van_gogh
Absinth yaktı beni
En Beğenilen Yazar Sırası
:
13
Toplam Başlık Sayısı
:
30
Toplam Puanı
:
127
Toplam Giri Sayısı
:
131
Bu Ayki Puanı
:
14
En Aktif Yazar Sırası
:
9
  • dumlupınar denizaltısı

    "Ah bir ataş ver" türküsünün hikayesi de buradan gelmiştir.
    Askerleri o dönemde oradan kurtarmak çok zordu. 22 kişi sığınarak hayatta kalmıştı ama denizin dibini boylamışlardı. Merkez ile irtibata geçmeleri lazımdı. Denizaltının üzerine fırlatılan bir şamandıraya bağlı telefon hattı aracılığıyla iletişime geçtiler.
    Karşıdan gelen sesi duyunca umutları yeşermişti. Merkeze duruma anlattılar ve "kurtarın bizi dediler". Onlara sembolik olarak "konuşmayın, türkü söylemeyin sigara sakın içmeyin" diye bir cevap geldi. Çünkü Denizaltının içerisindeki hava erişebilecekleri tek havaydı. Bu havayı maksimum yeterlilikle kullanmaları gerekiyordu. Aslında bu uyarı elbette gereksiz bir uyarıydı telsizin diğer ucundaki kişi de kurtarılamayacaklarını biliyordu, o dönemde denizin dibini boylamış bir denizaltını kurtarma gibi bir teknololiye sahip değildik O 22 kişiyi ilk çarpışmada ölen kişilerden daha hazin bir son bekliyordu. ama yine de en uzun süre dayanabilmeleri için bu uyarıyı yapıyordu. Yine de askerlerimiz son bir umut bekliyorlardı. Devletimiz bir yolunu bulur da kurtarır diye. Tüm ülke seferber oldu ama mümkünatı yoktu o torpidodaki o 22 kişinin çıkarılmasının. Zaman ilerliyor askerler ölümlerini bekliyordu. Ölüm zordu ama o kahraman askerlere öleceklerini anlatmak daha da zordu. En sonunda bu görev telsizin başındaki görevli askere verildi. o da o kahreden cümleyi söyledi "artık konuşabilirsiniz, hatta türkü söyleyebilirsiniz, dilerseniz sigara da içebilirsiniz" .
    22 asker ölüme terkedilmişti. O anons askerleri ölüme terkeden anonstu. Şimdi 22 asker kurtarılmayı değil havasızlıktan boğulacakları anı bekleyeceklerdi... O anda herşeyin bittiğini anlayan yiğitler "Herşey buraya kadarmış kumandan birer cigara yakalım mı" dediler ve son sigaralarını tüttürdüler.
    İşte bu yüreğimizi burkan türkü de buradan geldi. Bu türküyü her dinlediğimde o anlar gözümde belirir... 22 fidanın solduğu o gün, bazılarımıza göre tarihimizin en karanlık günüydü...

    Not: Askerleri kurtarmak adına Kurtaran gemisinin gelmesi. Olaydan 12 saat sonra ancak gelebilmesi ve 25 saat sonra ancak sabitlenebilmesi, sabitlenirken iletişim kablosunu koparması. Bu nedenle kabloyu takip edemeyen dalgıçların canı pahasına 80 m'ye kadar dalıp şuurunu kaybetmesi olayları pek bahsedilen olaylar değildir. Özellikle kurtaran'ın kabloyu kesmesinden pek bahsetmezler ki olayın suçunun donanmaya atılmasını istemezler. Bu olay tam bir trajedidir ama kurtarma çalışmaları daha da büyük bir trajedidir. Bu arada çarpışma sırasında 8 kişinin güvertede olması ve bunlardan 5'inin kurtulması büyük bir şanstır. (2'si pervaneye takılarak ölmüş, 1'i boğulmuştur) Anlatsam sabaha kadar konuşurum, konunun özünden çıkmamak için özet geçtim.
    0 4
  • kore savaşından sonra Kuzey kore ekonomik anlamda dibe vurmuşken güney kore nasıl patladı

