Enigma
May it be
En Beğenilen Yazar Sırası
:
21
Toplam Başlık Sayısı
:
15
Toplam Puanı
:
88
Toplam Giri Sayısı
:
77
Bu Ayki Puanı
:
-3
En Aktif Yazar Sırası
:
15
  • einstein'ın tanrı vardır şeytan yoktur teorisi

    Bir üniversite profesörü öğrencilerine şu soruyu sorar;
    -Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?
    Cesur bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar;
    -Evet, her şeyi Tanrı yarattı!
    Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine evet efendim diye cevaplar.
    Profesör devam eder;
    -Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan var olduğuna göre şeytanı da Tanrı yaratmış olur ve çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de Tanrı şeytandır.
    Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır ve yerine oturur.
    Profesör ise öğrencilerine bir kez daha Tanrı’nın içindeki kaderin bir efsane olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça mutludur.
    Bu arada bir öğrenci ayağa kalkar ve;
    -Bir soru sorabilir miyim profesör? der.
    Profesör de sorabileceğini söyler.
    Öğrenci ayağa kalkar ve soğuk var mıdır? diye sorar.
    Profesör; Nasıl bir soru bu böyle, tabi ki vardır diye cevaplar. Sen hiç soğuktan üşümedin mi?
    Öğrenci;
    - Aslında, fizik yasalarına göre soğuk yoktur; yasamda/realitede biz soğuğu sıcaklığın yokluğu olarak düşünürüz. Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler. Örneğin, Absolute 0 (-460 derece F) sıcaklığın kesin yokluğudur (hiç olmadığı seviyedir). Tüm maddelerin bu seviyede reaksiyon verme özellikleri bozulur ve değişir. Soğuk yoktur, o yalnızca sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için yarattığımız bir kelimedir der ve devam eder,
    Profesör, karanlık var mıdır?
    Profesör;
    - Tabiî ki vardır.
    Öğrenci cevaplar;
    - Korkarım gene yanılıyorsunuz efendim. Çünkü karanlık da yoktur. Yaşamda/realitede karanlık ışığın yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız. Gerçekte, biz Newton’un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz. Bir basit ışık ışını karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar. Siz belli bir mekânın/uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını ölçersiniz! Bu doğrudur değil mi? Karanlık insanlık tarafından, ışığın olmadığı yer/mekân için kullanılan bir kelimedir.
    Son olarak öğrenci profesöre gene sorar;
    - Efendim şeytan var mıdır?
    Bu kez profesör pek emin olamamakla birlikte cevaplar;
    - Tabiî ki, açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde onu görürüz. Şeytan/kötülük bir kişinin başka bir kişiye her gün sergilediği insaniyetsizliğinin bir örneğidir. O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır. Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey de değildir der.
    Öğrenci devam eder;
    - Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi başına yoktur. Şeytan basit olarak Tanrının yokluğudur. O aynen karanlık ve soğuk ta olduğu gibi insanin tanrının yokluğunu tarif etmek üzere yarattığı bir kelimeden ibarettir. Tanrı şeytanı yaratmadı. Şeytan/kötülük insanin tanrısal sevgiyi yüreğinde duyumsamadığı zaman deneyimlediklerinin bir sonucudur. O aynen sıcaklığın olmadığı yere gelen soğuk ya da ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir.
    Profesör yerine oturur.
    Genç öğrencinin adı Albert EINSTEIN’dır.
    (bkz:tarihteki muazzam ayarlar)
    0 2
  • 3.dünya savaşı

