmak lazım KGB kısmında çok derin hikayeleri var. Girersek gerçekten kayboluruz.

    KGB ajanı olan Putin, çok ağır şartlarda eğitim alıp, Doğu almanya gibi kritik görevlerde bulundu. 1999'da da Rus lider Boris Yeltsin'in başbakanını çıkarıp yerine Putin'i önermesiyle işler değişti. Başbakan oldu. Aralık 1999'da Yeltsin'in de istifa etmesiyle Putin başkan oldu . 2000 - 2008 arası hizmet verdi. Nisan 2005'te İsrail'e tarihi bir ziyaret yaptı. O zamana kadar İsrail'e ziyaret gerçekleştiren ilk Kremlin lideriydi. Ara dönemde halk yine Putin'i seçmişti ama 2008'de yerine Medvedev geldi. 2012'de yine Putin seçildi ve günümüzde hala kendisi başta bulunmaktadır. Anketlere göre halkın %70'inin gurur kaynağıdır.
    0 3
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.