    Arkadaşlar bu soruyu hep sorardım (yabancı arkadaşlarıma da) ve sonunda cevabını buldum sizle de paylaşayım.
    Hep merak etmiştim, Kore savaşından sonra sıfır ekonomiyle ayrılan Kuzey ve Güney kore iki kutba ayrılmıştı. 5 parasız bir şekilde. Peki nasıl oldu da güney kore ekonomik olarak bir anda dünya devi oldu? yatırım aldılarsa nasıl aldılar? ne yaptılar? Çok ilginç bir cevabı var.
    Kore savaşından sonra 5 parasız ayrılan Kuzey ve Güney Kore'de, Güney Kore yetkilileri kendi aralarında şu fikre sahip olmuşlardır "Şu an savaştan çıktık ve 5 paramız yok. Özel sektör yatırımlarına izin verirsek olmayan paramızı da denemelerle harcarız ve ekonomik olarak asla yükselemeyiz. Bu nedenle var olan kısıtlı bütçemizle hükümet kaynaklı 10'a yakın sanayi firması kuralım ve tüm bütçemizi bunlara yatıralım. Eğitimi bu firmalara göre düzenleyelim. Her mezun olan kişi bu şirketlerde çalışsın ve bu insanları şirketlerin ihtiyaçlarına göre eğitelim. Hem işsizliği sonlandırmış hem de nitelikli çalışan üretmiş oluruz"
    İşte bu mantıkla Güney Kore savaştan çıktıktan sonra Hyundai gibi Gemi, vagon üreten ağır sanayi firması kurmuşlar, Samsung gibi bilişim devlerine yatırım yapmışlardır. Üretip üretip ihraç etmişler, bu şirketlerin ihtiyaçları olan kişileri eğitmişler ve ekonomiyi çok kısa süre içerisinde zirveye taşımışlardır. Sonra da serbest ekonomiye imkan tanımışlar ve şirketleşmeye başlamışlardır. Şu anda dünyanın en zengin ülkesi olmasının sebebi de buymuş. Bir dipnot daha vereceğim 100 yıl önce İsveç de aynı sistemi kullanmış. Yiyecek yemek bulamayan 3 öğün patates yiyen İsveç halkı gemilerle Amerika'ya göçermiş. Çeliği işlemeye başladıktan sonra Güney Kore'deki sistemin aynısı önce İsveç'te uygulanmış ve İsveç de ekonomisini sıfırken bu şekilde zirveye oturtmuştur.
    0 8
  • Yahudi Soykırımı