    3. dünya savaşının çıkması için geçerli bir sebep artık yok. Siz ortadoğudaki IŞİD vs gibi örgütler dışında son 20 - 25 yıldır hiç toprak işgal eden gördünüz mü? Artık gerek yok.
    Ulusların ekonomilerini geliştirmek için topraklara ihtiyaçları yok çünkü ekonomi tarımdan oluşmuyor artık. Ayrıca şu an kimse kimseye savaş açamaz. Artık eskisi gibi tanklar kalaşnikoflar yok. Rusya'da 2000 nükleer başlık hazır olarak bekletiliyor 2000 de stokta var. ABD'de ise biraz daha fazla. Ama şunu da belirtmek lazım tüm bunlar nükleer başlıklarıyla övüne dursunlar, Kuzey Kore, İran gibi ülkelerden herhangi birisi ABD'ye veya Rusya'ya ilk nükleer bombardımanı yaptığı anda oyun biter. Ondan sonra isterse ABD, İran'ı haritadan silsin, ABD halkı uzun dönem bir nükleer etkide kalır. Bu nedenle şu an devler bile küçüklerle sıcak savaş yapacak riski göze almazlar. Şu anki savaş ekonomik bir savaş. Borç verip sömürme savaşı. Ülkelerin yer altı kaynaklarını sömürme savaşı. Dikkat edin kimse kimsenin toprağını istemiyor. Artık yeni trend işletmeyi devretmek. Yani orası bağımsız bir devlet olarak kalsın ama bana çalışsın. Durum bundan ibaret bu nedenle sıcak bir 3. dünya savaşı şu an ihtiyaç duyulacak birşey değil. Bir sürü terör örgütü var zaten silah onlara satılıyor. Şimdi asıl şirketlerin savaşı var ülkelerin değil.
    0 1
  • Counter Strike

    Bilgisayar oyunlarının açık ara kralıdır. İnternet kafe diye bir sektör oluşmuşsa bunun sebebi counter strike'dır. Bilgisayarın sosyalleştirdiği tek oyundur. Toplanıp internet kafeye giderdik, oradaki gruplara karılır tanışırdık.
    Ne half life ne başka bişey. Counter tekti tek...
    0 0
  • Counter Strike

    "Fire in the hole" birçoğumuzun ilk telafuz edebildiği ingilizce cümledir heralde.

    Bir de bunların Türkçe versiyonu çıkmıştı.
    "Birini indirdim"
    "Hadi hadi hadi"
    0 0
  • Ağrı'da Bulunan Dev PKK Kampı

    Ağrı Dağı'nda yapılan operasyonun neticesinde bulunmuş bir mağaradır. 8 m yükseklik, 650 m2 genişlik var mağarada. İçinden çıkan erzaklar ise çok garip:
    "100 litre sıvı yağ, 190 kilo kuru fasulye, 90 kilo turşu, 420 kilo pirinç, 183 adet İran menşeli peynir, 15'i toprağa gömülü olmak üzere 65 adet damacana su, 50 kilosu toprağa gömülü olmak üzere 200 kilo tuz, 700 kilosu toprağa gömülü olmak üzere 1150 kilo un, 60 kilo çay, 40 kilo zeytin, 20 adet ketçap, 20 adet mayonez, 40 kilo mercimek, 200 adet maya, 50 kilo çerez, 45 kilo salça, 200 kilo bulgur, 10 kilo pekmez, 10 kilo tahin, 20 adet limon tuzu, 480 kilo patates, 250 kilo soğan, 2 kilo baharat, 50 kutu 750 gramlık konserve, 15 kilo kavurma, 200 kilo makarna, 75 kilo nohut, 200 kilosu toprağa gömülü olmak üzere 520 kilo şeker, 23'ü toprağa gömülü olmak üzere 35 adet 12 kiloluk mutfak tüpü, 10 adet piknik tüpü, 12 adet tüp başlığı, 1 adet 4'lü ocak, 1 adet sanayi tipi oacak, 1 adet ekmek pişirmek için kullanılan sac tava, 40 adet bardak,4 adet büyük tencere, 4 adet tepsi, 100 adet tabak, 50 adet çatal, 56 adet bıçak, 12 adet ağrı kesici iğne, 6 adet mide iğnesi, 19 adet serum takımı, 10 adet mide ilacı, 10 adet şurup, 10 adet diş fırçası, 15 takım askeri kamuflaj, 10 adet örgüt giyim malzemesi, 5 adet çeşitli ebatlarda kilim, 12 adet battaniye, 5 adet murç, balyoz, kürek, kazma ve çeşitli tahkimat malzemeleri, 250 metre beyaz naylon, 23 adet met, 15 adet leğen, 24 adet malzeme bidonu, 150 adet boş çuval, 20 adet iğne iplik takımı, 100 metre çadır bağlama ipi, 50 kilo deterjan, 4 şampuan, 15-20 adet deforme olmuş örgütsel doküman, 2 adet ilaçlama pompası, 5 kilo silah bakım yağı."
    0 0
  • josef stalin

    0 1
  • Hamidiye Alayları

    (bkz:2. Abdülhamid) in üstün öngörüsü üzerine kurulmuş Kürt aşiretlerinden oluşan bir alaydır.
    II. Abdülhamid, Rusya'nın Osmanlı üzerinde oynadığı oyunları farkedip Ermenilerin de ayaklandığını sezince bu durumun Kürtleri de etkilemesinden çekinmiş ve Kürt aşiret liderleriyle görüşüp hem bölgeyi Rus ve Ermeni akınlarından korumak hem de Kürtler arasında bir birlik oluşturmak için gayrinizami bir Kürt ordusu kurmaya karar vermiştir.
    Bu fikre Müşir Zeki Paşa dışında hiçbir komutan onay vermeyince görev de bizzat Müşir Zeki Paşa'ya verilmiştir. Hamidiye Alayları birçok kez başarılı olup Osmanlıyı korumuştur, II. Abdülhamid tahttan indirilnce etkilerini yitirmişlerdir.
    0 0
  • Süleyman Demirel'in Aforizmaları

    üniversite ziyaretlerinden birinde sol görüşlü bir öğrenci demirel’i sıkıstırmaya calisir:

    - türkiye'de yapilan her türlü işi sahiplenmek gibi bir adetiniz var…
    - sen nerde oturuyorsun?
    - niye ki? kadiköyde!
    - hah işte buraya her gün gelmek için üstünden geçtiğin köprü var ya
    - ee evet
    - onu işte ben yaptim!
    0 0
  • Goygoyculuk Yapmak

    Vaktiyle Muharrem ayında ilahiler okuyarak kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bunlar, Muharrem ayından iki gün önce Üsküdar’daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında toplanır ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı. Muharrem’in birinci gününden onuncu gününün akşamına kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, gülbank çekerler ve durdukları kapının önünde “Cenab-ı Hak evvel ab-ı kevserden sizlere de bizlere de kana kana içmeyi müyesser eylesin!” diye dua ederlerdi. Ev sahibinin kendilerine verdiği zahireyi ise yine dualarla alır, Üsküdar’daki tekkeye getirirler; on günün sonunda toplanan erzak orada paylaşılırdı. Günümüzde bu deyim “gevezelik, boşboğazlık yapmak” anlamında kullanılmaktadır.
    Kaynak: http://www.tarihiolaylar.com/galeriler/istanbul-un-yasanmisliklari-olmasa-gunluk-hayatimizda-kullanmayacagimiz-o-deyimler-ve-muhtesem-oykuleri-728
    0 0
  • Kazıklı Voyvoda