    @bosveryaaa Bu sorunun cevabı aslında stratejiktir. Kasım 1940'ta Stalin, Nazi Dışişleri bakanı ve daha sonra da Hitler ile görüşmesi üzerine Molotov'u Berlin'e göndermiştir. Molotov'da Hitler'e dörtlü pakta katılmak için bazı şartlar sunmuştur. Bu şartlardan ikisi şöyledir;
    1) Sovyetler ve Bulgaristan arasında bir antlaşma imzalanarak; Sovyetlerin İstanbul ve Boğazlar üzerinde kontrolü sağlayabilmesi için Bulgaristan yardımıyla donanma ve savaş üsleri kurulacaktır.
    2) Türkiye’nin, Sovyetlerin Boğazlar üzerindeki emellerini engellemesi halinde Pakt’a katılan devletler Türkiye’ye askeri yaptırım uygulamak yükümlülüğünü kabul etmek zorundadır.
    Zaten bu istekleri duyan Hitler, Sovyetlerin balkanlarda çok kan akıtacağını fark edip Barbarossa harekatını başlatmıştır.
    Öte yandan Reinhard Heydrich Wannsee Protokolünde Türkiye'deki yahudilerin sayısını belirlemiştir aslında. Fakat Hitler, Türkiye'yi her zaman Rusya'ya karşı olan stratejik konumundan dolayı işbirliği içerisine sokmak istemiştir. Hatta Türkiye'den dönem dönem temsilciler gidip Nazi kamplarını gezmişlerdir de. Hitler hep Türkiye devletiyle işbirliği içerisinde olmak istemiştir. Türkiye'de bir toplama kampı kurulacaksa bile bunu Türkiye ile işbirliği içerisinde yapmak istemiştir.
    Bu noktada Hitler için Türkiye'ye saldırmak hem Sovyetler ile olan savaşı erkenden başlatmak hem de farklı bir coğrafyada başlatmak anlamına gelirdi. Boğazların o dönemler Sovyetler için önemi hayatiydi. Bu nedenle de olası bir Türkiye işgali Rus Alman savaşını Türkiye topraklarında başlatmak olurdu.
    Asıl hedefi Kafkas petrolleri olan Hitler'in işine zaten bu gelmezdi öte yandan daha önce de belirttiğim gibi Hitler, Türkiye'yi Ruslara karşı kendisiyle işbirliği içerisine sokmayı hedefliyordu.
    0 1
  • Türkiye'nin Dış Politika Tarihi

    Evet arkadaşlar başlık altında ilk başta dış politikadaki ekonomik işbirliği yöntemlerini ve daha sonra da 1996 gümrük birliği antlaşmasından bu yana gerçekleşen olayları yazacağım.
    Yakın çağ Türkiye tarihi ve Osmanlı dış politikası gibi konuları da bu başlık altında işleyebiliriz. O kısımlarda bilgi sahibi olanları bu başlık altında bilgi eklemelerini rica ederim. Dev bir bilgi havuzu oluşturalım. Özellikle @bosveryaaa arkadaşımızın Yakın çağ Türkiye dış politikaları ile ilgili aynı şekilde @DonQuixote arkadaşımızın da Osmanlı dış politikaları hakkında bilgi sahibi olduğunu sezdim kendisi o bölümleri ekleyebilirlerse sevinirim.
    0 2
  • Türkiye'nin Dış Politika Tarihi

    2) Gümrük birliği
    Bu, serbest ticaret bölgesi'nin bir basamak üstüdür. Gümrük birliğine üye ülkeler kendi aralarında gümrük olmadan mal ve hizmet akışı sağlayabilirler. Üstelik birliğe üye olan ülkelerin hepsi birliğe üye olmayan ülkelere sabit ve ortak bir gümrük uygularlar. Daha sonradan her ülke aldığı gümrük gelirini bir havuzda toplar ve bu gelirler daha önceden belirlenmiş oranlar dahilinde birlik üyesi ülkelere dağıtılır.
    (bkz:Gümrük birliği)
    0 2
  • Türkiye'nin Dış Politika Tarihi

    Ekonomik Bütünleşme Seviyeleri
    Bu bölümde anlatacağım seviye tanımlarında Prof. Dr. Recai Coşkun'un "Küreselleşme ve Uluslararası İşletmecilik" kitabından faydalandım. (sf 52:74)

    Demin de bahsettiğim gibi ekonomik bütünleşme farklı seviyelerde gerçekleşmek zorundadır çünkü her seviye daha farklı bir taviz demektir. Ulusalcı ülkeler bu tavizleri pek vermek istemedikleri gibi verseler de halk ayaklanmalarına maruz kalırlar.

    1) Serbest Ticaret Bölgesi
    Bu en az taviz verilen ekonomik bütünleşme formudur. Bu işbirliğinde ülkeler arasındaki ticari engeller tamamen kaldırılır. Belirlenen bu bölgede hizmet ve malların dolaşımı serbest bırakılır. Bu dolaşım dahilinde ne vergi, ne kota ne de gümrük devreye girer.
    Şunu da belirtmek lazım Serbest ticaret bölgesi tam kapsamlı veya sadece bir mal veya hizmete ait olarak da sınırlandırılabilir. Mesela hayvancılık ile ilgili bir serbest bölge oluşturulmuşsa sadece hayvancılık için bu ticari işbirliği geçerli olur.
    Serbest ticaret bölgesinin en önemli özelliği üye ülkelerin kendi ekonomik stratejilerini işbirliği içerisinde olduğu ülkeden bağımsız bir şekilde gerçekleştirebilmesidir.
    Bu işbirliğinin en önemli örneklerinden birisi Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (EFTA)'dır. 1960'da Avusturya, Finlandiya, İzlanda, Lihtenştayn, İsveç, İsviçre ve İngiltere'nin katılımıyla kurulmuştur. Ve üye ülkeler arasında serbest ticaret başlamış fakat yine de tüm ülkeler kendi ekonomik stratejilerini bağımsız olarak yürütebilmişlerdir. Bir başka örneği ise 1989 yılında Kanada ile ABD arasında oluşturulan serbest bölgedir, daha sonra buna ABD ile Meksika arasında oluşturulan serbest bölge de katılmıştır.
    Tüm attığım başlıkların konusunu ayrıca açıyorum. İhtiyaç dahilinde direk başlığı da aratabilin diye. (bkz:Serbest ticaret bölgesi)
    0 2
  • Türkiye'nin Dış Politika Tarihi

    Öncelikle genel tanımlardan başlayalım Türkiye'ye bağlamadan önce özetle Dünya ekonomisine bir göz atalım.
    (Yazdıklarım hiçbir yerden alıntı değildir, tamamen bana aittir) Sayısal veriler ile ilgili kullanılan kaynaklar ise: BBC, TUİK, TİM ve Dünya Gazetesidir.

    Dünya'daki ekonomik birlikler ve ekonomik birliklerin faydaları
    Sanayi devrimindeki çocuk işçiler fotoğrafını hepiniz görmüşsünüzdür. Görmeyenleriniz için ben tekrar paylaşıyorum.


    Bu fotoğrafın anlatmak istediği aslında şudur. Dünya buharlı makinelerin icadıyla öyle bir hal almaya başlamıştır ki (özellikle bu dönemin öncüsü Avrupa'dır) kim ne kadar fazla üretirse o kadar çok kazanmaya başlamıştır. Makinelerin icadıyla insanlar artık evlerinde üretim yapamamış ve "bir yer kuralım, büyük olsun. Makineleri buraya koyalım insanlar da buraya gelip çalışsınlar" diyerek fabrikalaşmayı başlatmışlardır.
    Üretim dönemine girince üretenin kazandığı bir toplum oluşmuş ve işçiler günde 20 saatlere kadar çalıştırılmıştır. Genç, yaşlı, kadın, çocuk demeden. Çocuk işçilerin fotoğrafı da buradan gelmektedir. Hal böyle olunca üreticiler için yerel pazarları yetmemiş yeni pazar arayışlarına girmişlerdir. Bu da önce küreselleşmeyi sonra da dünyadaki satış dönemini başlatmıştır.

    Artan satış ihtiyacıyla birlikte gelen küreselleşme ihtiyacı ülkeler arası ticareti başlatmış ve bir ülkede üretilen ürün başka ülkeye gönderilmeye başlanmıştır. Firmalar bununla da yetinmemiş potansiyel bir pazar olarak gördükleri ülkelere direk yatırım yapıp bölge içerisinde üretim ve dağıtıma başlamışlardır (örnek: McDonalds). Bu ülkelerde istidham sağlayıp bu ülkelere vergi ödemeye başlamıştır.
    Artan kürselleşme ve daha fazla satış ihtiyacı ise dünya üzerinde yeni ekonomik birlikler ve serbest ticaret ihtiyacını doğurmuştur.