    Diğer adı III. Vlad'dır. Fatih Sultan Mehmed'in çocukluk arkadaşı olan bir devşirmedir.
    Bu kişinin önemi Kont Drakula'nın tam olarak da bu adam olmasıdır.
    Babasının adı II. Vlad diğer adı ise Drakul'dur bu nedenle kendisine de Dracul'un oğlu anlamına gelen Druculea denmiştir. Buradan da Drakula türemiştir.
    Osmanlı sarayında rehin tutulan bu vatandaş daha sonradan Fatih Sultan Mehmed'in aracılığyla Eflak Beyliğine gönderilmiştir. Burada vali olan Drakula, Osmanlı sayesinde tekrar ele geçirilen ülkesine geri döndüğünde Osmanlıya sadık kalacağına söz vermişti. Fakat kanı bozuk arkadaş gidip oradaki milliyetçilik akımından etkilendi. "Sen Drakul'un oğlusun bu topraklar senin kendine gel milletine sahip çık" sesilerine ayak uyduran Drakula, gizliden Macaristan ile anlaşma yaptı ve Osmanlı'ya karşı savaştı.
    1459 yılındanda Osmanlıya vergi ödemeyi reddetti sonra da Karadenize kadar ilerledi. 20 binden fazla Osmanlı askerini öldürdü.
    Kazıklı namını ise burada aldı. 20 binden fazla Osmanlı askerine kazığa geçirerek öldürdü.
    Kazığa geçirdiği kişilerin kanlarını da daha sonra şarap kadehinde içtiği söylenince hakkında vampir olduğu iddiaları çıktı.
    Öyle bir psikopattı ki 5 km boyunca Eflağın girişine kazıklar çaktırtıp öldürülenleri kazıktan çıkarmadı. Eflağa girmek isteyen askerler bu kazıkların arasından geçmek zorunda kalıyordu ve 5 km boyunca bu manzarayı gören askerlerin psikolojisi allak bullak oluyor kendilerini korku basıyordu.
    Drakula bir ara Fatih Sultan Mehmet'i de zehirlemek istedi ama başarılı olamadı.
    1462'de Eflak yeniden Osmanlı'nın himayesine girdi bu sırada Drakula topuk yaparak Macaristan'a kaçtı oradan yardım istedi, o dönem Osmanlı'yı tanıyan macaristan yardım talebini kabul etmeyince sürgüne gönderildi. 1474'te sürgün dönemi bitti. 76'da yine azdı Eflak'ı ele geçirme planları yaptı. En sonunda da yakalanıp kafası kesildi ve Fatih Sultan Mehmed'e gönderildi.
    Bu vatandaş günümüzdeki Kont Drakuladır işte. Romenlerin kahramanıdır.
    0 1
  • Atatürk hakkıdA cıkan haberler

    Bu milletin bazı birleşme noktaları onları yıkmaya çalışıyorlar. Birlikten kuvvet doğduğu için milleti bir arada tutan ne varsa o kökleri yıkıp dağınık bir millet yaratmaya çalışıyorlar. Ulusalcılık bitiyor yani.
    0 0
  • Dünya Tarihi Oyunu

    Ben de varim
    0 0
  • TARIHIN EN GUCLU IMPARATORLUKLARI

    Dünya tarihinin görmüş olduğu en büyük (en geniş topraklara erişmiş) imparatorluk Büyük Britanya İmparatorluğu'dur. Dünya'daki toprakların %22'sine sahip olmuştur.
    İmparatorluk altında 1936 yılında 458 milyon insan bulunmaktaydı o da o zamanlar dünya nüfusunun %20'si demek oluyordu.
    0 0
  • Yahudi Soykırımı

    @bosveryaaa Bu sorunun cevabı aslında stratejiktir. Kasım 1940'ta Stalin, Nazi Dışişleri bakanı ve daha sonra da Hitler ile görüşmesi üzerine Molotov'u Berlin'e göndermiştir. Molotov'da Hitler'e dörtlü pakta katılmak için bazı şartlar sunmuştur. Bu şartlardan ikisi şöyledir;
    1) Sovyetler ve Bulgaristan arasında bir antlaşma imzalanarak; Sovyetlerin İstanbul ve Boğazlar üzerinde kontrolü sağlayabilmesi için Bulgaristan yardımıyla donanma ve savaş üsleri kurulacaktır.
    2) Türkiye’nin, Sovyetlerin Boğazlar üzerindeki emellerini engellemesi halinde Pakt’a katılan devletler Türkiye’ye askeri yaptırım uygulamak yükümlülüğünü kabul etmek zorundadır.
    Zaten bu istekleri duyan Hitler, Sovyetlerin balkanlarda çok kan akıtacağını fark edip Barbarossa harekatını başlatmıştır.
    Öte yandan Reinhard Heydrich Wannsee Protokolünde Türkiye'deki yahudilerin sayısını belirlemiştir aslında. Fakat Hitler, Türkiye'yi her zaman Rusya'ya karşı olan stratejik konumundan dolayı işbirliği içerisine sokmak istemiştir. Hatta Türkiye'den dönem dönem temsilciler gidip Nazi kamplarını gezmişlerdir de. Hitler hep Türkiye devletiyle işbirliği içerisinde olmak istemiştir. Türkiye'de bir toplama kampı kurulacaksa bile bunu Türkiye ile işbirliği içerisinde yapmak istemiştir.
    Bu noktada Hitler için Türkiye'ye saldırmak hem Sovyetler ile olan savaşı erkenden başlatmak hem de farklı bir coğrafyada başlatmak anlamına gelirdi. Boğazların o dönemler Sovyetler için önemi hayatiydi. Bu nedenle de olası bir Türkiye işgali Rus Alman savaşını Türkiye topraklarında başlatmak olurdu.
    Asıl hedefi Kafkas petrolleri olan Hitler'in işine zaten bu gelmezdi öte yandan daha önce de belirttiğim gibi Hitler, Türkiye'yi Ruslara karşı kendisiyle işbirliği içerisine sokmayı hedefliyordu.
    0 1
  • Halid bin Velid

    592 - 642 yılları arasında yaşamış olan büyük bir komutandır. Irak ve İran'ı 3 yıl gibi kısa bir sürede İslam Devleti'ne bağlamış, Bizans ordusunu bozguna uğratmıştır.
    100'ü aşkın savaşa katılmış, hiçbirinde yenilmemiştir. Savaş kaybetmemiş nadir komutanlardandır. Bizans ordusuyla karşılaştığında da resimde yazılan o efsanevi sözünü söylemiştir: "Sizin hayat ve şarabı sevdiğiniz kadar ölümü seven bir orduyla geldim." 642 yılında savaş meydanında ölmediği için kahıra bürünmüş bir şekilde yatağında eceliyle ölmüştür.
    0 0
  • Batı Mı Daha Medeni Doğu Mu Daha Geri

    Bilinen en büyük yanlışlardan birisi Doğu Medeniyetinin haçlı seferleriyle birlikte batıya geçtiğidir.
    Medeniyet alıp götürülecek birşey değil temeldir. Eğer doğuda medeniyet varsa batı alıp götürdü diye doğu gerilemeye başlamaz. Bu başlıca bilinen yanlışların başında gelir.
    Batı medeniyeti değil teknolojiyi almıştır. (Teknoloji illaki elektronik olmak zorunda değil hayatı kolaylaştıran herşeye denir, tuzun doğudan batıya gitmesi ve bu şekilde etlerin korunması bile teknolojik bir buluştur)
    Bu nedenle de batı aldığı teknolojiyi barbarca geliştirmeye devam etmiştir. Evet ortaçağda batı medeni fln değildir, belki doğu daha da medenidir ama @sinemismis arkadaşımızın belirttiği gibi reformlarla, fransız ihtilalleriyle, rönesanslarla aydınlar halka yol göstermiş ve ilerleme kaydedilmiş medeniyet böyle oluşmuştur.
    Doğuda bunu engelleyen şeylerin başında ise yanlış din uygulamaları süregelmiştir. Düşünme, sorgulama, gülme, çatal kullanma, şeyhe git ağzına tükürsün gibi inanışlarla müslümanlar aslında çok karşı oldukları bir görüş olan materyalizme endekslenmişlerdir.
    Siz hiçbir müslümana sen materyalistsin iddiasını kabul ettiremezsiniz ama ortadoğu müslümanları farkında olmadan bu hale gelmişlerdir.

    Allah'ın Verdiği canı geri almasına karşı çıkıp karşı çıkıp kardeş katli, kız çocuklarını gömmek gibi olayları meşrulaştırmışlardır ki bunlara halifeler de önayak olmuşlardır.
    (bkz:halifelik)

    Bu da haliyle ileri değil geri götürmüştür. Bugün bile hala IŞİD'i El Kaide'si vs. si ne kadar dış kaynaklar tarafından kontrol edilse de savaşanlar cahil ortadoğu insanlarıdır. Cennete gideceklerini sanan adam öldürmeyi sevap ve cihat zanneden kimselerdir...
    Sorun çok açık değil mi zaten....
    0 0
  • Aziz Nesin ve Soyadı Kanunu