    Fakat bu döneme kadar esen milliyetçilik akımları ve ulus-devlet bilinci serbest ticaret politikalarının önünde birer engel olmuştur keza serbest ticaret yapmak isteyen ülkeler taviz vermek durumunda kalmışlardır. Bazı ekonomik işbirlikleri vardır ki hem serbest sermaye ve iş gücü dolaşımı hem ortak gümrük hem de ortak para birimi şartı koymaktadır. Böyle bir birliğe girmeyi kabul eden ülkenin bağımsız ithalat, ihracat veya kapalı ekonomi şansı yoktur.
    0 2
  • sülün osman

    Sülün Osman 1923 ve 1984 yılları arasında yaşamış tarihin en ünlü dolandırıcılarından birisidir. tramvay, Galata Kulesi, kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları gibi kamu mallarını başarıyla vatandaşlara satmıştır. Hatta boğaziçi köprüsünü bile satmıştır. En son galata köprüsünü satarken suç üstü yakalanmıştır.
    Mahkemeye çıktığında bir hikayesini anlatmış ve yorumu hakime bırakmıştır. Hikaye şöyledir: Sülün Osman sahte bileziklerle kuyumcuya gider, eşim çok hasta bunları acilen satmam lazım ne kadar veriyorsunuz der. Kuyumcu da akıllılık yaparak, adamın çaresiz olduğunu bilerek normal fiyatından çok daha altını teklif eder ve altınlara bir bakmam lazım der. O sırada Sülün Osman'ın bir adamı gelir ve ben bunları şu fiyata alırım diyerek kuyumcudan daha yüksek bir fiyat teklif eder.
    Kuyumcu: "sen kimsin kardeşim ben alıyorum malları" der
    Sülün Osman'ın adamı: "ben de kuyumcuyum sen almıcaksan ben bu fiyata talibim" der
    o kargaşa sırasında kuyumcu tamam alıyorum der ve kontrol etmeden fırsatı kaçırmamak için parayı verir malları alır.
    Sülün Osman bu hikayeyi anlatıp hakime döner: "Ben hak etmeyen kimseyi dolandırmadım hakim bey. Eğer altınlar gerçek olsaydı o adam benim çaresizliğimden faydalanıp beni dolandıracaktı. Ben beni dolandırmak isteyen birisini dolandırdım." der.
    Yorum sizin...
    0 1
  • fransız devrimi

    5 ekim 1793te, devrim için ölenlere tören düzenlenmesinin yanı sıra, kilise çanlarının silah sanayisinde kullanılmak için sökülmesi, rahipler anayasasına yemin etmiş olan birçok rahibin kralcı oldukları gerekçesiyle ücretlerinin kesilmesinin önerilmesi gibi durumlarda hristyanlıktan uzaklaşılmasına yol açtı. ve bu durumun en somut kanıtı ise "devrim takviminin" kabulü oldu.

    bazı derneklerde, din kastedilerek batıl inançlar yerine ulusal ibadetleri yerine getirme gibi din karşıtı kararlar alındı. ekimde fouche kilise dışındaki her türlü ibadeti yasakladı. cenaze alayları ve mezarlıklar sekülerleşerek biraz daha dinden arındırıldı. somme'da pazar günü ayini yasaklandı. bir başka yerde ise değerli ve altından olan eşyalar batıl inançların, cehaletin simgeleri olarak suçlandı ve devlet hazinesine kazandırıldı. hatta bazı yerlerde rahiplerin evlendirilmesi bile konuşuluyordu.

    daha sonra kilise dışında ki dini törenlerin yasaklanması olayı tüm ülke geneline yayıldı. bunun yanı sıra konvansiyon tarafından, halka "katolik inancından vazgeçme hakkı" tanındığı duyuruldu. bunun gibi olaylar hristiyanlığın popülaritesini gittikçe düşürdü.