    1934 yılında Soyadı Kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı.
    Dünyanın en cimrileri ‘eli açık’,
    dünyanın en korkakları ‘yürekli’,
    dünyanın en tembelleri ‘çalışkan’ gibi soyadları aldılar.
    Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine '’çevikel'' soyadının almıştı.
    Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı.
    Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime ‘nesin’ soyadını aldım. Herkes ‘nesin’ diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.”
    Aziz Nesin
    0 0
  • Haçiko

    1924 yılında Tokyo Üniversitesi'nde görev yapan Japon profesör Dr. Hidesabura Ueno, küçük bir köpek yavrusu edindi. Profesör Ueno, köpeğine Japoncada "sekiz tane" anlamına gelen Haçiko adını koydu. Safkan akita cinsi beyaz bir erkek olan Haçiko, bir gün her sabah üniversiteye gitmek için evden metroya yürüyen sahibine eşlik etti. Metronun dış kapısına kadar getirdiği sahibini uğurladıktan sonra da eve döndü. Çok geçmeden profesör, bir akşam üniversite dönüşünde metronun çıkışında Haçiko'yu kendisini beklerken gördü ve çok şaşırdı. Bu akıllı köpek sahibinin eve dönüş saatlerini hesaplayarak ve aynı yolu kullanacağını düşünerek metronun önüne gitmişti.
    Ondan sonraki bir yıl boyunca, Haçiko her sabah sahibini metroya kadar götürdü, her akşam iş çıkışında da metronun önünde karşıladı. Hiç saatini şaşırmadı.
    Ama bir akşam metrodan çıkmadı profesör. Haçiko gözlerini metronun kapısına dikmişti ve gece boyunca profesörü bekledi. Bir sonraki akşam yine yoktu profesör. Üçüncü akşam metrodan yine çıkmadı.
    Üniversite'de kalp krizi geçirip ölmüştü profesör...
    Haçiko her akşam sahibim metrodan çıkar diye inatla bekledi. Haftalar, aylar boyunca her akşam Tokyo metrosunun Shibuya istasyonu'nun kapısına gitti. Haçiko tam 9 yıl boyunca sahibinin gelmesini bekledi ama profesör gelmedi. Haçiko, 1935 yılında 11 yaşındayken metronun kapısında öldü.
    Bugün Tokyo'ya gidenlerin Shibuya istasyonunun kapısında karşılaştığı köpek heykeli Haçiko'dur. Japonlar, sadakat ve insan hayvan ilişkisinin sembolü olarak ölümünden hemen sonra 9 yıl boyunca sahibini beklediği yere Haçiko'nun heykelini diktiler.
    II. Dünya Savaşı'ndan sonra da unutmadılar ve savaş sırasında tahrip olan heykelin yerine 1948'de yenisini diktiler. Bugün Shibuya istasyonu'nun o kapısı Haçiko çıkışı olarak biliniyor ve Tokyo'nun en önemli buluşma merkezlerinden biridir. Her yıl Haçiko'nun ölüm yıldönümü olan 8 Mart'da da birçok hayvansever heykelin önünde buluşurlar.
    0 0
  • Suriye ve Irak Karışıklığının Değişen Dinamikleri

    Şunu da göz ardı etmemek lazım. Rus uçağının düşürülmesi Rusya'nın işine geldi. Sınıra yakın yerlere Su-300'lerini ve Su-400'lerini yerleştirmeye başladı. Uçak düşürülme olayını kullanarak bölgede git gide güçleniyor.
    0 0
  • Franz Kafka

    20. yy'ın en etkili yazarlarından birisidir. Geçirdiği hastalıklardan ve duygusal çöküntülerden dolayı 40 yaşında hayata veda etmiştir fakat o zamana kadar dünyaya birçok eser bırakmıştır.
    Milena'ya mektuplar adlı eseri çok önemli eserleri arasındadır:
    "olanaklar sonsuzdu ve insan hayattayken de ölebilirdi. "
    0 0
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.