    daha sonra dini kurumlara ayrılan bütçenin kaldırılması gibi öneriler meclisden onaylanarak geçti. paris piskoposu gobel görevini bırakmak zorunda kaldı. eskiden piskoposluğu temsil eden notre-dame kilisesi bir tür rasyonalite, sekülerizm mabedi gibi bir hale büründü. daha sonra neredeyse fransa genelinde ki tüm kiliseler bu rasyonalite ve sekülerizm mabedi durumuna girecekti. daha sonrasında ise komün bu gerçeği kabul ederek kiliselerin kapatılmasına karar verecekti.

    bu olayların halk içinde ki yanılsamaları da çok geçmeden ortaya çıkıyordu tabii ki. özgürlük ve devrim uğruna ölenler için yapılan törenlerin niteliği de değişti ve eski dini törenlerin gösterişi bu yeni törenlerde de görülmeye başladı. bunun yanında korolar da daha düzenliolarak ortaya çıkmaya başlamıştı.
    0 1
  • fransız devrimi

    Ancak tüm bu gelişmeleri durdurmak için harekete geçenlerde vardı. konvansiyon, bir milletvekilinin "hiçbir dine para harcanmaması" önerisini hemen kabul etmek yerine bekletmeye karar verdi. robespierre bu "dinsizleşme" sürecini, kendilerini destekleyen ama inançlı birer hristiyan olan fransızların gözünü korkutacağını ve kendilerinden uzaklaştıracağını düşünüyordu. dinine bağlı halk kitlelerinin, cumhuriyet rejimine karşı bir cephe almasını sağlayacak siyasi bir hata olarak görüyordu bunu.

    daha sonra konvansiyon tekrar din ve inanç özgürlüğü kanununu kabul ettiyse de resmi dine karşı yürütülen kampanya fransanın çeşitli bölgelerinde devam etti ve kapatılan kiliselerden sadece bir kısmı tekrar açıldı.

    bu gelişmelerin yanı sıra ordunun modernizasyonu sağlanmıştı ve ordu da bir düzene girmişti. eğitimli subaylar işbaşı yapmış, silah fabrikaları ve dökümhaneler geliştirilmişti. bu gelişmelerin ilk sonucu 1793 sonbaharında görüldü. lyon, toulon ve en sonda vendee de ordu bütün isyancıları yenilgiye uğratmış ve isyanı bastırmıştı.
    (vendee isyanıyla ilgili ek bilgi: bu olay ilk modern soykırımdır ve fransız arşivlerinde durmaktadır. daha detaylı bilgi için http://tr.wikipedia.org/wiki/Vendee_isyan%C4%B1)

    kaos döneminin yavaş yavaş sona ermesiyle ve düzenin tekrar tesis edilmesiyle birlikte konvansiyon üzerinde gücünü ve denetimini kaybeden devrim hükümeti, dantonun başını çektiği ılımlılar ve radikal sol grupların muhalefetine hedef olmaya başladı. 93 sonu ve 94 başında karşılaşılan ekonomik sorunların yanında demokrasiye getirilen çeşitli kısıtlamalarda devrim hükümetinin arkasında ki halk desteğini önemli ölçüde azalttı.

    sokaklarda ki çatışmaların tekrar şiddetlenmesi üzerine, devrim hükümeti önce radikal sol grubun önderlerini daha sonra da ılımlı kanadın önderlerini sert yöntemler kullanarak tasfiye etti. bunun sonrasında bu baskıcı tutum halk hareketinin sinmesine yol açtı ve devrimci hükümetin arkasında ki o "devrim çoşkusunun" kaybolmasına neden oldu. çeşitli komiteler arasında ki anlaşmazlıklar baş göstermeye başladı. temmuz 1794te konvansiyon hükümetinde ki çeşitli muhalefet grubundan kimseler kendi aralarında anlaşarak hiç beklenmedik bir şekilde robespierre ve yoldaşlarını tutuklayarak giyotine gönderdi.
    0 1
  1. Yeni Konu Ekleme

    Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.

  2. Arama Butonu

    Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.